Sevgili meslektaşım,
Ne çok yazışıp dertleştik, ne çok birlikte hayret edip bu kadar da olmaz dedik son yıllarda. Mesleğimizin değersiz kılındığı, “İstediğim ilacı yazmadı” şikayetlerine cevap vermek zorunda bırakılıp, ceza puanları ile karnemizin tutulduğu, işyerlerimizde mermer, sopa yetmeyip silahla saldırıya uğradığımız, nöbet ertesi kazalar geçirdiğimiz günler, aylar boyunca evde kalamayanlar olarak ne çok öldük. Emeğimiz yok sayıldığı için istifa etmek zorunda kaldık, hastanelerimizden, iş arkadaşlarımızdan, öğrencilerimizden koptuk. Kaç komşu çocuğuna, akrabaya “Tıp yazma, çok yorucu, çok yıpratıcı üstelik değeri de bilinmiyor” dedik son yıllarda.
Ama hep dert yanmadık. Bir o kadar da mücadele ettik. Kaç kere yollara düştük “Beyaz Yürüyüşler”le, kaç kere beyaza bürüdük meydanları mitinglerle, kim bilir kaç bin kere işyerlerimizde haykırdık birlikte; “Haklıyız kazanacağız” diye. Mücadelemiz boy verdi, en azından sağlık alanında yaşanan çöküşü açıkça ortaya koyduk, üstünü örtmelerini engelleyebildik. Bugün mesleğimizde yaşanan sorunlar ülkemizin yoğun gündemi arasında ilk sırayı alabiliyorsa bu mücadelelerin payı var. Ama bitmedi değerli meslektaşım. Emeğimizin değersizleştirilmesine karşı haklarımız için daha fazla mücadele etmek zorundayız. Bu bizim mesleğimize, önlüğümüzün beyazına, göç etmek zorunda kalan genç hekimlere, geçim sıkıntısı çeken emekli hekimlere, kürsülerini bırakmak zorunda kalan hocalarımıza karşı sorumluluğumuz. İçinde hekimlik aşkı olan komşu çocuğuna umut ışığı olmak zorundayız. Biz bu mücadeleyi her birimiz için vermeli, birinci basamak/ikinci basamak, asistan/akademisyen, kamu/özel, genç hekim/emekli hekim diye bölmemeli, ortak değerlerimizle birleşmeliyiz. Bugün ayrışmaya değil biricik meslek örgütümüz çatısı altında “hekimlik” onuruna sahip çıkmaya, birlikte durmaya, bütüncül bir mücadeleye ihtiyacımız var.
Aralık ayında ekranlarda duyurulup, hızla Meclis’e getirilen ve bir hızla da geri çekilen tasarı sürecinde, hepimizi öfkelendirenin yalnızca zam meselesi değil, emeğimizin karşılığı olamayan ücretlerimizin adeta bir oyun haline getirilmesi, mesleki kimliğimizin yok sayılması olduğunu biliyorum. Birliğimizin çağrısı sonrası 15 Aralık G(ö)REV eylemi ile ülkenin dört bir yanında tepkimizi ortaya koyarken, tükenmemek için birlikte mücadele sözü verdik birbirimize. Ocak ayında Meclis gündemine geleceği söylenen düzenlemenin hâlâ gündeme alınmaması ile sürecin ötelenmeye, tasarının unutturulmaya, bizlerin talep etmekten vazgeçirilmeye çalışıldığının farkındayız. Ancak biz haklarımızdan asla vazgeçmeyen bir örgütüz. Bu gündemden düşürme çabalarına karşı da mücadelemiz sürüyor. Bu nedenle 26 Ocak-4 Şubat arası haklarımız için NÖBETTEYİZ. Gündemden düşürülmesine izin vermeyerek, ısrarla taleplerimizi dillendireceğiz. Hastane koridorlarında, ameliyathanelerde, TSM bahçelerinde, ASM’lerde, amfilerde, servislerde, komuta merkezlerinde konuşulanlara daha görünür bir şekilde tabip odası yöneticilerimiz ile “Beyaz Nöbet”te sözcü olacağız. Düzenlemenin 4 Şubat’a kadar Meclis’e gelmemesi halinde de 8 Şubat’ta G(ö)REV’de olacağız. Bu yapacağımız son tek günlük görev eylemi olacak.
Daha güçlüyüz, çünkü 15 Aralık’ta birlikte olduğumuzda sağlık hizmetlerini durdurabileceğimizi; birbirimize inandığımızda, birlikte mücadele ettiğimizde daha güçlü olduğumuzu gördük. Biz ki hekimlik yapmayı göze almış, değerli olduğu kadar yükü de ağır bu mesleği seçmiş insanlarız, mücadele etmeyi de en iyi biz biliriz. Biz yaşatmayı bildiğimiz kadar önlüğümüzün beyazıyla aydınlatmayı, direncimiz ile kazanmayı da biliriz.
Kararlıyız, bu topraklarda insanca yaşamaya, haklarımızı almaya yemin ettik. Biz yeminlerinden dönmeyenleriz!
Dostluk ve dayanışmayla…
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı
TTB Merkez Konseyi Başkanı