PSİKİYATRİDE ELEKTROKONVÜLSİF (ELEKTROŞOK) TEDAVİ UYGULAMALARI

       Elektrokonvülsif tedavi (EKT), başta depresyon olmak üzere belirli ruhsal bozuklukların tedavisinde 50 yılı aşkın bir süredir kullanılan bir tedavi yöntemidir. EKT, sade bir tanımlamayla, tedavi ekibinin, hastada yapay bir şekilde (elektrik aracılığıyla) bir konvulsiyon (yaygın kasılmalar) nöbeti oluşturmasıdır. Uygulama amacı, konvulsiyonun beyinde nöronal düzeydeki etkisinden yararlanarak özellikle duygulanım (affektif) bozukluklarını tedavi etmektir. EKT ile depresyon tedavisindeki başarı oranı %80'in üzerindedir. Bir başka duygulanım bozukluğu olan manik durumlarda da etkisinin hızla başlaması özelliği nedeni ile, EKT değerli bir seçenektir. Yaşamı tehdit edici sorunlara neden olabilen şizofrenik bozukluğun katatonik tipinde de EKT ile hızla düzelme sağlanır.

       EKT'nin etki düzeneği günümüz psikiyatrisinde yaygın olarak kullanılan lityum, antidepresan ve antipsikotikler gibi ilaçların etkilerine benzer şekilde açıklanabilir. Yani tam ve açık olarak ne olduğu bilinmemekle birlikte, beynin kimyasal iletim sisteminde bir dizi değişiklik olduğu ve bunların tedavi edici etki ile bağlandırılabildiği bilinmektedir. Tedaviye temel oluşturan nörobiyolojik düzeneklerin aydınlatılması için araştırmalar yoğun bir biçimde sürdürülmektedir. EKT'nin doğuşu tıptaki bir çok tedavi için geçerli olduğu gibi, tedavisinde kullanıldığı hastalığın nedeninin anlaşılması ile değil, uygulamadaki klinik gözlemlerle olmuştur. Klinik gözlem sonuçları, ampirik olarak EKT ile ağır ve ciddi depresyon durumlarında iyileşme sağlandığını kesin bir biçimde ortaya koymaktadır.

       Tüm bu olumlu özelliklerine karşın, hem doğru biçimde tanıtılmadığı hem de her zaman uygun biçimde kullanılmadığı için, toplumda EKT'ye karşı olumsuz ve yargılayıcı bir tutum mevcuttur. Bir süre yaygın olarak kullanılan 'elektroşok' terimi, elektrik ve şok gibi iki 'ağır' bileşeni ile, insanlarda elektrikle ölüm cezası, elektrikle işkence, şok verme gibi yanlış çağrışımlara neden olmaktadır. EKT'de kullanılan çok düşük elektrik akımının tercih sebebi, günümüzde mevcut kimyasal nöbet oluşturuculardan çok daha kolay ve güvenle uygulanabilmesidir.

       EKT'ye yönelik olumsuz düşüncelerden birisi de, EKT'nin aşağılayıcı ve baskı kurucu bir davranış kontrol aracı olduğudur. Oysa EKT bir davranış kontrol aracı değil, bir tedavi yöntemidir. Bu noktada, tıptaki tüm branşlar için geçerli olduğu gibi, herhangi bir tedavi aracının ancak doğru kullanımının(endikasyonun) anlamlı olduğunu vurgulamak gereklidir. EKT'nin kişilik bozukluklarında örneğin; antisosyal kişilik bozukluğunda kullanılması ancak gereksiz yere yapılan bir ameliyata benzetilebilir. Geçmişte bu tür uygulamalar olmuş olsa bile, çağdaş psikiyatride EKT ancak endikasyon alanında kullanılır.

       EKT ile ilgili olarak en çok sorulan sorulardan birisi kalıcı beyin hasarı yapıp yapmadığıdır. Bu sorunun yanıtı, güncel teknik ve araçların duyarlılık limitleriyle kısıtlı olduğumuz payını bırakarak, EKT'nin beyin hasarına kesinlikle yol açmadığı yönündedir. Bir başka soru EKT'nin kalıcı bellek kaybına neden olup olmadığıdır. Elli yılın klinik birikimlerine dayanarak, bu soru da şöyle yanıtlanabilir. EKT, nöbet sonrası kısa süreli geçici bir şaşkınlık dönemi ve çok az hastada ortaya çıkan en çok 6 ay-1 yıl süren yine geçici bellek sorunlarına neden olabilir. Ancak bu, EKT'nin kalıcı bellek kaybına neden olduğu anlamına gelmemektedir.

       EKT, diğer etkin tıbbi/cerrahi tedavilerle pek çok benzerlik gösterir. EKT uygulamasının yaratabileceği 'ruhsal incinmenin' giderilmesi bu benzerliklerin desteklenmesi ile olanaklıdır. EKT'nin anestezi altında ve kas gevşemesi sağlanarak uygulanma yöntemi, bu anlamda bir 'medikalizasyonun parçası' olarak düşünülmelidir. Tipik bir konvulsiyon nöbetinde izlenen çevresel kaslardaki kasılmanın hiçbir tedavi edici değeri yoktur. Oysa bir çok insan için ürkütücü olan 'sara nöbeti geçirmekte olan' hastanın trajik görüntüsüdür. Anestezi altında ve kas gevşemesi sağlanarak yapılan bir EKT uygulamasında böyle bir görüntü olmaz. Bu yöntem aynı zamanda hastanın hem uyurken tedavi altına alınmış olmasını sağlar, hem de kasılmaların -sık olmasa da- neden olabileceği kas kopmaları ve kırılmaları önler, uzamış apne ve kardiyovasküler komplikasyonlar gibi sorunları ortadan kaldırır. Batılı ülkelerde EKT, anestezi ve kas gevşetimi sağlanarak uygulanmaktadır. Ülkemizde ise EKT, pratiğine yalın uygulamalar egemendir. Modifiye uygulama, fizik komplikasyonları ve etik kaygıları hafifleten ve yeni yöntem arayışlarına potansiyel oluşturan yönleri ile, EKT'nin seçkin bir tedavi olması yolunda bir gereklilik gibi görünmektedir. Ancak anestezinin ve kas gevşemesi sağlayan ilaçların da kendi başına birer risk faktörü oldukları hatırda tutulmalıdır.

       EKT uygulanacak hastaya ve/veya yakınlarına uygulamanın neden gerekli olduğu, yararları ve riskleri anlatılarak onamları/rızaları alınmalıdır ve EKT sadece donanımlı hastane ortamında uygulanmalıdır.

       1930'lardan 1990'lara kadar geçen süre içerisinde, EKT yararlı ve etkili bir tedavi yöntemi olduğunu kanıtlamış ve ayakta kalmayı başarmıştır. EKT ile ilgili bilgi birikiminin hasta ve/veya yakınlarına anlatılması, eşduyuyla/empatiyle yaklaşım, nörobiyolojik gelişmeler ve teknolojik ilerlemeler, EKT'ye yönelik ilgiyi ve güveni artıracaktır. Yeter ki, EKT yerinde, doğru ve herşeyden önce insana saygıyı unutmadan uygulansın.