TTB 2019 Yılı Genel Bütçesi’ne İlişkin Değerlendirme
3092/2018
20.12.2018
TABİP ODASI BAŞKANLIĞI’NA
2019 Yılı Genel Bütçesi’ne ilişkin değerlendirmelerimiz ektedir.
Bütçeye ilişkin değerlendirmelerimize web sayfanızda yer verilmesini ve üyelerinize duyurulmasını bekler, çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Saygılarımızla,
Dr. Bülent Nazım Yılmaz
TTB Merkez Konseyi
Genel Sekreteri
Haberin linki: http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=b3f8d0a6-0433-11e9-afdc-3ccd512ef234
TTB’nin 2019 Yılı Bütçe Değerlendirmesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) görüşülmekte olan 2019 yılı bütçesine yönelik Türk Tabipleri Birliği değerlendirmesini ana hatlarıyla kamuoyuna sunuyoruz.
Bütçe yasası diğer yasalardan farklı olarak toplumsal kaynağın nasıl oluşturulacağının ve kullanılacağının, kimlerden alınıp kimlere ve ne için verileceğinin bir göstergedir. Bütçe gelirlerinin büyük bölümünün zenginlik, kâr, rant ve faizden alınan vergilerle mi, yoksa, yaşayabilmek için çalışmak zorunda olanların (işçilerin, emekçilerin, köylülerin, esnafın, yoksulların, işsizlerin) hem gelirlerinden alınan doğrudan vergilerle hem de harcamalar sırasında ikinci defa vergilendirilmeye dayanan dolaylı vergilerle mi oluşturulduğu, bütçenin adaleti hakkındaki en önemli parametredir.
2019 yılı bütçesini önceki yılların bütçelerinden ayıran temel fark Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yürütmeyi-hükümeti belirleme yetkisinin yanı sıra, ülke bütçesinin yapılmasına ve uygulanmasına ilişkin yetkisinin de budanmış olmasıdır. Bu yıl ilk kez Merkezi Yönetim Bütçe Yasa Teklifi ve Bağlı Cetveller Başbakanlık yerine, Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanıp TBMM Başkanlığı’na sunulmuştur. Bütçenin yürütülmesi yetkisi de artık Cumhurbaşkanı tarafından kullanılacaktır.
Bütçe döviz bazında azalmıştır
2019 yılı için merkezi yönetim bütçesi 960 milyar 975 milyon 683 bin TL olarak açıklanmıştır. 2019 yılı bütçesi, 2018 yılı için merkezi yönetim bütçesi olarak açıklanmış olan 762 milyar 753 milyon 272 bin TL’den %25.6 daha fazladır. Ancak 2 Kasım 2017 tarihli kura göre, 2018 yılı merkezi yönetim bütçesi toplamı 215 milyar 132 milyon 780 bin ABD doları iken, 1 Kasım 2018 tarihli kura göre 2019 yılı merkezi yönetim bütçesi toplamı 171 milyar 946 milyon 694 bin ABD dolarıdır. Dolar bazında 2019 yılı merkezi yönetim bütçesi 2018 yılına göre %20.1 daha azdır.
Vergi sistemi adaletsizdir
Türkiye’de vergi sistemi son yıllarda çalışanlar aleyhine giderek daha adaletsiz bir hal almaktadır. Türkiye’de 1999 yılı itibariyle sermayedarların kâr-sermaye birikimlerinin yüzde 46’sını gelir-kurumlar vergisi olarak devlete ödemeleri istenirken, AKP hükümetleri döneminde kurumlar vergisi yüzde 22’ye düşürülmüştür. Gelir ve kazanç vergileri içinde kurumlar vergisinin oranı 2011’de %36.4’ken, 2017’de %33.3’e inmiş, buna karşılık maaş ve ücretlerden kesilen vergilerin oranı %63.6’dan %66.7’ye çıkmıştır. Ayrıca geniş halk yığınlarından alınan KDV, ÖTV vb. dolaylı vergilerin (vergisi ödenmiş ücret ve maaşların yeniden vergilendirilmesi) oranı da giderek artmaktadır. Bu tutar ilk düzenlemelerin yapıldığı 1986 yılında harcama ederinin %10’u iken, 2005 yılından itibaren %18’e yükseltilmiştir. Genel vergi gelirleri içinde dolaylı vergiler ile gelir vergilerinin payı 2017’de %63.6’yı bulmuştur. 2019 bütçesinde adaletsiz vergi anlayışının devam ettiği görülmektedir.
2019 bütçesinde sağlığa ayrılan pay yetersizdir
Hazine yardımları ve gelirden ayrılan pay hariç tutulduğunda, 2019 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi teklifinin toplamı 960 milyar 975 milyon 683 bin TL’dir. Bütçeden yurt içi güvenlik hizmetleri için görev yapan Jandarma Genel Komutanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü için 53 milyar 280 milyon 380 bin TL (%5.54), tüm nüfusun eğitim ve öğretiminden sorumlu Milli Eğitim Bakanlığı için 113 milyar 813 milyon 13 bin TL (%11.84) ayrılması planlanmıştır. Bunun yanı sıra, Diyanet İşleri Başkanlığı için 10 milyar 445 milyon 979 bin TL (%1.09) ayrılması hedeflenmiştir.
2019 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi teklifinin yalnızca %5.04’ünün (48 milyar 437 milyon 276 bin TL) Sağlık Bakanlığı bütçesine ayrılması tasarlanmaktadır. TÜİK tarafından 2019 yılı için öngörülen nüfusun 82 milyon 886 bin 421 kişi olduğu dikkate alınırsa, sağlık hizmetleri için kişi başına 584.38 TL düştüğü görülmektedir. Sağlık Bakanlığı bütçesinden personel gideri, SGK devlet primi gideri ve genel kamu gideri olarak planlanan 26 milyar 917 milyon 768 bin TL’lik (%55.7) kısmı çıkartıldığında, sağlık hizmeti sunumu için merkezi bütçeden yalnızca 21 milyar 519 milyon 508 bin TL, koruyucu sağlık hizmeti sunumu için de 1 milyar 38 milyon 559 bin TL ayrılmasının planlandığı görülmektedir. Bu rakamlara göre, 2019 yılında merkezi bütçeden kişi başına sağlık hizmeti harcaması için 259.63 TL, yalnızca koruyucu sağlık hizmeti için ise 12.53 TL ayrılmasının planlandığı görülmektedir. Oysa, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden, tüm ülke nüfusunun sünni Müslüman olduğu varsayılsa dahi, kişi başına 126 TL’den daha fazlası düşmektedir.
Sağlık harcamaları içinde devletin payı azalmakta, kişilerin payı artmaktadır
Maliye Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de sağlık harcamalarının ana kaynağı SGK’dir. SGK’nin sağlık harcamalarındaki payı 2006 yılında %75.9 iken, yıllar içinde düzenli bir artış göstermiş ve 2017 yılında, 16.1 puanlık bir artışla, %92.1’e yükselmiştir. Maliye Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de sağlık harcamalarının neredeyse tamamı SGK üzerinden yapılmaktadır ki bu durum, TÜİK ve SGK verileri kullanılarak yapılan analizlerde de ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla sağlık harcamaları giderek artan oranda SGK tarafından, yani çalışanların ücretlerinden kesilen primlerle karşılanmaktadır.
Türkiye’de prim ödeme de dâhil olmak üzere, 2017 yılında sağlık alanında yapılan her 100 TL’lik cari sağlık harcamasının en az 73 TL’si kişiler tarafından gerçekleştirilmiştir. Başka bir ifadeyle, AKP hükümetleri döneminde kişilerin sağlık hizmeti kullanabilmek için yaptıkları harcamalar ile bu harcamaların toplam cari sağlık harcamaları içindeki payı sistemli bir biçimde artırılmıştır. Öyle ki bu payın büyüklüğü 2011 yılından itibaren %70’lerin üzerinde gerçekleşmektedir.
SGK gelirlerinin ana kaynağını bütün yıllar için prim gelirleri oluşturmuştur. Devlet katkısı ise yine bütün yıllarda SGK gelirlerinin beşte birinin altında gerçekleşmiştir. SGK’nin toplam geliri içinde devlet katkısının payı 2016 yılında %18.2 iken, 2017 yılında %17.9’a gerilemiştir. Söz konusu gerileme 2018 yılında artarak devam etmektedir. 2018 yılının ilk sekiz ayı bilançolarına göre, SGK’nin toplam geliri içinde devlet katkısının payı ancak %13.9’dur. Bu veriler sağlık harcamalarında devletin doğrudan payının yıllar içinde azaldığını ortaya koymaktadır.
Özetle, günümüz Türkiye’sinde sağlık hizmetleri bedelinin yaklaşık dörtte üçü hizmeti kullanan kişiler tarafından ödenmektedir. SGK’nin tedavi edici sağlık hizmeti satın alarak gerçekleştirdiği sağlık harcamalarının temel kaynağı kişilerden sağlık primi adı altında toplanan ‘sağlık vergisi’ ile muayene, ilaç ve reçete katılım paylarıdır. Dolayısıyla, cari sağlık hizmetleri için yapılan kamu sağlık harcamalarının ana kaynağı kişilerin cepleri haline getirilmiştir.
SGK hizmeti özel hastanelerden daha pahalıya satın almaktadır
SGK’nin yıllar içinde özel hastanelere yaptığı ödemelerdeki artışın temel nedeni yalnızca müracaat sayılarındaki kışkırtılmış artış değildir. Artışın temel nedeni, özel hastanelere yapılan müracaat başına SGK ödemelerinin devlet hastanelerine yapılan müracaat başına ödemeye göre çok daha fazla olmasıdır. 2017 yılında müracaat başına ödeme özel hastanelerde 110 TL iken, ikinci basamak devlet hastanelerinde 52 TL’dir. Yani özel hastaneler SGK’den her bir hasta için devlet hastanelerine göre 2 kattan daha fazla ödeme almaktadır. Dahası, bu fark yıllar içinde artmaktadır. SGK’nin hizmeti özel hastanelerden kamuya göre daha pahalıya alması, çalışanlardan prim adı altında toplanan sağlık vergisinin hastane sahiplerine aktarıldığını ortaya koymaktadır.
Taleplerimiz:
1. Son yıllarda giderek azalan genel bütçe yıl sonu ödeneğinin Gayri Safi Yurtiçi Gelir içindeki payı yeniden artırılmalı, yüzde 40’ın altında olmamalıdır.
2. Genel bütçe gelirleri içinde gelir vergisi payı artırılmalıdır. Bu artış, gelir vergisi içinde kurumlar vergisi payı artırılarak sağlanmalıdır,
3. Sağlık hizmetleri harcamalarında merkezi bütçenin payı en az yüzde 40 olmalıdır.
4. Sağlık Bakanlığı bütçesi genel bütçenin en az yüzde 10’u olmalıdır. Bu bütçe içinde koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay artırılmalıdır.
5. SGK prim gelirleri içinde çalışanların ve kendi hesabına çalışanların payı azaltılmalı, işverenlerin payı artırılmalıdır,
6. SGK’ye genel bütçeden aktarılan pay artırılmalı, toplam gelirinin en az beşte ikisini oluşturmalıdır.
7. Sağlık hizmetleri harcamalarında merkezi devlet harcamalarının payı artırılmalı, SGK ve hanehalkları harcamalarının payı azaltılmalıdır.
Saygılarımızla,
Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi