[bizler] Cinsel Saldırı Sonucu Oluşan Gebelikler ve Kürtaj Çalıştayı hk.
1572/2012
20.11.2012
TABİP ODASI BAŞKANLIĞI’NA
Türk Tabipler Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, "Cinsel Saldırı Sonucu Oluşan Gebelikler ve Kürtaj" konusunun alt başlıklarla birlikte ele alınacağı, "kadına yönelik şiddet" alanında çalışan ve düşünenlerin katılımına açık bir Çalıştay düzenlenmeyi planlamaktadır.
Türk Tabipler Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu olarak, ekte çerçeve yazısını ve alt başlıklarını bulacağınız söz konusu Çalıştay’a kurumunuzdan bir temsilcinin katılımından ve cinsel şiddet alanında kadınların süregiden mağduriyetlerine neden olan eksik ve/veya hatalı uygulamaları farklı açılardan değerlendirmek, kadınlar için adaleti sağlamak adına güçbirliği yapmak amacıyla sizlerle birarada tartışmaktan memnuniyet duyacağımızı belirtmek isteriz.
Saygılarımızla,
Prof.Dr.Gülriz Erişgen
TTB Merkez Konseyi
2.Başkanı
"Cinsel Saldırı Sonucu Oluşan Gebelikler ve Kürtaj" Çalıştayı
Toplantı tarihi: 22 Aralık 2012, Cumartesi, Saat:9:00-18:00
Toplantı yeri: Ankara Tabip Odası
Mithatpaşa Caddesi No: 62/18 Kat: 6 Kızılay 06420 Ankara
Lütfen katılımınızı 30 Kasım 2012 tarihine kadar [email protected] adresine bildiriniz.
Tecavüz Gebeliklerinde Sorun Alanları
Tecavüz, cinsel bir edim olmayıp kadınların ruhsal ve bedensel varlığına yönelmiş bir cinsel şiddet suçudur.
Tecavüz; her zaman somut delille ispatlanması mümkün olmayan bir suç biçimidir; öyle ki, savcılık, başvuru yapan her 100 kadından 96'sının şikâyetini işleme koymayarak tecavüz davası açmamaktadır. Zaten hem mahkeme heyeti hem de yakın çevresi tarafından yargılanma korkusu ve ispat yükümlülüğü nedenleriyle tecavüze uğrayan kadınların büyük çoğunluğu savcılığa gidememektedir.
Tecavüze uğrayan kadın; davası açılana kadar en az 17 kez polis, doktor, savcılık, adli tıp arasında gidip gelmek zorundadır. Türkiye'deki adalet sistemi tecavüze uğrayan kadınları, psikolojilerinin bozulmuş olduğunu ispat yükümlülüğü ile baş başa bırakmakta, başlı başına bir suç olması gereken tecavüzün kanıtını kadının bozulan ruhsal bütünlüğünde aramaktadır.
Adli Tıp Kurumu 2,5 yıl sonrasına bile randevu verebilmekte, ruhsal bütünlüğü bozulan kadınlar, tecavüzü ispat edebilmek adına bazen randevu tarihine kadar psikolojik tedaviyi dahi reddetmek zorunda kalmaktadır. Adli Tip Kurumu’nun travma sonrası stres bozukluğunu 1 yıl sonra teşhis edilebileceğini iddia etmesi nedeniyle raporlama işlemi çok uzamaktadır. Aksi yöndeki AİHM kararlarına rağmen üniversiteler tarafından oluşturulan bilimsel raporların kabul edilmemesi, (cinsel istismarda Yargıtay kararı çıktı. http://www.haberturk.com/gundem/haber/679015-cinsel-saldiriya-ugrayan-cocuklara-universite-hastaneleri-de-rapor-verebilecek) adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması konusundaki “ısrarın” sürmesi, Adli Tıp Kurumu’nun işleyişinde ve örgütlenişindeki aksaklıklar, cinsel şiddet kriz merkezleri açılarak mağdurların işlemlerinin tek elden ve bir defada yapılmasının sağlanmaması, tecavüze uğrayan kadınların daha fazla mağdur olmasına yol açmaktadır.
Bütün bu aşamaları geçerek sonunda açılabilen birçok tecavüz davasında suçlular değil, kadınlar yargılanmakta, davalar beraatle sonuçlanmakta, tecavüz mağdurları “rızası vardır” kararıyla yeniden travmatize edilmekte, kadınlar zarar görmekte, erkek failler cesaretlendirilmektedir. Böylece cinsel şiddete uğrayan kadın, erkek egemen sistem tarafından dayatılan "tecavüz gören kadının da ‘suçlu’ olduğu" yargısını, dolayısıyla yakın çevresi tarafından aşağılanma / dışlanma endişesini aşıp yargı yoluna başvurabildiğinde de yeniden mağdur edilme riskiyle karşı karşıya kalmaktadır.
Tecavüz suçlarında yargının, ‘mağdurun samimi ve istikrarlı beyanı’nı adli tıp raporuyla birlikte yeterli gördüğü ender vakalarda bile yine erkek egemen yargılar gündeme gelmekte; kadının iffetli olup olmadığı ve ailesi/işi vb. durumlarının genel ahlaka uygun olup olmadığına bakılmaktadır.
Tecavüz vakalarında adaletin kadınların aleyhine işlemesi ve faillerin serbest kalmalarında erkek egemen adli sistemin rolü yadsınamaz. Tecavüz vakalarının mahkeme süreçlerinde kadınların yargılanması, hayatlarının didiklenmesi, "rıza aranması" bu erkek egemen baskının sonucudur. Öte yandan bununla bağlantısını göz ardı etmeksizin hekimlerin adli süreçler ve hekim sorumluluğu konusunda yeterince bilgi sahibi olmaması, hukukçuların toplanması süreçlerini titizlikle izlememeleri, kolluk birimlerinin görevlerini, sorumluluklarını yerine getirmemiş olmaları, savcıların kolaylıkla/gerekli araştırmayı yapmaksızın takipsizlik kararı verebilmeleri, davaların kadınların aleyhine sonuçlanması ve faillerin cezasız kalmasına neden olmaktadır. Böylece kadınlar yeniden yeniden aynı tramvayı yaşamaktadırlar.
Tecavüz sonucu gebelik mevcutsa durum kadınlar için çok daha ağır seyretmektedir. Türkiye’de tecavüz sonrasında gebeliğin sonlandırılacağı yasal sınır 20 haftadır. Tüm dünyada tecavüze uğrayan birçok kişi damgalanacağı, suçlanacağı, daha sonra kuracağı ilişkilerde bu nedenle zorluklar çekeceği ve bazen de ülkemizde ve birçok ülkede olduğu gibi ‘namus cinayetleri’ne kurban gidebileceğini, öldürüleceğini düşünerek bu olayı bildirmekte zorlanmaktadır. Sık sık basına yansıyan haberlerde de görüldüğü gibi, birçok kadın gebelik görünür hale gelene kadar yakınlarına söz etmemekte ve yasal mercilere başvurmamaktadır. Bu nedenle kadınlar 20 haftaya az bir zaman kala tecavüzün nişanesi olan ve ‘tecavüz tümörü’ olarak da adlandırılan bu gebeliğin sonlandırılmasını istemektedirler. Oysa tıpkı doğal afetlerde, bombalama vb. terör olaylarında olduğu gibi mağdurların acil tıbbi ve hukuksal yardıma ulaşmaları sağlanmalıdır. Tecavüz olaylarında sağlık ve hukuk kurumlarında bürokrasinin yavaş seyrine yer yoktur.
Ülkemizde kürtaj konusunda gelinen noktayı da dikkate alarak, şimdilik kürtaj sınırının 10 hafta olduğunu, ancak hekimlerin devletin yetkili ağızları tarafından "kürtajın cinayet olduğu" söylemiyle kürtaj yapmama baskısı altında bırakıldıklarını biliyoruz. Hal böyleyken, tecavüz mağdurlarının kürtaj istemleri karşılanamamakta, gerek güvenli kürtaja erişimin kısıtlanması, gerekse konu hakkında yetersiz bilgilenmenin de sonucu, kanun maddesinde hâkim veya savcı izni gerekmediği halde hakim izni beklenerek mağdurların gebelikleri 10 hafta, hatta 20 haftayı geçebilmektedir.
Tecavüzle meydana gelen gebelik sonrasında doğuma zorlanan kadınların ruh sağlığında ortaya çıkan bozulmalar uzun zamandır biliniyor. 40 hafta boyunca travmatik olayı sürekli hatırlatacak bir bedensel değişimle yaşamaya zorlanmak, tecavüz sonrası ortaya çıkan bebeğe ‘annelik’ yapmasını beklemek kadınların ruh sağlığını giderek bozmakta, kadının kendisine ve bebeğine zarar verme olasılığı olan ciddi ruhsal hastalıklara yakalanmasına yol açabilmektedir. Bu nedenlerle, tecavüz ve takip eden gebelik sonucu ortaya çıkan ağır ruhsal travmaların istenmeyen gebelik süreçleri dikkate alınarak acilen ruh sağlığı uzmanları tarafından değerlendirilmeleri, travmanın etkilerine yönelik destekleyici tedaviler almaları sağlanmalıdır.
Doğum sonrasında ise, anneler tecavüz sonucu doğan bu bebeklerle yeterince ilişki kuramamakta, bebeğin duygusal gelişimi için gerekli olanı ilgi, şefkat ve bakımı gösterememektedir. Bosna Savaşı’nda yaşanan tecavüzler ve zorla doğumlar sonucunda dünyaya gelen tecavüz çocuklarının ileriki yaşamlarında kimliksiz ve kimsesiz kaldıkları gözlenmiştir. Ayrıca doğan çocukta, gerek çocukluk gerekse yetişkinlik döneminde ciddi ruhsal problemler ortaya çıkabilmektedir. Sonuç olarak, kadınların istemedikleri gebelikler sonucu doğurmaya zorlanmaları hem kendi ruhsal sağlıklarını bozmakta hem de doğacak bebeğin ruh sağlığını tehdit etmektedir.
Açıktır ki, fetüsün dışarıda hayatını kısmen sürdürebilecek gelişimsel seviyeye geldikten sonra gebeliğin sonlandırılması, tıbbi etik açısından dikkatle ele alınması gereken zor bir konudur. Dünyadaki birçok gelişmiş ülkede gebeliğin sonlandırılması için kabul edilen yasal sınır dolduktan sonra, (1) gebeliğin annenin bedensel sağlığını ciddi şekilde tehdit etmesi, (2) fetüste yaşamla uyuşmayacak ya da normal bir yaşamla bağdaşmayacak ileri anomalilerin olması ve (3) gebeliğin ilerlemesinin annenin ruh sağlığı üzerine yıkıcı hatta ölümcül etkilerinin olması durumlarında psikiyatristler, hukukçular, adli tıp uzmanları ve kadın doğum uzmanlarından oluşacak bağımsız bilimsel ve etik kurullar gebeliğin sonlandırılıp sonlandırılmayacağına dair kararlar almaktadır.
Ülkemizde, ilerlemiş gebeliklerde her vakayı hızla ve kendi özgünlüğü içinde ele alarak karar vermelerini sağlayacak tıp ve hukuk profesyonellerinden oluşan bağımsız bilimsel ve etik kurulların bulunmayışı önemli bir eksiklik olarak önümüzde durmaktadır.
Etkin önlem alınamadığı, ya da hamile kadının sağlığı dolayısıyla cinsel şiddete uğrayan kadınların doğurmaları durumunda ise kadınların çocuklara bakmama hakkı konusunda hukuk sistemi seçenek sunmamakta, dayatılan annelik kimliğiyle hem kadın hem de çocuk üzerindeki yük hayat boyu kalıcılaştırılmaktadır. Mevcut hukuk sisteminin doğmak durumunda kalan bebek için güvenli bir zemin oluşturması gerekliliği de bir diğer önemli sorun alanıdır.
Bu çalıştay; tecavüz vakalarında önemli görev ve sorumlulukları bulunan hekimlerin, hukukçuların ve konuya etik açıdan yaklaşacak profesyonellerin uyumlu, bilimsel, bilgili ve sorumlu yaklaşmalarının esas olduğu düşüncesinden yola çıkarak; adaletin mağdurlar lehine işleyebilmesi için bilgiyi ortaklaştırmayı, koordineli bir çalışmanın nasıl sağlanabileceğini tartışmayı, varsa profesyonellerin çatışma alanlarını ve kör noktaları saptamayı amaçlamaktadır.
Tecavüz ve Tecavüz Gebelikleri Sorun Alanları Alt Tartışma Başlıkları
- Tecavüzün kanıtı olarak sunulan “kadının ruhsal bütünlüğünün bozulması”nın hukuksal, psikolojik ve adli tıp açısından anlamı
- Tecavüz kanıtı olarak ruhsal bütünlüğün bozulmuş olması koşulu kadın için adaleti sağlar mı, ataerkil kodları yeniden üretir mi?
- Tecavüz kanıtı olarak ruhsal bütünlüğün bozulmuş olmasının kabul edilmesinin kadınların psikolojik açıdan iyileşmelerinde pozitif veya negatif rolü var mıdır?
- Adli tıp ve hukuk açısından tecavüz davaları:
- Raporların Adli Tıp Kurumu’ndan alınması konusundaki ısrarın (üniversitelerden alınabileceğine dair AİHM kararına rağmen) kadınlar için adaletin tesisinde ve tecavüz davalarındaki rolü.
- Tecavüz davalarında delil toplama süreçlerinin adli tıp ve hukuk açısından değerlendirilmesi
- Kürtaja erişimdeki zorluklar ve tecavüz davalarına etkileri. Hukukçular ve hekimler açısından kürtaj konusu
- Kürtaja devlet hastanelerinde erişim mümkün mü?
- Kürtajı sınırlamak bir devlet politikasıyken hekimler açısından "vicdani red" ne kadar etiktir?
- Tecavüz davalarında yargı süreci: Erkeğin suçsuzluğunu, kadının “rızasını” ispata mı yönelik?
- Tecavüz davalarında gebelikler:
- Yasal sürenin aşılması ve nedenleri
- Kürtaj hakkına erişim
- Doğurmama / bakımını üstlenmeme hakkı
- Cinsel şiddet kriz merkezlerinin
- Tecavüzlerin önlenmesinde
- Kadının tecavüz sonrası hukuksal, psikolojik vb. destek alması ve sürecin kadının gereksinimleri yönünde işlemesinde nasıl bir etkisi olur?
- İhtiyaçlara yönelik yöntem /yapı nasıl olmalıdır?
- Oluşturulamaması önündeki politik ve hukuki engeller nelerdir?