TTB İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kol toplantısı
913/2008
21.05.2008
TTB İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kol toplantısı; geçtiğimiz 15 Mayıs 2008 tarihinde TBMM’den geçirilen “İstihdam Yasası” nedeniyle, acil olarak ve tek gündemle 01 Haziran 2008 tarihinde Ankara’da yapılacaktır.
Tabip Odaları Genel Kurullarının yapıldığı bir zamanda, 28 Nisan 2008 tarihinde TBMM’ye getirilen ve 15.05.2008 tarihinde hızla TBMM’den geçirilen İstihdam Yasası; ‘işverenler üzerindeki iş güvenliği hizmet yükünü hafifletmek ve istihdamı arttırmak’ gerekçeleriyle hazırlanmıştı. Cumhurbaşkanlığı’na imza için gönderilen bu yasa tasarısı 50’nin altında işçi çalıştıran işyerleri için bir çözüm üretmediği gibi, 50’nin üzerinde işçi çalıştıran işyerlerindeki İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile İşyeri Hekimliği hizmetlerinin dışarıdan satın alınarak taşeronlaştırılmasını ve işverenlerin devamlı olarak İşyeri Hekimi bulundurma zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca TBMM’de geçirilen bu yasa ile işyeri hekimliği eğitimlerinin ticari firmalar tarafından verilmek suretiyle piyasalaştırılmasının yolunu açmaktadır.
Çıkarılmak istenen yasanın sonuçları ve örgütsel tutum açısından verilebilecek mücadelenin tespiti amacıyla, yasanın komisyonlarınız tarafından değerlendirilerek, mümkünse yazılı görüşlerle birlikte hazırlıklı olarak katılımınız için bilgilerinize sunar, çalışmalarınızda başarılar dileriz.
TTB İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kolu a. | TTB Merkez Konseyi a. |
Yer: Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
GMK Bulvarı Şehit Daniş Tunalıgil Sok.
Gündem:
1- “İstihdam Yasası” ve sonuçlarının değerlendirilerek Tabip Odaları ve TTB tarafından yasaya karşı verilecek mücadele yöntemlerinin tartışılıp tespit edilmesi.
İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın İş Sağlığı ve Güvenliğini Doğrudan İlgilendiren Hükümleri Hakkında Türk Tabipleri Birliği Görüşleri
28 Nisan 2008 günü TBMM Başkanlığı’na sunulan 1 Mayıs 2008 günü ilgili Komisyonlarda görüşülmesine başlanacak olan Tasarının hazırlık döneminde Birliğimiz görüşleri alınmamıştır.
Tasarıdan kısa süre önce haberdar olunması nedeniyle, Birliğimiz görüşleri çalışanların sağlığı ve güvenliği ile doğrudan ilgilendiren hükümlerle sınırlı olmak üzere sunulacaktır.
‘İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’ndaiş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak yapılan değişiklikler de dahil olmak üzere bütün değişikliklerin ortak amacının;
“Zorunlu istihdam yüklerinin hafifletilmesi, Nitelikli iş gücü ihtiyacının karşılanması, İstihdamın teşvik edilmesi,İşgücü maliyetlerinin düşürülmesi, Kayıt dışı istihdamın azaltılması” olduğu belirtilmektedir.
Bilindiği üzere iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri çalışanların yaşam hakkı ile yakından ilgilidir. “Yaşama hakkı” ile genelde çalışma ortam ve koşulları, daha özelde ise “işçi sağlığı ve iş güvenliği” önlemleri arasında doğrudan bir etkileşim söz konusudur. Sağlık, yaşamın bir amacı değil, günlük yaşamın kaynağıdır. İşin veya çalışmanın “insancıllaştırılması, işin insana uyumunun sağlanması”, ”işyerinde rahat ve iyi bir çalışma ortamının yaratılması” günümüzde işçi sağlığı ve iş güvenliği politikalarının temel amaç ve hedefleri arasında yer almaktadır. Bu önlemler kaçınılmaz olarak, kamu düzenini ilgilendirmektedir.
Bu tasarı da yapılması planlanan değişiklikler, özellikle de çalışanların sağlığı ve güvenliği ile ilgili değişiklikler, belirtilen amaçları gerçekleştirmekten uzak olduğu gibi çalışanların sağlık ve güvenlik hakkını kullanmalarını sağlamamaktadır. Uluslar arası alanda özellikle de Avrupa Birliğine üye ülkelerde çalışanların sağlık ve güvenliği ile ilgili düzenleme ve uygulamalarla, Tasarının bu alandaki bir kısım hükümleri çelişmektedir. Aşağıda sırası ile maddelere ilişkin değerlendirme ve önerilerimize yer verilecektir.
1) Tasarının 1. Maddesi ile İş Kanunun 78. Maddesinde Yapılması Düşünülen Değişiklik:
Tasarıda Yürürlükte olan Yasa maddesinden İçerik açısından da bazı farklar olmakla birlikte esas olarak “Tüzük” sözcüğü madde metninden çıkarılmakta,iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili bütün konuların yönetmeliklerle düzenleneceği belirtilmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili bütün düzenlemelerin yönetmeliklere bırakılması, bu alandaki boşluğu ve kaosu arttıracağı gibi bu alanın gereksinimlerine yanıt vermeyecektir.
13 Ocak 2004 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmış olan 5038 ve 5039 sayılı yasalarla onaylanan, Uluslararası Çalışma Örgütünün İş Sağlığı Ve Güvenliği Ve Çalışma Ortamına İlişkin 155 sayılı ve İş Sağlığı Hizmetlerine İlişkin 161 sayılı sözleşmelerinde ülkemizi bağlayıcı yol gösterici ayrıntılı düzenlemeler yer almaktadır. Bu sözleşmelerde bulunan hükümlere uygun olarak hazırlanacak bir yasada iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin kuralların, ilgili bütün taraflar tarafından bilinebilir olması son derece önem taşımaktadır. Çünkü çalışma hayatında çalışanların sağlıklarının işteki tehlikelerden korunması ve sağlıklarının geliştirilebilmesi, uygulamaların bu alanla ilgili kurallara uygun olarak yürütülmesi ile yakından ilgilidir. Bütün ilgililerin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili kuralları bilmesi iyi bir sistemin oluşturulup sürdürülebilmesi için de gerekli koşullardan birisidir. Bu nedenle uygulamayı biçimlendirecek, gösterecek nitelikteki kuralların önce bütünlüklü bir biçimde bir yasa ile düzenlemesi gerekir. Yasal düzenleme gerekliliği hukuki güvenlik ilkesinin hayata geçirilebilmesi için de zorunludur
Ayrıca artık dünyada da böyle bir düzenleme yöntemi kabul görmemektedir. Örneğin, Almanya’da İş Sağlığı ve Güvenliğine ilişkin ayrıntılı düzenlemeler içeren ayrı bir yasa bulunduğu gibi, bu hizmetleri veren işyeri hekimleri,ve iş güvenliği uzmanı vb. sağlık ve güvenlikle ilgili uzman personelin görevleri, çalışma koşulları, hakları ise ayrıca bir yasa ile düzenlenmiştir. Benzer bir biçimde İngiltere, İspanya, İtalya, Polonya, Bulgaristan, Romanya, Hırvatistan,Japonya, Kanada, Avustralya’dan Yeni Zelanda’ya kadar pek çok ülke bu alanının ayrıntılarını ayrı bir yasa ile düzenlemiştir.
Öte yanan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 09 Aralık 2003 tarihinde “İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği” hazırlanarak yürürlüğe konulmuş, yönetmeliğe karşı açılan iptal davası üzerine Danıştay tarafından iptal edilmiş, 2005 yılında hazırlanan Tüzük taslağı ise uygulamayı gösterir somut kuralları içermemesi nedeniyle Danıştay 1. Dairesi tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine Bakanlık tarafından İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı Taslağı hazırlanmış ve taraflardan görüşleri istenilmiştir. Taslak metnin uygulamayı gösterme niteliğinden yoksun olması, 161 ve 155 sayılı İLO sözleşmelerine aykırı hükümler içermesi nedeniyle, taraflar taslağa ilişkin görüş ve önerilerini iletmekle birlikte üzerinde çalışılması gerektiğinden halen bu konudaki toplantılar yer yer kesintiye uğramakla birlikte devam etmektedir. Hatta 12 Mayıs 2008 günü Çalışma Bakanlığı Bünyesinde bu amaçla bir toplantı yapılacaktır.
Bir taraftan bu alanda ayrı bir yasal düzenleme çalışmaları sürdürülürken bir taraftan da İş Kanunun 78. maddesi uyarınca yönetmeliklerle düzenlenmesinin düşünülmesi, gerçekte çalışanlarının sağlık ve güvenliği için gerekli tedbirlerin alınmasını, bu alanda kalıcı bir ilerleme kaydedilmesini olanaksızlaştırmaktadır.
2) Tasarının 1. maddesi ile İş Kanunun 81. Maddesinde yapılması düşünülen Değişiklik:
- “İşyeri Hekimliği” olan maddenin başlığı “ İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri” olarak değiştirilmekte, “İş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar” başlıklı 82. madde kaldırılmakta,
- İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin götürülmesinin zorunlu olduğu çalışanlar yine devamlı olarak en az 50 işçinin çalışmakta olduğu işyerleri ile sınırlı tutulmakta,
- Devamlı olarak en az 50 işçi çalıştıran işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini işyerinde çalıştıracakları personel aracılığı ile verebilecekleri gibi işyeri dışında kurulu ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak verebilecekleri belirtilmekte,
- İşyeri sağlık ve güvenlik birimleri ile ortak sağlık ve güvenlik birimlerinin kuruluş ve işleyişleri ile buralarda görevlendirilecek hekim, uzman ve diğer personel ile ilgili düzenlemelerin yönetmelikle yapılması öngörülmekte,
- Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan kurum hekimlerine, asli görevleri kapsamında kurum ve kuruluşların asil işveren olarak çalıştırdıkları işçilerin işyeri sağlık hizmetlerinin gördürülmesi ve kurum hekimliğine ilişkin sağlık birimlerinin işyeri sağlık birimi olarak kullanılması olanağı getirilmektedir.
Madde gerekçesinde işyerinde işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı çalıştırılması zorunluluğunun kaldırılarak işyeri dışından ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alınması yolunun açılması ile İstihdamın teşvik edilmesi,İşgücü maliyetlerinin düşürülmesinin planladığı ileri sürülmektedir. Tasarının bu maddesi, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini olumsuz etkileyecek, gerçekte iş gücü maliyetini arttıracak, istihdamı arttırmak yerine azalması sonucunu doğuracaktır. Bu olumsuz sonuçların doğma nedenlerine bakacak olursak;
Maddenin uygulanacağı işyerlerinin 50 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerleri ile sınırlandırılması gerçekte Türkiyede ki çalışanların çok az bir bölümünün sağlık ve güvenlik önlemlerinden yararlanacağı, iş gücünün toplumsal maliyetinin artışına göz yumulmaya devam edileceği anlamına gelmektedir. Çünkü ülkemizde SSK İstatistikleri'ne göre, 50’den az işçi çalıştıran işyerlerinin bütündeki payı % 98,47; çalıştırdıkları sigortalıların payı % 56,92 ve bu sigortalılardan iş kazasına uğrayan ya da meslek hastalığına yakalananların bütün içindeki payı ise % 73,79’dur. Bütün bu istatistikler elliden az işçi çalıştıran işyerlerinde işyeri sağlık ve güvenlik hizmetlerinin verilmesinin önemini ortaya koymaktadır. Avrupa Birliği de dahil olmak üzere diğer ülkelerde de yapılan tespitlerde, küçük ve orta ölçekli işletmelerde iş kazası ve meslek hastalıklarının yoğunlaştığı görülmektedir. Meslek hastalıklarının yüzde 82’si KOBİ’lerde gerçekleşmekte, yine ölümcül iş kazalarının yüzde 90’ı da bu tür küçük ve orta ölçekli işletmelerde gerçekleşmektedir. Bu nedenle Avrupa Birliğine üye ülkelerde çalışanların sağlık ve güvenliklerinin, yaşamlarının korunmasının yanında aynı zamanda ekonomik boyutu da esas alınarak iş sağlığı ve güvenliği konusu istihdam stratejisine dahil edilmektedir. “İstihdamı, verimliliği, rekabet gücünü arttırma ” dolayısıyla masrafları azaltmak, toplumsal yükü indirmek açısından iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin geliştirilerek bütün çalışanlara yaygınlaştırılması için yeni stratejiler belirlenmektedir. Bu kapsamda iş göremezlik de dahil olmak üzere hastalık ve iş kazalarının azaltılmasının işletmelerin verimliliğin arttırılmasında, hastalık ve kaza sigortaları ile bakım ve rehabilitasyon hizmetleri ile ciddi bir biçimde artan toplumsal maliyet yükünün düşürülmesinde çok önemli olduğu saptanmıştır. Bu nedenle örneğin ispanya’da 6 ve daha yukarı İtalya’da ve daha pek çok ülkede 10 ve daha yukarı işçi çalıştıran işyerlerinin işyeri sağlık ve güvenlik hizmetleri organizasyonlarına dahil edilmesi zorunlu tutulmuştur.
Aynı Şeklide 155 ve 161 sayılı sözleşmelerde başlangıçta ulaşılabilen en az işçi çalıştıran işyerleri olmak üzere giderek bütün çalışanların iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinden yararlandırılması için organizasyon yapılması yükümlülüğü getirilmiştir. Ülkemizde 1974 yılından bu yana bu hizmetlerden yararlanmak için zorunlu tutulan işyerleri sabit bir biçimde en az 50 işçinin çalıştırıldığı işyerleri olarak belirlenmiştir.
İş Sağlığı ve Güvenliğine ilişkin tüm düzenlemelerde, işçilerin meslek hastalığı olarak kabul edilmese dahi bir çok kronik hastalıklarının yaptığı işle bağlantılı olduğu bilinmektedir. Bu kronik hastalıklar hastalık sigortasının en önemli harcama alanlarından birisini oluşturmaktadır. İşçiler açısından sürekli tedavi içeren bu işin yol açtığı hastalıklar ülke sağlık giderleri açısından büyük bir sıkıntı kaynağıdır. Ayrıca önemli bir iş gücü kaybının da nedenidir. İş Sağlığı ve Güvenliği alanında iş gücü maliyetinin düşürülmesi adına atılacak adımların reel olarak maliyet üzerine önemli bir etkisi olmayacağı gibi, tam aksine toplumsal maliyeti arttıracaktır.
Tasarı ile günümüzde kabul edilen istihtam stratejilerine aykırı, çalışanların sağlık ve güvenliklerini korunup geliştirilmesini öngörmeyen ve güvenli ve sağlıklı olmayan çalışma ortamlarından kaynaklı sağlık sorunları ve iş gücü kayıpları nedeniyle toplumsal maliyeti arttıran yöntemi derinleştiren bir yaklaşım kabul edilmiştir.
- Tasarıda 50’den az işçi çalıştıran işyerlerinin işyeri sağlık ve güvenlik hizmetleri organizasyonuna dahil edilmesi öngörülmediği gibi, 50’den yukarı işçi çalıştıran işyerlerinin işyerinde işyeri hekimi ve diğer personeli çalıştırmadan bu hizmeti dışarıdan almasına olanak sağlanmaktadır. Bu düzenlemede de tasarıda belirtilen amacı aykırı sonuçlar doğuracaktır. AB ülkeleri de dahil pek çok ülkede az sayıda işçi çalıştıran işyerlerinin ortak sağlık ve güvenlik birimlerine iştirak ederek bu hizmetleri almaları öngörülmekte, işin ağırlık ve tehlikelilik derecesine göre de ülkelere göre bazı değişiklikler göstermekle birlikte 50, 100, 250 ve üzeri işçi çalıştıran işyerlerinde bu birimlerin kurulması ile hekim ve diğer personelin bulundurulması zorunlu tutulmaktadır. Tasarıda ise gerekli personeli işyerinde bulundurmayacak işyerlerinin çalışanları baz alınarak bir sayı sınırlaması da getirilmemektedir. Ayrıntıların düzenlenmesi yönetmeliklere bırakılmaktadır. Oysa bu tür temel hakları ilgilendiren hükümlerin ve mali yükümlülük getiren düzenlemelerin hukuken yönetmeliklerle düzenlenmesi olanağı bulunmamaktadır.
Öte yandan İşyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, işyeri hemşiresi görevlerini ifa ederken işyerinde sürekli bulunması gereken kişilerdir. Bu hizmetler danışmanlık hizmetlerinden farklıdır, Aktif, eylemli biçimde işyerinde yürütülecek hizmetlerdir. Dünya Sağlık Örgütü ve İLO tarafından işyeri sağlık hizmetlerinin; işyerinde kişisel sağlığı geliştirmeye yönelik, çalışana odaklı, çalışanı, çalışma çevresi ve yaşam tarzı ile birlikte ele alan, çalışanın fiziksel, ruhsal ve sosyal iyilik halinde olmasını sağlamaya yönelik çok kompleks bir iş sağlığı hizmeti sunumu benimsenmiştir.
İşyeri hekiminin ve diğer iş sağlığı ve güvenliği personelinin görevleri kapsamında işverene ait işyerinde çalışması zorunluluğu nedeniyledir ki; ILO’nun 161 sayılı İşyerinde Sağlık Organizasyonu Sözleşmesinin 10. maddesinde, 112 sayılı Tavsiye Kararının 15. paragrafında iş sağlığı ve güvenliği personelinin görevini yerine getirirken işçilere ve işverenlere karşı, teknik ve moral açıdan tam bir bağımsızlık içinde olması, bu bağımsızlığı sağlamak amacıyla, ulusal mevzuatta, işe alınma ve işten çıkarılmasının özel bir statüye kavuşturması kabul edilmiştir.
- Tasarıda bir olumsuzluk ise kurum hekimlerinin asli görevleri kapsamında kamu kurum ve kuruluşlarının çalıştırdıkları işçilerin işyeri sağlık hizmetlerinin gördürülmesi ile görevlendirilmesidir. Bu düzenleme hem yasama sistematiğine hem de iş sağlığı hizmetlerinin özüne aykırıdır.
İşyeri hekimi işçilerin yaşamlarının önemli bir bölümünü geçirdikleri çalışma ortamının özelliklerini iyi bilmelidir. Çalışma ortamı sadece işçilerin sağlığına zarar verici etkilerde bulunmakla kalmaz, aynı zamanda işçilerin fizik-psikolojik dengesini bozarak dikkat eşiğinin düşmesine, algılama kapasitesinin azalmasına yol açar ve iş kazalarına neden olur. Bu nedenle de işyeri hekimi işyerinin hijyen sorunlarını, işçilerin işe uyumlarını ve iş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı gerekli önlemler üzerine yapılan çalışmalara aktif olarak katılır ve önlemler üzerine de programlar geliştirirler. İşçilerin sağlıkları ile ilgili olarak çalışma ortamının periyodik kontrolünde (aydınlatma, havalandırma, teknik ölçümler, tozlar ve radyasyon, gürültü kontrolü vb.) ergonomi, iş kazalarından korunma, iş hijyeni ve çalışma ortamındaki kirlilik ana konuları oluşturur. Oysa işyeri hekimliğinin bu görevlerine karşılık Kamu Kurum ve Kuruluşlarında bulunan kurum tabiplikleri, birinci basamak ayaktan teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin verildiği yerlerdir. Bu sağlık biriminin ve kurum tabibinin asli görevi ile bir arada yukarıda genel başlıkları ile açıkladığımız görev ve sorumlulukları bulunan işyeri hekimliği hizmetini verebilmesi mümkün değildir.
Kurum tabipleri’nin sayıları ve kadroları belirlenirken poliklinik hizmeti verecekleri kurum çalışanı sayısı esas alınmaktadır. Bu nedenle kurumda bakmakla yükümlü oldukları toplam personel için ayırmaları gereken süre, görev aldıkları kurumun değişik işyerlerinde çalışabilecek olan işçilerine nasıl bakacakları, görevlendirme kapsamındaki işyeri sayısı ve işçi sayısının dikkate alınıp alınamayacağı gibi yetki ve sorumluluklar işyeri hekimliği hizmetinin verilmesinde ve işçi sağlığının korunmasında hayati öneme sahip ölçülerdir. Bu ölçütlerin dikkate alındığı bir düzenlemenin olmayışı kurum tabiplerinin işyeri hekimliği hizmeti vermesini de imkânsızlaştıracaktır.
- Gerekçede Çalışma Bakanlığının düzenleyeceği yönetmeliklerde işyeri hekimleri ile diğer iş sağlığı ve güvenliği personelinin eğitimlerinin düzenleneceğinden söz edilmektedir. Oysa 155 ve 161 sayılı İLO sözleşmeleri ile Çalışma Bakanlığı’na bu personel ile verilen yetki sadece ve sadece aranacak niteliklerin belirlenmesinden ibarettir. Yoksa bu personelin özel mevzuatı uyarınca düzenlenen eğitimini ne düzenleme ne de verme yetkisi Çalışma Bakanlığı’na ait değildir. Nitekim 16.12.2003 tarihli İşyeri hekimlerinin Çalışma Şartları İle Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmeliği ile bu yönde getirilen düzenleme Danıştay 10. Dairesi E.2004 / 1253, K.2006 / 1658 ve 28.02.2006 günlü kararı ile hukuka aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Bu kararda İşyeri hekimliği ve iş ve meslek hastalıkları hekimliğinin uzmanlık eğitimi vermekle yetkili olan eğitim ve araştırma hastanelerinde ya da üniversitelerde hekimlere verilecek belli bir eğitim süreci sonucunda elde edilmesi mümkün bir uzmanlık seviyesi olduğu, bu eğitimin 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunu ve 1219 sayılı Kanun uyarınca Üniversiteler ve uzmanlık eğitim vermekle yetkili kurumlar tarafından verilebileceği açıkça belirtilmiştir. Türk Tabipleri Birliği ile çok sayıda Tıp Fakültesi de bulunan üniversitenin bir araya gelerek imzaladığı protokol çerçevesinde işyeri hekimliği uzun yıllardır verilmektedir.
Yine yukarıda yer verilen Danıştay Kararında, Uluslar arası Çalışma Örgütünün 155,161 sayılı Sözleşme ve 112 sayılı Tavsiye Kararı hükümleri doğrultusunda işyeri sağlık personelinin mesleki bağımsızlığını sağlayıcı düzenlemelerin yapılmamış olması hukuka aykırı bulunarak iptal kararı verilmiştir. Bu alanda yapılacak yasal düzenlemede işyeri hekiminin mesleki bağımsızlığını görev kapsamına uygun olarak sağlayıcı, görevini yerine getirmesini önleyici, haksız işten çıkarmalara karşı ek teminatların düzenlenmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Nitekim tüm işçiler için kapsamlı bir iş güvencesi modelinin kabul edildiği ülkelerde bile, işyeri hekiminin görevlendirilmesine ilişkin özel düzenlemeler yapıldığı ve iş sözleşmesinin işverence feshine karşı özel olarak korunduğu ve işyeri hekimlerinin iş güvencesi konusunda, diğer işçilerden farklı özel yasal düzenlemelerin yapıldığı görülmektedir. İş Sağlığı Uluslar arası Komisyonu tarafından 1992 yılında kabul edilen İşçi Sağlığı Çalışanları İçin Uluslar Arası Etik Kurallarında; “işsağlığı çalışanları görevlerini yerine getirirken mesleki açıdan bağımsız olması gereken uzmanlardır. Görevleri için gerekli olan becerileri kazanmalı, sürdürmeli ve iyi hekimlik ve mesleki etik kurallarına uygun çalışmalarına izin verecek koşullar sağlanmalıdır” vurgusu yapılmıştır.
3- Tasarının 1. maddesi ile İş Kanunun 88. Maddesinde yapılması düşünülen Değişiklik:
Bu düzenleme ile esasen işverenlerin kurmak zorunda oldukları emzirme odaları ve kreşe ilişkin kurma zorunluluğu yerine hizmet satın alma olanağı getirilmektedir. Kadınların çalışma hayatına etkin katılımı ve çocukları ile gerektiği gibi ilgilenebilmeleri bakımında çalıştıkları yerin yakınında bakılabilmeleri, onlara gerektiğinde her an ulaşabilmeleri iş sağlığı ve güvenliği için önem taşıdığı gibi çocukların sağlığı için de önemlidir. Hizmet satın alma sözleşmelerinin anne olan kadınların haklarının korunmasını sağlamayacağı açıktır.