TTB Merkez Konseyi Heyeti Diyarbakır İlk Değerlendirme Raporu

11.04.2006
549-2006

 

         TABİP ODASI BAŞKANLIĞI’NA

         Son dönemde hepimizi derinden üzen ve kaygılandıran süreçte önemli bir yeri olan Diyarbakır’daki gelişmeler ile ilgili Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Heyeti’nin 5-6 Nisan 2006 tarihlerinde Diyarbakır’a gerçekleştirdiği ziyaretin ilk değerlendirme raporu ektedir.

         Bilgilerinize sunar, çalışmalarınızda başarılar dileriz.

         Saygılarımızla,
         TTB Merkez Konseyi Adına
        
Dr.Orhan Odabaşı
         Genel Sekreter

 

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ HEYETİ

İLK DEĞERLENDİRME RAPORU

(5-6 Nisan 2006, Diyarbakır)

HEKİMLERİN TÜM TOPLUMA ÇAĞRISI

HEPİMİZ SORUMLUYUZ

Şiddet gündelik hayatımızın her alanını istila ediyor.

Şiddet, belki de, hepimizin bir yanını şu ya da bu oranda içine alabilecek bir riski de taşıyor.

Şiddet, biçim değiştirme eğilimleri ile insana ait olumlu değerleri “kendi doğallığı ve meşruiyeti içerisinde” tahrip etmeye başlıyor.

Son dönemde yaşanan bu şiddet ortamı karşısında yaşadığımız üzüntümüzü, gelecek için daha da artan derin kaygımızı paylaşıyoruz.

Ama dahası, yarın, her birimizin şiddet duygusunu içinde taşıyarak dışa da vurabileceğimiz ve yanı başındakiler ile çatıştığımız bir ortamın ortaya çıkabileceği olasılığı göz önüne alındığında, her şey için çok geç olabileceği kaygısını taşıyoruz.

Bu nedenle, her birimizin doğrudan öznesi olduğumuz bu şiddet ortamında her türlü terör eylemi ve şiddete karşı çabalarımızı HEMEN, ŞİMDİ ortaklaştırmamızın önemi büyüktür.

Öncelikle, büyük acıların yaşandığı günümüzde, acıların paylaşılarak hafifletilmesi başta olmak üzere, tüm insani değerlerimizi bir kez daha hatırlamalıyız.

Varlık sebebi insan yaşamını korumak ve geliştirmek olan biz HEKİMLER, varlık sebebimizi ortadan kaldırmak anlamına gelen ve gerekçesi ne olursa olsun her türlü şiddeti kategorik olarak reddederiz. Bu reddin de tüm toplum kesimlerini ve bireyleri de kapsayacak şekilde yaygınlaşmasını arzu ederiz.

Bu kapsamda, kısa bir süre önce hepimizi derinden üzen Diyarbakır’da gelişen olaylar nedeniyle, öncelikle meslektaşlarımızla birlikte olmak için TTB Merkez Konseyi Heyeti 5-6 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da bir program gerçekleştirmiştir.

Meslektaşlarımızla yapılan toplantıların yanı sıra, özelikle göstericiler tarafından saldırıya uğrayan sağlık ocakları ziyaret edilmiş, Sağlık Müdürü, Devlet Hastanesi Başhekimi, Valilik ve Büyükşehir Belediyesi ile görüşmeler yapılmıştır.

 

İlk değerlendirme olarak;

1-     Öncelikli olarak, yıllardır çözülemeyen sorunların da sonucu olarak gelişen olayların nedenleri, gelişimi, sonuçları açısından herkes tarafından nesnel olarak ve bir o kadar da yaşanan acıların hissedilerek değerlendirilmesi son derece önem arz etmektedir.

2-     Dört gün boyunca yaşanan ve 10 kişinin ölümüne, 300 kişinin yararlanmasına yol açan şiddet ortamında özellikle 112 hizmetleri ile Devlet Hastanesi ve Üniversite Hastanesi’ndeki hekim ve sağlık çalışanlarının her türlü olumsuz koşullara karşın özverili çalışmaları hepimizin gururu olmuştur.

3-     Çeşitli kamu ve özel işyerlerinin yanı sıra kimi sağlık ocaklarının ve yaralı taşımakta görevli ambulansların saldırıya uğramaları şiddet ortamının insani değerlere ait tüm sınırları ne denli tehdit ettiğinin kaygı verici bir göstergesidir. (Göstericiler tarafından tahrip edilen Sağlık Müdürlüğü ve Devlet Hastanesi’ne ait 4 ambulansın yanı sıra, Büyükşehir Belediyesi’ne ait 2 ambulansın ise kimi güvenlik görevlilerince tahrip edildiği, şoförlerinin fiziki saldırıya uğradığına ilişkin ciddiye alınması gereken iddialar söz konusudur.)

Kuşkusuz her türlü ortamda mutlak dokunulmazlığı olması gereken sağlık kurum ve araçlarının saldırıya uğramasının kabul edilemezliği bir yana büyük bir kaygı uyandırmıştır.

4-     Bu koşullarda mesleklerinin gereğini yerine getirmeye çalışan hekim ve sağlık çalışanları ile tüm Diyarbakır halkının maruz kaldığı travma göz önüne alındığında travma ile baş etme özel programının geliştirilmesi gereği açıktır. TTB bu konuda ilgili birimleri ile bir çalışma başlatmıştır.

5-     Hekimlerin özverili çalışmalarının yanı sıra, gözaltına alınan kişilere yönelik adli tabiplik hizmetleri için meslektaşlarımız ne yazık ki, gerek tıbbi deontoloji kurallarının yerine getirilmesi, gerekse de Sağlık Bakanlığı’nın Adli Tabiplik Hizmetleri ile ilgili genelgesinin gereklerinin yerine getirilmesi açısından uygun olmayan çalışma ortamlarına zorlanmışlardır.

Meslektaşlarımızın ve bizlerin uyarılarına karşın ve adli tabiplik hizmetlerinin organizasyonundan sorumlu Sağlık Müdürlüğü’nün bilgisi dışında Cumhuriyet Savcısı’nın doğrudan Devlet Hastanesi Başhekimliği’ne 31 Mart 2006 tarihli yazısı ile hekimler adli muayeneler için gözaltı yerlerine götürülmüştür. Dahası bu yazıdan önce de meslektaşlarımızın kurum dışına götürüldüğü bilgisi alınmıştır.

Kural olarak Adalet ve Sağlık Bakanlıklarının genelgeleri uyarınca Sağlık Müdürlüğü’nün organizasyonu ile sağlık kurumlarında gerçekleştirilmesi gereken adli hizmetlerin, sağlık kurumları dışında gerçekleştirilmeye zorlanması mesleki bağımsızlığımız ve mesleğimizin temel ilkeleri açısından kabul edilemez.

Bu konu ile ilgili TTB olarak bir yandan Sağlık Müdürlüğü ve Devlet Hastanesi ile birlikte uygun organizasyon çalışmaları yapılması, yanı sıra bu konuda gerekli eğitim programlarının gerçekleştirmesi için gerekli hazırlıklar başlamış olup, öte yandan da kabul edilemez bu girişimi zorlayarak meslektaşlarımızı zor durumda bırakanlar hakkında gerekli hukuki girişimlerde bulunulacaktır.

6-     Gözaltına alınanların 199’u, tutuklananların 91 çocuktur. Çocuklara yönelik adli süreçlerle ilgili temel kurallara uyulmadığına ilişkin ciddi iddialar söz konudur.

Dahası olaylar sırasında ölen 10 kişinin arasında 3, 6, 9 ve 11 yaşlarında 4 çocuk olması son derece kaygı vericidir. Bu süreçte toplumumuzdaki tüm ahlaki ve insani değerlerin nasıl yıkıldığının bir göstergesi olarak “etiketlenmiş” kişilerin öldürülebilirliği mesajının topluma artık kabul ettirilmeye çalışıldığını üzülerek görüyoruz. İçinde yaşadığımız dönem kamu vicdanının test edildiği önemli bir kavşaktır.

Gösterilere katılan 3-11 yaşları arasındaki çocukların güvenlik güçlerince öldürülmelerinin ardından, demokrasiyle yönetildiğini ve hukuka saygılı olduğunu iddia eden bir ülkenin Başbakan’ının,    “kadın da, çocuk da olsa güvenlik güçlerimiz terörün maşaları için gereken her türlü müdahaleyi yapacak” açıklaması kaygı vericidir. Sayın Başbakan’a, yönettiği ülkenin hukukuna göre bu yaştaki çocukların, en ağır suçları işlemiş bile olsalar, “yaptıklarının anlam ve sonuçlarını özgürce değerlendirecek ruhsal fiziksel olgunlukta olmadıkları için, yani çocuk oldukları için” yargılanamayacaklarını hatırlatmak isteriz. İnsan haklarına saygılı, demokratik hukuk devletinde (milletvekillerinin değil)  çocukların sınırsız dokunulmazlıkları olduğu unutulmamalıdır. Yine demokratik hukuk devletinde Başbakan, ailelere değil, sağlık kurumlarına, bakım yurtlarına, okullara, güvenlik güçlerine, mahkemelere  “çocuklarımıza sahip çıkın” çağrısını yapar. Çünkü çocuklar “maşa” oluyorsa bunun birinci sorumlusunun çocuklarına sahip çıkmayan devlet olduğunu herkesten önce Sayın Başbakan’ın anlaması gerekir.     

AKP iktidarı süresince eğitim, sağlık, sosyal hizmetler vb. alanlarda yapılanlar, bu ülkenin çocuklarına ne ölçüde önem verildiğini göstermektedir.

Ailelerine, “çocuklarına sahip çıkmaları gerektiği yoksa üzülecekleri”nin söylendiği bu çocuklar şiddet ortamına doğmuş, şiddetin içinde maddi manevi yoksunluklarla büyümüş, süreğen ruhsal, bedensel travmaların mağdurları olmuş, sosyal, ekonomik, psikolojik ve tıbbi açıdan devletin yıllarca önce sahip çıkması gereken çocuklar olduğu hatırlanmalıdır.

Sayın Başbakan’ın, sadece bu nedenle o çocukların attığı her taştan, onların ailelerinden önce bizzat kendisinin ağırlıkla sorumlu olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle Sayın Başbakan’ı çocukları ve ailelerini suçlama kolaycılığından vazgeçmeye ve içinde bulunduğumuz Nisan ayında kutlayacağımız “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”na uygun davranmaya çağırıyoruz.

7-     Yine gözaltına alınanların kötü muamele ve işkenceye maruz kaldıklarına ilişkin tarafımıza iletilen iddialara yönelik de bir çalışma başlatılmıştır.

8-     Şiddetin son bulması, insanların mutluluğu, toplumumuzun gelişmesi, ülkemizin bağımsızlığı için, acıların üstünden politika yapma gafletine düşmeden, 

-adalet duygusunun hukuk kuralları içinde geliştirilmesi,

-yoksunlukların giderilmesi,

-eşitsizliklerin giderilmesi,

-özgürlüklerin ve demokrasinin geliştirilmesi

konularında başta iktidar olmak üzere hepimizin sorumluluğunu bugün yerine getirmemiz yaşamsal öneme sahiptir.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ

MERKEZ KONSEYİ