ORGAN VE DOKU NAKLİ HİZMETLERİ YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK üzerine görüş

Türkiye’deki organ sağlama sistemi organların aktif olarak bağışlanmasına dayalıdır. Bu durum zaten kısıtlı olan bu kaynağı daha da kısıtlı hale getirmektedir. Bu kısıtlılık da ne yazık ki organ ticaretinin artmasına neden olmaktadır. Bunun örnekleri sıklıkla medyada yer almaktadır. Özellikle son aylarda yoğun olarak organ ticareti yapıldığının medyada yer alması ve Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik’in bazı maddelerinin yürütmesinin durdurulması sonucunda Sağlık Bakanlığı, ORGAN VE DOKU NAKLİ HİZMETLERİ YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK’i 05.03.2010 tarihli 27512 sayılı Resmi Gazete’de yayımlayarak yeni bir düzenleme oluşturmuştur. Organ ticaretinin önlenebilmesi amacıyla yapılan söz konusu yönetmelik değişikliğinde, en az iki yıl birlikte yaşanan eş ve dördüncü dereceye kadar (dördüncü derece dahil) kan ve kayın hısımları harici kişilerin organ bağışlarının kabulü veya reddi ile görevlendirilmiş bir Etik Komisyon kurulması kararlaştırılmış ve bu komisyon kararlarının kesin olduğu belirtilmiştir. Ayrıca çapraz bağışlarda da etik komisyon kararı gerekmediği belirtilmiştir.

Genel olarak...

Var olan organ sağlama sistemi, vericilerin organlarını aktif olarak bağışlamalarına dayanmaktadır. Bu sistemin yeterli sayıda organ bulmakta başarısız olduğu, uzun yıllardır kültürel özellikleri farklı pek çok ülkenin deneyimlerine dayanarak uluslararası çapta kabul edilmiş bir bilgidir. Aktif bağışlama sisteminin, yeterli organı sağlayamamasının yanı sıra; canlıdan organ gereksinimini artırması / kadaverik bağışın yetersiz kalmasına, buna bağlı olarak canlı vericilerin aktarım nedeniyle sağlık sorunları yaşanmasına (vericilerin bir organlarını yitirmeleri, enfeksiyonlar, sağlığın ve yaşam niteliğinin kötüleşmesi, alınan bakımın, beslenme ve barınma koşullarının vd yetersizliği nedeniyle kendilerinin de organ aktarımına gereksinim duymaları ve ölüm) organ ticaretinin artmasına maliyetlerin artmasına

yol açtığı bilinmektedir.

Bu nedenlerle tüm dünyada, aktif bağışlama sisteminden VARSAYILAN ONAM sistemine geçiş süreci yaşanmaktadır. Bu sisteme göre kişilerin aktif olarak organlarını bağışladıklarını beyan etmeleri yerine, bağışlamadıklarını beyan etmeleri gerekmektedir. Organlarını bağışlamadığını beyan etmeyen kişilerin ise organlarını bağışladıkları varsayılmaktadır. Bu sistem bazı ülkelerde yaşamını yitiren ve aksine beyanı olmayan herkese uygulanmakta, bazılarında ise önceden irade beyanı olsa da ailenin görüşüne başvurulmaktadır. Varsayılan onam sistemi, dünyanın en iyi organ sağlama sistemine sahip İspanya'da uygulanmaktadır ve eldeki deneyim ülkemizdeki sisteme göre pek çok açıdan daha başarılı olduğunu göstermektedir. Bu sisteme geçişi kolaylaştırmak için önerilen bir başka sistem ise, ZORUNLU SEÇİM sistemidir. Bu sistemde herkes, herhangi bir bürokratik işlem sırasında, organlarını bağışlayıp bağışlamadığını beyan etmek durumunda olmaktadır. Ülkemizde halen uygulanmakta olan aktif bağışlama sistemini söz konusu Yönetmelik ile canlıdan organ aktarımını kolaylaştıracak biçimde genişletmek yerine, varsayılan onam ya da öncelikli olarak zorunlu seçim sistemlerine geçilmelidir. Böylece hem organ ticaretinin hacmi, hem de canlı vericilerin sayısı önemli derecede azaltılacaktır.
 Yönetmelik değişikliklerine dair...

Organ ticaretinin Yönetmelik’le kurulması öngörülen komisyonlarla engellenebilmesinin olanaksız olduğu görüşündeyiz. Çünkü komisyonlara iletilecek bilgilerin yeterli ve doğru değerlendirmeyi sağlayacak düzeyde olmama olasılığı yüksektir. Ayrıca organ nakli gibi yaşamsal kararların uygulandığı durumlar çoğu kez zamana karşı yarışın yapıldığı süreçlerdir. Böylesi durumlarda uygulanacak bürokratik mekanizmalar sağlık hakkına erişimi engelleyecek yapılanmalardır.

Yanı sıra, eş ve dördüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımların bağışları söz konusu olduğunda, geleneksel aile yapısını halen koruyan Türkiye’de bağış yapacak kişinin aile içinde baskı yaşamasının olanaklı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bunun yanında verici olmayı kabul etmeye karşılık maddi yönü ağır basan değiş tokuşların aile içinde de yaşanabileceği hatta aile dışı ilişkilerden daha yüksek düzeylere çıkabileceği unutulmamalıdır. Ayrıca organ ticaretinin daha kolay yapılabildiği ülke vatandaşları ile evlilikler, dolayısıyla organ ticareti artabilecektir. Bu sorun bütünüyle canlıdan organ aktarımı olgusuna aittir; aktarılacak organlar kadavra yerine canlılardan sağlanmaya devam ettiği sürece sorunu yasal düzenlemelerle çözmek olanaksızdır.

Söz konusu yönetmelik değişikliğinin gözden geçirilmesi gereken bir diğer noktası, kurulması öngörülmüş olan komisyonun yapısıdır. “Etik Komisyon” olarak isimlendirilmiş ve sağlık ile ilgili bir komisyonda Tıp Etiği uzmanının bulunmaması düşündürücüdür. Sağlık Bakanlığı ve Yüksek Öğrenim Kurumu tarafından Tıp Etiği, Anabilim Dalı olarak kabul edilmişken Tıp Etiği uzmanlarının böylesi bir komisyonda yer almamaları kabul edilemez. Ayrıca kurulması düşünülen komisyon üyeleri göz önüne alındığında bu komisyonun etik tartışma yapmayacağı, daha çok organ ticaretinin asayiş ve hukuki yönünü irdeleyeceği açıktır. Etik açıdan temellendirilmesini olanaksız kabul ettiğimiz organ ticaretinin önlenmesi için bu eylemin asayiş yönünü araştıracak bir komisyon kurulması düşünülüyorsa bile, bu komisyonun Etik Komisyon olarak isimlendirilmesi etik kavramı ile bağdaşmaz. Gerçek anlamda bir etik komisyon kurulması düşünülüyor ise Tıp Etiği uzmanı ve konu ile ilgili sivil toplum örgütü üyesini de içerecek yeni bir yapılanma zorunluluğu vardır.

Sonuç

Türk Tabipleri Birliği Etik Kurulu olarak canlıdan organ aktarımını destekleyen, bu sistemi akraba dışına genişleten ve en başarısız organ sağlama yöntemi olan aktif bağışlama sistemini uygulayan politikaların, sağlık hizmetine erişim hakkı ve hasta hakları ile uyumlu olmadığını düşünüyoruz.

Yukarıda söz edilen nedenlerle yasal düzenlemelerin temel amacı, sınırlı kaynak olarak kabul ettiğimiz organ sayısını artırmak için organ bağışı sistemimizin değiştirilmesi olmalıdır. Canlı vericide sağlık sorunlarına neden olabilecek hatta yaşamını riske atabilecek durumlar nedeniyle canlı vericiden organ bağışı yerine kadaverik organ bağışının artırılması, şimdiki aktif bağışlama sistemi yerine, ‘varsayılan onam’ veya ‘zorunlu seçim’ gibi farklı organ bağışı sistemlerine geçişin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bununla birlikte bağış sisteminin değiştirilmesi canlı vericiden organ bağışının en aza inmesini sağlamasına karşın hiç bir zaman son bulma olasılığını yaratmayacaktır. Ayrıca ülkedeki sosyokültürel yapının gereği olarak bağış sistemi değişikliğinin toplum tarafından kabul edilebilmesi bir süreci kapsayacaktır. Bu gerekçeler nedeniyle ciddi etik ikilemlerin yaşanacağı canlı nakil taleplerinin değerlendirilmesi için, kent bazında yeni bir bürokrasi yaratacak kurullar yerine, nakil merkezlerinin bulunduğu kurumlarda özenle yapılandırılmış etik kurulların devreye sokulması da önemlidir.

TTB Etik Kurulu

8 Nisan 2010