HEKİM-AIDS İLİŞKİSİ KONUSUNDAKİ GÖRÜŞ

       AIDS, hekimleri hem hasta, hem de toplum yönünden zor kararlarla ve tercihlerle karşı karşıya bırakan bir hastalıktır. Çünkü özgür iradeye saygı, zarar vermeme, yararlılık, adalet gibi tıp etiğinin temel ilkeleri ekseninden bakıldığında, bu konunun tartışılması gereken pek çok yönü olduğu hemen görülmektedir.

       AIDS hastasının bir insan olarak, sahip olduğu hakların ötekilerininkinden farklı olmaması gerektiği açıktır. İş bulma, çalışma, barınma... gibi toplumsal yaşamın zorunlu kıldığı durumlar bu metinde doğal olarak ele alınmayacaktır. Biz burada sadece AIDS'le ilgili tıbbi uygulamalarda ortaya çıkan değer sorunlarına ana çizgileriyle değineceğiz.

       Bu aşamada öncelikle AIDS'li hastalar ile HIV(+) denilen ve bulaşıcılık niteliği taşıyan kişilerin sırlarına saygı gösterilmesini bekleme, hastalığı konusunda bilgilendirilme, hastalığı ile ilgili destek ve gerekli tedavi olanaklarından yararlandırılma hakları vardır,. Öte yandan sağlık hizmeti veren ekibin de virüsle bulaşma riskinin bulunmasından kaynaklanan, bir takım haklarının olup olmadığı tartışılmalıdır.

       Hekimlerin mesleki eylemleri açısından, tedavi etmekle yükümlü oldukları hastaların hangi tanıyı almış oldukları önemli değildir. Bir başka söyleyişle; uğraştığı hastalığın niteliği hekimin hastaya yaklaşım biçimini etkilememelidir.

       Hasta bireylerin haklarını da gözönünde tutarak ve onları çiğnemeden, toplumun hastalıktan korunması nasıl gerçekleşecektir? AIDS'li hastaların ya da HIV(+) bireylerin 'temiz toplumdan' yalıtılması mümkün olabilir mi? Toplumu gözetme adına bu bireylere hem sosyal, hem de tıbbi anlamda yığınla güçlük yaratmaya hakkımız var mıdır?

       HIV ile enfekte olan hekim, diş hekimi ve sağlık ekibinin öteki üyelerinin, mesleki konumları nedeniyle bu virüsu başka hastalara taşıma olasılığı vardır. Bu nedenle, sağlık kurumlarına başvuran hastaların 'güvenli tedavi olma hakkı'nı yaşama geçirebilmek için, hekim ve öteki sağlık personelinin HIV(+) olup olmadığını bilme hakkı kendiliğinden gündeme gelecektir.

       AIDS'in bildirimi zorunlu bir hastalık olması, toplumu koruyabilmek gibi bir amaca ulaşmak isterken, HIV(+) ya da AIDS'lı hastanın bilimsel tıbbın olanaklarından yoksun kalması sonucunu doğurmamalıdır. Bu nedenle bir çok ülkede getirilen çözüm, hasta kayıtlarının epidemiyolojik verileri toplamaya ve izleme yapmaya engel olmayacak biçimde, ama isimsiz olarak tutulmasıdır.

       HIV antikor testi kimlere uygulanmalıdır? Bir kişinin iznini almaksızın kanında HIV testi uygulamak onun özerkliğini hiçe saymak olduğundan, etik dışı bir uygulama kabul edilmelidir. Bu konuda, WHO'nunki de dahil genel kabul, bilgilendirilmiş rıza(onam) temeline dayanan bir hasta görüşünün alınmasıdır. Başta cerrahlar ve diş hekimleri olmak üzere, hekimlerin operasyon öncesi hastalarından HIV testi istemeleri makul karşılanabilir. Ancak hastaların bu test için gerekli olan rızayı (onamı) vermek istememesi durumunda, operasyonun HIV(+) hasta koşullarında gerekli önlemlerin alınarak gerçekleştirilmesi önerilebilir. Hastaların cerrahlarının HIV(+) olup olmadığını öğrenmek istemeleri de, onların güvenli tedavi olma haklarıyla doğrudan ilintilidir.

       Toplumda AIDS'le ilgili bilgilenmeyi, toplumun aydınlatılmasını sağlamak, asılsız önyargıların yerleşmesini önlemek birincil olarak hekimlerin görevi olsa gerektir. Eğitimin hemen her düzeyde birey için gerçekleştirilmesiyle AIDS'e yönelik soyutlamalar önlenebilecek ve AIDS tanısı almış bir hasta herhalde aşağıdaki cümleyi söylemek zorunda kalmayacaktır.

'Korkuyorum ama ölmekten değil, yardım edilmeden bir köşeye bırakılmaktan...'