ZİHİNSEL ENGELLİ KADINLARIN GEBELİKLERİNE İLİŞKİN BAZI ETİK SORUNLAR

       Zihinsel engellilik, gelişme sırasında ortaya çıkan; biliş, dil, motor ve toplumsal yetiler gibi zekânın çeşitli boyutlarında 'bozulma' ile belirlenebilen, 'zekânın yetersiz gelişmesi' olarak tanımlanmaktadır. Zihinsel engellilik kavramı, zekâ geriliği, zeka azlığı, zekâ yetersizliği, mental retardasyon, oligofreni kavramlarıyla eşanlamlı kabul edilmekte, süreğen psikotik bozukluklar ve bunama gibi durumlar bu kavramın kapsamı dışında tutulmaktadır. Zekâ gerilikleri, tek bir nedeni mekanizması, seyri ve progrozu olmayan ve çeşitli düzeylerde ortaya çıkabilen bir davranış bozukluğu olarak kabul edilmektedir. Hafif, orta, ağır ve çok ağır düzeylerde olmak üzere dört düzeyde zeka geriliği tanımlanmıştır.

       Ülkemizde gebeliğin sonlandırılması ile ilgili yasal düzenlemelerde de bu konuya yer verilmiştir. 2827 sayılı ve 24.5.1983 kabul tarihli 'Nüfus Planlaması Hakkındaki Kanun' bilindiği gibi, onuncu gebelik haftasından önce, anne sağlığı açısından tıbbi sakıncanın bulunmaması durumunda, istek üzerine rahim tahliyesine izin vermektedir. Aynı kanun onuncu haftayı geçen vakalarda ancak 'gebelik annenin hayatını tehdit ettiği veya edeceği veya doğacak çocuk ile onu izleyecek kuşaklar için ağır sakatlığa neden olacak durumlar' söz konusu ise gebeliğin sonlandırılmasını onaylamaktadır. Bu durumları yaratan hastalıklar arasında (2 sayılı liste, L alt bölümü) 'ruh hastalıklarına bağlı nedenler'e de yer verilmiştir. Bu başlık altında 'oligofreni, kronik şizofreni, psikoz manyak depresif, paronaya ve uyuşturucu bağımlılıkları ile kronik alkolizm' onuncu hafta aşılmış olsa bile, gebeliğin sonlandırılmasını gerektiren hastalıklar olarak sınıflandırılmıştır. Aynı düzenlemede gebeliğin sona erdirilmesine ilişkin izin konusunda 'akıl maluliyeti nedeni ile şuur serbestisine sahip olmayan gebe kadın hakkında rahim tahliyesi için kendi rızası aranmaz' ifadesi bulunmaktadır.

       Yasal açıdan konunun bu şekilde değerlendirilmiş bulunması, onun etik açısından ele alınmasına, açılmasına ve tartışılmasına elbette engel değildir.

       Toplum içinde kuşaklar boyunca, zihinsel engelli bireylerin cinsel ilişkide bulunmaları sonucunda zekâ geriliği sıklığında hızlı bir artış olacağı sanılmıştır. Bunu önlemenin yolu olarak da; istenç dışı sterilizasyon, evliliğin yasaklanması, zihinsel engellilerin kaldıkları kurumların cinsiyete göre düzenlenmesi gibi çözümler düşünülmüştür. Bunların sonucu olarak, zihinsel engelli bireyler toplumsallaşma ve karşı cinsle yakınlaşma haklarından genellikle yoksun bırakılmışlardır.

       Ağır zekâ geriliği gösteren bireyler, otoerotizm dışında nadiren cinselliğe karşı bir ilgi gösterirler. Ama hafif derecede zekâ geriliği olanların çoğu, normal ya da normale yakın cinsel ilgi ve cinsel rol özdeşimi gösterebilirler. Hafif düzeyde zekâ geriliği olan adolesan ve genç erişkinlerde ise cinsel işlev, akran gruplarında kendini kabul ettirmenin önemli bir aracıdır. İlişkinin toplumsal yönü, çoğu kez eylemin kendisinden daha önemlidir. Cinsel eğitimi olmayan bireylerde davranışlar yanlış değerlendirilebilir. Ayrıca yoğun bir sevgi gereksinmelerinin olması, yaşadıkları cinsel eylemin ayırdına varamama, anlattıklarına genellikle inanılmayacağının düşünülmesi nedeniyle, zekâ engelli bireyler, özellikle kadınlar cinsel tacize uğrama bakımından risk altında olan bir gruptur.

       Zihinsel engelli bir kadının gebe kalması ve bu gebeliğin doğumla sonuçlanıp sonuçlanmayacağı tartışmalıdır. Gebeliğin doğumla sonuçlanabilir olması ve bunun zamanında anlaşılması durumunda, doğacak olan çocuğun sağlıklı bakımı ve yetişmesi ile ilgili sorunlar ön plana çıkmaktadır.

       Zihinsel engelli kadınların çocuk doğurmalarının önlenmesi amacıyla kısırlaştırılmaları düşüncesi uygarlık tarihinin en eski sorunlarından birisidir. Günümüzde zihinsel engelli kadınların kısırlaştırılması ETİK AÇISINDAN her zaman uygun bir seçenek olmayabilir. Zihinsel engelin kalıtımsal bir bozukluktan kaynaklandığının ve kalıtılabileceğinin bilinmesi veya zihinsel engelin doğacak çocuğa gerekli destek, eğitim ve bakım sağlayamayacak düzeyde bulunması durumlarında kalıcı çözümler düşünülmelidir. Ne yapılabileceği ve verilecek karar (tüp ligasyonu, ilaç gözetim vb.), olayı çeşitli yönleriyle değerlendirilebilecek geniş katılımlı bir Etik Kurulca belirlenmelidir.

       Genel ilkeler çerçevesinde, etik bakımdan karşı karşıya kalınan her durum tek ve kendine özgüdür. Her tek durumun bütünlüğü ve kendine özgü gerçekliği olduğu unutulmamalıdır. Bu, yapılması gerekenler konusunda sürekli biçimde gözönünde bulundurulması gereken bir ilkedir.

       Ayrıca, zihinsel engelli bireyin kendi eylemlerinin sonuçlarını kavrama derecesi kadar, varsa ana-babasının içinde bulunduğu psikolojik koşullar ve toplumsal konum da önemli olmaktadır.

       Toplumun ve özellikle konu ile ilgili olan herkesin, aydınlatılarak eğitilebilir düzeyde olan zihinsel engelli bireylerin cinsel eğitiminin sağlanması, bu alandaki sorunların çözümlenebilmesinde etkili bir yol olabilir. Böyle bir eğitimde psikiyatrist, psikolog, sosyal hizmet uzmanı gibi meslek elemanlarının danışmanlığı gereklidir.