2015 yılında Samsun’da görev yaptığı özel hastanede çalışma arkadaşını eski eşi olan erkeğin şiddetine karşı korumaya çalışırken öldürülen Dr. Aynur Dağdemir, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu tarafından 19 Kasım 2025 günü düzenlenen basın toplantısı ile anıldı. Basın toplantısına TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Nilüfer Ustael de katıldı.

Basın toplantısında açıklamanın okunmasının ardından kısa sözler alındı.

Dr. Gülgün Kıran; 2024 yılında yirmi, 2025’in ilk altı ayında da dokuz kadının devlet koruması altındayken öldürüldüğüne dikkat çekerek özellikle “Aile Yılı” ilanı ile birlikte verilen sözlerin tutulması gerektiğini ifade etti.

Dr. Nilüfer Ustael de şiddetin kadınlardan çocuklara, sağlık çalışanlarından gündelik hayatta yurttaşlara her alanda tırmandığını belirtti ve “Şiddetteki artışı devletin yürüttüğü politikalardan, eğitimden ve yoksulluktan ayrı düşünemeyiz. Bu, politik bir şiddettir. Biz politik şiddete karşı mücadeleyi her alanda yürütmeye devam edeceğiz” diye ekledi.

TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Ayşe Gültekingil tarafından okunan açıklama şöyle:

Meslektaşımız Dr. Aynur Dağdemir’i Anıyor; Şiddetin Her Türüne Karşı Dayanışmayı Büyütmeye Çağırıyoruz

19 Kasım, sağlık emekçilerinin ve kadınların yaşam hakkının korunamadığı ülkemizde, giderek derinleşen şiddet sarmalının en ağır biçimlerinden birini yeniden hatırladığımız acı bir gün. Bugün hem Samsun’da sekreterini eski eşinin şiddetinden korumaya çalışırken katledilen meslektaşımız Dr. Aynur Dağdemir’in bizden koparılışının 10. yıldönümü hem de sağlık çalışanlarına yönelik şiddet ve kadına yönelik şiddette yitirdiklerimizi andığımız ve şiddete karşı hep beraber sesimizi yükselttiğimiz bir gün.

Her geçen gün yaşamın her alanında yükselen şiddet dalgası normalleşirken; sağlık çalışanlarının, özellikle de kadınların güvensiz çalışma alanlarında maruz kaldıkları şiddet her geçen yıl artarak daha görünür hale geliyor. Ancak tüm yitirdiklerimize rağmen hâlâ etkili önlemler alınmıyor; her yıl yeni kayıplar, acılar yaşıyoruz.

Alanya’da Dr. Melek Bağçe, Nizip’te Dr. Feray Balkan, İstanbul’da Hemşire Sibel Kavılı, Eskişehir’de Hemşire Tuğba Koç, Mersin’de Hemşire Ayfer Kaya, Denizli’de Hemşire Hülya Tortop, Bursa’da Diş Hekimi Yasemin Uludağ Çetin, Adana’da Hemşire Saniye Arslan ve Ebe Ayşe Merve Sağ… Hepsi boşanma veya ayrılık süreçlerinde erkek şiddetiyle yaşamdan koparıldı. Onları unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız!

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, sadece sağlık sisteminin sağlık personelini yalnızlaştırarak korunaksız bırakması sonucu değil; kadınlara yönelik toplumsal şiddetin, eşitsizliğin ve değersizleştirmenin bir yansıması olarak da karşımıza çıkıyor. Şiddet artık kadınları ıssız sokaklarda değil, en güvenli olması gereken alanlarda bile kolayca buluyor. Kadınların evinde, işyerinde ve sokaklarda şiddet tehdidi altında yaşadığı bir ülkede, sağlık alanının da güvenli olmasını beklemek giderek imkânsız hale geliyor. Kadınları yoksullaştıran, güvencesizleştiren ve aile içine hapsetmeyi hedefleyen; eşitsizlikleri derinleştirip değersizleştiren politikalar, onları hem evde hem işte hem de kamusal alanda sistematik şiddet riskiyle sürekli karşı karşıya bırakıyor.

Giderek yaygınlaşan şiddet dilinin, cezasızlığın, üzeri örtülen şiddet verilerinin, alınan siyasi kararların ve uygulanması hedeflenen yeni politikaların da sürekli yükselen toplumsal şiddeti daha da besleyeceğini görüyoruz.

2025’i “Aile Yılı” ilan ederek, nüfus politikalarını gündeme alarak, medeni haklar, nafaka ve miras haklarını tartışmaya açarak kadın bedeni üzerinde tahakküm kurmaya çalışmaktan hiç vazgeçmeyen, kadını sadece “aile içinde” tanımlayan iktidar politikaları, eşitsizlikleri derinleştirerek kadına yönelik şiddetin hem görünmez hale gelmesine hem de artmasına ve meşrulaşmasına zemin hazırlıyor.

Son dönemde hazırlanan 11. Yargı Paketi; LGBTİ+’ların görünmez kılınması, haklarının geriletilmesi ve varoluşlarının kriminalize edilmesi yönünde düzenlemeler içeriyordu. Her ne kadar kadınlar ve LGBTİ+’ların mücadelesi sonucunda bu düzenlemeler geri çekilmiş olsa da, toplumun bir kesimini hedef alan politikalar devam ediyor. Bu adımlar, şiddetin meşrulaştırılmasına ve ayrımcılığın normalleşmesine zemin hazırlıyor. Böylece LGBTİ+’lara yönelik nefret iklimi büyürken, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve şiddet tüm alanlarda daha da derinleşiyor.

Bizler, 19 Kasım’da meslektaşımız Dr. Aynur Dağdemir’i anarken şunu hatırlatmak istiyoruz: Şiddetin sağlıkta, evde, sokakta, siyasette ve medyada normalleştirildiği bu dönemde, şiddetin her türüne karşı ses çıkarmak, dayanışmayı büyütmek ve kadına karşı şiddeti önleyici politikaların hayata geçirilmesini ısrarla talep etmek zorundayız.

Bu nedenle, yaklaşan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde tüm kadın örgütleriyle herkesi kadınlara, LGBTİ+’lara, sağlık emekçilerine, çocuklara, doğaya, hayvanlara ve tüm topluma yönelen bu şiddet düzenine karşı hep birlikte, daha güçlü bir şekilde ve gür bir sesle yan yana gelmeye, mücadele etmeye çağırıyoruz.

Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi