Toplumsal Cinsiyet, Cinsiyet Kimliği, Cinsiyet İfadesi, Cinsel Yönelim Eşitliği ve Sağlık Hizmetleri Bildirgesi

15-16 Aralık 2018 tarihinde Ankara’da düzenlenen “TTB III. Etik Bildirgeler Çalıştayı”nda geliştirme çalışmaları başlamış ve 24 Kasım 2019 tarihinde TTB Olağanüstü
71. Büyük Kongre’sinde kabul edilmiştir.

 

GİRİŞ

İnsanlar toplumsal cinsiyet, cinsiyet kimliği, cinsiyet ifadesi ve cinsel yönelim açısından geniş bir çeşitlilik sergilerler. Bu özellikler açısından çeşitlilik, topluma egemen cinsiyet ve cinsellik düşüncesi tarafından belirlenen normlarla değerlendirilir. İnsan cinselliğinin sadece üremeye yönelik olduğu, cinsiyetin keskin sınırlarla ayrılmış kategorilerden oluştuğu, cinsiyetlerin eşit olmadığı, erkek ve kadın cinsiyet kategorilerinin birçok açıdan eşit kabul edilmeyecekleri, bu cinsiyet kategorilerini de bedensel özelliklerin, özellikle de üremeyle ilişkili beden yapılarının belirlediği, cinsel ilgi, yönelim ve davranışın da sadece üremenin mümkün görüldüğü eşlere yönelik olabileceği düşüncesi birçok toplumda egemen düşünce biçimidir.

Bu düşünce biçimi; karşı cinse yönelen dışında cinsel yönelimi olanları, doğduğunda üreme organları temel alınarak tayin edilen cinsiyetten farklı bir cinsiyet kimliği olanları, cinsiyet ifadesi toplumda kendi cinsiyetinden beklenenle uyumlu olmayanları ve bedensel özellikleri belirli bir cinsiyetle ilişkili olduğu varsayılan nitelikleri bütünlüklü veya tutarlı şekilde karşılamayanları normalin dışında bırakır. Bu özelliklere sahip kişiler kendilerini heteroseksüellik dışında cinsel yönelimle ilgili olarak eşcinsel (lezbiyen, gey), biseksüel; cinsiyet kimliği ve ifadesiyle ilgili olarak trans, transgender, transseksüel, travesti; bedensel cinsiyetle ilgili interseks olarak adlandırabilmektedirler. Bu kimlikler; cinsiyet kimliği, cinsiyet ifadesi, cinsel yönelimle ilgili insana ilişkin tüm çeşitliliği yansıtmamaktadır. Yıllar içinde değişen kavramlar ve ifade biçimleri olmakla birlikte, günümüzde bu çeşitliliği ortaya koymak için kimlik gruplarının ilk harfleri sıralanarak LGBTİ, bunların dışında ve bu sınırlardan bağımsız varoluşları yansıtmak üzere de ‘+’ eklenerek LGBTİ+ ibaresi kullanılabilmektedir.

Cinsel kimlikle ilgili kimi özelliklerin normal dışı kabul edildiği düşünce ikliminin hakim olduğu toplumlarda kurumsallaşan modern tıp, bir süre bu çeşitliliğin bazı öğelerini bozukluk, hastalık olarak değerlendirmiştir. Günümüzde, herhangi bir cinsiyet kimliği, cinsiyet ifadesi, cinsel yönelimin bir insanı daha sağlıklı kılmadığı gibi, hasta da etmediği bilinmektedir. Cinsiyet ve cinsel kimlikle ilgili özelliklerin uzmanlar tarafından değiştirilmesine yönelik girişimlerin etkinliğine ilişkin bilimsel dayanak ve kanıtlar yoktur; ayrıca bu girişimler tıbbi etiğe de aykırıdır. Aksine, bu girişimlerin kişilerin ruhsal ve bedensel iyilik haline olumsuz etkileri olabildiğine işaret eden bulgular mevcuttur.

Kadınlara ailede ve toplumda yüklenen roller, her alanda karşılaştıkları cinsiyetçilik ve buna bağlı olarak kaynaklara, bilgiye, bakıma ve temel sağlık hizmetlerine ulaşmada eşitsizlik, kadın sağlığını olumsuz etkileyen etmenlerdir. Kadınlar, sırf toplumsal cinsiyetlerinden dolayı maruz kaldıkları ayrımcılık nedeniyle ek pek çok sağlık sorunu ile karşılaşmaktadırlar. Yaş, yoksulluk, engellilik, kırsal bölgede yaşıyor olmak, mültecilik ve göçmenlik, etnik ve dilsel farklılıklar, seks işçiliği, mevsimlik tarım işçiliği, cezaevi koşulları,  fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalma ve savaş gibi olağanüstü koşullar bu eşitsizlikleri daha da derinleştirmektedir.

Norm dışı kabul edilen özelliklere sahip gruplar, o zaman aralığında kültüre hakim olan iktidar ilişkileri zemininde gelişen damgalanma ve ayrımcılığa maruz kalırlar. Damgalanma ve ayrımcılığın bu gruplarda daha fazla bedensel hastalık ve ruhsal bozukluk saptanmasıyla ilişkili olduğu yinelenen çalışmalarla ortaya konmuştur. Bu gruplarda gözlenen sağlık eşitsizliği, maruz kaldıkları damgalanma ve ayrımcılığın yanı sıra sağlık hakkına erişimle ilgili deneyimlenen engellerle de ilişkilidir. Sağlık hizmetlerinin kuruluş ve işleyiş biçimi, sağlık çalışanlarının ayrımcı tutumları, bu durumda önemli bir rol oynamaktadır. Olumsuz tutuma maruz kalma beklentisi, kişilerin sağlık çalışanlarından tıbbi olarak önemi olabilecek bilgileri saklama gereği duymalarına, tetkiklerden kaçınmalarına, tedaviye uyum gösterememelerine neden olabilmektedir.

Cinsel yönelimleriyle ilgili güçlük yaşayan kişiler ve aileleri, gereksinim duyduklarında sağlanan ruhsal destekten fayda görmektedirler. Doğduğunda tayin edildiği cinsiyetten farklı cinsiyet kimliği olan kişilerin, yaşadıkları ruhsal zorlanmanın dindirilmesi için bedensel özelliklerinin kendilerini tanımladıkları cinsiyetle uyumlu hale getirilmesiyle ilgili talepleri olabilmektedir. Bu tıbbi bakım, kişinin talep ve gereksinimleri doğrultusunda başta psikiyatrik destek, hormon tedavileri, cerrahi işlemler olmak üzere birçok tıbbi işlemi kapsayabilmektedir. Cinsiyet geçiş veya uyum süreci olarak adlandırılan bu sürecin ruhsal iyilik haline katkıda bulunduğu gösterilmiştir. Bu bakıma erişebilme ve tıbbi işlemlerin sosyal güvenlik kapsamında değerlendirilmesi ile ilgili güçlükler kişilerin yaşadığı zorlanmayı artırmaktadır. Cinsiyetin yasal olarak taşınması süreciyle ilgili yasal düzenlemelerin belirli tıbbi işlemler gerektirmesi, zorunlu cerrahi ve kısırlaştırmayı kapsaması günümüzde hak ihlali olarak değerlendirilmektedir.

 

 

ÖNERİLER

Türk Tabipleri Birliği konuyla ilgili aşağıdaki ilkeleri benimser:

  1. Herhangi bir toplumsal cinsiyet, cinsiyet kimliği, cinsiyet ifadesi ve cinsel yönelim kişiyi daha üstün, daha fazla hak sahibi kılmadığı gibi, haklardan mahrum bırakılmasına neden olamaz.
  2. Hekimler, toplumsal cinsiyet, cinsiyet kimliği, cinsiyet ifadesi ve cinsel yönelimle ilgili ayrımcı tutum ve davranışlar içine girmemeli, bu özelliklerinden dolayı kişilere sağlık hizmeti vermekten kaçınmamalıdır.
  3. Her bireyin toplumsal cinsiyet, cinsiyet kimliği, cinsiyet ifadesi ve cinsel yönelimiyle ilgili beyanları esastır ve sağlık çalışanları kişinin bu bağlamdaki özerkliğine saygı gösterir.
  4. Toplumsal cinsiyet, cinsiyet kimliği, cinsiyet ifadesi ve cinsel yönelim çeşitliliğinin herhangi bir öğesi ruhsal hastalık değildir.
  5. Cinsiyet ve cinsel kimliği fark etmeksizin tüm bireylerin herhangi bir kısıtlama ve ayrımcılık olmadan cinsel sağlık ve üreme sağlığı ile ilgili bilgilenme, eğitim ve hizmet alma hakkından yararlanması güvence altına alınmalıdır.
  6. Üreme sağlığı yöntemlerine erişimle ilgili engeller kaldırılmalı, başta kadınlar olmak üzere herkesin bu konuda nitelikli sağlık hizmeti almaları sağlanmalıdır.
  7. İstenmeyen gebeliklerin, güvenli olmayan düşüklerin, bebek ve anne ölümlerinin önlenmesi için gerekli bilgilendirme ve sağlık hizmetleri sağlanmalıdır.
  8. Hekimler, kadın yaşamının her dönemine toplumsal cinsiyete duyarlı bir gözle bakabilmeli; kadınların her yaşa özgü sağlık sorunlarını ve bunlara yol açan ya da riskleri artıran sosyal, kültürel ve biyolojik etmenleri, içinde bulunduğu bağlamda ele alabilmeli çözüm yollarını doğru tanımlayabilmelidir.
  9. Sağlık politikaları oluşturulurken sağlık hakkını toplumsal cinsiyet temelli bir yaklaşım ile savunmak, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için temel bir koşul olmalıdır.
  10. Hekimler çocuk yaşta ve zorla evliliğin bir insan hakkı ihlali olduğunun farkında olmalıdır.
  11. Hekimler her hastayı değerlendirirken, toplumsal cinsiyete dayalı, nefret suçlarına kadar varabilen şiddet olasılığını değerlendirmeli, sağlıkla ilgili sonuçlarını saptamaya yönelik tutum geliştirmelidir.
  12. Hekimler, toplumsal cinsiyet, cinsiyet kimliği, cinsiyet ifadesi ve cinsel yönelim ile ilgili ayrımcılığa uğrama olasılığı bulunan kişilerle çalışırken ayrımcılığın ruhsal ve bedensel sağlığa etkilerini göz önünde bulundurmalıdır.
  13. Kişinin cinsel yönelimi hekim tarafından tayin edilemez. Tayin etmeye yönelik tıbbi işlem ve muayene yapılmasının bilimsel dayanağı yoktur; kişinin bu değerlendirmeye zorlanması kabul edilemez.
  14. Kişinin doğduğunda tayin edilen cinsiyetten farklı bir cinsiyet kimliği olması durumunda, bedensel özelliklerinin cinsiyetiyle uyumlu hale getirilmesi, ruhsal desteği de içeren bir tıbbi süreç gerektirebilir. Bu tıbbi sürece erişim, sağlık hakkı kapsamında değerlendirilmeli ve sağlık güvencesi içine alınmalıdır.
  15. Cinsiyet geçişine yönelik ruhsal destek, hormon tedavileri ve cerrahi işlemler başta olmak üzere bütün tıbbi işlemlere sağlık güvencesi kapsamında, birden çok uzmanlık alanının eşgüdümlü olarak iş görebildiği bir hizmet modeliyle erişebilmenin sağlanması gereklidir.
  16. Yasal kayıtlardaki cinsiyetin değiştirilmesi süreci, zorunlu tıbbi girişimleri içermeyecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Yasal düzenlemeyle ilgili çalışmaların sağlıkla ilgili meslek kuruluşları ve konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla yürütülmesi önerilir.
  17. Cinsiyet farklılaşmasının beklendiği gibi gelişmediğinin doğumda ya da yaşamın erken bir döneminde saptandığı durumlarda, yaşamsal risk nedeniyle tıbbi endikasyon olmadıkça, geri dönüşü olmayan tıbbi işlemler olabildiğince ertelenmeli, kişinin karar verme süreçlerine katılabilecek olgunluğa erişmesi beklenmelidir.
  18. Tıp, tıpta uzmanlık ve lisansüstü eğitimi ve sürekli mesleki gelişim müfredatlarında cinsiyet ve cinsel kimliklerle ilgili çeşitlilik aktarılmalı ve bu özellikleri nedeniyle ayrımcılığa maruz kalan grupların kendilerine özgü sağlık gereksinimlerini karşılamaya yönelik yaklaşımlara yer verilmelidir.
  19. Tıp, tıpta uzmanlık ve lisansüstü eğitim süreçlerinde, bu eğitimlerin verildiği ve sağlık hizmetlerinin sunulduğu kurumlarda toplumsal cinsiyet ve cinsel kimliklerle ilgili eşitsizliğin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
  20. Cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliğiyle doğrudan ilişkili nedenlerle tıbbi tedavi gereksinimi duyanlarla çalışırken gruba özgü uygulamalar konusunda hekim, kendini yetkin ve yeterli görmüyorsa başvuranı bu hizmeti verebilecek kişi ve kurumlara yönlendirmelidir.
  21. Sağlık ve sağlık emek gücüne ilişkin göstergelerin toplumsal cinsiyete duyarlı hale getirilmesi için çalışmalar yapılmalıdır.
  22. Hekimler, konuyla ilgili toplumsal farkındalığın geliştirilmesi için çalışmalar yapmalıdır.
  23. Toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlik özellikleriyle ilişkili ayrımcılığı, nefret söylemini ve nefret suçlarını önlemeye ve cezalandırmaya yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
  24. Devletin toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve korunması ile ilgili görev ve sorumlulukları vardır. Bu sorumluluk cinsel yönelime dayalı ayrımcılığın mevzuatta tanınması ve diğer ayrımcılık tiplerine karşı uygulanan yaptırımların bu ayrımcılık tipi için de aynen geçerli olmasını yasal güvenceye bağlamayı da içerir.