Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla açıklama yaptı. Kitlesel sürgün ve göçlerin en önemli nedeninin şiddet, savaşlar, ırkçılık ve ayrımcılık olduğuna yer verilen açıklamada, Türkiye’de son duruma ilişkin bilgiler paylaşıldı. Açıklamada, travmalar yaratarak insanları yerlerinden edilmeye zorlayan tüm nedenlerin ortadan kaldırılması gerektiği vurgulandı.
20 Haziran Dünya Mülteci Günü
Şiddet, Savaşlar, Irkçılık ve Ayrımcılık Kitlesel Sürgün ve Göçlerin En Önemli Nedenidir
Ortaya çıkan, tekrar eden, devam eden ve derinleşen çatışmalar sonucunda, dünya genelinde 2017 yılı verilerine göre 71 milyon 440 binin üzerinde insan yerinden edilmiş durumdadır. Bu nüfus içindeki her on kişiden dokuzu kendi ülkesinde veya komşu bir ülkede evinden kopmuş olarak yaşamaktadır.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre, 16 Mayıs 2019 tarihi itibarıyla Türkiye’deki biyometrik verilerle kayıt altına alınan geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı toplam 3 milyon 606 bin 737 olmuştur. Bu kişilerin 1 milyon 953 bin 126’sı erkeklerden, 1 milyon 653 bin 611’i ise kadınlardan oluşmaktadır. Açıklamaya göre Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli sayısı bir önceki aya göre bin 122 kişi artmıştır. Aynı kurumun verilerine göre, ‘düzensiz göçmen’lerin sayısı 2016’da 174 bin 752 kişiyken, 2017’de 175 bin 732, 2018’de 268 bin 3 olmuştur. 2019’un ilk beş ayında 103 bin 881 kaçak göçmen yakalanmıştır. 2019’da düzensiz göçte yakalananlar arasında 41 bin 192 kişiyle Afganistanlılar ilk sırada yer almaktadır. Bu ülkeyi 16 bin 208 kişiyle Pakistanlılar, 9 bin 26 kişiyle Suriyeliler izlemektedir.
Kitlesel sürgün ve zorunlu göçlerin en önemli nedeni şiddet, savaş, ırkçılık, ayrımcılıktır. Sağlıklı yaşamı sürdürmek için tüm bu olumsuzluklardan kaçmak için yapılan göçler yeni sorunlarla yaşamın sürmesine yol açmaktadır. Yokluk, yoksulluk, sosyal dayanışma ağlarının kaybı, dil ve kültürel farklılık, gelir yokluğu ya da kıtlığı, işsizlik, düşük ücretle kötü koşullarda çalışmak sağlığı olumsuz etkileyen nedenler olmaya devam etmektedir. Savaş, şiddet ve kitlesel sürgünün yarattığı yaşamsal tehlike durumu, ölümden kaçmak ve tüm geçmişi bilinmeyen bir gelecek için terk etmek psikolojik travma yaratır. Savaş sonrası zorunlu göç ve kitlesel sürgüne uğrayanlarda yıllar sonra dahi ruhsal hastalık oranları yüksektir. Bu yüksek oran sadece savaş travmasına değil, aynı zamanda göç sonrası sosyoekonomik etkenler ve ayrımcılığa da bağlı olarak ortaya çıkar. Savaşın nedeni ve savaşın yarattığı bir sonuç olarak ırkçılık ile genel sağlık, ruh ve fiziksel sağlıkta bozulma arasında güçlü bir ilişki vardır. Göç edilen ülkelerde karşılaşılan ırkçılık, dışlayıcılık, nefret davranışları güvenli yaşamı engellemekte, savaşın yarattığı travmanın iyileşmesini engelleyerek kalıcılaşmasına yol açmaktadır.
Göç edilen ülkenin sosyoekonomik durumu, mültecilere yaklaşımı, varsa ırkçı tutumlar bu sorunların çözülmesini doğrudan etkilemektedir. Göçler genel olarak yoksul ülkelere olmaktadır ve kıt kaynakların paylaşılmasının yarattığı zorluklar ortaya çıkmaktadır. Yoksul olmayan ülkeler de dâhil olmak üzere mülteciler kendileri de yoksul olduğu için genellikle yoksulların yaşadıkları yerlerde yaşamaktadırlar. Yoksulluğun paylaşılması olarak ortaya çıkan durum sorunların çözümünü zorlaştırmaktadır.
Türkiye’nin mültecilik yasası yalnızca Avrupa ülkelerinden mülteci kabul ettiği için hemen hepsi statüsüz ya da geçici statülerle Türkiye’de bulunmaktadır. Statünün olmaması mültecileri haksız ve güvencesiz bırakmaktadır. Suriyelilere geçici barınma statüsü tanınmış ve buna bağlı haklar düzenlenmiştir. Ancak diğer ülkelerden gelen mülteciler bu haklara da sahip değildir.
Uzun süren savaşların yarattığı maddi ve manevi yıkım, yaşanan yerlerin çalışılan işyerinin tahrip olması, birlikte yaşanılan insanların kaybedilmesi, gelecek belirsizliği ve daha birçok nedenle mültecilerin yarısından fazlası ülkelerine dönmemektedir. Karşılaştıkları pek çok ırkçı, ayrımcı tutum ve davranışa rağmen sığındıkları ülkelerde yaşamayı tercih etmektedirler. Hem çatışmaların sürdüğü dönemde, hem de barış inşa edildikten sonra kalanlar için insan haklarına uygun, kaldıkları ülkelerin sosyal haklarından ülke vatandaşları gibi yararlanabildikleri koşullarda yaşamlarını sürdürmeleri savaşın fiziksel ve ruhsal etkilerini en aza indiren koşulları oluşturacaktır.
Bu nedenle:
Türkiye’de bulunan herkesin statü sorunu çözülmelidir.
Tüm mülteciler Türkiye’de yaşayan herkes gibi sağlık hakkına sahip olmalı ve sağlık uygulamalarından yararlanmalıdır.
Sağlığı etkileyen beslenme, giyinme, barınma, çalışma ve diğer yaşam koşulları iyileştirilmelidir.
Tüm ülkelerde savaşlar sona ermeli eşit hak ve özgürlüklere dayalı toplumsal yaşam oluşturulmalı, insanları yerlerinden edilmeye zorlayan nedenler ortadan kaldırılmalıdır.
Türk Tabipleri Birliği olarak her türlü ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı olduğumuzu, savaş ve şiddete karşı olduğumuzu bildiriyor, savaşların son bulması tüm insanların eşit, özgür, insan haklarına uygun olarak adil bir dünyada yaşaması için tüm ülkeleri gerekli çabayı göstermeye davet ediyoruz.
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ