Değerli meslektaşlarımız;

Sağlık Bakanlığı 2012 yılından bu yana, mesleğini serbest olarak yürüten hekimlerden, hastalarına ait kişisel ve sağlık bilgilerini bir veri sistemine işlemelerini istemektedir. En son olarak da Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından 12.3.2021 tarihli bir yazıyla hekimlerin Muayene Bilgi Yönetim Sistemi’ne (MBYS) veri girmesi istenmiştir. Bu yazıda, gereğini yerine getirmeyenler hakkında 3359 sayılı kanunun ek 11. maddesi çerçevesinde işlem yapılacağı bildirilmiştir. (EK-1) Sağlık Bakanlığı, ilgi tuttuğu aynı konudaki 17.07.2020 tarih ve 1157 sayılı yazısındaki talebini yinelediğini belirtmiştir.

Bakanlığın, meslektaşlarımızı sır saklama yükümlülüğünü ihlal etmeye zorlayan bu işlemi hukuka aykırıdır. Hastaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. ve Anayasa’nın 20. maddesi ile korunan özel hayatın gizliliği hakkını ihlal eder niteliktedir. Her ne kadar Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 6. maddesinde,  Sağlık Bakanlığı’na sağlık verilerinin işlenmesine ilişkin bir yetki verilmişse de; aynı Kanunun 4. maddesinde bu yetkinin hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun, belirli, açık ve meşru amaçlar için; amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olarak işlenmesi gerekliliği düzenlenmiştir. Bu nedenle bakanlık her somut durumda özel hayata ilişkin talep ettiği bilgilerin; 

  • Belirlenen meşru amaçlardan hangisi için kullanılacağını,
  • Söz konusu amacın gerçekleştirilmesi için, özel hayatın gizliliği hakkını ihlal etmeyecek, daha elverişli bir yolun neden bulunmadığını (ihtiyaç duyulan bilgilerin anonimleştirilmesi, istatistiki veriler şeklinde toplanması gibi)
  • Özel hayatın gizliliğini ihlal etmeden belirlenen amacın neden gerçekleştirilemeyeceğini,
  • Hastaların rızalarının alınması, hasta hekim arasında bulunması zorunlu güven ilişkisi korunarak istenilen amaca neden ulaşılamayacağını,
  • Hastaların çekinmeden sağlık hizmeti alma, hekimlerin sır saklama yükümlülüğünü içeren güven ilişkisini zedeleyecek bir sınırlamanın genel sağlık için zorunlu bir toplumsal ihtiyaca nasıl denk düştüğünü ortaya koymakla yükümlüdür.

17.07.2020 tarihli yazısında hastalara ait kişisel sağlık verilerinin “kayıtdışı ekonomi ile mücadele programı” kapsamında istediğini belirtmektedir. Söz konusu amacın, özel hayatın korunması hakkının en hassas çekirdeğini içeren kişisel sağlık verilerinin mahremiyetinin korunması hakkının ortadan kaldırılması için demokratik bir toplumda gerekli,  meşru ve ölçülü olmadığı açıktır.

Sağlık Bakanlığı birliğimiz tarafından, hasta hekim arasındaki tedavi ilişkisi yönünden elzem olan güven ilişkisinin korunabilmesi için bakanlığa bu talebinin sebeplerini hukuken anlaşılır kılacak sorular yöneltilmiştir. Ancak Sağlık Bakanlığı tarafından soyut gerekçeler belirtilerek talepte ısrar edilmiştir.

Yukarıda anılan ölçütler sağlanmaksızın, bakanlığın sağlık verilerini talep etmesi kanun uyarınca mümkün olmadığı gibi, bakanlığa böylesi bir talepte bulunma yetkisi veren bir kanuni düzenleme de yoktur. Her ne kadar bakanlık, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 378. maddesinin kendisine hasta verilerinin toplanıp işlenmesi yetkisi verdiğini ileri sürse de Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu söz konusu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğunu değerlendirmiş, itiraz yolu ile iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. (EK-2) Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmeliğin hekimlere bakanlıkça istenen kişisel sağlık verilerini paylaşma zorunluluğu getiren 27. maddesinin 8 fıkrasının da Danıştay 15. Dairesi tarafından yürütmesi durdurulmuştur. (EK-3) Geçmişte de aynı istemle tesis edilen düzenleyici işlemlere karşı birliğimiz ve birçok meslek örgütü tarafından hukuki yollara başvurulmuş, yargı organları bunların tamamını hukuka aykırı bularak iptal etmiştir(¹).

Bu nedenle bakanlığın, yargı kararlarını görmezden gelen, hukuken kabul edilebilir gerekçelere dayanmayan ve bir an önce geri çekilmesi gereken talebi, sır saklama yükümlülüğü altındaki meslektaşlarımızın hastalarının bilgilerini paylaşması için bir hukuka uygunluk sebebi oluşturmamaktadır. 

Sağlık Bakanlığı, istemi yerine getirmeyenler hakkında 3359 sayılı kanunun ek 11. maddesi çerçevesinde işlem yapılacağını, buna göre önce iki kere uyarma ve ardından para cezası verileceğini belirtmişse de; söz konusu madde 2014 yılında, sağlık hizmeti sunucularının başkaca bildirim yükümlülükleri yönünden düzenlenmiş bir yaptırım hükmüdür. Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun 2016 yılında yürürlüğe girmiş olması, özel hayatın ve kişisel verilerin Anayasa ve uluslararası sözleşmelerdeki özel hükümlerle korunan temel haklardan olması, ihlallerinin Türk Ceza Kanunu’nun 134-138 maddeleri arasında ayrıca hapis cezası yaptırımına bağlanmış olması karşısında; bu alandaki bildirim yükümlülüğünün çerçevesinin özel olarak düzenlenmesi zorunludur. Anayasa’da ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerle korunan bir hakkın sınırlandırılması şeklindeki bildirim yükümlülüğünün kapsamı ve sınırlarının yasa ile düzenlenmesi, söz konusu bildirim yükümlülüğüne aykırı fiiller ve yaptırımının da kanunilik ilkesine uygun olarak yasa ile belirlenmesi gerekir.

6023 sayılı yasa ile mesleki deontolojiyi, hekimlerin haklarını ve halk sağlığını korumak görevini üstlenen birliğimiz, bakanlığın kişilerin temel haklarını hukuka aykırı olarak sınırlama sonucu doğuran, meslektaşlarımızı yaptırım tehdidiyle mesleki yükümlülüklere aykırı davranmaya zorlayan işlemlerinin geri alınması, hukuka uygun işlemlerin tesisi için gerekli girişimlerini sürdürmeye devam edecektir. Hastalarımızın, ancak sırlarının saklanacağına güven duyması halinde herhangi bir çekince hissetmeden, sağlıklarına ilişkin bilgileri hekimine anlatabileceğini, yaşam ve sağlık hakkını koruma üzerine kurulu mesleğimizi ancak meslek etiği kurallarını benimsediğimiz ölçüde gereğince yerine getirebileceğimizi de meslektaşlarımızla bir kez daha paylaşırız. Konuya ilişkin yazılı bir tebligat alan, daha fazla bilgi almak isteyen, soru ve tereddütleri olan meslektaşlarımızın birliğimiz ve odalarımızla iletişime geçmelerini için desteğinizi bekler, evrensel değerlerden yana tutum alan meslektaşlarımızın yanında olduğumuzu belirtiriz.

Saygılarımızla,

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

EKLER:

  1. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 12.3.2021 tarih ve E.64706799 sayılı yazısı
  2. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 378.maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu değerlendirdiği 14 Eylül 2020 gün ve 2020/3261 YD İtiraz nolu kararı
  3. Danıştay 15. Dairesinin Ayakta Teşhis ve Tedavi Sunulan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmeliğin 27.maddesinin 8.fıkrasının yürütmesinin durdurulmasına karar verdiği 15/01/2019 tarihli ve Esas No:2018/530 sayılı kararı

Dipnotlar:

1 Danıştay 10. Dairesi'nin E. 2019/7264 K. 2019/4782 sayılı Kararıyla Sağlık Bakanlığının Sağlık Bilgi Sistemleri Uygulamaları konulu 2015/17 sayılı Genelgesi iptal edilmiştir.

Danıştay 15. Dairesi'nin E. 2015/2900 K. 2018/3876 sayılı Kararıyla Sağlık Bakanlığının e-Nabız Projesi konulu 2015/5 sayılı Genelgesi iptal edilmiştir.

20.10.2016 tarihli Kişisel Sağlık Verilerinin İşlenmesi ve Mahremiyetinin Sağlanması Hakkında Yönetmeliğin, sağlık hizmet sunucularına verileri merkezi sağlık veri sistemine göndermek yükümlülüğü getiren 15.maddesinin yürütmesi Danıştay 15. Dairesi'nin E. 2018/844 sayılı ve 26.06.2018 tarihli kararıyla durdurulmuştur.

24.11.2017 tarihli koyduğu Kişisel Sağlık Verilerinin İşlenmesi ve Mahremiyetinin Sağlanması Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin sağlık hizmet sunucularına verileri merkezi sağlık veri sistemine göndermek yükümlülüğü getiren 5.maddesinin 8.fıkrasının yürütmesi Danıştay 15. Dairesi tarafından E. 2018/1490 sayılı ve 09.10.2018 tarihli kararla durdurulmuştur. Bu karara yapılan itiraz da Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından YD İtiraz no:2018/801 sayılı ve 30.01.2019 tarihli kararla reddedilmiştir.