TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu Toplantı Notları ve Kararları

1352/2012
02.10.2012

            TABİP ODASI BAŞKANLIĞI’NA

            23 Eylül 2012 tarihinde Türk Tabipleri Birliği’nde gerçekleştirilen TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu toplantı notları ve kararları ektedir.

            Bilgilerinize sunar, çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Saygılarımızla,

Dr. Bayazıt İlhan
TTB Merkez Konseyi
Genel Sekreteri

T.T.B. Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu

Toplantı Notları

23 Eylül 2012 – T.T.B.

Katılanlar: Filiz Ak (Ankara T.O.), , Özen Aşut (Ankara T.O.), Hande Sancıoğlu (Ankara T.O.), Müge Yetener (Ankara T.O.), Melek Demir (Denizli), Deniz Nalbantoğlu (Denizli), Hicran İzci Yıldız (Diyarbakır T.O.),  Gülsüm Önal (İstanbul T.O.), Meltem Çiçeklioğlu (İzmir), Beyhan Özyurt (Manisa T.O.), Filiz İncekara (T.T.B. Merkez Konseyi)

Moderatör: Müge Yetener

Notları Tutan: Filiz Ak

Gündem:

1.      İllerin komisyon faaliyetleriyle ilgili bilgilendirmeler

2.      Geçen iki yılın değerlendirilmesi ve yeni kol yürütmesinin seçilmesi

3.      Denizli Kadın Hekim Komisyonunda yaşanan sorunlar

4.      Kürtaj Haktır Platformu ile ortak eylem planı

5.      Diğer

1. İllerin faaliyet raporları sunuldu:

Ankara:

  • A.T.O. Kadın Komisyonu’nun “Yasal değil Yasak Kürtaj Öldürür” başlıklı yazısı (Ek 1), Hekim Postası’nın Temmuz sayısında yayımlandı.
  • 6 Temmuz 2012’de sezaryenle ilgili “Kadınların ergenlik yaşı ve menopoz da kanunla mı düzenlenecek?” başlıklı bir basın açıklaması (Ek 2) yapıldı.

İstanbul:

·         Yalvaç’ta kendisine tecavüz eden kişiyi öldürmüş olan Nevin Yıldırım ile ilgili bir gündem planlandı. Yıldırım’ın ihtiyaçlarının saptanması için uzmanlardan (adli tıp, kadın hastalıkları, psikiyatri, etik gibi tıbbi dallardaki hekimlerden ve hukukçulardan) oluşan bir heyet oluşturulması önerisi, TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolunun ve TTB Merkez Konseyinin gündemine getirilmesi üzerinde duruldu.  İhtiyaçları anlaşıldıktan sonra cezaevi şartlarından kurtulmasının önemi vurgulandı.

·         Tecavüz gebelikleri, kürtaj gibi konulara ilişkin bir yuvarlak masa yapılması planlanıyor.

Manisa:

  • Tabip Odasında kadın hekimler aktif. Oda başkanı kadın hekim.
  • 8 Mart Kadın Platformuyla ortak etkinlikler yürütüldü.
  • Mayısta basın açıklaması ve yürüyüş yapıldı.
  • Yapılan etkinliklere ait haber ve dokümanlar Kol yürütmesine iletilecek.

İzmir:

  • İzmir’li kol üyelerimiz İzmir Tabip Odası’ndan bağımsız olarak çalışmalarını yürütmekte ve çeşitli etkinliklerde kolumuzun çalışmasına destek olmaktalar.
  • Karaburun Kongresi’nde kadın emeği ile ilgili bir oturum düzenlendi. Kadın sağlık çalışanları üzerine bir sunum yapıldı.
  • Kürtaj ile ilgili etkinliklerde diğer kadın örgütleri ile etkileşim sürdü.
  • SES ile birlikte bir AB projesi içinde kadın sağlık çalışanları ve cinsiyet ayrımcılığı konularında çalışma yürütülüyor. SES üzerinden kadın sağlık çalışanlarına ait eğitim etkinlikleri küçük gruplarla yapılacak.
  • Neoliberal-muhafazakârlaşma baskısı kadın sağlık çalışanları üzerinde daha fazla baskı oluşturuyor; duygusal emek kavramı ve bu alanda sömürü söz konusu.

Denizli:

  • Deniz ve Füsun’un da içinde yer aldığı Kürtaj haktır Karar Kadınlarındır Denizli Platformu içinde kürtajla ilgili etkinlikler yürütüldü. Kentte TMMOB gibi diğer demokratik kitle örgütleriyle birlikte oluşturulan bu platformda eylemlilik sürecinde yer alındı.

Diyarbakır:

  • Oda seçimi sonrası Kadın Komisyonu toplanmadı. Komisyonun bu dönem yedi üyesi var.

2.    Geçen iki yılın değerlendirilmesi ve yeni kol yürütmesinin seçilmesi

TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu’nun 2012-2014 çalışma dönemi yürütmesi seçildi:

 

Dr. Hicran İzci Yıldız

0-505-5677053

[email protected]

Dr. Beyhan Özyurt

0-506-5339674

[email protected]

Dr.Özen Aşut

0-532-4841296

[email protected]

Dr.Aslı Davas

0-535-2773962

[email protected]

Dr.Ayşın Zeytinoğlu

0-533-8102104

[email protected]

Dr.Deniz Nalbantoğlu

0-535-3536470

[email protected]

Dr.Gülsüm Önal

0-532-5098300

[email protected]

Dr.Filiz Ak

0-533-4607084

[email protected]

 

Yürütmenin kendi arasında iletişim kuracağı bir mail grubu oluşturulması planlandı. MK adına Filiz Ünal İncekara da bu grup içinde yer alacak.

3.      Denizli Kadın Hekim Komisyonunda yaşanan sorunlar

Kol tarafından Denizli’den davet edilen Melek Demir ve Deniz Nalbantoğlu toplantıya katılmıştır. Denizli Tabip Odası Kadın Komisyonu süreci konuşulmuş ve sürecin takip edilmesine karar verilmiştir.

4.      Kürtaj Haktır Platformu ile ortak eylem planı

Kürtaj Haktır, Karar Kadınlarındır Platformu’nun Ankara’daki kuruluş toplantısına TTB-Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu adına Müge Yetener katıldı. Meclisten kürtajla ilgili bir düzenleme geçerse Ankara merkezli büyük yürüyüş planlanıyor. Kol olarak bu platformda yer almaya ve süreci izlemeye devam edelim.

5.      Diğer

  • 5-6 Ekim’de Galatasaray Üniversitesinde gerçekleşecek olan 'Cinsiyet Eşitliğinin İnşası, İsveç ve Türkiye Deneyimleri' adlı konferansın, üniversite yönetimi tarafından iptal edilmesi üzerine üniversitenin ayrımcı tutumunu kınayan bir basın metni hazırlanması planlandı.
  • Uçan Süpürge’nin oluşturduğu Çocuk gelinlere Hayır Ulusal Platformunun toplantısı 10-11 Ekim’de Ankara’da gerçekleşecek. TTB de bu platformda yer alıyor. Katılımın planlanması gerekiyor.

Toplantıda Üzerinde Durulan Konular ve Öneriler

·         Yalvaç’ta kendisine tecavüz eden kişiyi öldürmüş olan Nevin Yıldırım’ın ihtiyaçlarının saptanması için uzmanlardan (adli tıp, kadın hastalıkları, psikiyatri, etik gibi tıbbi dallardaki hekimlerden ve hukukçulardan) oluşan bir heyet oluşturulması önerisinin, TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu tarafından TTB Merkez Konseyinin gündemine getirilmesine karar verildi. TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu; kürtaj ve sezaryen konusunda sözünü söylemeli, hem bilirkişi olarak meslek örgütü kimliğiyle hem de politik olarak diğer kadın örgütleriyle beraber Nevin Yıldırım’ın yanında olmalı. Bu destek örgütlenmesi için oluşturulan heyette Kolumuz da yer almalı. Nevin’e kart atarak destek olma süreçlerine katkı sağlanmalı. Devlet politikalarının oluşturduğu bu gelinen sonuçta, bu dava sembol bir davadır. TTB’nin topluma karşı da sorumluluğu vardır. İleride TTB’nin belgelerine bakıldığında, “kadın ve toplum sağlığı konularında TTB görevini yapmıştır” denebilmelidir. Ayrıca Nevin Yıldırıma kartpostal göndererek destek olma gibi bir takım girişimlerde de yer alınması planlandı.

·         Tecavüz gebelikleri ve kürtaj gibi konular üzerinden İTO’nın düzenlemeyi düşündüğü yuvarlak masa toplantısını genişletip kadın bedeni politikaları ile ilgili birikenlerin ortaklaştırılacağı, illerin ve uzmanların katılımına açık bir çalıştay düzenlenmesine, Kol Yürütmesinin bunu planlamasına karar verildi.

·         TTB adına tecavüz ve sezaryenle ilgili, uzmanlık derneklerinin ve uzman görüşlerinin derlendiği iki belge/kılavuz hazırlanması planlandı.

·         TTB Merkez Konseyinin önümüzdeki hafta gerçekleşecek olan toplantısında Sağlıkta Muhafazakârlaşma başlıklı oturumda kürtaj, sezaryen konularının da yer alacağı  öğrenildi.

·         Acillerde, tecavüze/şiddete uğramış bir kadına hekimlerin bakış açısını değiştirmek önemli.

·         Her il yaptığı etkinlileri Kadın-Hekim mail grubunda duyursun. Ayrıca her ilin etkinliği, basın açıklaması ve belgeleri, kolun web sayfasında duyurulmak ve kol raporlarında yer almak üzere yürütmeye de iletilsin.

·         Kola öğrenci ve asistan katılımı artırılabilir. Öğrenci ve asistan kollarında kadın koluna farkındalık yaratılabilir.

·         Kadın-Hekim mail grubumuzdaki üyelere ulaşalım; Kol toplantılarımıza ve illerdeki Komisyonlara davet edelim.

·         Tıp eğitimi müfredatında kadın cinayetleri yer almalı. Toplumsal cinayet ve kadına yönelik cinayet tıp fakültesi birinci sınıf dersi olarak Manisa ve İzmir’de tıp fakültelerinde yer alıyor görünüyor; ama bu konu üstlenen anabilim dalına ve kişiye göre değişken olabiliyor. Kol, bu dersleri pekiştiren süreç içinde olmalı.

·         Sağlıkta muhafazakârlaşma başlığı altında jinekolojik şiddet başlığı ele alınarak tıp fakültelerinde, kadın-doğum polikliniklerine giden öğrenciler, “neler yaşıyor?, “nasıl algılıyorlar?” soruları gündeme getirilebilir.

·         Odalara ait farklı dergilerde yer almış emeği birkaç dergide paylaşalım.

·         Odaların yayın organlarında kadın mücadelesinin görülmüyor olması sorun. Yazı yazarak, duyuru yaparsak kolu tanıtabiliriz. Engel yok. Kol toplantılarının tarihini dergilerde duyuralım. İllerde temsilciler bulalım, duyuruları dergilere iletelim. Toplantı sonuçlarından ve Kolun çalışmalarından düzenli haber hazırlayalım ve TTB’nin yayın organlarında haber haline getirelim.

·         Son kongrenin kitapçığının hazırlanması hangi aşamada, İstanbul Tabip Odası kadın Komisyonu’ndan öğrenelim.

·         Kolumuz daha önce bir yıl kongre ve bir yıl sempozyum düzenliyordu.  Kongre tarihi de TTB seçimlerine hazırlık süreciyle çakışıyordu. Bundan sonra yılda bir yerine iki yılda bir düzenleyelim ve bir sempozyum ve bir kongre olacak şekilde planlayalım. Bu yıl ilkbaharda sempozyum düzenleyelim ve bu sempozyumun Adana’da düzenlenmesi konusunu Adana Tabip Odası Kadın Komisyonu ile konuşalım.

·         Çocuk hamilelerin sayısını öğrenmek olanaklı mı? Aile hekimlerinden bu konuda bilgi alınabilir mi?

T.T.B. KADIN HEKİMLİK VE KADIN SAĞLIĞI KOLU TOPLANTISI KARARLARI

TARİH: 23 Eylül 2012

YER: T.T.B.

KATILANLAR:

Filiz Ak (Ankara T.O.), , Özen Aşut (Ankara T.O.), Hande Sancıoğlu (Ankara T.O.), Müge Yetener (Ankara T.O.), Melek Demir (Denizli), Deniz Nalbantoğlu (Denizli), Hicran İzci Yıldız (Diyarbakır T.O.),  Gülsüm Önal (İstanbul T.O.), Meltem Çiçeklioğlu (İzmir), Beyhan Özyurt (Manisa T.O.), Filiz İncekara (T.T.B. Merkez Konseyi)

Moderatör: Müge Yetener

Notları Tutan: Filiz Ak

Aşağıda belirtilen gündemle toplanan kolumuz, başlıklar altındaki kararları almıştır.

GÜNDEM:

  İllerin komisyon faaliyetleriyle ilgili bilgilendirmeler

1.      Geçen iki yılın değerlendirilmesi ve yeni kol yürütmesinin seçilmesi

2.      Denizli Kadın Hekim Komisyonunda yaşanan sorunlar

3.      Kürtaj Haktır Platformu ile ortak eylem planı

4.      Diğer

KARARLAR:

1.      Yalvaç’ta kendisine tecavüz eden kişiyi öldürmüş olan Nevin Yıldırım’ın ihtiyaçlarının saptanması için uzmanlardan (adli tıp, kadın hastalıkları, psikiyatri, etik gibi tıbbi dallardaki hekimlerden ve hukukçulardan) oluşan bir heyet oluşturulması önerisinin TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu tarafından TTB Merkez Konseyinin gündemine getirilmesine;

2.       TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolunun kürtaj ve sezaryen konusunda sözünü söylemesinin yanı sıra hem bilirkişi olarak meslek örgütü kimliğiyle hem de politik olarak diğer kadın örgütleriyle beraber Nevin Yıldırım’ın yanında olmasına;

3.      Tecavüz gebelikleri ve kürtaj konularının alt başlık olarak ele alınacağı, kadın bedeni politikaları ile ilgili birikenlerin ortaklaştırılacağı, illerin ve uzmanların katılımına açık bir çalıştay düzenlenmesine, Kol Yürütmesinin bunu planlamasına; 

4.      TTB adına tecavüz ve sezaryenle ilgili, uzmanlık derneklerinin ve uzman görüşlerinin derlendiği iki belge/kılavuz hazırlanmasına;

5.      Tabip Odalarının kadın komisyonlarının Kadın-Hekim mail grubunda duyurduğu etkinlikleri, basın açıklamalarını da içeren bütün Kol etkinliklerinin, belgelerinin ve toplantılarının düzenli olarak TTB ve oda yayın organlarında haber olarak duyurulmasına veya yazı haline getirilmesine;

6.      Kadın-Hekim mail grubundaki üyelere ulaşılarak Kol toplantılarına ve illerdeki Komisyonlara davet edilmesine;

7.      Tıp eğitimi müfredatında kadın cinayetlerinin yer alabileceği bir müfredat hazırlığını pekiştiren süreç içinde olunmasına;

8.      Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu’nun yılda bir dönüşümlü olarak gerçekleştirdiği kongre ve sempozyum etkinliklerinin iki yılda bir düzenlenmesine;

9.      TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu’nun 2012-2014 çalışma dönemi yürütmesinde Dr. Özen Aşut’un, Dr. Filiz Ak’ın, Dr. Aslı Davas’ın, Dr. Ayşın Zeytinoğlu’nun, Dr. Gülsüm Önal’ın, Dr. Hicran İzci’nin, Dr. Deniz Nalbantoğlu’nun ve Dr. Beyhan Özyurt’un yer almasına;

10.  Denizli Tabip Odası Kadın Komisyonuyla ilgili sorunun takip edilmesine;

11.  5-6 Ekim’de Galatasaray Üniversitesinde gerçekleşecek olan 'Cinsiyet Eşitliğinin İnşası, İsveç ve Türkiye Deneyimleri' adlı konferansını iptal eden üniversite yönetiminin ayrımcı tutumunu kınayan bir basın metni hazırlanmasına karar verilmiştir.

Ek 1

http://www.hekimpostasi.org.tr/2012/07/07/yasal-degil-yasak-kurtaj-oldurur/

Yasal değil yasak kürtaj öldürür!

ATO Kadın Komisyonu

 

Kadının toplumsal hayattaki ikincil konumunu anlayabilmek, ‘’özel alanın konusu’’ kabul edilen aileye bakmakla mümkündür. Kürtaj konusuna da böyle yaklaşmak, konunun sadece soyut bir  “özgür kadın bireyin sorunu” olmaktan çok, neden kadınlar için sosyal bir hak olduğunu açıklayabilir. Kadının toplumsal alandaki ikincil konumunu ve üzerindeki sosyo-ekonomik baskıyı, aileyi dışarıda bırakarak tartışmak mümkün değildir.

Kadın ve erkek arasındaki eşitsiz güç ve iktidar ilişkisi, cinselliği de biçimlendirir. Cinsel ilişkide kadının rızasını tartışmak, kadın-erkek arasındaki güç ilişkisinden bağımsız değildir. Kadın, gebelik riski taşıdığını bile bile ilişkide bulunmak istemediğini belirtemiyorsa -ki buna kadınlık görevi denmekte olup, hukukta yeri vardır ve kadın cinayetlerinde kadınlık görevini yapmamak haksız tahrik indirimi sebebidir- ve gebelikten korunma yöntemlerine kolaylıkla ulaşamıyorsa, kadının kendi cinselliği üzerinde denetimi olduğunu söylemek mümkün değildir.

Eş rızası aranmadığı söylense de aranıyor

Her ne kadar TCK’ya göre kadının rızasın yeterli olup eş rızası aranmıyorsa da, pratikte eş rızası imza karşılığı alınmaktadır. Kadın erkek arasındaki hiyerarşik ilişki nedeniyle hekimler, daha sonra ortaya çıkabilecek muhtemel eş itirazından ve rıza olmadan kürtaj yapmış olma suçlamasından çekinerek, mutlaka kocanın imzası ve “olur”unu almaktadırlar.

Kürtaj, kadınlar için ne bir ‘’tercih’’ ne de bir doğum kontrol yöntemidir.  Kadının bu süreçte yeterince denetimi ve hakimiyeti olmamasıyla ilişkilidir ve bu nedenle de kadın açısından sosyal bir haktır.

Doğum kontrolü yöntemleri de ulaşılabilir ve ücretsiz olmalıdır. Ayrıca, kadın bedeniyle sınırlanmayıp erkeklerin de doğum kontrolü yöntemlerini kullanmalarının da kürtaja gereksinimi azaltmada bir yol olacağını düşünüyoruz.

Kürtaj yasağı kimi vurur?

-         Kürtaj evli ya da bekar tüm kadınlar için yasal bir hak olmakla birlikte, ülkemizde çoğunlukla, üreme sağlığı hizmetlerine erişemeyen yoksul kadınların evlilik içindeki hamileliklerinde uygulanmaktadır.

-         Sağlıktaki piyasacı dönüşümle birlikte SGK tarafından ödenmeyen ve fiyatları 15 ile 20 TL arasında değişen doğum kontrol hapları, işsiz ya da asgari ücretle geçinen çoğunluk açısından erişilemezdir.

-         Yoksul kadınlar, çoğunlukla dünyaya getirdiklerinde bakamayacaklarını düşündükleri durumda hamileliği sonlandırmaya yönelmektedir. Yaşam hakkını savunur görünürken, ağır sömürü koşullarındaki çocuk işçiliğe, işçi ölümlerine, kadın cinayetlerine sessiz kalmak, kadınları şiddet, beden denetimi, emek sömürüsü kıskacında tutmak açıkça ikiyüzlülüktür.

-         “Tecavüz sonucu” ya da “doğumsal sakatlıkla” doğacak olsa bile bakma vaadinde bulunan devlet, solunum ve kalp problemlerini rahatlatarak çocukların solunum cihazına ve yatağa bağımlı olmasını önleyen ilacın düşük IQ’lu çocuklarda verilmesini engelleyen SUT maddeleri yayınlamaktadır.

Sağlıkta dönüşümle değişenler…

İstenmeyen gebeliklerin oluşmaması, aile planlaması hizmetlerinin nitelikli ve erişilebilir olmasına bağlıdır. Sağlıkta Dönüşüm Programıyla birlikte bu hizmetler de bedelli hale getirilmiş ve birinci basamakta söz konusu hizmetlere ulaşım –iddia edilenin tersine- zorlaşmıştır. Geçmişte, sağlık ocakları ve ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezlerinde uygun mekansal düzenlemelerle, bedelsiz olarak ve bir ekip tarafından sunulan aile planlaması hizmetlerinin bugün aile sağlığı merkezlerinde aynı etkinlikte yürütülmesi olanaksız hale gelmiştir.

Katkı ve katılım payı ödeme zorunluluğunun hizmete erişimi zorlaştırmasının yanı sıra bu hizmet çoğu aile sağlığı merkezinde kimi zaman fiziksel yetersizlikler, kimi zaman sarf malzemesi teminindeki güçlükler ve kimi zamanda bir ekip işinin tek başına aile sağlığı elemanına yıkılması gibi nedenlerle çoğunlukla eksikli biçimde yerine getirilmektedir. Birinci basamaktaki örgütlenme şemasının değişimiyle birlikte, adlı adınca aile planlaması hizmeti veren AÇSAP’ların da geleceği belirsizleşmiş, söz konusu birimlerin örgüt şemasında Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun hangi birimine bağlı olduğu belirsiz bırakılmıştır.

Türkiye’de sezaryen uygulaması oranları 1988’de %5.7, 1989’de %21 ve 2010’da % 45’in üzerindedir. Bu oranlar dünya ortalamasının çok üzerindedir ve artış, Sağlıkta Dönüşüm Programına denk gelmektedir. Seçime dayanan bir tıbbi uygulamanın müşteri memnuniyetinin hedeflendiği, performans baskısının belirlediği bir ortamdaki oransal artışının tesadüf olmadığı açıktır.

Ek 2

ANKARA TABİP ODASI

BASIN AÇIKLAMASI

06 Temmuz 2012

Soruyoruz: Kadınların ergenlik yaşı ve menopoz da kanunla mı düzenlenecek?

Başbakan’ın, 25 Mayıs 2012 tarihindeki Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı’nın uygulanmasına ilişkin Uluslararası Parlamenterler Konferansı’nda sezaryen ile doğumlara karşı olduğunu, kürtajla birlikte sezaryeni de cinayet olarak gördüğünü açıklamasının ardından, vajinal doğuma alternatif bir doğum yöntemi olarak kabul edilen sezaryen tartışma konusu oldu. Siyasi iktidarın, artan sezaryen oranlarını düşürmek için yapılması gerekenleri tıp uzmanlarına danışmak yerine uzmanları dışarıda tutması, konunun siyasi boyutunu da gözler önüne sermiş oldu. Sezaryen yöntemi, ikiden fazla doğuma izin vermediği gerekçesiyle doğumların artmasını engelleyen bir sorun olarak ilan ediliyordu.

Hem hekimlerin hem de sezaryenle doğuran kadınların hedefte olduğu tartışmalar, tıpkı kürtaj tartışmalarında olduğu gibi, aynı zamanda doğumun iktidar tarafından denetlenişinin ve toplumsal olarak kuruluşunun da izini sürmemizin olanaklarını sunuyor. Kürtaj ve sezaryeni denetleyen ve yasaklayan uygulamalar, nüfusun ekonomik değişikliklere kendiliğinden ve otomatik olarak cevap veren bir olgu olmadığı gerçeğini açığa çıkarıyor.

Tarih boyunca kadın bedenlerinin denetlenmesi, doğurganlığın azaltılması ya da arttırılmasını amaçlayan nüfus politikalarının kürtajın ve doğum kontrolü yöntemlerinin yasaklanması ya da serbest bırakılması ile paralellik gösterdiğini, nüfusun artırılması girişimlerine ise her zaman milliyetçi söylemlerin eşlik ettiğini biliyoruz. 1960’lardan itibaren Türkiye’de nüfusun hızlı artışı, geri kalmışlık ve cehaletin bir sonucu olarak resmedildi, doğum kontrol araçları yaygın olarak dağıtıldı. O dönemde yoksulluğun nedeni işsizlik, gelir adaletsizliği, iç göç değil, “kontrolsüzce üreyip, sonra da yoksulluktan yakınan cahil kadınlar”dı. Tıpkı şimdi kürtajın nedeni,  “sorumsuzca cinsellik” yaşayıp doğum kontrolü olarak kürtajı kullanan kadınlar olduğu gibi…

Sezaryen oranları tüm dünya ülkelerinde artış göstermektedir

Bu oranın Çin'de %46, ABD'de %31.8, İtalya'da %40, Norveç'te %16.6 olduğu belirtilmektedir. Türkiye'de 2003 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’nda (TNSA) %21.2 olan sezaryen oranının, 2008 TNSA'da %36.7 olduğu görülmektedir. 2011 yılı itibariyle Türkiye’de ortalama sezaryen oranının %48 olduğu açıklanmıştır. 2009 itibariyle, OECD ülkeleri arasında ortalama sezaryen oranı %25.7 olarak bildirilmiştir. Kanada’da bu oran %17’den %23’e yükselmiştir.  

1985 yılında Dünya Sağlık Örgütü sezaryen oranlarının %15’i aşmaması gerektiğini önermişse de, 2008 Kasım ayında Doğum Bağımsızlığı Koalisyonu, DSÖ’nün  %10-15 eşiği gözden geçirilmediği takdirde anne çocuk ölümlerinin artacağını öngördüğünü bildirdi. Koalisyon bu iddiasını 16 tıbbi yayın ve 3 alıntı görüş ile destekleyerek, DSÖ 1985 kararını eleştirdi. Bunun üzerine DSÖ, 1985’te verdiği öneriyi güncelleyerek, “en optimal oran hakkında söz söylemelerine yetecek sayısal veriye sahip olmadıklarını” ilan etti ve “ülkelerin kendi standartlarını belirlemeleri gerektiğini” söyledi. Acil Doğum Bakımı Gözlemi dergisinin 2009’daki son basımında DSÖ, çok yüksek oranların yanı sıra çok düşük oranların da tehlikeli olduğuna fakat yine de optimum oranın bilinmediğine işaret etti.

Bütün bu verilere rağmen, ülkemizde doğum sayısının arttırılması amacıyla bir doğum yöntemi olan sezaryene sınırlama getirilmesi, “oranların yüksek oluşuyla” temellendirildi ve bu amaçla hazırlanan sezaryen yasası 04 Temmuz 2012 tarihi itibariyle Meclis’te kabul edildi.

Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın başladığı 2002 yılında %21 olan sezaryen oranlarının 2012 yılında  %48’lere çıkmasının nedenlerinin hekimlerde ya da hastalarda değil, sağlığın ticarileştirilmesinde aranması gerekmektedir. Ancak görmekteyiz ki her zaman olduğu gibi hekimler günah keçisi haline getirilmekte ve hedefe yerleştirilmektedir.

Sezaryenin devlet hastanelerinde kadınların arzusuyla yapılmadığı düşünüldüğünde, sağlık alanının ticarileştirildiğini görmezden gelerek oranların yüksekliğini “paragöz hekimlere” bağlamanın olsa olsa hekimleri baskı altında bırakmaya yönelik olduğu söylenebilir.

Yasada, sezaryen oranlarındaki artışın nedeni olarak görülen anne istemli sezaryene izin verilmemektedir. Gerekçede, tıbbi endikasyon olmaksızın sadece anne ve hekim isteği ile sezaryen yapılmasının önlenmesine ve doğumu yaptıran hekimin sorumluluğuna işaret edilmektedir. Anne istemli sezaryen, çeşitli kişisel nedenlerle anne adayının doğumu sezaryen ile sonlandırılmasını istemesidir. Anne istemli sezaryen oranının ülkemiz için %4 olduğu açıklanmışsa da bu oran kesin olarak bilinmemektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde New Jersey’de yapılan bir çalışmada anne istemli sezaryen oranının %2.5 olduğu belirtilmiştir.

Sezaryenin tıbbi olarak gerekli olduğu durumların önemli bir bölümünü iri bebek beklentisi, bebeğin doğum yolunda uzun süre kalması, kalp atışlarının düzensizleşmesi, anneye bağlayan beslenme kordonunun dolanması, döl yolundan dışarıya sarkması, çıkışa ters gelmesi vb son anda gelişen acil durumların oluşturması;  sezaryenin hekimler tarafından, doğum sürecini daha iyi kontrol edebilmeye olanak sağladığı için tercih edilmesini açıklayabilir. Öte yandan Türkiye’de malpraktis yasasının tıbbi süreçlerde gözlenen olağan komplikasyonlarla hekim hatalarını yeterince ayırmamış olması, bu nedenle hekimler aleyhine açılan yüksek maliyetli davalardan kaçınmak çabası da bir diğer tercih nedenidir. Gerçek sezaryen endikasyonları dışında dünyada ve Türkiye’de sezaryen oranlarındaki artma nedenleri olarak, çoklu gebeliklerin çoğalması ve anne yaşının yükselmesi gösterilmektedir.

Gelişen cerrahi teknikler ve enfeksiyonun kontrol edilebilirliğinin artması da sezaryeni daha güvenli hale getirmiştir.

Kadınlar açısından doğum ağrısı, doğumhaneden korkma, doğumhane koşullarının uygun olmaması, doğumda psikolojik destek eksikliği, epidural anestezi ile ağrısız doğumun yaygın olarak sunulamaması, önceki doğumun travmatik olması sezaryeni tercih nedeni olabiliyor. Bunlara ek olarak, bebeğin doğum travmasından korunması, normal doğuma bağlı olarak artabilen “vajinal kasların gevşemesi” ve “idrar kaçırma” risklerinden korunma arzusu da önemli nedenler arasında sayılıyor. Anne, yeterli bilgilendirme yapılmasına rağmen, kendi özgür isteği ile sezaryeni tercih edebilmektedir.

Tıbbi nedenler içinde sayılmasa bile bu nedenlerin her biri eğer kadın açısından bilgilenmeye rağmen aşılamayan bir çekince içeriyorsa, görüşlerini ve kaygılarını dikkate almamak, korkularına rağmen bir yönteme zorlamak; gebeliğin ve doğumun tüm risklerini üstlenen kadını yok saymaktır.  

20. YY.’da paternalistik tıp anlayışı, yerini özerkliğe saygı anlayışına bırakmıştır

4 Nisan 1997’de Oviedo'da imzalanmış İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi, taraf devletlere, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruma, biyoloji ve tıbbın uygulamalarında, ayrım yapmadan herkese, kişi bütünlüğüne, diğer hak ve temel hürriyetlerine saygı gösterme görevi vermiştir. Sözleşme, "İnsanın menfaatleri ve refahı, bilim veya toplumun saf menfaatlerinin üstünde tutulacaktır" ifadesi ile bireyi ön plana çıkarmaktadır. Sözleşmenin 5. Maddesi özerkliğe saygı ilkesinin gereği olarak aydınlatılmış onamı ele almakta ve "Sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş olarak muvafakat vermesinden sonra yapılabileceğini, bu kişiye, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında önceden uygun bilgilerin verilmesi gerektiğini” belirtmektedir.

Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi 7. Maddesi, kendi özgür oluru ile bir kişiye tıbbi deneye katılım izni vermekteyken, kişinin böbrek bağışlaması veya tıbbi nedenler dışındaki estetik müdahalelerle özerkliğe saygı ilkesi yararlılık ilkesinin önüne geçmişken; bir anne adayının kendi özgür iradesi ve tıbbi aydınlatma sonucu sezaryeni tercih etmesini “hukuka aykırı” olarak nitelemek ve hele hele bir zarar oluşmamasına rağmen sezaryeni gerçekleştiren hekime sorumluluk yüklemek; imza attığımız sözleşmelereinsan haklarına ve hastanın özerkliği ilkesine aykırıdır.

Bir tıbbi endikasyonun kanunla düzenlenmesi ise, hekim bağımsızlığına ve tıbbi özerkliğe açıkça darbe vurmaktır. Hekimler mesleklerini icra ederlerken tıbbi bilgiler ışığında, özerkliğe saygı, zarar vermeme ve yararlılık ilkeleri ışığında tedavi, rehabilitasyon ve hasta esenliğine ulaşmayı hedeflerler. Bunu yaparken, hastanın aydınlatılması, olası tedavi seçeneklerinin sunulması ve onayının alınması esastır.

Hazırlanan Kanunun anne istemli sezaryeni ve hekimin takdir hakkına dayalı sezaryeni kabul etmediği, bu durumda sezaryeni gerçekleştiren hekime sorumluluk yüklediği anlaşılmaktadır. Bu sorumluluğun ne olacağı yönünde açıklık bulunmamaktadır.

Kurumsal sorumluluk ve ödeme, mesleki dokunulmazlık söz konusu değilken, hekimin malpraktis yükünün hafifletilmesi mümkün değildir. Ayrıca insani normal doğum koşullarını, bebek izlemini ve eğitimli ebelik sistemini yaygınlaştırıp her hastanede mümkün kılmadan, sezaryeni kadının özerkliğini hiçe sayacak biçimde engellemek hasta ile hekimin karşı karşıya gelmesini kaçınılmaz kılacak, hekime yönelik şiddeti arttırmaktan başka işe yaramayacaktır. Hekimi normal doğum risklerini almamaya iten, sezaryen oranlarını yükselten önemli faktörlerden birinin de, hekimlerin değersizleştirilmeleri ve artan şiddetin hedefi haline getirilmeleri olduğu unutulmamalıdır.

Her kadının istediği kadar çocuk sahibi olma, sağlıklı bir gebelik geçirme, doğum yöntemi hakkında bilgilenme, ulaşılabilir, güvenli koşullarda doğum yapma ve sağlık hizmetine kolayca ulaşma hakkı olmalıdır. Amaç, herhangi bir doğum yönteminin oranının kanunla arttırılması ya da azaltılması değil, güvenli, insan onuruna yaraşan koşullarda doğumun sağlanması olmalıdır.

Sezaryen ise kadının ve hekimin birlikte karar vereceği salt bir doğum yöntemi olarak değerlendirilmeli, nüfus politikalarının aracı olmamalıdır.

Ankara Tabip Odası

Kadın Komisyonu