TIBBİ YANLIŞ UYGULAMA (MALPRAKTİS) KANUNU TASARI TASLAĞI VE GEREKÇELERİ METNİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ

“Tıpta Malpraktis”, tıp uygulamalarında ortaya çıkabilen ve özellikle hekimler başta olmak üzere bütün öteki sağlık çalışanlarını da hastalar ve hasta yakınlarıyla karşı karşıya getirebilen önemli bir sorundur. Tıpta hasta haklarının yaşama geçirilmesinde, malpraktisin ayrıntılarıyla ele alınmasının ve çözüm önerilerinin geliştirilmesinin önemli katkısı olacaktır.

Tıpta malpraktis konusu hakkında, başlangıçta üzerinde titizlikle durulması gereken bir kaç nokta bulunmaktadır. Bunlardan ilki “yanlış / hatalı tıbbi uygulama” ile “komplikasyon” arasındaki farkın bilinmesi ve gerekli olduğunda konunun uzmanlarınca bu ayrımın yapılmasının gerektiğidir. İkincisi böyle bir tabloyu yaratan bir durumun hemen bütünüyle bir tek etkene indirgenemeyeceği, onu ortaya çıkaran mesleki eğitim, sağlık sisteminin işleyişi, sağlık ekibinin kendi içindeki iletişim ... gibi sayıları daha da arttırılabilecek bir liste dolusu etkenin bulunduğu gerçeğidir. Üçüncü önemli nokta; bir çok tıbbi uygulama için “olmazsa olmaz” aşamaların belirlenmemiş olmasıdır; yani hangi basamağın atlanmasının ya da uygun biçimde yapılmamasının yanlış/ hatalı tıbbi uygulama sayılabileceği konusunda da bir belirsizlik bulunmaktadır. Bu genel gözden geçirmeden sonra.; söz konusu tasarının kapsamıyla ilgili dikkati çeken bir başka nokta üzerinde de durmak gerekli görülmektedir. Tasarının “amaç” maddesinde tüm sağlık çalışanlarını kapsamaya çalışan ve bu yaklaşımla sünnetçiyi de, protezciyi de, fizyoterapisti de zikreden, ama sadece hekimi merkeze koyan bir yaklaşımın varlığı dikkat çekicidir. Bu açıdan bir tutarsızlık bulunduğu açıktır; çünkü eğer tüm sağlık çalışanları aynı kapsam içerisinde olacaksa metin içerisinde onların da sorumluluklarının dile getirilmiş olması gereklidir. Eğer taslak metinde görüldüğü gibi, bu, hemen sadece hekimlere yönelik bir yasa olacaksa, o halde de amaç maddesindeki tüm öteki sağlık profesyonellerini zikretmeye gerek yoktur. Söz konusu tasarıda dikkati çeken önemli bir başka nokta da, “sorumluluk” kavramının son derece belirsiz bırakılmış olmasıdır. “Müşterek sorumluluk” ya da “kişisel sorumluluk” gibi ayrı ayrı ifadelere metin içerisinde rastlanmakta ise de, bunun hangi sağlık personeline yönelik bir ifade olduğu anlaşılamamaktadır. Bir başka nokta da cezalara ilişkindir. Nitelikleri bakımından çok farklı suçlar varken, hemen hemen tek bir ceza öngörülmektedir ( 7. Bölüm md. 67). Bu, “son derece genel” olmanın yanı sıra; aynı zamanda “suç ve cezaların kanuniliği” ilkesini de göz ardı etmiş görünmektedir. Metinde yer verilecek yaptırımlar açısından suç ile suç olmayan eylemlerin net bir biçimde tanımlanmış olması, hekimler açısından hangi eylemin suç olduğunun netlikle ortaya konmuş ve sınırlarının son derece belirgin bir biçimde çizilmiş olması gereklidir. Ceza maddesinde olduğu gibi, geçici maddeler ve yürürlükten kaldırma maddeleri de yasal anlamda geçersiz sayılabilecek bir formattadır.

Sonuç olarak; bütün bu saptamalardan sonra, şu anda Türkiye’ de malpraktis ile karşı karşıya bulunulduğu düşünüldüğünde, söz konusu durumla ilgili nasıl bir tablonun bulunduğuna bakalım. Eğer bir hasta ya da hasta yakını sözü edilen durumdan yakınıyorsa; hem disiplin soruşturması açmak bakımından tabip odalarının onur kurulları işlev görmektedir, hem de hukuki yolun mahkemeler kanalıyla işletilmesi açısından gerekli temel yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Bu bilgiler ışığında Türkiye’ de tıp uygulamaları sırasında bir mağduriyete uğradığı düşüncesindeki bireyler açısından hak arama açısından yasal bir boşluk bulunduğu söylenemez. Böylece; tüzük, yönetmelik gibi hasta haklarına doğrudan yönelik yasal metinler varken bir yenisine daha gereksinim olup olmadığı sorgulanabilir. Üzerinde tartışılamayacak kadar ham bir metin olarak gördüğümüz “Tıbbi Yanlış Uygulama (Malpraktis) Kanunu Tasarı Taslağı ve Gerekçeleri” kullanılan dili, grameri, hukuk tekniği gibi açılardan tümüyle baştan sona yeniden yazılması gereken bir metin görünümündedir. Yasanın adlandırılması içeriğini yansıtmamaktadır; eğer olacaksa “ tıbbi uygulamalar yasası” ya da daha genel bir başlık olarak “sağlık uygulamaları”, “sağlığa yönelik uygulamalar” gibi bir adlandırma önerilebilir. Bilindiği gibi, uygulamaya yönelik tek meslek tıp olmadığı için, öteki uygulamaya yönelik her bir meslek için de benzer bir kanuna ihtiyaç bulunup bulunmadığı doğal olarak gündeme getirilebilecektir. Böylece, uygulamalı ve insan yararına yönelik her meslek grubu için, “mühendislik uygulamaları yasası”, “mimarlık uygulamaları yasası”... gibi ayrı ayrı yasalar çıkarmanın da ne kadar gerekli ve ne kadar anlamlı olacağı ayrıca tartışılabilir.

Ankara, 5 Haziran 2000