HEKİMİN KENDİ HASTALIĞI DURUMUNDA MESLEĞİNİ UYGULAYABİLMESİ

Hekimlerin de kendi hastalıklarında, o alanın bir profesyoneli olmanın dışında tıpkı öteki insanlar gibi tedavi olma, tedavi kurumlarından yararlanma, rapor alma ... gibi hakları bulunmaktadır. Gerektiği durumlarda hekimlerin bu haklarını, mesleki öncelikleri de dikkate alınarak kullanmalarına olanak sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Ancak, ilgi yazıda da belirtildiği gibi, hekimlerin kendi hastalıkları dolayısıyla hastalarına zarar vermeleri söz konusu ise ne yapılmalıdır?

Tıpta uğraş alanı dolayısıyla doğrudan hastalarla iletişim kurmayı gerektirmeyen dallar, temel tıp birimleri, adli tıp ya da patoloji’ de olduğu gibi oldukça az sayıdadır. Bu gibi alanlarda hekimin taşıdığı bir enfeksiyonun birey, hasta ya da genel olarak toplum için bir zararı olmayabilir. Ancak örneğin renk körlüğü gibi bir durumun doğrudan etkisi ve neden olduğu sınırlılıklar nedeniyle böyle bir kişinin sözgelimi patoloji alanında çalışması en baştan kabul edilemeyecektir. Benzer biçimde bir meslek riski olarak çeşitli enfeksiyonlardan korunmak hekimler için bir hak olarak tanımlanmışken, aynı zamanda enfekte bir hekimin, bu enfeksiyonun sağlıklı bireylere ya da öteki hastalara   bulaşmasını önlemek için bir takım sınırlılıklarının olabileceği de doğal karşılanmalıdır. Belki de hekimlerden kendi gizliliklerini koruma haklarından profesyonelce vazgeçmelerini beklemek, başka hiç bir alanda karşılaşılamayacak ölçüde ve boyutta sadece tıpta mümkün olabilmektedir. Uluslararası platformda örneğin Amerikan Tıp Birliği’ nin Tıp Etiği Kodlarında bu tür sınırlamaları görmek mümkündür. 1992 yılı “Code of Medical Ethics” bir hekimin tıbbi uygulamasını bozan alkol, ilaç ya da kimyasal bir ajanın etkisi altında iken tıp icrasında bulunmasını etik dışı kabul etmektedir (8.15). Hekimlerin hastalarını ve toplumu korumak adına, mesleki becerisinin olumsuz etkilerini gördükleri meslekdaşlarını bildirmekle sorumlu oldukları da aynı kodlar arasında dile getirilmektedir ( 9.11). Bu tür bir rahatsızlığın ilaçların ya da alkolün etkisiyle olabileceği gibi, ruhsal ya da fiziksel bir rahatsızlıktan da kaynaklanabileceği dikkate alınmalıdır. Tüm hekimler bu durumdaki meslekdaşlarını uygun bir tedaviye yönlendirmek konusunda yükümlüdürler( American Medical Association, 1992).

Bu açıdan üzerinde durulması gereken hastalıklardan birisi de ruhsal sorunlardır. Öncelikle , ruhsal bozukluğu olan kişilerin kesinlikle hekimlik yapamayacakları gibi kesin bir kural koymak mümkün değildir. Çünkü zaman zaman her kişide görülebileceği gibi hekimler arasında da ruhsal sıkıntılar olması doğaldır. Ancak bu tür sorunların genellikle düzeldiği ve çalışmanın da bu düzelmede katkısı olacağı kabul edilmektedir. Uzmanlar, genel olarak kronik şizofreni tanısının bu konuda bir istisna olarak, hekimliğe açıkça bir engel oluşturabileceği kanısındadırlar.

Burada dile getirilmesi gereken bir başka nokta da, sonradan olan sakatlıklar, kısıtlılıklar dolayısıyla mesleğini uygulayamaz duruma gelen hekimlerin desteklenmesi konusunda neler yapılabileceği konusudur. Trafik kazalarının da içinde bulunduğu, beklenmedik durumlardan sonra sakat kalmış bir meslekdaş için Türk Tabipler Birliği’ nin, hekimlere yönelik bir mesleki güvence sistemi geliştirmesi yolunda girişimlerde bulunması, hekim dayanışması adına önemli bir boşluğu dolduracaktır.

 
 
·     Prof. Dr. Orhan Öztürk’ e katkıları ve 6. 3. 2000 günlü yazıları için teşekkür ederiz.