Türkiye'de Akıl Dışı İlaç Kullanımı Yaygın mı? Sorumlusu Hekimler ve Hastalar mı?

Akılcı İlaç Kullanımı ve İlaçta Güncel Sorunlar Sempozyumu 5 Aralık 2013 tarihinde Ankara’da yapıldı.

Toplantı İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği tarafından düzenlendi. Sempozyumun ilk bölümünde Türkiye İlaç Sanayi Derneği adına Kemalettin Akalın, Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği Başkanı Gülden Berkman, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası Başkanı Nezih Barut, Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Bayazıt İlhan, Türk Eczacılar Birliği Başkanı Erdoğan Çolak, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Saim Kerman, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcısı Mustafa Kuruca birer konuşma yaptılar.

Türk Tabipleri Birliği adına söz alan Genel Sekreter Dr. Bayazıt İlhan son 10 yılda Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte Türkiye’de kişi başı yıllık ilaç tüketiminin 10 kutudan 25’e çıktığını, Sağlık Bakanlığı’nın çalışmasına göre 40 Avrupa ülkesi arasında Türkiye’nin en fazla antibiyotik tüketen ülke konumunda olduğunu belirtti. Böylesi bir tablonun Sağlık Bakanlığı’nın ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun da dikkatini çektiğini, ancak  yayınlardan, açıklamalardan söz konusu “akıl dışı” tablodan hekimleri ve hastaları sorumlu tuttuklarının anlaşıldığını ifade etti.

Asistan hekimlere 5 günlük eğitimle akılcı ilaç kullanımının öğretileceği, yapılacak sınavları geçemeyenlere uzmanlık yetkisi verilmeyeceği haberlerine değinen Dr. İlhan, Türkiye’de mezuniyet öncesi ve sonrası tıp eğitiminin sayısız sorunu varken hekimlik mesleğine bu kadar içkin olan akılcı ilaç kullanımının 3-5 günlük eğitimlerle sağlanamayacağını ifade etti. İlacın akılcı ve bilimsel kavramlar doğrultusunda kullanılmasının her şeyden önce nitelikli bir sağlık ortamında, iyi yetişmiş hekimlerle, nitelikli hasta hekim ilişkisiyle ve hastaya yeterli süre ayrılmasıyla sağlanabileceğini belirten Dr. İlhan sağlık sistemindeki aksaklıkları bütünlüklü olarak ele almayan değerlendirmelerin eksik kalacağına dikkat çekti.

Son günlerdeki İlaçta kalite tartışmalarına da değinen Dr. İlhan, Türkiye’nin en önemli ilaç üreticilerinden olan bir sanayicinin “ilaçtaki fiyat baskılaması nedeniyle firmaların kalitesiz hammadde getirtmek zorunda kaldıklarını, ilaç kalitesinin düştüğünü, problemli ilaç sayısının arttığını” ifade ettiğini hatırlatarak Türkiye’de ilacın kalitesi konusunda da tartışmalı bir noktada olduğumuzun anlaşıldığını, bunun yurttaşların sağlığı açısından ciddiyetle ele alınması gerektiğini belirtti.

Konuşmanın tamamı aşağıda verilmiştir.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi


 

Akılcı İlaç Kullanımı ve İlaçta Güncel Sorunlar Sempozyumu Konuşması

Dr. Bayazıt İlhan

TTB Genel Sekreteri

Son yıllarda artan biçimde “akılcı ilaç kullanımı” kavramının Türkiye gündemine getirildiğini görüyoruz. Bu kavramın gündemde tutulmaya çalışılması kavramın tersinin yaşandığının ifadesi olarak da değerlendirilebilir. “Akılcı” kavramının tersi için “akıl dışı” ifadesini kullanmayı seçersek, Türkiye’de akıl dışı ilaç kullanımından söz edebileceğimiz kuşkusu ortaya çıkıyor. Peki öyle midir?

Akıl Dışı İlaç Tüketimi Var mı?

Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı başlamadan hemen önce 2002 yılında Sağlık Bakanlığı’nın verdiği resmi rakamlara göre toplam yıllık ilaç tüketimi 678 milyon kutudur. Bu rakamın yine Sağlık Bakanlığı rakamlarına göre 2012 yılında 1 milyar 889 milyon kutuya çıktığını görüyoruz. 2002 yılında yıllık kişi başı 10 kutu ilaç tüketirken 2012 yılında kişi başı 25 kutu ilaç tüketmişiz! Kişi başı ilaç tüketiminde 2,5 katlık bir artıştan söz ediyoruz. Bize yardımcı olacak bir çalışma da yakın zamanda basında yer bulan antibiyotik kullanımı ile ilgili Sağlık Bakanlığı çalışması. Buna göre Türkiye 40 Avrupa ülkesi arasında en fazla antibiyotik tüketen ülke konumunda. Türkiye’de bir yurttaş bir Hollandalı’ya göre üç kat fazla antibiyotik kullanıyor. Akıl dışı mı? Sanıyorum öyle!

Bu durumun yetkililer tarafından da fark edildiğini, Sağlık Bakanlığı’nın “Çok ilaç değil bilinçli ilaç, Bilinçli ilaç sağlıklı hayat” sloganlarıyla ortaya çıktığını sevinerek görüyoruz. Akılcı ilaç kullanımı kısaca “ilacın doğru zamanda, yeteri kadar ve uygun tanı için kullanılması” olarak tanımlanıyor. Çok güzel, olması gereken de budur, ama takdir edersiniz ki bunu yapmak nitelikli sağlık hizmetinin, iyi hekimliğin ana kavramlarındandır. Hekimliğin ta kendisiyle ilgili bir tanımdan söz ediyoruz!

Akıl Dışılık Nerede?

Peki tespiti yapan Sağlık Bakanlığı “akıl dışılığı” nerede aramaktadır? Açıklamalardan, çalışmalardan, Sağlık Bakanlığı’nın yayınlarından, ve hatta bu günkü sempozyumun başlıklarından, programından anladığımıza göre akıl dışılık hekimlerden ve yurttaşlarımızdan, hastalarımızdan kaynaklanmaktadır! Oysa Türkiye’de sağlık ortamının geldiği duruma, hekimlerin çalışma koşullarına, tıp eğitiminin içine düşürüldüğü hallere bakmazsak değerlendirmelerimiz eksik kalacaktır. Sempozyum programında göremediğim bu başlıklarla ilacın akılcı kullanımı arasındaki ilişkiye kısaca değinmek isterim.

Her nasılsa Akılcı İlaç Kullanımı Eylem Planı hazırlanırken kişi başı yıllık ilaç tüketiminin 10 yılda 10 kutudan 25’e çıkmasıyla anlı şanlı Sağlıkta Dönüşüm Programı arasında bir nedensellik ilişkisi kurulamamıştır. Bu Sempozyumun sunuş yazısında şu değerlendirmede bulunuluyor: “Artık sağlıkta kalite arttığı ve sağlıkta erişim de kolaylaştığı için daha çok reçete yazılıyor”. Bu önermenin yani “sağlıkta kalitenin arttığının” bir ön kabul olarak doğru sayılması hekimler açısından çok tartışmalı bulunmaktadır. Sağlıkta erişimin kolaylaştığı doğrudur ama bunun tamamen bir tüketim mantığıyla gerçekleştiği ortadadır. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte kişi başı doktora başvuru sayısının üç kat, ameliyat sayılarının dört kat arttığı görünmektedir ki “akıl dışı” halin ilaçla sınırlı olmadığı görülmektedir. Şöyle demişti önceki Sağlık Bakanımız: “elbise alırken bile mağaza mağaza dolaşıyorsunuz, tetkiklerinizi alın gerekirse 10 doktora gösterin”. Bu yaklaşımın sağlıkta kaliteyi artırdığını söylemek oldukça güç olsa gerektir. Ne yazık ki Türkiye, hastaların doktor doktor dolaştığı, acil servislerin içinden çıkılmaz hal aldığı bir ülke konumundadır. Yıllık 90 milyondan fazla acile başvuru sayısı ile toplam nüfusunun üzerinde acil başvurusu yaparak Dünya Şampiyonu durumuna gelmiş bir ülkeyiz. Böylesi bir sağlık sisteminin “akılcı” olduğu, kalitenin arttığı önermeleri çok tartışmalıdır.

Akılcı olmayan bir sağlık sisteminde akılcı ilaç kullanımı nasıl olacaktır? Önümüze samimiyetle koymamız gereken soru budur.

Eğitim Şart!

Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz kurumu yetkililerinin akılcı ilaç kullanımını sağlamak için eğitimin şart olduğunu ifade ettiklerini okuyoruz. Bunun için tıp öğrencilerine, asistan hekimlere ve aile hekimlerine akılcı ilaç kullanımının öğretileceğini anlıyoruz! Asistan hekimler beş günlük bir eğitimden geçerek doğru zamanda, yeteri kadar ve uygun tanı için ilaç yazmayı öğreneceklermiş. Sizce gerçekten bu yaklaşımda bir sorun yok mu? Tıp eğitiminin içinde bulunduğu durumu ciddiyetle değerlendirmemiz gerekmez mi? Sayıları 90’ı geçen tıp fakültelerinden (bunların seksenden fazlası öğrenci kabul etmektedir), 10 yılda 4500’den 12000’e çıkan yıllık toplam tıp öğrencisi kontenjanından  söz ediyoruz. Şaka değil, bu ülkede pediatri bölümü hiç olmayan ve öğrenci mezun etme aşamasına gelmiş tıp fakültesi vardır. Fakülte amfilerinde oturacak yer yoktur, merdivenlerde oturulmaktadır, arkalardan göremeyenlere sinevizyonla yayın yapılmaktadır. Temel tıp bilimleri hiç olmayan, anatomi laboratuarı olmayan, kütüphanesi olmayan onlarca tıp fakültesi vardır. Mezuniyet sonrası tıp eğitimi de aynı durumdadır. Bir günde eğitim ve araştırma hastanesine dönüşen hastanelerde, öğretim üyesi, hastanesi yetersiz olan tıp fakültelerinde uzmanlık eğitimi verilmektedir. Asistan hekimler yoğun iş yükü altında perişan durumdadır, günde 230 hasta bakan asistan hekim tespit edilmiştir. Ağrı’da 7 aylık hamile hekim aynı gün içinde gelen 107. hastaya bakamayacağını belirttiği için dayak yemiştir! 3-5 dakikada yapılan muayeneler çok yaygındır. Şimdi böyle bir sağlık ortamında, böyle bir tıp eğitimi ortamında siz eğitim şart diyerek 5 günlük eğitimle hekimlere “akılcı ilaç kullanımını”, aslında hekimliği öğreteceğiz diyorsunuz. “Yapılan sınavı geçemezsen uzman olamazsın” diyorsunuz. Ne dersiniz “akıl dışı” olan hekimler midir, yoksa içinde çalışmaya zorlandığımız sağlık ortamı mı?

İthal Hekimlik ve Akılcı İlaç

İthal hekim tartışmalarında, denklik işlemlerinde öyle bir noktaya geldik ki anlamak mümkün değildir. Nitelik bir yana artık yabancı hekimlerin Türkiye’de hekimlik yapmaya başlamaları için Türkçe bilmelerine dahi gerek yoktur. Bakın Sağlık Bakanımız Mehmet Müezzinoğlu ne diyor: “Amerika’daki George da gelsin burada doktorluk yapsın. Dünya kadar tercüman var, verirsin 1500 TL maaş tercümanlık yapar.” Buradaki hangi haksızlığa değinelim? Hekimin mi tercümanın mı emeğinin böyle ele alınmasına yanalım, böyle sağlık hizmetine layık bulunan hastalarımıza mı? Ne dersiniz, “akılcı ilaç” kullanımı böylesi bir yaklaşımın neresine denk düşer? Dil bilmeden, tercüman aracılığıyla kurulacak hasta hekim ilişkisinden söz ediyoruz. İnsanının sağlığına önem veren, denklik işlerini ciddiye alan ülkelerde siz böyle hekim getirilip çalıştırıldığını gördünüz mü?

Nitelikli Hekim, Hekim Sayısı

Biz hastaya yeterli süre ayrılamadığından, yurt dışından gelecek meslektaşlarımızın denklik ve dil bilgisi konularında titiz davranılması gerekliliğinden, nitelikli tıp eğitiminden söz ettikçe ne yazık ki karşımıza hekim sayısı tartışmaları getiriliyor. Sağlık Bakanı sık sık Türkiye’de hekim sayısının yetersiz olduğunu, bunun Türkiye’nin en büyük sağlık sorunu olduğunu belirtip sorumlusu olarak da Türk Tabipleri Birliği’ni (TTB) gösteriyor. Anlaşılır gibi değil, sanki yıllardır Türkiye’de sağlık politikalarına, kaç tıp fakültesi kurulup kaç öğrenci alınacağına TTB karar veriyor! Hekim sayısı konusu çok ciddiyetle ele alınıp planlanması gereken bir konudur, bu konuda TTB’nin Sağlık Bakanlığı ile polemik yürütme niyeti yoktur. Bakanlığa Tıpta Uzmanlık Kurulu üzerinden resmi başvurumuz da var, uzmanlık dernekleri ile çalışma başlattık, önümüzdeki dönemde hangi uzmanlık dalında kaç hekime ihtiyaç duyduğumuzun çalışmasını yapmak amacındayız, bunu Sağlık Bakanlığı’nın da desteği ile yapıp bilimsel verilerle ortaya koymak istiyoruz. Başvurumuzu bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak isterim. Böylesi bir bilimsel çalışma ülkemizin ihtiyaç duyduğu sayıda hekimi, ihtiyaç duyduğu alanlarda, nitelikli biçimde yetiştirmemizi sağlayacaktır. Bunun nitelikli sağlık hizmetinin de, akılcı ilaç kullanımının da ön koşulu olduğu açıktır.

İlaçta Kalite Ne Durumda?

Konuşmamın başında Türkiye’de ilaç tüketimindeki inanılmaz artıştan söz etmiştim. Bunun kamu ilaç harcamalarına aynı oranda yansımadığını, ilaç harcamalarının başarıyla baskılandığını görüyoruz. Geçen 10 senede yıllık tüketilen kutu sayısı 2,5 kat artarken kamu ilaç harcamaları sadece %10 artmıştır. Sağlık Bakanlığı ilaç fiyatlarını %80’e varan oranda baskıladığını ifade etmektedir. Zaten böyle bir baskılamaya gidilmeseydi ve ilaç tüketimindeki artış kamunun ilaç harcamalarına aynen yansısaydı, ilaç harcamaları altından kalkılmaz bir hal alabilecekti. Kaba bir hesapla ilaç fiyatları sabit dahi kalsaydı, 2002 yılında 13 milyar 366 milyon TL olarak açıklanan kamu ilaç harcaması kutu sayısındaki %150’lik artışla artsaydı 2012 yılında 33 milyar 415 milyon TL’yi bulacaktı. Oysa 2012 kamu ilaç harcamasının 15 milyar 468 milyon TL olduğunu, bu kaba hesapla ilaç fiyatlarındaki düşüş sayesinde yaklaşık 18 milyar TL tasarrufa gidildiğini görüyoruz. Ancak ilaç fiyatlarını bu kadar baskılamanın da bir bedeli olduğu anlaşılıyor! Türkiye’nin en önemli ilaç üreticilerinden olan bir sanayicimiz, bu baskılama nedeniyle firmaların kalitesiz hammadde getirtmek zorunda kaldıklarını, ilaç kalitesinin düştüğünü, problemli ilaç sayısının arttığını ifade etmiştir. Bu son derece ciddi bir uyarıyken kulak arkası edildiğini görüyoruz. Türkiye’de ilaç kalitesi konusunda da tartışmalı bir noktada olduğumuz görülmektedir, halkın sağlığı açısından kaygı verici bir duruma işaret etmektedir.

Son Söz Yerine

İlacın akılcı ve bilimsel kavramlar doğrultusunda kullanılmasının her şeyden önce nitelikli bir sağlık ortamında, iyi yetişmiş hekimler ve nitelikli hasta hekim ilişkisiyle sağlanabileceği mutlaktır. Bu nedenle sağlık sistemindeki aksaklıkları bütünlüklü olarak ele almayan değerlendirmelerin eksik kalacağını belirterek hepinizi Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi adına saygıyla selamlarım.