Durum acil, çok acil!

 

26_nsn_muf_btTürk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, 19-20 Nisan GöREV etkinliğinin ardından, Sağlık Bakanlığı"nın sağlık çalışanlarının taleplerine kulak vermek yerine, müfettişler görevlendirerek, hekimleri/sağlık çalışanlarını "sorgulamalarına" ve hekimler/sağlık çalışanları üzerinde bir boyutunu da fiziksel şiddetle gösteren baskıya yönelik olarak bir basın toplantısı düzenledi.

 

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Feride Aksu Tanık, TTB Merkez Konseyi üyeleri Prof. Dr. Gülriz Ersöz, Doç. Dr. Özlem Azap"ın katılımıyla bugün (26 Nisan 2011) TTB"de düzenlenen basın toplantısında, Sağlık Bakanlığı yeniden hekimlerin ve sağlık çalışanların sorunlarına kulak vermeye ve talepleri konusunda adım atmaya çağrıldı. 

Toplantı görüntüleri için...

26.04.2011

BASIN AÇIKLAMASI

19-20 Nisan GöREV etkinliğine Sağlık Bakanlığı’ndan cevap: Müfettişler sahada!...

TTB’den Sağlık Bakanlığı’na cevap: Yeni program kapıda!

17 Aralık’ta Türk Tabipleri Birliği olarak “sağlıkta özelleştirmeye karşı iyi hekimlik/nitelikli sağlık hizmeti” mücadele kampanyasını başlatmış, süreç boyunca bu zeminde mücadele eden diğer sağlık örgütleriyle de programlarımızı ortaklaştırarak 13 Mart tarihinde Ankara’da 30 bini aşan katılımcıyla bir miting ve 19-20 Nisan tarihlerinde de on binlerce sağlıkçının katılımıyla bir “GöREV” etkinliği yapmıştık.

Daha önce de kamuoyu ile paylaştığımız gibi bizler bu etkinlikleri “iş” olsun diye yapmadık. Somut taleplerimiz vardı, bir adım atılmadığı için halen var, hekimler/sağlıkçılar arasında çok yaygın bir huzursuzluk, memnuniyetsizlik var. Bunun gerekçeleri ne muayenehaneler, ne performans, ne öğretim üyesi sorunları ile sınırlı. Gerekçeler kurum hekiminden işyeri hekimine, TSM hekiminden mecburi hizmetteki hekime, şef/şef yardımcısından uzmanına, asistanına, öğretim üyesinden yan dal asistanına… bütün sağlık çalışanlarını kapsıyor; gerekçeler hepimizi etkileyen çizgide, hürmetsiz tarzda ve sağlık politikalarında yatıyor.

Bu etkinlikleri talepler anlaşılsın, karşılansın diye yapıyoruz, ancak henüz alabildiğimiz yanıt Sağlık Bakanlığı müfettişlerinin “sahaya inmesi”.

Daha ötesi İçişleri Bakanlığı’nın da -bizim haberimiz olmadığı için- ilan edilmemiş bir “saldırı” başlatması! Yüksekova, İdil ve son olarak da Diyarbakır Kocaköy.

Bu arada Erzurum’da - gerekçeleri hakkında net bir kanaatin oluşmadığı- son bir yıl içerisinde aynı hastaneden 3 meslektaşımızın ölümü..

1.      Bugün Diyarbakır’da Merkez Konseyi üyesi arkadaşımızın da katılımıyla bir açıklama yapılacak. Ancak buradan söyleyeceğimiz şudur: Aldığımız bilgiye göre meslektaşımız açığa alınmış. Hangi gerekçeyle? Korumaları yanında olan Kaymakamı dövmekten mi? Pazar günü acil sorumluluğu olan görev yerini Kaymakam buyruğuyla terk etmedi diye mi? Meslektaşımız hastaya gittiğinde acilen gelebilecek hastalara onun yerine bekleyip Kaymakam mı bakacaktı? Her idareciye, Kaymakamlara saygımız vardır ama herkes gibi hadlerini bilmeleri gerekiyor. Acil hekiminin ne yapacağını Kaymakam mı söyleyecek hekimlere? İçişleri Bakanlığı nezdinde her üç olayı da takip edeceğiz ve hukuki süreçlerde gerekli desteği vereceğiz. Ancak sorun bütünüyle bizim yaptığımız “can güvenliği” gerekçeli eylemlerin ne kadar yerinde olduğunu göstermektedir.

2.      Erzurum’da yaşanan olayın gerekçelerini bilmiyoruz. Yakınlarına, hepimize başsağlığı diliyoruz. Bugün Merkez Konseyi II. Başkanı ile birlikte 2 kişilik bir heyet Erzurum’dalar.  Ancak bu üzücü olay da sağlıklı ve güvenli ortamlarda çalışma/işyeri sağlık birimi talebimizin aciliyetini desteklemektedir.

3.      19-20 Nisan sonrası müfettişlerin “sahaya inmesi” büyük bir katılımla yaptığımız bu eyleme verilebilecek en son “yanıt” olabilir. Neden?

Türkiye çalışan haklarının sürekli kaybının yaşandığı bir ülke. Hak arama iktidarın kültürü nedeniyle zorluklarla karşılaşıyor, baskı görüyor. TTB bu durumu bilerek olabilen en uygun uslup ve sıralamayla etkinlikler yürüttü. Meslektaşlarımız çekilen sıkıntı ve sorunları klipler, şarkı-türkülerle dile getirdi ama karşılık bulmadı.  Hafta sonu, mesai dışında, bir Pazar günü 30 binleri aşan ve en az yarısı hekim olan bir miting düzenlendi; görülmedi, çarpıtılmaya kalkıldı. Dahası eylemleri “hafta sonu/mesai dışı vakitlerde yapın” diyen Sağlık Bakanı’na bağlı olan Kayseri il sağlık müdürü bir meslektaşımızı mitinge katıldı diye Başhekimlik görevinden aldı. Bakan’a ilettik, meslektaşımız halen göreve iade edilmedi.

Bu durumda ne yapmalıydık? “Eh ne yapalım, herhalde taleplerimiz yersiz ya da Aralık’ta –bir kez daha- başladığımız “iş”in zamanlaması uygun değil. Zamanını bekleyelim, dayak yemeye, Kaymakam saldırılarına, artan iş yüküne, sağlıksız “sağlık” hizmetine, suçlu ilan edilmeye devam edelim; zamanı gelince çözülür”. Böyle mi demeliydik?

Sağlık hizmeti ertelenemez, diyor Sayın Bakan. Ama sağlık hizmetini sunanların sorunları ertelenebiliyor! Sağlık Bakanı duymuyor.

Benzer biçimde üniversitesinde grev oluyor, tıp fakülteleri ayakta, Aralık ayında “daha sık görüşmeliyiz” diyen YÖK Başkanı’ndan hala randevu bekliyoruz; sağlık hizmetini sunanlar olmazsa sağlık hizmeti de olamıyor, bu gözden kaçıyor.

Hekimler hiç tasvip etmedikleri, eylemlerde bir biçimde sağa-sola saldıranların duygu halini, çaresizliğini bugün daha iyi anlıyor ama yine de tasvip etmiyor. O nedenle sağlık hizmeti gibi hassas bir alanda çok büyük özenle Türkiye ölçeğinde bir eylem yapılıyor, hiç kimseye bir zarar gelmiyor ama müfettişler geliyor.

Bir süre önce Cumhurbaşkanı’nın “hekimleri anlamak lazım… ince ayar yapılsın” sözlerinden Sağlık Bakanlığı’nca anlaşılan şimdi netleşiyor: Ayarı müfettişler verecek! Eğer böyle değilse somut olarak görmek, bizzat kulaklarımızla duymak isteriz.

Anlaşılan beklenti/senaryo hekimlerin duyulmama, görülmeme, üstüne üstlük müfettişlerce baskı oluşturulma karşısında kontrollerini yitirmesi; bir iki yerde –artık- öfkesini kontrol edemeyen hekimlerin yapacakları pek de uygun olmayan davranış ya da açıklamaları “malzeme” ederek kamuoyu nezdinde hekimlere saldırı zemini oluşturulacak, Hükümet saldırıya geçecek!

Sayın Cumhurbaşkanı’na, Sağlık Bakanı’na ve YÖK Başkanı’na sesleniyoruz:

Sözcüğün bütün ağırlığı ve anlamıyla söylüyoruz: Durum acil, çok acil!

Sayın Bakan son görüşmemizde (22.04.2011) “sahaya indiğini” söylemişti; hekim can derdinde Sayın Bakan oy derdinde, olsun.

Sayın Bakan sahadan talimat verin:

-Müfettişlerinizi çekin, Kayseri’deki meslektaşımızı göreve iade edin.

-İllaki 19-20’sinde ne olduğu konusunda müfettişleriniz bilgi almak istiyorsa bu sürecin çağrıcısı ve onurla savunucusu olan Merkez Konseyi üyelerine sorsunlar. Her türlü karar ve gelişimin sahibi Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’dir, başka kişi/hekim aramaya gerek yoktur.

-Taleplerimizle ilgili görüşmeleri başlatmak için talimat verin. Sağlıkçıların dışında, şiddet konusunda İçişleri ve Adalet Bakanlıklarının da dahil edildiği bir “masayı” hızla oluşturun, alınan kararları hızla yürürlüğe koyun.

TTB atılacak adımları izlemektedir; dün itibarıyle tabip odalarına genelge edilen adımlar yürürlüğe konulacaktır. Başta Diyarbakır Kocaköy olmak üzere bizleri tatmin eden adımlar atılmadığı takdirde öncelikle şiddet başlığında Türkiye çapında bir etkinlik ve takiben grev süreci gündeme alınacaktır.

Eğer hükümetin ve muhalefetin, iktidar adaylarının sağlık diye bir gündemi varsa adımlarını görmek, seslerini duymak için kulaklarımızı ve gözlerimizi açtık dinliyoruz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ