8 Mart

8mart_onTürk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yazılı bir açıklama yaptı.

 

 

07.03.2011

BASIN AÇIKLAMASI

8 Mart

8 Mart 1857 tarihinde, New York kentinde 40.000 dokuma işçisinin daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlamasının üzerinden 154 yıl geçti.

Polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı.

26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka"nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart"ın "Internationaler Frauentag" (International Women"s Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

Bu tarihten önce de, geçen 154 yıl boyunca da kadınlar emekleri, bedenleri ve özgürlükleri için mücadeleye devam ettiler ve ediyorlar.

Orta çağın cadı avlarından beri mücadelelerini yükseltmek ve dayanışmalarını güçlendirmek dışında değişen çok az şey var kadınlar için…

Bütün dünyada göç ve yoksulluk kadınlaşıyor.

Erkekler kadınların emeğine, kimliğine, bedenine el koyuyor ve denetliyorlar ve bu egemenlikten çok somut, maddi çıkarlar sağlıyorlar. Kapitalizm, erkek egemenliğinin sunduğu olanaklarla sınıf iktidarını sürdürüyor.

Sosyal devletin çökertilmesi hem kadınların karşılıksız ev emeği yükünü arttırıyor, hem de buna bağlı olarak kadınların istihdam olanaklarını azaltıyor. Kadınları düşük ücretli, güvencesiz, esnek işlere mahkum ediyor. Kadınların güvencesiz, esnek sektörlerde çalışması aileden bağımsızlaşmalarına olanak vermiyor.

Diğer yandan yeni sosyal güvencesizlik politikası kadınların aileye, kocaya olan bağımlılıklarını pekiştiriyor. Çıkarılan torba yasa ile kadınların esnek ve geçici işlerde çalışmaları kurallaştırılıyor, meslek edindirme kursları şartı ile ev-bakım yükleri altında kalan kadınların sürekli ve güvenceli çalışmaları ve emeklilikleri neredeyse imkansızlaşıyor. Erkekler kadınların yaşam alanlarını ve özgürlüklerini sınırlayarak onlara hayatı dar ediyorlar.

İstatistikler, ülkemizde kadın cinayetlerinin son 7 yılda % 1400 artığını gösteriyor. Her gün en az 5 kadın erkekler tarafından namus, iffet, ahlak gibi gerekçelerle öldürülüyor.

Devlet öldürülen kadınları kocaları, babaları ve erkek kardeşlerinden koruyamıyor. Cinayetlerin neredeyse yarıya yakınında kadınların çantalarından yakınları olan erkeklerin tehdit mektupları çıkıyor. Korunma istemiyle mahkemeye ve emniyete sunulmuş dilekçeler karşılıksız kalıyor. Katil erkekler yargı tarafından erkeklik indirimiyle ödüllendiriliyor, cezaları hafifletiliyor.

Yargı; henüz 12 yaşındayken, oyun oynama çağındayken aralarında devletin kolluk güçlerinin -polis ve askerlerinde- olduğu 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç’nin bir kişininin tehditle tecavüz etmesini "rıza" olarak yorumluyor ve alt sınırdan ceza vererek 5 yıl daha az ceza kesiyor. Erkek egemen yargının adli tıpla iş birliği bu olayda da devreye giriyor. Yargı bu kararını, İstanbul Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu’nun, N.Ç. ile ilgili raporuna dayandırıyor. Raporda “N.Ç.’nin mağduresi olduğu olayların ahlaki kötülüğünün farkında olduğu, bu olaylara ruhsal yönden karşı koymaya muktedir olduğu halde kendi iradesiyle para kazanmak amacıyla sanıklarla ilişkiye girdiği söyleniyor.

Medya ise tecavüz haberlerini magazinleştiriyor, erkek köşe yazarları işi gücü bırakmış, tecavüz suçlularının ellerini kollarını sallayarak salıverilmelerini değil, kendi kadın düşmanlıklarını yazıyor, genç kadınlara hakaretler ve aşağılayıcı sözler yazarak görevlerini kötüye kullanıyorlar.

Yetkili bakanlar neredeyse kadın katliamı boyutlarına ulaşan cinayetleri  “münferit” olarak tanımlayıp görmezden geliyorlar. Varolan yasaları bile uygulasalar birçok cinayet önlenecek, katiller caydırılabilecekken, erkekleri hadım etmeyi öneriyorlar. Oysa cinayetlerin ve tecavüzlerin nedeni testosteron hormonu değil, erkek egemenliği ve onun devletteki, medyadaki, yargıdaki, polisteki yansımasıdır.

Sözde bilimsel bir görüş üniversitedeki kürsüsünden sesleniyor ve kadınların tecavüzlerinde ve cinayetlerdeki suçun, kadınların kendilerinde, dekolte giymelerinde olduğunu söylüyor.

Biz kadın hekimler; tecavüzcülerin kadınların suçu olarak olağanlaştırıldığı, suçu kanıtlanmış tecavüzcülerin mağdur edilmemeleri için salıverildikleri, 12 yaşındaki bir çocuğun uğradığı tecavüzlerin kendi kararı olduğunun söylendiği, kadın cinayetlerinde hala namus, iffet gibi savunmalarla haksız tahrik indirimleri yapılan, gazete yazarlarının kadınları aşağıladığı, kadın düşmanlığı yaptığı, bunca kadın cinayetinin “münferit”, eşcinselliğin hastalık olarak görüldüğü, cinayetleri önlemek için hadım edilmenin önerildiği bir ülkede yaşamaktan utanıyoruz.

Bu 8 Mart’ta bir kez daha emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz ve özgürlüğümüz için alanlarda olacağız.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
KADIN HEKİMLİK VE KADIN SAĞLIĞI KOLU
8martafis