TTB ve ATO Anayasa Mahkemesi'nin 'tam gün' gerekçeli kararını değerlendirdi

 

tamgun_6araTTB Merkez Konseyi ve Ankara Tabip Odası, Anayasa Mahkemesi'nin 'Tam Gün' Yasası'nın iptali ile ilgili gerekçeli kararına ilişkin olarak bugün (06.12.2010)  bir basın toplantısı düzenledi.

TTB Genel Sekreteri Dr. Feride Aksu Tanık, TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Arzu Erbilici, TTB Hukuk Bürosu'ndan Avukat Ziynet Özçelik ile Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Bayazıt İlhan'ın katıldığı basın toplantısında, Sağlık Bakanlığı Anayasa Mahkemesi kararını doğru anlamaya davet edildi. Sağlık alanının piyasalaştırılmasının nelere yol açtığınının, en son Afyonkarahisar'da katarak cerrahisi sonrası gözünü kaybeden yurttaşların durumunda görüldüğüne dikkat çekilen basın açıklamasında, sağlığın piyasalaştırılmasının önemli adımlarından biri olan 'Tam Gün' Yasası'ndan vazgeçilmesi istendi. Açıklamada, 'Değişmesi gereken AKP Hükümeti'nin sağlığı kamu hizmeti olmaktan çıkaran özelleştirme politikalarıdır' denildi.

06.12.2010

Basın Açıklaması

Anayasa Mahkemesi'nin Tam Gün Yasası'nın İptaliyle İlgili Gerekçeli Kararı Yayımlandı

GÜVENCELİ ÇALIŞMA,

EMEKLİLİĞE YANSIYACAK GÜVENCELİ ÜCRET İSTİYORUZ

Anayasa Mahkemesi, 4 Aralık Cumartesi günü  5947 Sayılı 'Tam Gün ' Yasası ile ilgili gerekçeli kararını açıkladı.

Kararda;

1-    Sağlık çalışanlarına döner sermayeden yapılan ek ödemenin belli bir güvenceyi içermesi gerektiği, taban miktarı olmayan güvencesiz ödeme yönteminin Anayasa aykırı olduğu,

2-    Sağlık hizmetinin ertelenemez, ikame edilemez bir kamu hizmeti olduğu, kişilerin yaşam hakkıyla doğrudan bağlantılı olduğu, bu hizmeti veren hekimlerin sağlık ve yaşam hakkının sürdürülmesinde tartışılmaz bir yeri olduğu, bu nedenle çalışma statülerinin de diğer kamu görevlilerinden farklı olması gerektiği halde, kamu ve özel sağlık kuruluşları ile muayenehanelerde çalışan hekimlere getirilen çalışma sınırlamalarının Anayasaya aykırı olduğu

3-    Anayasa Mahkemesi üniversite öğretim üyelerinin tam gün çalıştıktan sonra üniversite dışında bilimsel çalışmalar yapmalarının yasaklanmasının Anayasaya aykırı olduğu saptanmıştır.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ı hekimleri, sağlık çalışanlarını dinlemeye, Anayasa Mahkemesi kararını anlamaya çağırıyoruz.

Hekimler, sağlık çalışanları,  tek bir işte, gün de sekiz saat çalışmak istiyor. Karşılığında insanca yaşabilecekleri güvenceli bir ücret istiyor. Şiddete uğramayacakları bir çalışma ortamı istiyor. Dinlenebilmek, mesleğini geliştirmek, iyi hekimlik için günde 12 saat, 36 saat çalışmak istemiyor. Artık çıkarılacak yasalarda bunları görmek istiyoruz.

Tam Gün Yasasının Uygulamasında gördük ki;

Sağlık Bakanı'nın  hekim ücretleri için söylediği sözler doğru çıkmadı.

Bakanlığın web sitesinde yazılı olarak Sayın Bakan Tam Gün yasası ile Pratisyen hekimlerin 5.950 TL, uzman hekimlerin 10.800 TL, Şef yardımcılarının 12.500 TL, Şeflerinin 12.850 TL alacaklarını iddia etmişti.

'Tam Gün' yasasının uygulanmasından sonra Sağlık Bakanının iddia ettiği ücretleri kazanan hekim yoktur.

5947 sayılı tam gün yasasının üniversitelerle ilgili hükümleri dışında diğer kurumlarda çalışan hekimlerle ilgili maddeleri Temmuz 2010'da uygulanmaya başlamıştır. Bu yasa sonrası ödenen maaş ve ek ödemelerin gerçek miktarları şunlardır.

Bu gün Ankara'da Pratisyen hekim 3000 TL, kurum hekimi 1985 TL, asistan hekim 2200 TL, uzman hekim 3000 TL, Şef yardımcısı 3800 TL, Şef 4700 TL, yüzbaşı hekim 3700 TL almaktadır. Bu rakamlara maaş, ek ödeme, döner sermaye vb. her şey dâhildir.

Sayın Bakan artık halkımızı yanıltan ifadelerle hekimlerin itibarını düşürme çabalarından vazgeçmelidir.

Sağlık Bakanı Tam Gün yasası ile Hekimlerin çalışma süreleri azalacak demişti!

Tam Gün yasası ile birlikte çalışma süresini 45 saat olarak belirleyen yasa kaldırıldığı halde hekimlerin çalışma süreleri kısalmadı, hatta arttı.

TTB'nin Ekim 2010'da tamamladığı Ortak Görüş 2010 anketinin verilerine göre; hekimlerin haftalık ortalama çalışma süresi 67 saattir, bu süre pratisyen hekimler için 59 saat, uzmanlar için 68 saat, asistanlar için ise 85 saattir. Asistan hekimler kesintisiz 33 saat çalıştıkları için uzmanlık eğitimine, dinlenmeye, kendini geliştirmeye zaman ayıramadıklarını, hata yapmaktan çekindiklerini meydanlarda haykırmaktadır.

Yine aynı çalışmadan elde ettiğimiz verilere göre hekimlerin kamuda dörtte biri, özel sektörde ise yarısı her gün normal mesaisinden sonra nöbet tutmaktadır.

Sağlık Bakanı halkımız artık anasını, babasını, dedesini, sırtında muayenehanelere taşımayacak demişti. Oysa piyasa koşullarına terk edilmiş sağlık anlayışı yurttaşlarımızı gözünden vurdu!

Sayın Bakan muayenehanelerle ilgili bir gündem varmış gibi davranmakta ısrarlı. Oysa Sayın Bakanının açıklamalarına göre uzman hekimlerin %92 si tam gün çalışıyor. %8 lik bölümde yer alan hekimlerin de pek çoğunun muayenehanesi bulunmuyor.

Meselenin muayenehane meselesi olmadığı, AKP iktidarının ısrarla ve istikrarla yürüttüğü özelleştirme politikalarında olduğu geçen hafta Afyonkarahisar'da katarakt cerrahisi sonrası gözünü kaybeden yurttaşlarımıza ilişkin haber, Türkiye gündemine sağlık alanında yaşanan sorunları başka bir boyutuyla taşıdı. Köylerinden toplanıp götürülen ve özel bir merkezde katarakt cerrahisi uygulanan yedi kişi cerrahi ile ilgili enfeksiyon gelişmesi sonucu birer gözlerinde görme yeteneklerini kaybettiler.

Katarakt cerrahisi sonrası gelişen endoftalmi (göz içinin bakteriyel enfeksiyonu), görülme sıklığı yaklaşık %0.1 olan, gözün kaybına kadar gidebilen ciddi bir komplikasyondur. Az görülen bir komplikasyonun aynı gün ameliyat edilmiş yedi hastada birden ortaya çıkması çok düşündürücüdür. Bundan daha önemlisi bu hastaların muayene ve ameliyat ediliş biçimleridir. Bu hastalar köylerine gelen, özel bir merkeze ait gezici bir araçta muayene edilip katarakt tanısı konularak, Afyonkarahisar'daki merkeze götürülüp ameliyat edilmiş ve aynı gün evlerine gönderilmişlerdir. Aynı gün ameliyat edilen yedi hastada birden aynı komplikasyonun oluşması, cerrahi uygulanan alanda, aletlerde, ya da ameliyata giren personelde gerekli sterilizasyonun bir biçimde bozulduğuna işaret etmektedir.

Peki, bu acı verici olayın yaşanmasının asıl nedenleri nedir?

Dünya Bankası'ndan ödüllü Sağlıkta Dönüşüm Programı ilerledikçe, sağlık giderek artan biçimde piyasa koşullarına terk edilmektedir.

Sosyal Güvenlik Kurumunun Sağlık Bakanlığı hastanelerinden satın aldığı tedavi edici sağlık hizmetleri için yaptığı harcama yedi yılda %19, üniversite hastanelerinden satın aldığı tedavi hizmetleri için yapılan harcama %23 azaltılmışken, özel hastanelerden satın aldığı tedavi hizmetleri için yapılan harcama %221 artırılmıştır.

Üstelik kamu hastaneleri ve üniversite hastaneleri dahil olmak üzere tüm merkezler kar amacıyla çalışan birimlere dönüştürülmüşlerdir.

Sosyal Güvenlik Kurumu'nun devreye soktuğu 'paket fiyatlar' nedeniyle bir çeşit 'her şey dahil' sistemi devreye sokulmuştur. Nitelikli bir hizmet verebilmek için oldukça düşük olan bu fiyatlarla kar edebilmek için birçok merkez bulabildiği her yerden hastaları toplayıp mümkün oldukça çok ameliyat yapmaya çalışmakta, maliyeti düşük, kalitesi kuşkulu tıbbi malzemeler kullanmakta ve bir çeşit 'sürümden kazanma' mantığıyla çalışır hale gelmektedir. Bu durum sadece göz alanında değil, yaşanan olaylardan bilinmektedir ki tüm tıp alanlarını içine almıştır. Bir cerrahın bazı merkezlerde günde yirmiden fazla katarakt ameliyatı yaptığı bilgileri gelmektedir. İşte bu 'sürümden kazanma' tarzı, sağlığın ciddi bir kar alanı haline gelmesi, bu yaşadığımız olaya zemin hazırlamıştır. Ne yazık ki benzer sağlık skandalları bu anlayışla sağlık hizmet sunumu sürdükçe yaşanmaya devam edecektir.