Torba yasa ile işçi sağlığı ve güvenliği tehlikeye atılıyor

kesanTürk Tabipleri Birliği heyeti, üç maden işçisinin hayatını kaybettiği Edirne’nin Keşan ilçesi Küçükdoğanca köyü yakınlarındaki maden ocağını 10 Temmuz 2010 günü ziyaret etti.

Öncelikle kazada arkadaşlarını kaybeden madencilerle görüşerek baş sağlığı dileyen TTB Heyeti madenle ve olayla ilgili bilgi aldı.

Ziyaret esnasında yapılan gözlemler ve alınan bilgilerden; kazanın meydana geldiği sırada madende yeni galeri açma, ray döşeme işinin yapıldığı, düşük ücretlerle ve sendikasız çalışan madende işçilerinin bu iş için götürü usulü ücretlendirildikleri (daha fazla ücret için daha uzun süre ve çok çalışmak zorunda kaldıkları), çoğunluğu Keşan dışından gelen işçilerin maden ocağının girişinde inşa edilmiş bekâr evlerinde yetersiz koşullarda barındıkları, madende yangın erken uyarı ve kalıcı yangın söndürme sisteminin bulunmadığı, kabloların ısıya dayanıklı malzemeden olmaması nedeniyle yangın sırasında haberleşme sisteminin devre dışı kaldığı, havalandırma sisteminin yeterli olmadığı, sanayi tüpü yerine piknik tüpü kullanıldığı, kesme işinin (yanıcı –patlayıcı işlem) yapıldığı sırada diğer işçilerin çalışmaya devam ettiği anlaşıldı.

TTB Heyeti daha sonra maden ocağının girişinde bir basın açıklaması yaparak TTB’nin iş kazaları ve TBMM’nin gündemindeki “Torba Yasa”ya ilişkin görüşlerini açıkladı.

Açıklamada; özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları ile maden ocaklarındaki iş kazalarının artışı arasındaki sebep-sonuç ilişkisi vurgulanırken, özelleştirilen ve taşeronlaştırılan maden ocaklarında gerekli önlemlerin alınması için hiçbir siyasi irade göstermeyen siyasi iktidarın ise, işçi sağlığı ve güvenliği alanını tümüyle piyasaya açma çabalarını ısrarla sürdürdüğü belirtildi ve TBMM’nin gündeminde bulunan “2/712 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”ne dikkat çekildi.

TTB Heyeti’nde; TTB Merkez Konseyi üyeleri Dr. Hüseyin Demirdizen ve Dr. Osman Öztürk, Edirne Tabip Odası Başkanı Dr. Galip Ekuklu  ve  İşyerİ Hekimliği Komisyonu üyesi Dr. Ertuğrul Tanrıkulu, TTB İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Aykut Çelik, Tekirdağ Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Zafer Tabu yer aldı.

 

 10.07.2010

BASIN AÇIKLAMASI

MADEN OCAKLARINDA ÖLÜMLER SÜRÜYOR…

TORBA YASA İLE İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ TEHLİKEYE ATILIYOR!

Bu kez ateş ülkemizin en batısına (ve yine yüreklerimize) düştü.

Edirne’nin Keşan ilçesine bağlı Küçükdoğanca köyündeki Kale Madencilik şirketine ait ocakta, ray döşenmesi için yapılan kaynak sırasında çıkan kıvılcımlar sonucu oluşan yangının ardından, 1057 metre derinliğinde mahsur kalan maden işçileri Volkan Hamarat, Yunus Akbaş ve Halil Açıkgöz‘ün cesetlerine 58 saat sonra  900"üncü metrede ulaşıldı. (Yangının ardından 850 metreye ulaşan hortum bulunamadığı ve askeri birliklerden temin edilen hortumla da ancak 700 metreye ulaşılabildiği ve bu nedenle yangına müdahale edilemediği yetkililer tarafından ayrıca ifade edildi.)

Keşan’da üç madencinin cesetlerine ulaşıldığı gün, Zonguldak’ta 17 Mayısta yaşanan kazanın, Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı"nca hazırlanan raporu da kamuoyuna yansıdı. 30 işçimizin hayatını kaybetmesinden %30 oranında TTK Genel Müdürlüğü’nün, %70 oranında ise taşeron firmanın kusurlu bulunduğu ortaya çıktı.

Oysa, Zonguldak’taki maden kazasından sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ölümleri “kaza ve kader”le açıklamış,  “Bu mesleğin fıtratında malesef bu var.”, “Bu yörenin insanları aslında bu tür olaylara alışık.” demişti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer de hayatını kaybeden madenciler için “güzel öldüler” diyebilmişti.

İş kazası oranı bakımından Avrupa’da birinci, Dünya’da  üçüncü olan ülkemizde, 2004 yılında AKP iktidarının Maden Kanunu’nu değiştirmesi sonrasında maden ocaklarında meydana gelen iş kazalarında ve işçi ölümlerinde büyük artışlar yaşanmaya başlamıştır.

SGK’nin  2006 yılı verilerine göre; Türkiye’de her yüz bin işçi için iş kazası sonucu ölüm oranı tüm sektörler için 20,5 iken, madencilik sektörü için bu  74.2’dir.

2009 yılında meydana gelen maden kazalarında 92, 2010 yılının ilk altı ayında ise 68 maden işçisi hayatını kaybetmiştir.

Maden kazalarındaki sebep-sonuç ilişkisi incelendiğinde özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları sonucu denetimsiz, kuralsız, sadece kâr amacı güden, sendikasız ve kayıt dışı işçi çalıştırmaya bağlı artış gösteren iş kazalarının, gerekli önlemler alınması halinde %98’i önlenebilir niteliktedir.

Özelleştirilen ve taşeronlaştırılan maden ocaklarında gerekli önlemlerin alınması için hiçbir siyasi irade göstermeyen siyasi iktidar ise, işçi sağlığı ve güvenliği alanını tümüyle piyasaya açma çabalarını ısrarla sürdürmektedir.

Bu amaçla Çalışma Bakanlığı tarafından hazırlanıp,15.8.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “ İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ile Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkında Yönetmelik”le; Çalışma Bakanlığı 50’nin altında işçi çalıştıran işyerlerinde işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin bir organizasyon içine girmekten ısrarla kaçınmış, aksine işyeri bünyesinde bir ‘sağlık birimi’ kurularak işyeri hekimi ve iş güvenliği mühendisi bulundurulması zorunluluğu tamamen ortadan kaldırılmıştır. Yönetmelikle çalışanların mesleki sağlık ve güvenliği tümüyle piyasaya sunulmuş, işçi sağlığı ve güvenliğinde çalışan personelin iş güvencesi ve mesleki bağımsızlığı ortadan kaldırılarak özel firmaların önü açılmıştır. Bilimselliğe, uluslararası sözleşmelere, Anayasa’ya, kanunlara ve yargı kararlarına aykırı olarak çıkarılan bu yönetmelikle; kamu tüzel kişiliğindeki meslek örgütlerinin üniversitelerle birlikte işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda üyelerine eğitim verme faaliyeti engellenmeye çalışılarak, bu alanda kadrolaşmaya ve siyasi iktidara yakın kişi ve kurumlara yeni bir rant kapısı yaratılmaya çalışılmıştır. Buna karşın Yönetmelik hakkında TTB tarafından açılan dava sonucunda Danıştay 10.Dairesi 29.03.2010 tarihinde aldığı kararla yönetmeliğin bir çok hükmünün yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. 

Hukuku sadece kendi iktidarları ve destekçileri için kabul eden AKP iktidarı ise Danıştay kararıyla yürütmesi durdurulan yönetmelik hükümlerini; “2/712 Sayılı Bazı Kanunlarda  Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” haline getirerek  geçtiğimiz Haziran ayı içinde Meclis Plan Bütçe Komisyonu’ndan geçirmiş ve yasalaştırmak amacıyla TBMM’ye  taşımıştır.

Hazırlanan bu “Torba Yasa Tasarısı ” bir dizi birbiriyle ilgisiz kanunlarla birlikte, başta 4857 Sayılı İş Kanunu ile 3146 sayılı Çalışma Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda değişiklik yapılmasını içermektedir.

Bütün bu değişiklik önerilerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından amacı; bu hizmetlerde görev yapacak olan işyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı yetkisinin kazanılması, bunun için eğitim verecek kuruluşların saptanması ve taşeron hizmet sunum kuruluşları ile eğitim kuruluşlarının Çalışma Bakanlığı tarafından belirlenmesidir. Teklifin 11. maddesinin ikinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle, işyeri hekimlerinin bu görevlerini yapmaları sırasında “diğer kanunların kısıtlayıcı hükümleri uygulanmaz” denilmekle, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasasının 5. Maddesi fütursuzca devre dışı bırakılmaya çalışılarak Tabip Odaları’nın işyeri hekimliği alanındaki yetkileri kısıtlanmak istenmektedir.

Bu Torba Yasa Teklifinin oluşturulması ve TBMM’ye taşınmasında; siyasi yapılar ve kamu kurumları üzerinde baskı kurmaya çalışan sermaye gücünün zorlamasının büyük etkisi olduğu aşikardır. İşçi sağlığı ve güvenliğinde taşeronluk hizmetleriyle, işyeri hekimliği ve iş güvenliği  uzmanlığı eğitimlerinde  faaliyet göstermek üzere kurulan özel şirketlerin, yönetmeliğin Danıştay tarafından yürütmesinin durdurulmasından sonra mağduriyet belirterek yasal düzenleme talep etmeleri  ve taleplerinin yerine getirilmesi iktidarın siyasi  ve sınıfsal tercihini açıkça göstermektedir.

İşyeri hekimliği eğitimi tıp eğitimi sonrasında yükseköğretim kapsamında verilen bir eğitimdir. Hekimleri işyeri hekimliği konusunda eğitme ve sertifikalandırma yetkisi için örgütsel ve bilimsel donanımı bulunmadığı yargı kararlarıyla tespit edilen Çalışma Bakanlığı’nın, bunu bazı yasal düzenlemeler ve iktidar gücüyle aşma girişimleri Anayasa’nın, hukukun ve demokrasinin yok sayılmasıdır.

İşyeri hekimliğinin ülkemizde gelişip kurumsal kimlik edinmesinde ve iş yaşamında etkin bir konuma yükselerek işçi sağlığının korunmasında önemli yeri olan Türk Tabipleri Birliği’nin ve Tabip Odalarının sürecin dışında tutulmaya çalışılmasıyla, işçi sağlığının korunup geliştirilmesine bir katkı sağlanmayacaktır. Buradaki amacın işçi sağlığının korunması ve geliştirilmesi olmadığı da açıkça ortadadır.

TTB, 6023 Sayılı Kanun gereğince yetki, hak ve sorumluluğunun bulunduğu her konuda olduğu gibi, halkın ve çalışanların sağlığının korunup geliştirilmesinde üzerine düşen kamusal görevleri yerine getirmeye devam edecektir. Ayrıca bu alanda üyelerinin mesleki gelişimleri için eğitim verme görev ve yetkisi çerçevesinde, hekimlerin mesleki ve özlük haklarının korunması için örgütsel ve hukuksal mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir.

Keşan’daki maden kazasında hayatını kaybeden işçi kardeşlerimiz Volkan Hamarat, Yunus Akbaş ve Halil Açıkgöz‘ün aileleri ve yakınlarına baş sağlığı diler, acılarını paylaşırken kamuoyuna bir kez daha duyururuz.

 

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ