DDK'nin Adli Tıp Kurumu ile ilgili raporu ihbar olarak kabul edilmeli

08_07_2010_istCumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) Adli Tıp Kurumu (ATK) ile ilgili olarak hazırladığı rapor özetine ilişkin TTB Merkez Konseyi değerlendirmesi 8 Temmuz 2010 Perşembe günü İstanbul Tabip Odası"nda gerçekleştirilen bir basın toplantısında kamuoyuyla paylaşıldı.

Toplantıya TTB Merkez Konseyi İkinci Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, TTB Merkez Konseyi Üyeleri Dr. Osman Öztürk ve Dr. Hüseyin Demirdizen katıldılar.

Dr. Özdemir Aktan yaptığı konuşmada TTB’nin yıllardır Adli Tıp Kurumu işleyişi ve uygulamalarını yakından takip ettiğini, ATK’nın toplum vicdanını zedeleyen kararlarının sorgulayıcısı olduğunu ve bu bağlamda DDK’nın raporunun TTB Merkez Konseyi’nce genel olarak olumlu karşılandığını belirtti.

Dr. Osman Öztürk de, DDK’nın yayınlanan rapor özetindeki tespitlerin, TTB’nin de yıllardır dile getirdiği olumsuzlukları ve mevcut tablonun sürdürülemezliğini ortaya koyduğunu belirtti. Ancak rapor özetinin ciddi eksiklikleri de barındırdığına değinen Dr. Öztürk, hazırlanan skandal raporlara ve ATK’nın siyasi iktidarın vesayeti altında olmasına raporda değinilmemesini eleştirdi. Dr. Öztürk, ATK’da ciddi bir reform gerçekleştirilmesi için çelişkili-şaibeli raporlara imza atanların (TTB’nin vermiş olduğu görevden men kararları dikkate alınarak) görevden alınmasının, 2003’ten beri yapılan ve liyakat içermeyen atamaların iptal edilmesinin, ATK’nın Sağlık Bakanlığı’na devredilmesinin şart olduğunu dile getirdi ve bu adımlar atılmadan ATK’nın toplum nezdinde saygınlık kazanamayacağını vurguladı.

08.07.2010

BASIN AÇIKLAMASI

Devlet Denetleme Kurulu Raporu’nun Ortaya Koyduğu Gerçek:

ADLİ TIP KURUMU

SAĞLIK BAKANLIĞI’NA DEVREDİLMELİ,

YOLSUZLUK İDDİALARI HAKKINDA DERHAL SORUŞTURMA BAŞLATILMALIDIR!

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun Adli Tıp Kurumu (ATK) ile ilgili hazırladığı Denetleme Raporu’nun özeti Cumhurbaşkanlığı’nın web sitesinde yayınlandı.

Rapor Özeti’yle ilgili ön değerlendirmemizi sizlerle paylaşmak istiyoruz:

1-     Aslının 545 sayfa olduğu anlaşılan Denetleme Raporu’nun sadece 28 sayfalık bir özeti yayınlanmış bulunmaktadır.  Raporun tamamının yayınlanmaması ile ilgili ileri sürülen “hizmete özel nitelikli tespit, değerlendirme ve öneriler içermesi” gerekçesi inandırıcılıktan uzaktır ve kabul edilemez.

Rapor’un tamamı açıklanmadığı takdirde, kamuoyunda haklı olarak “ATK’yla ilgili gerçekler örtbas ediliyor” eleştirilerine yol açacak ve raporun inanılırlığı baştan zedelenecektir.

2-     Rapor Özeti’nde yer alan ve TTB’nin daha önceki açıklamalarıyla örtüşen tespitler ATK’nın içine düşürüldüğü durumu ve bu durumun sürdürülemezliğini teyit etmiştir.

3-     Adli tıp uzman ve asistanlarının ATK ve adli tıbbın mevcut durumu ve geleceğiyle ilgili yaptıkları “karamsar” tespitler durumun vehametini ortaya koymaktadır ve yetkililer tarafından dikkatle değerlendirilmelidir.

4-     ATK ve Adalet Bakanlığı ile birlikte konunun tarafı bütün kurumların bir araya gelerek belirlenecek reform stratejisi doğrultusunda sistemin yeni baştan organize edilmesi önerisi, sürecin sağlıklı işleyebilmesi için kritik önemdedir.

5-     “Üniversitelerden daha etkili biçimde yararlanılması”, “mevcut ihtisas kurullarının lağvedilmesi”, “ilgili branşta uzman olan kişiler ile adli tıp uzmanlarının katılacağı … çok sayıda heyet teşekkül ettirilmesi”, “Genel Kurul’un yerine ‘Genişletilmiş Uzmanlar Kurulu’ sistemine benzer bir yapının hayata geçirilmesi”, “tam donanımlı grup başkanlıkları kurulması”, “şube müdürlüklerinin sağlık kuruluşları içerisinde konuşlandırılması” ve benzeri önermeler sorunun çözümüne yönelik gerçekçi ve yararlı önermelerdir.

6-     “ATK bünyesinde bir ‘Adli Bilimler Akademisi’ kurulması”, “ATK’nın bir ‘üst bilirkişilik organı’ hüviyetine kavuşturulması” benzeri öneriler ise üzerinde daha fazla tartışılmayı gerektirmektedir ve ilgili bütün kurumların onayları alınmadan hayata geçirilmemelidir.

7-     ATK’nın “bağlı kuruluş” statüsünden çıkarılarak “ilgili kuruluş” statüsüne geçirilmesi önerisi yapılacak diğer düzenlemelere bağlı bir alternatif olarak değerlendirilebilir.

8-      Adli Tıp Kurumu’nun isminin ‘Adli Bilimler Kurumu’ olarak değiştirilmesi önerisi ise sorunları daha da karmaşık hale getirme riski taşımaktadır. Bunun yerine ATK’nın tıpla ilgisi olmayan dairelerinin Kurum dışına çıkarılarak ayrı bir örgütlenmeye gidilmesi daha doğru olacaktır.

9-     Rapor Özeti üç kritik eksikliği içermektedir:

  1. Her gün bir yenisi ortaya çıkan “skandal” raporlardan,
  2. Doğası gereği tarafsız olması gereken ATK’nın siyasi vesayet altında olmasından,
  3. ATK’nın Adalet Bakanlığı’na bağlı olmasından kaynaklanan sorunlar.

Rapor Özeti’nde ATK’nın bazı tartışmalı raporlarına değinilmekle birlikte sorgulamanın derinleştirilmediği görülmektedir. Oysa gerçek ve bilim dışı, çelişkili ve şaibeli raporlar ve bu raporların sorumlularının hâlâ görevlerinin başlarında olmaları kamuoyunun ATK’na olan bütün güvenini yok etmiştir ve bu sorun aşılmadığı sürece hiçbir Denetleme Raporun, hiçbir girişimin inandırıcı olması mümkün değildir.

Aynı şekilde, 2003 yılından bu yana sistemli olarak sürdürülen siyasi kadrolaşma ortadan kaldırılmadan ATK’nın toplumun geniş kesimlerinde güven tesis edebilmesi imkânsızdır.

Nihayet; Rapor Özeti’nde yer alan “Yürüttüğü faaliyetler açısından Adalet Bakanlığı’nın ana hizmetlerinden kabul edilemeyecek ATK” ifadesi, bir gerçekliğin hissedildiği ama mantıksal sonuçlarına kadar gidilemediğini göstermektedir.

Oysa gerçek gayet açıktır.

Adli tıp hizmetleri bir sağlık hizmetidir ve Adalet Bakanlığı’nın sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi ve sunumuyla hiçbir ilgisi yoktur. Üniversiteler dışındaki adli tıp örgütlenmesinin bağlı/ilgili/ilişkili olacağı öncelikli adres Sağlık Bakanlığı olmalıdır.

Bu nedenle, eğer adli tıp hizmetlerinde reform yapılması samimiyetle isteniyorsa, reformdan önce ve acilen;

  1. Gerçek ve bilim dışı rapor düzenlemeyi alışkanlık haline getirenler daha fazla gecikmeksizin görevlerinden alınmalı,

ii) 2003 yılından bu yana yapılan ve liyakat esasına dayanmayan bütün görevlendirmeler iptal edilmeli,

iii) ATK, Sağlık Bakanlığı’na devredilmelidir.

Bu adımlar atılmadan yapılacak bir “imaj tazeleme” sorunları çözmeyeceği gibi ATK’yı siyasete daha fazla bağımlı hale getirecektir. Bu konuda kamuoyunu şimdiden uyarmayı, taşıdığımız sorumluluğun gereği kabul ediyoruz.

Adli tıp alanında reform yapılması gerekliliğini yıllardır savunan TTB, bu ön adımları kapsamayan bir “reform” girişimine kuşkuyla yaklaşacak ve katkıda bulunmayacaktır.

10- “Mal ve hizmet alımı işlemlerinin çok büyük bir kısmının doğrudan temin usulü ile gerçekleştirildiği”, “ihale dökümanında yapılan tanımlamaların belirli üretici firmaların ürünlerini işaret ettiği”, “bazı sarf malzemeleri için birkaç yıllık ihtiyaç miktarının bir seferde tespit edilmesi”, “mal parti parti teslim alınmasına rağmen, … tamamı teslim alınmış gibi işlem yapılması” şeklindeki tespitler ATK’da incelemenin yapıldığı 2007, 2008, 2009 yıllarında çok ciddi yolsuzluklar yapıldığı konusunda ciddi kanıtların varlığına işaret etmektedir.

Konuyla ilgili olarak ATK’nın denetime tabi tutulması önerisi yerinde ancak yetersizdir. Devlet Denetleme Kurulu’nun tespitleri ihbar olarak kabul edilmeli ve aynı zamanda adli soruşturma hızla başlatılmalıdır.

Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ