Başbakan yanılıyor! Nüfusumuz azalmıyor!

ttbBaşbakan’ın herkes üç çocuk yapsın önerisi babaca bir nasihat mi yoksa Türkiye’nin önümüzdeki en az 30 senelik geleceğini değiştirecek önemli bir karar mı? 

Nüfusun kararlı duruma geldiği iddiasıyla Genel Sağlık Sigortası’nı yürürlüğe koyan imzayı atan bir Başbakan’ın doğurganlığın artışından ne gibi bir beklentisi olabilir?

Başbakan bu söylemin arkasında olduğunu hatta üç çocuk değil, en az üç çocuk istediğini kamuoyuyla paylaştı, her nikah şahitliğinde de vurgulayacak gibi duruyor.  Anlaşıldığı üzere üç çocuk devlet politikası haline getirilecek. Nitekim Kırıkkale Valisi üç çocuk yapma şartıyla yoksullara ücretsiz gelinlik dağıtacağını açıkladı.

Üç çocuğun devlet politikası haline gelmesinin öncelikle kadınlar olmak üzere tüm toplum üzerinde ağır sonuçları olacaktır.

Türkiye, aile planlaması konusunda yürütülen çalışmalar sonucunda 45 yıl gibi bir zaman diliminde toplam doğurganlık hızını yüksek doğurganlık hızı olan 5 çocuktan, nüfusun kendini yenileyecek düzey olan 2 çocuğa hızla düşüren nadir ülkelerden biridir. Bu doğurganlıkla 2008 yılında 74,8 milyon olan nüfusumuzun 2025’de 87,8 milyon kişi olması beklenmektedir. 65 yaş üstü nüfusumuz da halen tüm nüfusun sadece %5,7’sini oluşturmaktadır. Türkiye nüfusunun %26,8’ini doğurgan çağda kadınlar oluşturmaktadır ve nüfusun yaklaşık %50’si de 25 yaş altındadır.  Yani nüfusumuzun azalacağı öngörüsü doğru değildir. En az 30 sene daha istihdam ihtiyacı olan genç sayısı artacaktır. Öte yandan,

  • Hızlı nüfus artışı, demografik yatırımlar olarak nitelendirilen konut, sağlık ve eğitime yönelik yatırımların yükseltilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu da sosyal hizmete olan ihtiyacın artması demektir. Oysa Türkiye’de sağlık ve eğitim hizmetlerinin de içinde olduğu tüm hizmetlerin piyasalaştırıldığı, ücretli hale getirildiği biliniyor.  Bu koşullarda doğurganlığın artması eğitim ve sağlık düzeyi göstergelerinde gerilemeye yol açacaktır.
  • Ülkemizde doğurganlık hızındaki düşme anne ve bebek ölüm hızlarının azalmasına da katkıda bulunmuştur. Bununla birlikte binde 17.6 olan bebek ölüm hızımız bizim gelir seviyemizdeki birçok ülkenin hala oldukça gerisindedir ve girmek istediğimiz Avrupa Birliği’nin bebek ölüm hızı ortalamasının da yaklaşık dört katıdır.
  • Türkiye Ulusal Anne Ölümleri Çalışması 2005’in bulgularına göre anne ölümlerinin %5’i gebeliği önleyici hizmetten yararlanamamaktan ötürü olmaktadır.
  • Türkiye’de 2009 TÜİK verilerine göre işsizlik tüm nüfusta %14, genç nüfusta ise %25,2. Kayıt dışı istihdam son iki yılda artmakta (%43) ve beş çocuktan biri de çalışmak zorunda kalmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerine göre kadınların istihdamdaki payı %22’dir ve çalışanların da %64’ünün sosyal güvencesi yoktur. Çalışan kadınların %38’i ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Büyük çoğunluğu da bakım hizmetleri vermektedir. Uygulanan politikalar sonucu Türkiye toplumunun büyük kısmı artık kentte yaşamaktadır. Kentte üç çocuğun beslenme, barınma, eğitim masrafları daha yüksektir. Kreşler ücretli ve yüksek fiyatlıdır. Üç çocuk demek kadının çalışma ve sosyal yaşamdan soyutlanması, eve kapatılmasıyla eş anlamlı hale gelmektedir. Bu ise ailelerin daha da yoksullaşmasına yol açacaktır.
  • 2008 Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması’na göre Türkiye’de doğurgan çağdaki kadınların %26,9’u aile planlaması hizmetlerinden yararlanmamaktadır. Bu oran kırsal kesimde ve Doğu Anadolu’da yaşayan, eğitim düzeyi düşük kadınlarda daha yüksektir. Aynı biçimde bu kadınların ‘toplam doğurganlık hızları’ da son beş yılda iyileşme göstermemiştir. Kırsal bölgelerde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sağlık hizmetlerine erişim daha güçtür. Sağlıkta dönüşüm çerçevesinde uygulamaya konulan talep eksenli aile hekimliği modeli ise özellikle koruyucu sağlık hizmetlerini sunma konusunda yetersizdir.
  • 2827 sayılı nüfus planlaması hakkındaki kanuna göre aile planlaması merkezi olan devlet hastanelerinde 10 haftadan küçük gebeliklerde rahim tahliyesi ücretsiz olması gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın malzemesiz bıraktığı ve çalışanların gelirlerinin döner sermayeye bağlandığı bu kurumlarda rahim tahliyesi hizmeti ücretli olarak sunulmaya başlanmıştır. Bu ise istenmeyen gebeliklerin geçmişte olduğu gibi sağlıksız ve çok riskli geleneksel yöntemlerle sonlandırılması girişimlerini arttıracaktır.

Türkiye’nin saygın araştırma kurumlarının yayınladığı veriler Sayın Başbakan’ın yanlış bilgilendirildiği ve yönlendirildiğine işaret ediyor. İşsizlik ve eğitimsizlik düzeylerinin yüksek, üreme sağlığı hizmetlerine erişimde birçok eşitsizliklerin olduğu ülkemizde kadınların önünde birçok engelin bulunduğu ülkemizde, Siirt’te tecavüz edilen kız çocuklarının töhmeti sosyal olamayan devletin üzerinde dururken Sayın Başbakan üç çocuk isteyemez, istememeli.