Beyin ölümü ve mucize doktor haberi üzerine...

altBir trafik kazası  sonucu beyin ölümü oluşan hastayla ilgili olarak çeşitli basın organlarında yer alan “Başbakan beyin ölümü gerçekleşen hasta için mucize doktoru devreye soktu” haberi üzerine... 

18.03.2010

BASIN AÇIKLAMASI

Geçtiğimiz hafta içerisinde trafik kazası sonucu kaybettiğimiz 2 çocuğumuz ve beyin ölümü gerçekleşen Buket Bulut’un ailelerinin, yakınlarının acılarını paylaşır, baş sağlığı dileklerimizi iletiriz. Konuyla ilgili olarak basın organlarında çıkan "Başbakan beyin ölümü gerçekleşen hasta için mucize doktoru devreye soktu" haberleri üzerine birkaç noktaya dikkat çekmek istiyoruz:

  1. Beyin ölümü geri dönüşsüzdür.

Beyin ölümü, adı üzerinde, ölümdür. Ölüm de, yine bilindiği gibi, geri dönüşü olmayan bir olaydır. Tersinden düşünürsek, “geri dönme” olasılığı  olsaydı, ölümden söz edemezdik. Nitekim, geri dönme olasılığı bulunan başka durumlarda beyin ölümünden değil, örneğin bitkisel yaşam durumundan söz edilmektedir.

Evreni anlama ve dönüştürme çabasında insanlığın bugüne dek geliştirdiği en işlevsel ve güvenilir yöntem olan bilimsel bilgi üretme yöntemi olasılıkları dışlamaz. Küçük olasılıkla da olsa üretilen bilginin yanlış olabileceği, ayrıca değişebileceği olasılıklarını göz ardı etmez. Ancak bu durum, geri dönüşsüz süreçler için geçerli değildir. Diğer deyişle, beyin ölümü örneğinde olduğu gibi, ölüm gerçekleştikten sonra kişinin yaşama geri dönme olasılığı bulunmamaktadır.

Basın organlarının  “beyin ölümü” kavramının anlamına dikkat etmeden haber yapmaları üç açıdan olumsuz sonuç doğurabilir:

  1. Toplumda tıbba olan güven azalacak, tıbbın “ölüm” dediği olgularda dahi, ölmeme, bir geri dönme olasılığının var olduğu zannı oluşacaktır.
  2. Beyin ölümü kavramının en önemli uygulama alanlarından biri olan organ bağışlarını azaltabilecektir. Nitekim hastanın yakını “mucize” beklentisiyle organ bağışında bulunmayacağını açıklamıştır.
  3. Beyin ölümü gerçekleşen bir hastanın bir “mucize” ile de olsa sağlığını kazanabileceği zannı, sınırlı sayıda olan yoğun bakım birimlerine daha fazla gereksinim duyan / gerçekten yarar sağlanabilecek olan hastaların bu olanaktan yararlanmalarını engelleyebilecektir.

Tüm bu olumsuz sonuçları  önleyebilmek adına, “beyin ölümü” kavramının basın organlarınca çok daha özenli kullanılması gerekmektedir.

  1. Doğada “mucize” yoktur.

Mucize’nin anlamı “aciz bırakan şey”dir. Günlük dilde beklenmedik, öngörülemeyen ya da oluşma olasılığının bulunmadığı düşünüldüğü halde oluşan olaylar, dini söylemden ödünç alınarak, “mucize” biçiminde nitelenmektedir. Ancak bu ifadenin metaforik olduğu gözden kaçırılmamalı, “mucize”nin esasen “açıklamakta güçlük çekilen şey” olduğu unutulmamalıdır. Tarih boyunca deneyimlenmiştir ki, varolan bilgiyle açıklanamayan olgular, bir süre sonra, bilimsel bilginin artmasıyla açıklanır, anlaşılır ve sonrasında müdahale edilebilir hale gelmiştir.

Basın; doğada bulunmayan, gerçekleşmesi olanaklı olmayan mitik ifadeleri gerçekleşebilirmiş gibi sunmamalı, toplumu yanlış yönlendirmemeli, duyguların aklın önüne geçmesine elindeki olağanüstü güçle katkıda bulunmamalıdır.

  1. “Mucize doktor” ifadesi hem bilimsel, hem de ahlaki açıdan yanlıştır.

Yukarıda açıklandığı  üzere “mucize” olmadığı gibi, doğal olarak “mucize doktor” da yoktur; bu ifade bilimsel değildir. Hatta, “mucize”den önce, olağan tıbbi uygulamaların da yüzde yüz olumlu sonuç verileceğinden söz edilmemektedir. Tıbbi uygulamalarda hiç bir zaman “%100” söz konusu değildir; ne kimsenin hastalığa yakalanmayacağı yüzde yüz güvence altına alınabilir, ne her hastalık yüzde yüz iyileştirilebilir, ne de her hasta yüzde yüz sağlığına kavuşabilir. Bu basitçe, doğaldır; çünkü tıbbi uygulamalar eldeki bilgi ve olanaklılıklarla sınırlı olduğu kadar, daha da önemlisi, doğanın diyalektiğiyle ilişki kurmaktadır. Doğa, toplum ve insanın içinde bulunduğu karmaşık nedensellik ağı tek yönlü değil çift yönlü işlediği için ve tüm olay, olgu ve etmenler değişim halinde bulundukları için “%100” kavramının tıbbi uygulamalarda hiçbir zaman yeri olamayacağı da öngörülebilir.

“Mucize doktor” tanımlaması bilim dışılığının yanı sıra ahlaki açıdan da sorunlu bir ifadedir. Bir hekime bilimsel dayanağı olmayan bir değer atfetmesi, bir hekime diğer sağlık çalışanlarının sahip olmadığı insanüstü bir değer atfetmesi, bir insana tanrısal güçler atfetmesi, sansasyonel, diğer deyişle duygulara seslenerek boş umut yaratması ve bilimsel bilgiye olan inancı zayıflatması bu ifadenin değersel sorunlarından başlıcalarını oluşturmaktadır. Bunların yanı sıra, belki de en önemlisi, bu ifadenin; bazı hekimlerin mucizevi güçleri olduğunu ve bu güçleri ancak kendilerini sağlık hizmeti vermeye ikna edecek kudrette kişilerin isteği üzerine harekete geçirdikleri gibi masalsı bir anlayışı beslemesidir.

  1. Başbakan’ın “mucize doktor getirtmesi” hem hatalı, hem de güven azaltıcıdır.

“Başbakan mucize doktoru getirtti” ifadesiyle oluşan olumsuzlukların yanı sıra, ifadenin ötesinde, eylemin kendisi ayrıca hatalı ve güven azaltıcıdır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanı kişisel insiyatif kullanarak, tamamen öznel gerekçe ve dayanaklarla “uygun gördüğü” bir hekimi “getirtmiştir”. Benzer durumdaki hastalar ve ülkemiz sağlık çalışanları için son derece rahatsız edici olan bu tutum, aynı zamanda hem sağlık hizmetlerinin örgütlenmesine duyulan güveni azaltmakta, hem de bir politikacının elindeki gücü kendi öznel gerekçeleriyle dilediği gibi / bilim dışı kullanmasının bir örneğini oluşturmaktadır.  Ayrıca hastalar üzerinde zaman zaman etik kurallara ve hukuka aykırı olarak deneysel çalışmalar yapıldığı, dahası yeterli bilimsel bilgi olmadığı halde iyileştirme sözü verilerek çaresiz durumdaki hastaların umutlarını araçlaştıran hekimler olduğu gözden uzak tutulmamalı, kendisine görüş sorulan hekim ya da hekimlerin mesleki pratikleri de sorgulanmalıdır.

Sonuç

Beyin ölümünün geri dönüşsüz olduğunu, yazılı ve görsel basın organlarının “mucize”,  “mucize doktor” gibi gerçek dışı ifadelerle boş umut yaratmaktan sakınması gerektiğini vurgulamak istiyoruz.

Ayrıca, bu ve benzeri tıbbi ifadelerde belirsizlik ya da kararsızlık oluştuğunda gerek Türk Tabipleri Birliği ve tabip odalarının, gerekse de uzmanlık derneklerinin katkıda bulunmaya hazır olduğunu bir kez daha anımsatıyoruz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ