TTB, SGK'nin II. Genel Kurulu'na katılmadı

altTürk Tabipleri Birliği; DİSK, KESK, Türk-iş, bazı konfederasyonlar ve meslek örgütleri ile birlikte, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun bugün (04.11.2009) düzenlenen Genel Kurulu'na katılmadı.


BASINA VE KAMUOYUNA

EMEKÇİLER LEHİNE BİR YAPILANMAYA VE İŞLEYİŞE SAHİP OLMAYAN
SGK II. GENEL KURULU’NA KATILMAYACAĞIZ

Bilindiği gibi 16 Mayıs 2006 Tarihinde kabul edilen 5502 Sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı birleştirilmiştir. Bu birleştirme ile birlikte Sosyal Güvenlik Kurumu oluşturulmuştur. 4.12.2009 Cuma günü Sosyal Güvenlik Kurumu II. Olağan Genel Kurulu yapılacaktır.

Türk Tabipleri Birliği olarak, geçmişten bu yana; norm ve standart birliğinin, tüm sigortalıları “en az”da değil, toplumsal uzlaşmayla belirlenecek sosyal devlet ilkesine uygunluk temelinde en üstte eşitlemeyi hedefleyen bir düzlemde sağlanmasını, yoksulların yoksullukta eşitliğinin değil, çalışanların hak temelinde eşitliğinin hedeflenmesi gerektiğini savunuyoruz.

Ancak 5502 sayılı yasa ile “çatı”lar birleştirilirken IMF ve DB direktifleri ve sermayenin ihtiyaçları gözetilmiş, kazanılmış haklar bir bir gasp edilmiştir. Geride bıraktığımız süreçte de “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında IMF talimatıyla yapılandırılan Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, emekçilerin haklarını koruyup, çıkarlarını gözeten bir kurum olarak işlev görmediği, hükümetin tüm talimatlarını yerine getiren bir işleyişe sahip olduğu toplumun tüm kesimlerince daha iyi anlaşılmış ve kaygılarımızın haklılığı ortaya çıkmıştır.  

Aynı sürecin bir parçası olarak yürürlüğe sokulan GSS aradan daha bir yıl gibi kısa süre geçmeden toplumun tüm kesimlerini olumsuz etkilemiş, sağlık piyasaya terk edilmiş, koruyucu hizmetler ortadan kaldırıldığı için yaygın hastalıklar baş göstermiş, tedavi olmak lüks bir ihtiyaç haline getirilmiştir. Muayene ücretleri devlet hastanelerinde 8, özel hastanelerde 15 TL’ye çıkarılmış, parasız olan sağlık ocakları da paralı hale getirilmiştir. Daha önce yatarak tedavi olmalarda herhangi bir ödeme yapılmazken şimdi yatan hastalarda da katkı payları alınmaktadır. İlaçta vatandaşın ödediği pay arttırılmış, katkı payları, ücret ve maaşların satın alma gücünü önemli ölçüde geriletmiştir. Özel hastanelere giden hastalar “ilave ücret” adı altında paralar ödemeye zorlanmakta ve alınmaktadır.

Hükümetin yasa çıkarmak ve kamuoyunun desteğini sağlamak için öne sürdüğü vaatlerin gerçekleşmesi bir yana tam tersi gelişmelerin yaşandığı biliniyor. Bu yasalar çıkarılırken Hükümet özellikle sosyal sigortalar ve genel sağlık harcamalarının bütçeye büyük yük getirdiğini ve kara deliğe dönüştüğünü öne sürmüştü. Şimdi harcamaların daha da büyüdüğünü söylüyorlar. Bu harcamalara bakıldığında en büyük kalemlerin ilaç şirketlerine, özel hastanelere, taşeron şirketlere yapıldığını görüyoruz! Buralara aktarılan miktarlar arttıkça sistem kendisine kaynak olarak başta katkı payları olmak üzere dar gelirlileri ve yoksulları belirlemektedir.

Yine yasanın çıkarılması sürecinde hükümetin iddialarından biri de kayıt dışı istihdamın önlenmesi olmasına rağmen yasadan sonra kayıt dışı istihdamda resmi verilerin aksine artış yaşanmıştır.

Milyonlarca vatandaş hâlâ sağlık güvencesinden mahrum. Kriz gerekçesiyle işinden atılan yüz binlerce emekçi ve aileleri de sağlık güvencelerini yitirdiler.

Prim borcu olan Bağ-kur’lu vatandaşlarımızın hem kendisi hem de ailesi sağlık yardımlarının kapsamı dışına çıkartıldı.

Emekli olabilmek bir ayrıcalık haline geldi ve emekli maaşları geriledi. Son bir yılda yaklaşık 250 bin kişi sigorta primi ödenemediği için sistemden çıkmak zorunda kaldı.

SSGSS yasası ile kaybedilenlerin listesi uzatmak mümkün. Bunları demokratik, şeffaf ve toplumsal kesimlerin temsilcilerinin eşit haklara sahip olduğu, emekçilerin özyönetimine bırakılan bir kurumda konuşmak, dile getirmek ve çözüm üretmek isterdik.

Ancak SGK kuruluş yasasında sosyal tarafların katılımı ve yönetimde söz sahibi olması anlamıyla kurumun organları arasında Genel Kurul ve Yönetim Kurulu tarif edilmiş olmasına rağmen Kurum yine hükümetler tarafından belirlenen politikalarla yönetilmektedir.

Kurumun organları arasında sayılan Genel Kurul,  seçimle belirlenecek yönetim kurulu üyelerini seçmek dışında, yalnızca sosyal sigortalar, sağlık ve kurumla ilgili diğer konularda görüş bildiren bir istişare organı olarak tanımlanmış olup, hiçbir yaptırımı yoktur.

Yine çalışanların örgütü olması gereken Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu atananların karar çoğunluğunu sağlayacak şekilde anti demokratik olarak belirlenmiş, Hükümetin tam yetkili olduğu bir yan örgüt haline getirilmiştir. SGK’nin önceliği hükümetin IMF’ten, Dünya Bankası’ndan aldığı direktifleri hayata geçirmektir. Şimdiye kadarki pratiği de görüşlerimizi doğrulamaktadır.

Dolayısıyla, Türk Tabipleri Birliği emekçiler lehine bir yapılanmaya ve işleyişe sahip olmayan, çözüm platformu değil hükümetin politikalarının nasıl hayata geçirileceği arayışında olan SGK’nin genel kuruluna katılmayacaktır. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da SGK’nin yanlış uygulamalarını teşhir edecek, emekçilerin ve diğer tüm toplumsal kesimlerin hak ve çıkarlarını savunacaktır.

Emekçilerin özerk ve özyönetimine bırakılan, emekçilerin birikimi ve emeği üzerinde hükümetlerin, sermayenin rant sağlayamadığı bir sosyal güvenlik sistemi ve kurumunun oluşturulması için mücadelemizi sürdüreceğiz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ