Akademisyenlerin fişlenmesi, bilim ve demokrasi adına kaygı vericidir!

altTürk Tabipleri Birliği, Adli Tıp Uzmanları Derneği, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı bugün (8.10.2009) ortak bir basın toplantısı düzenleyerek, İstanbul Üniversitesi"ndeki akademisyenlerin "fişlenmesi" faaliyetlerine tepki gösterdi.

08.10.2009
 
BASIN AÇIKLAMASI
 

İstanbul Üniversite’sindeki akademisyenlerin fişlenmesi ile ilgili faaliyetler, bilim ve demokrasi adına kaygı vericidir!

İ.Ü. Adli Tıp Enstitüsü eski müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy ile aynı kurumdaki öğretim üyesi ve Ergenekon davasının sanıklarından Doç. Dr. Ümit Sayın tarafından, bazı akademisyenlerin ve Adli Tıp Uzmanları Derneği (ATUD) gibi sivil toplum örgütlerinin “ulusal güvenliği tehdit ettiği” savıyla Birinci Ordu Komutanlığı ile Haziran 2005’de görüşülmüş; Milli Güvenlik Kurulu, Birinci Ordu Komutanlığı, Genelkurmay, Jandarma, Özel Kuvvetler Komutanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları İstihbarat birimlerine 47 sayfalık bir rapor sunulmuştur.

Bu raporun Birinci Ordu Komutanlığı tarafından hazırlanan 15 Temmuz 2005 tarihli üst yazısında “İstanbul Üniversitesi bünyesinde bulunan Adli Tıp Enstitüsü’nün 1987 yılından beri müdürlüğünü yapan Prof. Dr. Sevil Atasoy’un 26 Mayıs 2005 tarihinde dolan görev süresinin uzatılmayarak yerine Prof. Dr. İmdat Elmas’ın vekâleten göreve getirilmesi üzerine; Prof. Dr. Sevil Atasoy tarafından İstanbul Üniversitesi’ndeki kadrolaşma, bu kadrolaşmanın şekli, ideolojik yönü, amacı ve sonuçları ile ilgili iddiaları içeren, bu iddiaları belgelerle destekleyen eklerden oluşan bir rapor alınmıştır. denilmektedir.

Medyada ve toplumda yoğun tepkilere yol açan bu faaliyetler, bilim insanlığı ile hiçbir şekilde bağdaşmadığı gibi, ihbar edilen kişi ve kurumların haklarına karşı yapılmış ağır bir saldırı, nitelikli bir suçtur. Sevil Atasoy’un kendini aklama adına medyada yaptığı açıklamalar dahi, işlenen suçun teyidinden başka bir anlam taşımamaktadır. Konu ile ilgili belgeler son derece açıktır.

Bu 47 sayfalık rapor ve ilişkili chat görüşmelerinde, İstanbul Üniversitesi bünyesinde G-2  ve F-7 adı verilen illegal yapılanmalar oluşturulduğu açıkça belirtilmektedir.Yine, aralarında İ.Ü. eski rektörü Kemal Alemdaroğlu, Adli Tıp Kurumu Eski Başkanı Dr. Keramettin Kurt, S.C., S.A., M.K.B., K.A., N.S. (baş harfleri verilen) olmak üzere pek çok öğretim üyesi ile karşılıklı temas ve görüşmede bulunulduğu açıklanmaktadır. Tüm bu hukuk dışı faaliyetler, İ.Ü. eski rektörü Kemal Alemdaroğlu ve İ.Ü. Adli Tıp Enstitüsü eski müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy’un tekrar görevlerine getirilme amacı ile sınırlı kalmamış; 30’un üzerinde akademisyen, üniversite mensubu ve ATUD başta olmak üzere sivil toplum örgütleri asılsız, ağır suçlamalarla ihbar edilmiş; telefonlarının dinlenmesi ve teknik takip yapılması önerilmiştir. Durum, bu faaliyetleri olağan gibi kabul ederek dikkate alan, ihbarcıları muhatap kabul eden kurum ve kişiler açısından da son derece düşündürücü bir nitelik arz etmektedir. Esasında yalnızca bu işte rolü bulunan kişi ve kurumlar değil; üniversite, demokrasi, hukuk gibi kavramlar açısından da kaygı vericidir.

Söz konusu 47 sayfalık rapor incelendiğinde görülecektir ki; Prof. Dr. Sevil Atasoy tekrar İ.Ü. Adli Tıp Enstitüsü Müdürlüğü’ne, Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu tekrar İ.Ü. Rektörlüğü’ne yeniden gelebilmek için, Ümit Sayın ve üniversite içinden, dışından bazı kişilerle birlikte; bilim insanlığını bırakıp istihbaratçı gibi çalışmışlardır. “Amaca giden her yol mubahtır” dercesine onlarca akademisyeni ve sivil toplum örgütünü asılsız ağır bir şekilde suçlamışlar; esasında kendilerine, çalıştıkları kurumlarına ve ihbarcı oldukları kurumlara büyük zarar vermişlerdir.

Adli Tıp Uzmanları Derneği tarafından yürütülen, birçok akademisyen ve uzmanın yer aldığı “İşkencenin Önlenmesinde Bağımsız Bilirkişilik” adlı bilimsel- mesleki proje ile İ.Ü. İstanbul ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dallarındaki tüm akademisyen ve uzmanların öğrenci eğitimi için hazırlamış olduğu “Adli Tıp Uygulamaları” adlı proje taslağı, illegal bir belge olarak gösterilmekte; onlarca akademisyen ve uzman tamamen asılsız suçlamalar ile itham edilmektedir.

Bu 47 sayfalık rapor ve onunla ilişkili belgelerin kapsam ve niteliği, maalesef konunun tek bir örnek olmadığını; başka üniversite ve kurumlarda da benzer faaliyetlerin yürütülmüş olabileceğini düşündürmektedir.

Bizler, üniversitelerimizde ve diğer kurumlarda yürütülen bu ve benzeri komplocu, keyfi hukuk dışı faaliyetler konusunda tüm toplumu ve ilgili kurumları uyarıyor, bilim ve demokrasi adına kaygı verici bulduğumuzu bildiriyoruz. Bu 47 sayfalık raporun hazırlanmasında rolü bulunan kişileri şiddetle kınıyor, konuyu yargıya götüreceğimizi duyuruyoruz.

 
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
ADLİ TIP UZMANLARI DERNEĞİ
ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM ÜYELERİ DERNEĞİ
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI