Hükümet halkın sağlığını tehdit ediyor!

altTTB Merkez Konseyi, Hükümetin sağlık harcamalarında 2010 yılında 3 milyar lira tasarruf sağlanacağı iddiasıyla yaşama geçirdiği “önlemler paketi” ve bugün (18.09.2009) açıklanan katılım payı tebliği konusunda basın toplantısı düzenledi.

18.09.2009

BASIN AÇIKLAMASI

HÜKÜMETİN “ORTA VADELİ PROGRAMI” HALKIN SAĞLIĞINI TEHDİT EDİYOR!

Hükümet ilkbaharda açıklanması gereken Orta Vadeli Programı"nı, gecikerek de olsa, sonbaharda açıkladı. Programdan tasarruf tedbirleri(!) çıktı. Buna göre;

-          “Kara delik” olan sosyal güvenlik harcamaları disiplin altına alınacak,
-          Enerji KİT"lerinin kamu zararlarının önüne geçilecek,
-          Özelleştirme yapılacak,
-          Sağlıkta 3 milyarlık tasarruf edilecek.

- “Kara delik” olan sosyal güvenlik harcamaları disiplin altına alınacak:

2009 Haziran ayında istihdamdaki toplam nüfus 21 milyon 947 bin ve bu nüfusun 10 milyon 25 bin kişisinin herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kaydı yok.

Ücretli ve yevmiyeli olarak çalışan toplam 13 milyon 16 bin kişiden yüzde 28"ini oluşturan 3 milyon 646 bin kişi kayıt dışı çalışıyor.

İşveren olarak faaliyet gösteren 1 milyon 186 bin kişiden yüzde 25.6"sını oluşturan 304 bin kişi ile kendi hesabına çalışan 4 milyon 496 bin kişiden yüzde 68.8"ini oluşturan 3 milyon 95 bin kişinin de sosyal güvenlik kaydı bulunmuyor.

TÜİK"in bu verilerine göre Türkiye"nin sigortası atmıştır. Hükümet herkesi kapsayan hangi sosyal güvenlik şemsiyesinden, hangi kara delikten bahsediyor anlamak mümkün değildir. Bu güvencesizlik ve üzerine işsizlik tablosu Türkiye"nin sağlığını tehdit etmektedir.

- Enerji KİT"lerinin kamu zararlarının önüne geçilecek:

Bu başlıktafiyat ayarlaması ve yerel yönetimlerin öz gelirlerini artırmalarının yasal olanaklarının sağlanacağı ifade edilmektedir.Dünyada en çok dolaylı vergi alan ve en temel ihtiyaç maddelerine durmadan zam yapan hükümet “fiyat ayarlaması” adı altında zamları rutinleştirmekte, yerel yönetimlere de “öz gelirlerini artırmalarını” önererek aynı yolu göstermektedir.

-Özelleştirme: Herşeyi satmayı düstur edinmiş bir hükümet olarak kalanları da elden çıkartmak için bahane yaratmaktadır. Karın özelleştirilmesi, zararın kamulaştırılması sağlanmaktadır.

-Sağlıkta 3 milyarlık tasarruf: “Hizmet bunun neresinde!”

-          “Kaliteli hizmet sunumuyla ilgili idari tedbirler;
-          hizmet, ilaç vb. ürün tedarikinde fiyatlarda düşüş sağlanması,
-          talebi dengelemek için vatandaşın hizmet alırken ödediği katkı payında düzenleme ve
-          hastanelerde sunulan hizmete göre fark alınması”

başlıklarının telafuz edildiği paketin toplam çıktısı nettir:

Sağlık çalışanlarının emeğinin daha fazla sömürüldüğü, hizmetin ve kullanılan malzemelerin niteliğinin düştüğü, buna rağmen katkı payında “küçük küçük” artışlarla ve fark ücretleriyle vatandaşın cebinden paranın alındığı bir hizmet sunumu…

Bugün (18 Eylül 2009 Cuma) “küçük küçük” katılım payı tebliği yayımlandı. Tebliğe göre, yeşil kart sahipleri de katılım payı uygulamasına dahil edilmiş durumdalar. Ötesi; birinci basamak sağlık kuruluşlarında ve aile hekimliği muayenelerinde de katılım payı alınacak. Bilindiği gibi yeşil kart ile ilgili düzenlemenin adı “Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanun”dur. Yani ödeme gücü olmayanlardan bile katılım payı alınacaktır. Hem de tebliğe göre, her bir reçete için ayrı ayrı muayene katılım payı hesaplanacaktır. Birinci basamak sağlık kuruluşları ve aile hekimliği muayenelerinde 2, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında 8, özel sağlık kurumlarında 15 TL katılım payı alınacaktır.

Tedbirler sadece katılım payından ibaret değil. Geçen yıl yüzde 30 olarak belirlenmiş olan fark ücreti de “gözden geçirilerek” yüzde 70’e hatta gerektiğinde yüzde 100’e kadar düzenlenebilecektir.

5 Temmuz 2008"de Sağlık Bakanı Recep Akdağ(*), “Türkiye"de cebinden para ödeyerek sağlık hizmeti alabilecek insan sayısının çok fazla olmadığını, yüzde 30"un bile bazı vatandaşlar için ödenmesi zor bir oran olduğunu söylüyordu.

5 Temmuz 2008"de yüzde 30"un bile bazı vatandaşlar için ödenmesinin zor olduğu bir Türkiye varken şimdi Hükümetçe fark ücretinin yüzde 70"lere çıkarılması hazırlanmış durumdadır. Anlaşılan o ki son bir yılda ekonomide herşey iyiye gitmiştir!

Sağlık Bakanı Ocak 2009"da “sağlık harcamalarında bir sıkıntı yok” diye sunu yapmaktayken Eylül 2009"da çok fazla artan sağlık harcamaları için Başbakan, ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı, çalışma bakanı, sağlık bakanı toplanmakta, toplantının ardından “sağlık hizmetlerinin kapsamı, niteliği ve erişimiyle ilgili herhangi bir kısıtlama yapmayı” düşünmedikleri açıklanmaktadır. Sağlık hizmetlerinin kapsamı, niteliği ve erişimiyle ilgili herhangi bir kısıtlama yapmadan tasarruf nasıl mümkün olacaktır?

Bütün bu tabloda işlerin “yürüyebilmesi”için sağlık çalışanlarının baskı altında tutulması zorunludur. O nedenle olsa gerek, Bakanlık “sağlık alanında yaşanan aksaklıkları iyileştirmeye yönelik gönüllü sağlık gözlemciliği uygulamasına geçmeye” hazırlanıyor. Her an her yerde hafiyelerin kol gezdiği bir çalışma ortamı; çekinme, korku, endişe, baskının hakim olduğu bir atmosfer! Kuşkusuz bu “gözlemciler” çöpten ekmek toplayanları, işsizleri vb. sağlığı doğrudan etkileyen durumları rapor etmeyecekler.  

Taşeron işçilerin Mayıs 2009 genelgesiyle sayılarının azaltıldığı, asgari ücretten fazla para verilmeyeceğinin belirtildiği, maaşlarının 2.5 ay ödenmediği, hastanelere haciz gelip döner sermaye ödemelerinin yapılamadığı, kamu çalışanlarına %2.5 zammın verildiği, özel sektörde çalışanların iş güvencesinden yoksun, ücretlerin düşürüldüğü koşullarda öncelikli ihtiyacın “yaşanan aksaklıklar” için gönüllü gözlemci uygulaması olması akıllara durgunluk verecek bir buluştur.

Hükümetin son tedbirleri de zenginler içindir. Halkın çoğunluğu için yaşam işsizlik, zamlar, sağlık kuruluşuna gidebilenler için katkı payı ve fark uygulamalarıyla iyice katlanılmaz olmuştur.

Hükümetin halkın sağlığı açısından yarattığı tehditin yanında domuz gribi gibi hastalıkların yarattığı risk çok hafif kalmaktadır. Sağlık Bakanlığı"nın gönüllü gözlemcilerinin hafiyelik yerine orta vadeli programa dayanacak vatandaş bulmaları yerinde olacaktır.

Türk Tabipleri Birliği bütün sağlık çalışanları ile birlikte bu tablonun halkın sağlığını bozmaması için, eşitsizlikleri-sömürüyü azaltacak politikaların uygulanmasını zorlayacak, hekimler başta olmak üzere sağlık çalışanlarının özlük hakları için somut taleplerle mücadele edecektir. Sağlık hakkının alınıp satılamayacağını, kısıtlanamayacağını, tasarruf yapılamayacağını, eşit, ücretsiz ve ulaşılabilir olması gerektiğini herkesin duyabilmesi için şimdi her zamankinden daha fazla yüksek sesle söyleyecektir. 

Orta Vadeli Programa karşı çıkma programını kısa vadede hep birlikte yürürlüğe koymak Türk Tabipleri Birliği"nin bütün emekçilere çağrısıdır.

 
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ
 
(*) "Bir özel hastane duvarına, (herkes için sağlık) diye yazı asmış. Bu özel hastane sahipleri diyelim ki, yüzde 30 ilave ücret alınmasına şiddetle karşı çıkıyorlar. O zaman, oraya (herkes için sağlık) diye asmayacaksın, (parası olan gelsin) diye yazman lazım" diye konuştu. Hükümet olarak yüzde 30 farkı az bulmadıklarının altını çizen Akdağ, "Makul bir ölçü olduğuna inanıyoruz. Burada vatandaşın sesine kulak vermek lazım." ifadesini kullandı. Vatandaşın işini kolaylaştırmak için, özel sağlık kuruluşlarından sağlık hizmeti alındığını vurgulayan Akdağ, "Bir özel sağlık kuruluşu SGK"dan aldığının üstüne, bir iki daha koyarak bu hizmeti verirse, hizmet bunun neresinde. Vatandaş hizmeti yine parası ile almış oluyor." şeklinde konuştu (5 Temmuz 2008, Sağlık Bakanı Recep Akdağ).