15 Şubat'ta krize karşı hep birlikte...

altHerkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu 4 Şubat 2009"da bir basın açıklaması yaparak, emekçileri 15 Şubat"ta Kadıköy"de yapılacak olan "Krizin Bedelini Ödememek İçin Birleşik Mücadeleye" mitingine katılmaya davet etti. Basın açıklamasına İstanbul Tabip Odası adına Dr. Osman Öztürk katıldı.

 

KRİZİN BEDELİNİ ÖDEMEMEK İÇİN BİRLEŞİK MÜCADELEYE!
15 ŞUBAT’TA KADIKÖY’E!

Değerli Basın Emekçileri;

Ülkemizin siyasal gündemine, Ergenekon davası, Davos’ta başbakanın aldığı tavır damgasını vuruyor. Bu gündem içinde görsel ya da yazılı basında, ancak IMF görüşmeleri, aylık ekonomi istatistikleri, işten çıkarma, zorunlu izin, üretime ara verme ya da TÜSİAD başta olmak üzere tüm kapitalist örgütlerin temsilcilerinin talepleri nedeniyle arada bir ön plana çıkan ama en az bu sorunlar kadar yakıcı bir sorun daha var: Kapitalizmin Krizi.

Gerçekten, ABD ekonomisi dördüncü üç aylık dönemde yüzde 3.8, Japonya’da sanayi üretimi kasımda yüzde 8.5, aralıkta tekrar yüzde 9.6 geriliyor. Gelişmiş ekonomilerde ekonomik daralmanın yüzde 5-10 oranlarına çıkabileceği varsayımı üzerine, durumu ifade edecek yeni kavramlar üretiliyor. Mali sistemin sorunlarının 1930’lardan belirgin biçimde daha büyük olduğunu hemen herkes söylüyor. Dünya Bankası 2009’da dünya ekonomisinde ancak yüzde 0,9 büyüme, gelişmiş ülkelerde ise yüzde 0,1’lik küçülme öngörüyor.

Ülkemize gelince; yatırımlardaki durgunluğa karşın imalat sanayi kapasite kullanım oranı yüzde 64.7 değeri ile 2001 yılındakinden de geriye düşüyor, imalat sanayinin en zor dönemlerinden birini yaşadığı, sanayi üretimi değerlerinin de aynı derecede kötü olacağı temsilcileri tarafından ifade ediliyor. Ekonomik göstergeler açısından çok övünülen ve başarılı bir ekonomi yönetiminin en temel göstergesi sayılan ihracat rakamları da bir önceki yıla göre yüzde 27.9 azalarak aynı sonucu gösteriyor: Kriz ülkemizde de derinleşiyor.

Değerli Basın Emekçileri;

Krizle birlikte, dünyanın ve ülkemizin egemenlerinin sosyo-ekonomik modelin temel bileşenleri olarak gösterdikleri ne varsa bunlar da çöküyor. Son 35 yıldır kutsallaştırılan ve her şeyi dengeleyeceği ileri sürülen “piyasa”nın ilahi gücüne artık piyasaperestler bile inanmıyor. Bu ilahi gücün, giderek küreselleşen dünyanın her bir köşesinde gerekli dengeleri sağlayacağı varsayımıyla uygulamaya sokulan liberalizasyon, özelleştirme, taşeronlaşma, kuralsızlaştırma politikalarının iflas ettiği yine Davos’ta itiraf ediliyor. Bu yüzden Avrupa’nın gazetelerinde “Davos var olmaya devam ediyor, ama onu destekleyen kültür öldü” başlıkları atılıyor.

Ülkemizde ise AKP hükümetinin en yetkili ağzından büyük bir vurdumduymazlıkla ifade ettiği “Kriz bizi teğet geçecek” yaklaşımı ciddi ciddi tartışılıyor; ve fakat kapitalizmin en yetkin temsilcileri şimdiye dek bir yandan her türlü muhalefete, örgütlenme girişimine karşı ileri sürdükleri “hepimiz aynı gemideyiz” sözlerini unutmuş görünerek tam bir çalışan kıyımı gerçekleştirirken, diğer yandan her geçen gün daha fazla uyarıyor: Önlem alın! IMF ile anlaşın!

Son otuz beş yıllık dönemde, küresel ölçekte sermayenin emek üzerindeki hegemonyasını sürdürmek ve güçlendirmek üzere yürürlüğe sokulan çok yönlü vahşi kapitalist politikalar sonucunda, çalışma ilişkilerinin yerelleşmesi ve esnekleştirilmesi gerçekleşmiş, emek örgütsüzleştirilmiş ve güçsüzleştirilmiş olmasına karşın bugün, kriz gerekçe gösterilerek sektörünün ya da yakasının renginin ne olduğu hiç fark etmeksizin, tüm dünyada ve ülkemizde yoğun bir işten çıkarma dalgası yaşanıyor.Yetmiyor, ücretler düşürülüyor, çalışma saatleri uzatılıyor. Yetmiyor; ücretsiz izin dayatılıyor.

Gerçekten; ABD’de işsizler ordusunun, son iki ayda 1 milyon artışla, krizin başından bu yana 2.5 milyon düzeyine geldiği, İspanya’da işsizliğin, yüzde 13.9’a tırmandığı, İngiltere’de yılın son üç ayındaki yüzde 1.5 daralmanın, büyük bir işsizlik dalgasının habercisi olduğu; Çin’de ise ülkenin yılbaşısıyla birlikte 20 milyon işçinin evlerine döndüğü belirtiliyor. Kriz döneminde 50 milyon   ile 300 milyon arasındaki sayıda kişinin işsiz kalacağı hesaplanıyor. Ülkemizde ise kriz sonrası fiili işten çıkarmalar yüzbinleri bulmuş iken, işsizlik oranının şubatta rekor kırması, resmi kurumların rakamları ile dahi % 15ler ile ifade edilmesi bekleniyor.

Tüm bu fiili uygulamalara karşın, sermaye sınıfı yine de uyarılarını yapıyor ve taleplerini sıralıyor. Daha düne kadar kamunun ekonomi alanına karışmamasını savunanlar, bugün devletin acilen kendilerini kurtarması gerektiğini dillendiriyorlar. Önlem paketlerinin içeriğini ise -geriye ne kalmışsa - sosyal güvenlik, sağlık, işsizlik fonları, kıdem tazminatı gibi kazanımları yok etmek, işsizlik fonu gibi emekçilerin birikmiş kaynaklarını yağmalamak, halkın birikimlerine el koyabilmek için tüketim ürünlerine zam yapmak, dolaylı vergileri arttırmak, vergi borçlarının ertelenmesi ya da affedilmesi, hazineden yardım yapılması oluşturuyor.

Değerli Basın Emekçileri;
Sermaye sınıfının temsilcileri, IMF ile bir an önce anlaşın diyorlar; IMF’nin orta ve uzun vadede tasarrufu arttıran, diğer bir deyişle yatırımı kısıtlayan ve faiz dışı fazlayı arttıran bir programı dayattığı biliniyor; diğer yandan özel sektörün dış borçlarının 150 milyar dolar mertebesinde olduğu da biliniyor. IMF ile anlaşma, sermaye sahipleri açısından bir yandan daha kolay borç bulabilme, diğer yandan yaratılacak fonları önlem paketleri üzerinden yağmalama, hem de var olan borçları devlet güvencesi ile birlikte yine kamunun üzerine yıkma umudu anlamına geliyor.

Küresel düzeyde yaşanan ve Türkiye’nin etkilerini her geçen gün daha fazla hissettiği kriz kapitalizmin kendi krizidir ve hatta kapitalizmin kendisi krizdir. Ve ülkemizde yaşanan bu krizin tüm sonuçları emperyalizmin, Dünya Bankası ve IMF başta olmak üzere tüm uluslararası organlarının, Türkiye burjuvazisinin ve onların sosyo-ekonomik programlarının yürütücüsü siyasi iktidarların ortak ürünüdür.

Dünyanın ve ülkemizin egemenlerinin, son otuzbeş yıldır ileri sürdükleri tüm tezlerin hayat tarafından çürütüldüğünü kendileri itiraf etmelerine karşın, bugün içine düştükleri tüm acze karşın, egemenliklerinin verdiği güce dayanarak, savaşları yaymak dahil, ekonomik, siyasi, sosyal alanlarda, bildikleri tüm eski ve yeni yöntemleri uygulamaya sokarak, krizin tüm yükünü tüm dünya halklarının, emekçi sınıf ve tabakalarının sırtına yıkmaya çalıştıklarını ve bu çabalarını daha da arttıracaklarını biliyoruz.

Bu çabalara karşı çıkmamanın, daha fazla işsizlik, yoksulluk ve çaresizlik demek olduğunu da biliyoruz.

Değerli Basın Emekçileri;

20 Aralık’ta Kadıköy’de yaptığımız basın açıklamasında Krizin bedelini ödememek için, Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu olarak geçmiş deneyimlerimizin ışığında önümüzdeki günlerde de birleşik mücadelemizi sürdürüp ilerletmekte kararlı olduğumuzu belirtmiş ve kriz gerekçesi ile işten çıkartmalara işyeri kapatmalarına karşı eylem, direniş ve her türlü meşru mücadeleyi birlikte yürüteceğimizi ilan etmiş, emek ve meslek örgütleri gibi, emekten yana bütün siyasi partileri, kitle örgütlerini yan yana gelmeye, işyerlerinden, mahallelerden başlayarak birleşik mücadeleyi örgütlemeye çağırmıştık.
Ek olarak, bu açıklamada Kapitalizmin krizinin Türkiye ile sınırlı olmadığı gibi, mücadelenin de Türkiye ile sınırlı olmadığının bilincinde olduğumuzu vurgulamış; işçi sınıfının uluslararası mücadele günlerinin de uzak olmadığını belirtmiştik.

29 Ocak’ta en etkilisi Paris’te olmak üzere Fransa’da iki yüz civarındaki gösteri ve yürüyüşe katılan iki buçuk milyon kişi krizin yükünü taşımaya hiç de niyetli olmadığını gösterdi.  Ve uzun zamandan beri ilk kez işçi sendikaları konfederasyonlarının sekizinin de birlikte örgütlediği bu gösteri ve yürüyüşlerde kamu emekçileri, radyo ve televizyon çalışanları, otomobil ve metal işkolu emekçileri, konfeksiyon atölyelerinde çalışan genç kızlar, demiryolu işçileri, metro çalışanları, öğretmenler, öğretim üyeleri, araştırmacılar, öğrenciler ve hatta polisler kendi iktidarlarının yaptıklarını ve yapmaya hazırlandıklarını protesto ettiler.
Paris’te en tutulan slogan ise "Ya şimdi, ya şurda Sarko, onu görüyor musun. Grevi ?" idi.

Şimdi sırada İstanbul’da 15 Şubat’ta Türkiye’nin üç emek örgütünün çağrısıyla yapılacak olan  “İşsizliğe ve Yoksulluğa karşı Birleşik Mücadele için Emek ve Demokrasi Mitingi” var.

Şimdiye dek birlikte mücadele etme konusunda oldukça yol almış Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformunun bileşenleri olarak, bu mitingi krizin bedelini ödememek için önemli bir kilometre taşı olarak gördüğümüzü ve tüm gücümüzle katılacağımızı belirtiyor;

• İşçileri, emekçileri, işsizleri…
• Ayın sonunu getiremeyen emeklileri…
• Tencere kaynatmakta zorlanan ev kadınlarını…
• Geleceği karartılan gençlerimizi, kadınlarımızı…
• İşten çıkartmayla tehdit edilen mühendislerimizi,
• Doktorları, gazetecileri…
• Siftah yapamayan esnafı,
• Yok edilmek istenen çiftçilerimizi ve tarım emekçilerini…

Kısacası krizin bedelini ödememek için birleşik bir mücadeleden yana olan tüm sınıf ve tabakaları 15 Şubat Pazar günü Kadıköy’de olmaya ve sesimize ses, gücümüze güç katmaya çağırıyoruz.

Mitingte, hangi sloganın en fazla tutulacağını şimdiden bilmiyoruz; ama tıpkı Fransız halkının yaptığı gibi, dünyanın ve ülkemiz iktidarlarının yaptıklarına ve yapabileceklerine karşı itirazlarımızı yükselteceğiz,  kendi taleplerimizi haykıracağız.

Evet! Krizin Bedelini Ödememek için Birleşik Mücadeleye!
Evet! 15 Şubat’ta Kadıköy’e!
Saygılarımızla

HERKESE SAĞLIK GÜVENLİ GELECEK PLATFORMU