Şiddete maruz kalındığında kamu kurumlarının sorumlulukları

Hekim ve diğer sağlıkçılara yönelik şiddette artma genel kabul gören bir gözlem. Bunun gerekçeleri, sağlıkta izlenen politikalarla ilişkisi vd. üzerinde konuşulmaya değer başlıklar. Ancak şiddete maruz kalan kamu görevlisi hekimlere yönelik kamu kurum ve kuruluşlarına düşen görev ve sorumluluklara dikkat çekmek de gerekmektedir.  

I- GENEL DEĞERLENDİRME

Hekimlere yönelik şiddetin nedenleri ve önlenmesine ilişkin yapılan çalışmalarda, hekimlerin görevlerini yaparken sözel, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldıkları, şiddetin yoğun olarak kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan hekimlere yöneldiği saptanmıştır. [1]

Bu çalışmalarda şiddetin nedenleri arasında; sosyo-kültürel düzey, medyanın rolü, sağlık politikalarına ve hizmetlerine yönelik tepki, politikacı ve yöneticilerin olumsuz tutumu, toplumsal şiddet ortamı, neoliberal politikaların hastayı müşteriye indirgeyen etkisi, acil servislerde yaşanan eksiklikler, içeriği boşaltılan hasta hakları, çalışma koşullarının olumsuzlukları, hekim-sağlık çalışanları eksikliği sayılmıştır.

Söz konusu çalışmalarda hekimlere yönelen şiddetin önlenmesinde yetersiz kalındığı, hekimin çalıştığı kurum ve kuruluş tarafından saldırılara karşı korunmadığı ve şiddetin her geçen gün artarak devam ettiği belirtilmiştir. Hastane binalarının fiziki durumu, kurum içerisinde yeterli güvenlik önlemlerinin alınmayışı, caydırıcı yaptırımların uygulanmayışı, hekimlere yönelik saldırıların artmasındaki en önemli nedenler olarak sıralanmıştır. 

Aşağıda öncelikle kamu görevlisi hekimlerin bir çalışan olarak hakları ortaya konacak, ardından idarenin anılan saldırılarda kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklı görevleri, ilgili mevzuat ve Türk Ceza Kanunu çerçevesinde aktarılacaktır.  

 

II- GÜVENLİ VE SAĞLIKLI ÇALIŞMA KOŞULLARININ SAĞLANMASI HEKİMLER AÇISINDAN BİR HAK İDARE AÇISINDAN BİR SORUMLULUKTUR.

Hekimlerin çalışan olmaktan kaynaklanan güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına sahip olma hakları bulunmaktadır. Bu hak gerek uluslararası sözleşmeler gerekse de Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Nitekim 26 Şubat 1965 tarihinde yürürlüğe giren ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından 18 Ekim 1961 tarihinde imzalanan ve 16 Haziran 1989 tarihinde onaylanan Avrupa Sosyal Şartı’nın II. bölümünün 3. maddesiyle akit taraflar, tüm çalışanların güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları hakkını etkili bir biçimde kullanabilmesini sağlamakla yükümlü kılınmıştır. Yine İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. maddesinde herkesin elverişli koşullarda çalışma hakkı olduğu düzenlenmiştir. Aynı şekilde Anayasa’nın 48. maddesinde devletin çalışanları korumakla yükümlü olduğunun altı çizilmiştir.

Güvenlikli ve sağlıklı çalışma ortamı çalışanlar için bir hak olmanın yanı sıra bir kamu hizmeti olarak sunulan sağlık hizmetinin ve hasta haklarının da bir gereğidir. Kamu hizmeti genel ve kollektif ihtiyaçları karşılamak ve tatmin etmek, kamu yararını sağlamak için icra edilen ve umuma arz edilmiş bulunan düzenli ve sürekli faaliyetler olarak tanımlanmaktadır.[2] İdare kamu hizmetlerini şartlara ve gereksinimlere göre en uygun, bu gereksinimleri karşılayacak şekilde ve istikrarlı olarak yönetilenlere sunmak, yönetilenlerin bu hizmetlerden gereği gibi faydalanmasını sağlamak zorundadır. Böylece hekimlerin güvenli çalışma koşullarında sunacağı sağlık hizmeti, tedaviye ulaşma ve sağlık hakkının bir diğer deyişle hasta haklarının korunmasını da beraberinde getirecektir.

Sağlık Bakanlığı, Bakanlığa bağlı kamu sağlık kurumlarında hizmetin yürütülmesinden bizzat sorumlu olup kurumlar bazında ise yetkilendirdiği amirler sorumludur. Sağlık Bakanlığı diğer sağlık kurumlarında ise sağlık hizmetinin planlanmasından ve gereği gibi işlemesinden, denetiminden sorumludur. Nitekim Sağlık Bakanlığı’nın 18.01.2005 gün ve 2005/06 sayılı “Hizmet Kusuru” konulu Genelgesi’nde, bu durum açıkça ifade edilmekte ve amirlerin sağlık hizmetinin nitelikli ve etkin şekilde yürütülmesini sağlamak konusunda yükümlü olduklarının altı çizilmektedir. Yine Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği hükümlerine göre başhekim ve hastane müdürü kurumun düzenini korumak, gerekli emniyet tedbirlerini almakla görevlidir.

Tabip odalarının yukarıda değinilen çalışmaları; idarenin yürütmekle görevli olduğu kamusal sağlık hizmetinin kuruluşunda, düzenlenişinde ve işleyişindeki ortaya çıkan bozukluk, aksaklık ve boşluğun hekimlere yönelen şiddetin de kaynaklarından biri olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bozukluk ve aksaklık idarenin hizmet kusurunu oluşturmaktadır. Nitekim hizmet kusuru;” idarenin ifa ile mükellef olduğu herhangi bir amme hizmetinin ya kuruluşunda, tanzim ve tertibinde veya teşkilatında, bünyesinde, personelinde yahut işleyişinde-gereken emir, direktif ve talimatın verilmemesi, nezaret, murakabe, teftişin icra olunmaması, hizmete tahsis olunan vasıtaların kıyafetsiz, elverişsiz, kötü olması, icap eden tedbirlerin alınmaması, geç, vakitsiz hareket edilmesi, şeklinde tecelli eden- bir takım aksaklık, aykırılık, bozukluk, intizamsızlık, eksiklik, sakatlık arz etmesidir.[3]

Danıştay kararlarında da, idarenin kurumdaki hizmetin işleyişi ve sunumunun gerektirdiği her türlü önlemi alması gerektiği, bu yükümlülüğe aykırı davranışın idarenin hizmet kusurunu oluşturacağı kabul edilmiştir. Danıştay 10. Dairesi bir kararında; hastanede yatan bir hastanın, hastanenin güvenliğinin sağlanamaması nedeniyle maruz kaldığı saldırıda “…emniyet ve güvenlik hizmetleri gibi sağlık hizmetleriyle yakından ilgisi bulunan birçok hizmetin gereği gibi yerine getirilmesiözellikle hastanede yataklı tedavi görmekte olan hastaların yangın, deprem, silahlı saldırı gibi her türlü tehdit ve tehlikeye karşı huzur ve güven içinde bulunabilmeleri için gerekli emniyet ve güvenlik tedbirlerinin alınmasıhastane yönetiminin önem arz eden görevlerindendir” gerekçesiyle idarenin hizmet kusurunun bulunduğuna karar vermiştir.

Kamu sağlık kuruluşlarında, silahlı ya da silahsız her türlü saldırıyı önleme, güvenliği sağlama konusunda idareye verilen ödev yalnızca hastalarla sınırlı değildir. Elbette hastalara sağlık hizmetini sunan bütün personelin de güvenliğinin sağlanması, hukuka aykırı saldırılara karşı korunması da bu ödevin içinde yer almaktadır. Hukuksal düzenlemeler ve yargı kararları aynı zamanda hekimlerin bir çalışan olarak güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına sahip olma haklarının sağlanmasının idarenin ödevi olduğunu, bunun yerine getirilmemesi halinde idarenin oluşan zarardan sorumlu tutulacağını ortaya koymaktadır. 

III- HEKİMLERE YÖNELEN ŞİDDET AYNI ZAMANDA KAMU HİZMETİNİN YÜRÜTÜLMESİNE BİR SALDIRIDIR.

Hem idarenin kusuru nedeniyle hizmetin sunumunda oluşan aksaklık ve bozukluklar sonucunda hem de saldırganlardan kaynaklı kişisel nedenlerle hekimlere yönelen ve suç oluşturan saldırılar aynı zamanda verilen kamu hizmetini aksatmakta ve olumsuz etkilemektedir. Kamu sağlık hizmeti sunan hekime yönelik şiddet, kamu hizmetinin ifası nedeniyle gerçekleştiğinden hukuken şiddetin hekimin yanı sıra kamuya da yöneldiğinin kabulü gerekmektedir. Kamu görevlilerine yönelik suçları Türk Ceza Kanunu’nun özel olarak düzenleme amacını da bu yöneliş kapsamında değerlendirmek zorunludur. Çünkü hekime yönelik şiddet doğrudan kamu görevinin yerine getirilmesini engellemekte ve kamu hizmetini, hizmetin sürekliliğini aksatmakta ve sakatlamaktadır. Dolayısıyla hekimlere yönelik saldırılarda kamu menfaatinin de ihlal edildiği ve hekimin şahsi zararının yanında idarenin de zararının ortaya çıktığı bir başka anlatımla idarenin de hekimlere yönelen suçlarda mağdur olduğu düşünülmelidir.

Bu noktada hekimlere yönelen ve Türk Ceza Kanunu(TCK) kapsamında suç oluşturan eylemlere de kısaca değinmek uygun olacaktır. Tabip Odalarının raporlarında hekimlerin en çok maruz kaldığı ve suç oluşturan eylemlerin;

  • Öldürme ( Ölümlerin ateşli silah ya da kesici aletlerle olabildiği gibi tek başına ya da toplu fiili saldırılar yoluyla örneğin döverek de gerçekleştirilebildiği, ciddi yaralanmalar sonrasında da ölümlü sonuçlar olduğu görülmektedir. )
  • Yaralama
  • Hakaret
  • Tehdit
  • Cebir
olduğu görülmektedir.

Öldürme          :Öldürme TCK’nın 81 ve devamı maddelerinde kasten, ihmali davranışla ve taksirle öldürme olarak düzenlenmektedir. Öldürme ister kasten ister taksirle gerçekleşsin takibi şikayete bağlı değildir. Resen kovuşturulacaktır.

Yaralama         :Öldürme gibi yaralama suçu da Kanun’da kasten, ihmali davranışla, neticesi sebebiyle ağırlaşmış ve taksirle yaralama şeklinde düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunu’nun 89/5. maddesine göre taksirle yaralama suçunun kovuşturulması ve soruşturulması şikayete tabidir. Ancak kasten ve bilinçli taksirle gerçekleşen taksirli yaralama suçlarının soruşturulması ve kovuşturulmasında şikayet koşulu aranmamaktadır.

Hakaret            : Hakaret suçu Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinde düzenlenmektedir. Kanun’un 131/1. maddesi uyarınca kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hakaret suçlarının soruşturulması ve kovuşturulması kamu görevlisinin şikâyetine bağlı değildir.

Tehdit             :Tehdit suçu Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinde düzenlenmiştir. Malvarlığına zarar verilmesine yönelik tehditler dışındaki tehditlerde Kanun şikayet koşulu aramamakta olup yine soruşturma ve kovuşturmanın Cumhuriyet Savcılıkları ve Mahkemelerce re’sen yapılması gerekmektedir. 

Cebir              : Hekimlere yönelik saldırılar içinde hekimden “bir şeyi yapmasını” ya da “yapmamasını” veya “kendisinin yapmasına izin vermesini” sağlamak amacıyla zor kullanıldığı durumlar da olabilir. Bu durumu ve cezai yaptırımını Kanun’un 108. maddesi düzenlemektedir. Kanun bu suç için de şikayet koşulu aramamakta olup yine soruşturma ve kovuşturmanın ihbar ve bildirim üzerine Cumhuriyet Savcılıkları ve Mahkemelerce re’sen yapılması gerekmektedir. 

Görüldüğü gibi, hekimlere yönelen ve suç oluşturan eylemlerin çoğunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı değildir. Bir başka anlatımla yukarıda değindiğimiz üzere sadece bireylere yönelmeyip kamu düzenini de ortadan kaldırdığından soruşturulması ve kovuşturulması şikayete tabi kılınmamıştır.

IV-HEKİMLERİ YÖNELİK ŞİDDET OLAYLARINDA İDARENİN POZİTİF EDİM YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Yapılan çalışmalarda idarenin hekimlere yönelik şiddetin önlenmesi kapsamında pek çok edim de bulunma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak biz bu bölümde şiddet olayından sonra adli süreçlere ilişkin pozitif edim yükümlülüğüne değineceğiz.

İdarenin, sağlık hizmeti sunumu nedeniyle hekimlere yönelen saldırılarla ilgili olarak, adli mercilere bildirimde/şikayette bulunma yükümlülüğü bulunmaktadır. Şikayetin yanı sıra saldırganlar hakkında açılan davalara idarenin taraf olarak katılma olanağı da bulunmaktadır. Ceza Muhakemesi Kanunun 237. maddesine göre yalnızca suçun mağduru olan değil suçtan zarar gören tüzel kişilerde kovuşturma evresinin her aşamasında ve yargılama sırasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler. Bunun yanında kamu görevlilerine yönelik bazı suçlar için bu katılımın özel olarak düzenlendiği de görülmektedir. Nitekim 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 25. maddesinde kamu görevlilerinin isnat ve iftiralara karşı çalışanların idarece korunması gözetilerek yetkili idari mercilere belirli şartlar altında Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan doğrudan kamu davası açılmasını isteme ödevi verilmiştir.

İdarenin bildirim ve şikayet görevi aynı zamanda Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen temel hak ve hürriyetlerin korunması hakkının da gereğidir. Bireylerin hak sahibi olmasının anlamlı hale gelebilmesi devletin koruma fonksiyonuna ulaşabilmesine ve koruyucu mekanizmaları harekete geçirebilmesine bağlıdır. Anılan maddenin bu yönüyle hekimlere yönelik saldırılar yönünden idarenin (hastane başhekimliği, il sağlık müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı gibi) harekete geçmesini zorunlu kıldığı düşünülmektedir.

Sağlık mevzuatı yönünden konuya baktığımızda da amirlerin kamu görevlisi hekimleri şiddete karşı koruma ve koruyucu mekanizmaları harekete geçirme görevinin bulunduğu görülmektedir. Nitekim yukarıda açıklandığı üzere Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği hükümlerine göre başhekim kurumun düzenini sağlamak, hastane müdürü ise gerekli emniyet tedbirlerini almakla görevli kılınmıştır. Yine Sağlık Hizmetlerinin Yürütülmesi Hakkında Yönerge’nin 7. maddesinin (g) bendiyle; il sağlık müdürlerinin sağlık kuruluşlarının hizmetlerini denetleyerek aksayan yönlerin giderilmesi için gerekli önlemleri almak ve bu amaçla personeli desteklemek görevi bulunmaktadır.

Yasalarca amir olarak yetkilendirilen kişilerin görevleri kapsamında sağlık hizmetinin düzenli ve etkin işleyişini sağlamak amacıyla saldırganlar konusunda işlem yapmaması halinde bunun TCK’nın 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacağı düşünülebilir. Zira kamu düzenini sağlamakla görevli amirler bu görevlerini yerine getirmedikleri durumda hem hekimlerin mağduriyetine hem de kamunun zararına neden olacaklardır.

V- SONUÇ :

1- Hekimlere yönelik şiddet, esasen hizmetin yürütücüsü olan idarenin kusuru nedeniyle ortaya çıkmakta ve önlenmesi için çok yönlü çalışmalar gerektirmektedir.

2- Hekimlerin çalışan olmaktan kaynaklanan güvenli ve sağlıklı çalışma ortamına sahip olma hakları, Avrupa Sosyal Şartı’nın II. bölümünün 3. maddesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. maddesinde düzenlenmiş olup devletin bu ödevini yerine getirerek çalışanları koruma yükümlülüğü Anayasa’nın 48. maddesinde düzenlenmiştir.

3- Güvenli ve sağlıklı çalışma ortamı, bir kamu hizmeti olan sağlık hizmetinin sunulabilmesinin, bireylerin tedaviye ulaşma haklarını kullanabilmesinin bir diğer deyişle hasta haklarının korunmasının da ön koşuludur. 

4- Şiddet olaylarında saldırganların yargılanması sırasında hekimler yalnız bırakılmakta ve kötü işleyen sağlık hizmetinin sorumlusu haline getirilerek daha çok hedef alınmakta ve tehdit altında bırakılmaktadır. Bu durum, kamu görevlisi olan hekimlere zarar verdiği gibi sağlık hizmetinin yürütülmesindeki kamusal yararı ihlal etmekte ve kamu hizmetini aksatmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşları, saldırıdan sonra hekimlerin daha çok hedef haline getirilmemesi, haksız saldırılardan korunmasını gözeterek şiddet olaylarında şikayetçi ve müdahil olarak ceza yargılamasında aktif olarak yer almalıdır.

5- Hekimlere yönelik şiddette,Sağlık Bakanlığı’nın ve kamu sağlık kuruluşlarının, çalışanlara güvenli ve sağlıklı çalışma ortamını sağlama ödevinin yerine getirilmemesi, saldırı sonrası saldırganların cezalandırılması sürecine aktif olarak katılınmaması hizmet kusuru olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle idarenin maddi ve manevi zararları tazmin sorumluluğunun yanı sıra kamu görevlisi amirlerin görevlerini yerine getirmemeleri nedeniyle cezai sorumluluklarının da doğması gerektiği düşünülmektedir.


Bu değerlendirme Av. Ziynet Özçelik- Av. Semra Demir - Av. Birkan Karaduman tarafından hazırlanmıştır.

 


[1] Ankara Tabip Odası’nın, Hekimlere-Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddet, 12.03.2008 tarihli çalışması ile Gaziantep -KilisTabip Odasının Sağlık Sektöründe Şiddet Raporu-ı, Nisan 2008 tarihli çalışması

[2] Sıddık Sami ONAR, İdare Hukukunun Umumi Esasları, Cilt 1, 3. Bası, İstanbul, 1952

[3] SARICA, Ragıp, Hizmet Kusuru ve Karakterleri, İÜHFM Cilt 15,1949, s.858