Kontenjan artışı ve eğitici seçiminde keyfiyet tıp eğitimine zarar veriyor

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, tıp fakültelerindeki kontenjan artışı ve norm kadro ile eğitim hastanelerindeki eğiticilerin seçiminde keyfiyet ve kadrolaşmanın tıp eğitimine ve sağlık ortamına zarar verdiğini bildirdi.


Konuyla ilgili olarak bugün (24 Ekim 2008) TTB"de düzenlenen basın toplantısında, TTB İkinci Başkanı Prof. Dr. Feride Aksu, TTB Genel Sekreteri Dr. Eriş Bilaloğlu ve TTB Merkez konseyi üyesi Prof. Dr. İskender Sayek açıklamalarda bulundu.

24.10.2008
 BASIN AÇIKLAMASI

Tıp fakültelerinde kontenjan artışı ve norm kadro;
Eğitim hastanelerinde eğitici seçiminde keyfiyet ve kadrolaşma
Sağlığa Darbe Vuracak!

Tıp eğitimi dünyanın hemen her yerinde en uzun, en pahalı eğitimlerin başında gelmektedir. Bir ülkede tıp eğitiminin niteliği ülkenin sağlık sorunlarının çözümünde önemli bileşenlerden biridir. Tıp eğitimi bant usulü, seri üretim yapılabilecek bir alan değildir. İnsanı tedavi edecek insanların yetiştirilmesi özen gerektiren, zaman alan, bire bir teması, deneyim paylaşımını, usta-çırak ilişkisini gerektiren gerçekten meşakkatli ve özverili bir iştir. Bu anlamda hem eğitim sürecinin kendisi topluma bir “maliyet”tir hem de eğitimin sonucunda çıkan “ürün” yani hekim ya da uzman hekim nitelikli değilse “yapacakları” ile toplum için bir başka “maliyet”tir. Tıp eğitimi Türkiye Büyük Millet Meclisinin doksanlı yıllarda araştırma komisyonu kurup rapor hazırladığı yaşamsal konulardan biridir. Oysa günümüzde tıp fakültesi kontenjanları sorumsuzca arttırılmaktadır. Tıp eğitiminin niteliğinin düşmesi hastaların erişeceği sağlık hizmetinin de niteliliğinin azalmasına neden olacaktır. Bu bakış açısıyla tıp fakültelerinin yeni eğitim öğretim dönemine başladığı şu günlerde mezuniyet öncesi eğitime yönelik aşağıdaki güncel başlıkları paylaşmakta yarar vardır.

Türkiye’de tıp eğitimi veren fakültelerin sayısı 2008–2009 ders yılında 49’dan 66’ya yükselmiştir. Böylece bir milyon nüfus başına düşen tıp fakültesi sayısı hem dünya genelinden hem de Avrupa, Kuzey Amerika kıta ortalamalarından bile yüksek duruma gelmiştir. Alınan öğrenci sayıları ise 4980’den 6492’ye yükselmiştir. Hedefin yılda 13 bin öğrenci olduğu ifade edilmektedir. TTB 2008 Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi raporuna göre ülkemizde toplam 33.781 tıp öğrencisi öğrenim görmektedir.

Türk Tabipleri Birliği tıp fakültesi dekanları ile yapılan üç toplantıda tıp fakültelerindeki kontenjan artışına nasıl yaklaştıklarını değerlendirmiştir. Bu toplantılarda ulaşılan ortak kanı tıp eğitiminde kontenjan artışının doğru ve gerçekçi olmadığı, tıp eğitiminin niteliğine zarar vereceği yönündedir. Neden kontenjanların arttırılmasına karşı çıktığımızı kanıtlarıyla, gerekçeleriyle paylaşalım;

1. Tıp fakültelerindeki kontenjan artışının belirgin bir planı ve sistematiği yoktur. En eski beş fakültede % 7 ile % 44 arasında değişen artış oranları vardır. Birden fazla fakültenin öğrencilerine eğitim verilen fakültelerdeki artış % 115’e erişmiştir. Öğrenci sayılarındaki artıştan özellikle küçük fakülteler daha olumsuz yönde etkilenmektedir.

2. Bu artış; ülke gereksinimlerinden kaynaklanmamaktadır. TTB’nin Ekim 2008’de yayınladığı Sağlık Emek Gücü raporuna göre ülkemizde 109.446 hekime gereksinim vardır. TÜİK 114 bin, OECD 103 bin, YÖK ve Sağlık Bakanlığı ise 103 bin hekim olduğunu bildirmektedirler. En düşük sayı olan 103 bin geçerli olsa bile ülkemizin gereksinimi bir yılda verilecek mezunlarla tamamlanacaktır.

3. Türkiye’de öğretim üyesi başına 3.52 tıp öğrencisi düşmektedir. Dünya genelinde bu oran 2.73, Avrupa’da ise 3.31’dir. Bu oranlara bakarak eğer Avrupa ile bir benzerlik oluşturmak hedefleniyorsa öğrenci sayısının arttırılması değil aksine azaltılması gerekmektedir. Tıp eğitiminde niteliğin tek ölçütü öğrenci öğretim üyesi oranı değildir, kaldı ki öğretim üyelerinin tek sorumluluğu da tıp eğitimi değildir. Tıp fakültelerinde araştırma ve hizmet üretimi de eğitimin yanı sıra çok önemlidir. Hesaplamalarda bu işlevlerin kapsam dışı bırakılması kabul edilemez.

4. Öğrenci sayısının arttırılması tıp fakültelerinde eğitim alt yapısını ciddi biçimde zorlamaktadır. Öğrenci sayısındaki artış; laboratuar, derslik, hasta yatağı gibi tıp eğitiminin olmazsa olmaz diğer bileşenleri açısından ciddi yetersizliklere yol açmakta, eğitimin niteliğini düşürmektedir. Özellikle güncel, öğrenci merkezli, toplum tabanlı tıp eğitimi modellerinin uygulanmasında güçlükler ortaya çıkmaktadır.

Tıp fakültesi öğrenci kontenjanlarındaki artış ne yazık ki hekim gereksinimini karşılamayı değil, hekim işsizliği oluşturarak hekim emeğinin ucuzlatılmasını hedeflemektedir.

5. Bu kapsamda tıp fakültelerinde yakın gelecekte uygulanması planlanan norm kadro yaklaşımı da fakültelerimizde kaygı yaratmaktadır. Türk Tabipleri Birliği sağlık alanında insan gücü planlaması yapılmasını yaşamsal önemde bulmaktadır. Ancak norm kadro bu anlamda kullanılabilecek tekniklerden sadece biridir. Norm kadro sağlık bakanlığı hastaneleri, silahlı kuvvetler, itfaiye gibi kurumlar açısından uygun bir yaklaşım olabilir. Çünkü bu kurumların ortak özellikleri üretecekleri hizmetin yanı sıra insan gücü ve teknolojinin de önceden planlanabilir belirlenebilir olmasıdır. Ama sadece hizmet üretmeyen, ağırlıklı olarak araştırma ve eğitim gibi işlevleri olan akademik kurumların geleceğe yönelik gelişmeleri norm kadro ile engellenecektir. Yeni alanların açılmasının önü tıkanacaktır.

6. Bu çerçevede akademik personelin özlük hakları da fakültelerde yürütülen hizmetin, araştırmanın ve eğitimin önemli bir bileşenidir. Tıp fakültelerinde çalışan araştırma görevlisinden öğretim üyesine tüm akademik personelin özlük haklarındaki yetersizlikler ise gerek tıp eğitiminin gerekse uzmanlık eğitiminin niteliğini olumsuz etkilemekte, tıp fakültelerinden asistan işgücünün ayrılmasına, dolayısıyla kan kaybına yol açmaktadır. Gerçekten ağır çalışma koşullarının geçerli olduğu fakültelerde emekliliğe sayılacak özlük haklarının güçlendirilmemesi durumunda bu kan kaybı sürecek, usta çırak ilişkisindeki ara kademe erozyona uğrayacak, hem tıp eğitimi hem de sağlık hizmetleri zarar görecektir.

Bu bağlamda Mezuniyet sonrası uzmanlık eğitimi alanında Sağlık Bakanlığı’nın eğitim hastanelerine eğitici seçiminde “tercih” ettiği kuralsız, keyfi yaklaşım da toplum sağlığını tehdit eden bir diğer başlıktır.

7. Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerine profesör ve doçentlerden klinik şefi ve şef yardımcısı atamak üzere 17 Ekim 2008 tarihinde ilan vermiştir.

a)      Sağlık Bakanlığı bu duyuruyu son 6 ay içerisinde 2. kez yapmaktadır. Cumhuriyet tarihinin en büyük kadrolaşma ve hukuk dışılık örneğini oluşturmaktan çekinilmemekte, sadece olağanüstü koşullarda, zorunlu olunca yapılması gereken sınav dışı eğitici seçme “yöntemi” kural haline getirilmektedir.

b) 6 yıldır iktidarda olan bir anlayış eğitim hastanelerine eğitici seçmek için sınav yapmamaktadır. Neredeyse 10 yıldır atama ile “kurulmuş” jürilerle, değerlendirme ölçütleri bilinmeden yapılan bir “seçme” ile Sağlık Bakanlığı eğitim hastanelerinin eğiticileri belirlenmektedir.

c) Bakanlık, kendisine bağlı eğitim hastanelerini, özgünlüklerini, yetişmiş elemanlarını, hepsinin ötesinde adil, nesnel, bilimsel bir eğitici seçme sistemini reddetmekte, moral değerleri tüketmektedir.

d )Türk Tabipleri Birliği bu konuyla ilgili olarak 22.10.2008 tarihinde dava açmıştır. Hukuk adına, adil, bilimsel, objektif, nesnel bir değerlendirme ile eğitici seçimi, nitelikli sağlık hizmeti veren hekimler yetiştirmek adına …kısacası moral değerler adına.

Bu nedenle gerek mezuniyet öncesi gerekse mezuniyet sonrası tıp eğitimi anlık hesaplar ve kısa erimli politik kararlar üzerinden değil toplum sağlığına olacak etkileri açısından değerlendirilmelidir.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ