1 Eylül Dünya Barış Günü...

İsterdik ki savaşsız bir zaman diliminde barışı değil barışık kalmayı konuşalım. En temel hakkımız olan yaşama hakkımızı elimizden alan; geçmişimizi, bağlarımızı, bugünümüzü ve geleceğe ilişkin beklentilerimizi ortadan kaldıran zorbalığı yani savaşı barış gününde referans noktası olarak almaktan vazgeçelim. Oysa savaş ve çatışmalar her geçen gün daha fazla çeperini daraltıyor, nicedir o hep yanı başımızda. Irak, Afganistan, Filistin, derken Gürcistan, Osetya ve kendi ülkemizin derinlikleri savaş ve çatışma kültürünün olağanlaştırıldığı bölgeler haline getirildi.

 


 Tarih boyunca erken ölümlerin iki önemli nedeni enfeksiyon hastalıkları ve şiddet oldu. Dünya Savaşı’ndan bu yana 250 büyük savaşta 23 milyon kişi öldü. Birleşmiş Milletler 1.8 milyar insanın savaş ve çatışmalardan etkilendiğini belirtiyor.

 Savaşlar salt silahla ölüm ve sakatlıklara yol açmıyor elbet. Savaşın dolaylı etkilerinden birisi de hastalık örüntüsünü değiştirmesi, hastalık seyrini ağırlaştırmasıdır. AIDS, verem, sıtma, solunum yolu hastalıkları, cinayetler savaş ve çatışma dönemlerinde artış göstermektedir. Örneğin Kongo’da savaş kaynaklı hastalık ölümleri, doğrudan şiddet nedenli ölümlerden 6 kat fazla olmuştur. 

 Ve savaş çocukları öldürüyor; 1990 yılından bu yana 2 milyondan fazla çocuk öldürüldü, 4-5 milyon çocuk ciddi yaralanmaya maruz kaldı, 12 milyon çocuk evsiz kaldı, bunların arasında bizim çocuklarımız da var. Kimi zaman “planlı” kimi zaman “plansız” kör şiddetle Güngören’de, Şemdinli’de ya daboşaltılmış köyler, zorunlu göç ve onun mağduru çocuklarımız!

 Barışın inşasında bir başka engel kara mayınları. Halen dünyada 200 milyonu aşkın kara mayını olduğu bildiriliyor. Bu mayınların da asıl mağduru siviller ve çocuklar. Her yıl bu mayınlar %80’i sivil, üçte biri çocuk olmak üzere 20 binin üzerinde ölüm ve yaralanmaya yol açıyor. Ülkemizde Suriye sınırında daha önce devletçe yerleştirilmiş mayınların temizleneceğinin açıklanmış olmasına karşın sürecin yavaş işlemesi kaygı verici. Daha da kötüsü bu kaygı bir çatışma aracı olarak yollara döşenmiş mayınlar ve yitip giden insanlarımızla yüreklerde onulmaz acıya dönüşmektedir.

Nagasaki ve Hiroşima’da atom bombası… Bölgemize geldiğimizde hemen yanı başımızda Irak ve Afganistan’da seyreltilmiş uranyumlu mermiler kullanan ABD şimdi bir başka sınır komşusu İran’da inşa edilen nükleer santrali gerekçe göstererek yeni bir savaşın alt yapısını hazırlamaktadır. Ve aynı ülkenin gemileri Basra Körfezi"nden sonra şimdi Karadeniz’de. Unutmayalım ki savaş sadece hedefindeki halkların varlığına, kültürüne, tarihine değil, aynı zamanda aydınlanma çağını geçmiş insanlığa da uygulanmış bir şiddettir.

 Yanı başımızda savaş günbegün artarken bölgemizde barış için çaba harcamak iç barışın tesisinden geçiyor. Bu noktada ülkenin can alıcı sorunlarının başında gelen Kürt sorununa göz attığımızda tarihsel, sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik nedenlerin söz konusu olduğunu görmekteyiz. Sorunun bütün boyutları ile ele alınarak değerlendirilmesi ve demokratik, barışçıl çözümü kaçınılmazdır.

Yıllardan beri on binlerce insanımızın ölümüne, sakat kalmasına neden olan Kürt sorununun silahlı yöntemlerle, şiddet esas alınarak çözülmek istenmesinin, Türkiye’de demokrasinin tüm kurum ve kurullarda egemen olması önünde engel teşkil ettiği bilinmektedir.

 Bu çözümsüzlüğün kaynakları tüketerek ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel zenginliklerimizin gelişmesini tıkadığı ve yine bu çözümsüzlüğün beraberinde çetecileri, rantçıları, darbecileri yarattığını artık görmek gerekir.

 Tüm bunların bir bütün olarak halkın sağlığını bozduğunu, sağlıklı yaşam hakkını tehdit ettiğini, işsizliğe, yoksulluğa mahkum ettiğini ifade etmek istiyoruz. Unutmayalım ki savaş, çatışmaları çözmenin tek yolunun şiddet olduğu düşüncesini egemen kılarak gündelik yaşamımızda şiddetin meşrulaştırılmasına da hizmet etmektedir.

Bugün hekimlik/hekimler savaş ve sömürünün olmadığı, eşit, özgür, adil bir dünya ve Türkiye’de yaşama özlemi için çaba harcamakla her zamankinden daha fazla sorumludurlar ve Türk Tabipleri Birliği bunun bilincindedir.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ