Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu’nun düzenlediği “Kadına Yönelik Şiddet, Sağlık, Cezasızlık” paneli 2 Aralık 2025 günü çevrimiçi olarak yapıldı. Panel, TTB’nin sosyal medya kanallarından canlı yayımlandı.

Panelin açılışını, kolaylaştırıcılığı da üstlenen TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Derya Bulgur yaptı. Bulgur, kadınlar için her daim başlıca gündem maddelerinden olan şiddetin son günlerde Türkiye İstatistik Kurumu verileri üzerinden de gündem olduğunu hatırlatarak konuyu hak mücadelesi penceresinden ele almak istediklerini söyledi.

TTB Halk Sağlığı Kolu Sekreteri Dr. Zeynep Varol, sunumuna şiddetin biçimleri üzerine bir giriş ile başladı ve fiziksel, psikolojik, cinsel şiddet gibi yaygın sınıflandırmaların yanı sıra Johan Galtung’un doğrudan, yapısal, kültürel şiddet şeklindeki sınıflandırmasını aktardı. Kadına yönelik şiddetin son on yıldaki verilerini ayrıntılarıyla değerlendiren Varol, daha sonra kadına yönelik şiddetin sağlık sistemine, üreme sağlığına, fiziksel sağlığa, nörolojik hastalıklara, kronik hastalıklara, kansere, ruh sağlığına, madde kullanımına ve nihayetinde yaşam hakkına etkilerini ele aldı. Varol sunumunu şu cümlelerle tamamladı:

“Biz kadınları koruyacak şeyler neler? Tabii ki burada hukuk mücadelesinin önemli bir yeri var ama buna ek olarak yapısal şiddet mekanizmaları üzerine çalışmamız da gerekiyor. Utanç taraf değiştirmeli! Bu lafın; o başı öne eğik, omuzları düşük, şiddet mağduru, kurban halimizden silkelediğini düşünüyorum.”

Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Ceren Akçabay, feminist hareket için hukukun bir mücadele/müzakere alanı olduğunu fakat yine feminist hareketin, hukukun aynı zamanda toplumların dizayn edilmesinde kullanılan ve eril unsurlarla donatılan yapısal bir araç olduğu bilincini taşıdığını söyledi. Hukuk alanının sınırlılığına ilişkin kadına yönelik şiddet cezalarının artırılması tartışmasını örnek gösteren Akçabay şöyle devam etti:

“Esas sorun cezanın verilmesi değil, cezanın infazı. Yapılan tüm sosyolojik çalışmalar gösteriyor ki; cezaların artırılması, suç davranışının motivasyon kaynaklarını etkilemiyor ve fail cezanın yüksekliğinden değil, katiyetinden etkileniyor. Öte yandan cezaların artırılması, o cezaların kurulmasından imtina edilmesine de itiyor. Öyleyse esas yapmamız gereken; cezaları artırmak değil, cezasızlığı önlemek oluyor.”

Hukukun yegane düzenleme alanı olmadığını tekrar vurgulayan Akçabay, hukuk sisteminin erilliğinin de beslendiği toplumsal yapının erilliğine dikkat çekti ve bu nedenle feminist hareketin sorunu “toplumsal cinsiyete dayalı şiddet” olarak tanımladığının altını çizdi. Sunumunun son bölümünde dünyada ve ülkemizde rejimlerin otoriterleşmesi, muhafazakar değerlerin popülizm ile birlikte topluma enjekte edilmesi, insan haklarının temel alındığı anayasal düzenlerin tahrip edilmesi olgularından da söz eden Akçabay; bu rejimlerin ağız birliği ettiği bir konu başlığının da “ailenin korunması” olduğunu, çünkü -hane içi şiddet oranlarının yüksekliğinden de görülebileceği üzere- toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin tesis edildiği başlıca alanın aile olduğunu kaydetti.

Panel, konuşmacıların son katkıları ve soru-yanıt bölümüyle birlikte son buldu.