Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait Amasra Taşkömürü İşletmesi Müessesesi’nde 14 Ekim 2022 günü, saat 18.00’ı takip eden dakikalarda yaşanan grizu patlaması üzerine bu raporun yayımlandığı gün itibariyle 41 işçi hayatını kaybetmiştir. Patlama 16.00-00.00 vardiyasında çalışmakta olan 110 işçiyi doğrudan etkilemiş, işçilerin bir kısmı kendi imkanlarıyla, bir kısmı da kurtarma ekiplerinin çabası sonucu madenden çıkarılmıştır.

Olayın gerçekleştiği andan itibaren Bartın Tabip Odası yönetimi sürecin içinde ve takipçisi olmuştur. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) Genel Sekreter Dr. Vedat Bulut, Merkez Konseyi üyesi Dr. Ahmet Karer Yurtdaş, Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Muharrem Baytemür, Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Ercan Yavuz, İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kolu Yürütme Kurulu üyesi ve Karabük Tabip Odası Başkanı Dr. Halil Berkay Uzuncu’dan oluşan heyeti bölgeye 16 Ekim 2022 sabahı intikal etmiştir.

TTB heyetinin bölgede yaptığı incelemeler ve görüşmeler sonucunda detaylı verilerin açığa çıkmasından evvel hazırlamış olduğu ön değerlendirmeleri aşağıda yer almaktadır. Buna göre:

  • Amasra ilçesi, Bartın iline bağlı, kış aylarında yaza göre önemli ölçüde azalan nüfusunun büyük kısmını maden ve turizm işçileri ve ailelerinin oluşturduğu Karadeniz’e sıfır noktasında bir yerleşim yeridir.
  • 1968 yılında açılmış olan maden o yıllardan sonra kent nüfusunun büyük oranda geçim kaynağını oluşturmaya başlamıştır. Toprağa dayalı kendi kendine yeten üretim sistemi, yerini neredeyse her aileden birinin madende çalıştığı endüstriye bağımlı bir üretim sistemine bırakmıştır. Fakat ilerleyen yıllarda artan maliyetler ve kar oranlarında yaşanan düşüşler sonrasında daha az işçiyle daha çok iş üretme mantığına bu bölgede de geçilmiş, geçmişte 6000’lere varan işçinin çalıştığı madende bugün 585 işçi çalışır hale gelmiştir. Bu 585 işçinin büyük çoğunluğu çevre köylerde ikamet eden yoksul gençlerdir. Aynı zamanda belli bir miktarda üniversite mezunu, iş imkanlarıyla ilgili sorun yaşayan mühendisler ve çeşitli alanlardan sağlık emekçileri de maden işçisi olarak çalışmaktadır. Her ay 10 ile 15 işçinin madende işe giriş ve işten ayrılışları olmaktadır. Bunun yüksek bir değişim oranı olduğu söylenebilir.
  • 1988 yılında aynı madende bugünküne göre daha küçük çaplı olarak gelişen bir patlama sonucu beş işçi ve 2012 yılında patlama dışı bir gerekçeden kaynaklı bir işçi vefat etmiştir. Bunun dışında madende herhangi bir ölümlü olayın olmadığı ifade edilmektedir. Ancak maden tarihine işçi sağlığı perspektifinden bakıldığında, en büyüğü tam kol ampütasyonu olmak üzere, çeşitli organ hasarlarıyla sonuçlanan travmatik yaralanmalar bildirilmiştir.
  • Mevcut çalışma düzeninde işçiler günde sekizer saatlik üç vardiya halinde çalışmakta, haftalık mesai cuma gece 00.00’da bitmekte ve pazartesi sabah 08.00’da tekrar başlamaktadır. İşçiler büyük oranda iş tertibi usulüyle çalışmaktadır. Yani vardiya başlangıcında işler tanımlanmakta, işini bitiren gruplar ardından yer altını terk etmektedir. Vardiya süresi içinde verilen aralarda işçiler yer altında kalmakta, mola için yer üstüne çıkmamaktadırlar.
  • Yemek, yol gibi işe dair rutinler işçilerin kendi imkanlarıyla yerine getirilmektedir. Madenin son dönem işleyişinde ise, geçtiğimiz yaz aylarından beri yeni galeri açılmasına dair bir çalışmanın mevcut olduğu öğrenilmiştir. Kendi başına patlama riskini arttıran bir faktör olarak bu durumun önemi heyetimizce not edilmiştir. Aynı zamanda bu dönemden beri çıkarılan kömür miktarında önemli bir azalmanın olduğu ve işçi sayısı yetersizliğinin mevcut çalışanlar arasında önemli bir gündem olduğu da heyetimize ifade edilmiştir.
  • Patlama bilindiği gibi 14 Ekim Cuma günü saat 18.00’ı takip eden dakikalarda gerçekleşmiştir. Öncesinde çeşitli spekülasyonlar yapılmış olmakla birlikte sonrasında kesin olarak olayın bir grizu patlaması olduğu anlaşılmıştır. Grizu patlamasının gerçekleşmesi için ortamda kritik konsantrasyona ulaşmış metan ve yeterli miktarda oksijenin bulunması gerekmektedir. Bu nedenle metan gazı seviyeleri madenlerde karbondioksit, karbonmonoksit, oksijen gibi gazlarla birlikte sürekli olarak takip altındadır. Yönetmeliğe göre seviyenin yüzde %1’e ulaşmasının ardından buna dair önlemler hızla başlatılır ve birçok çalışma durdurulur, %1,5’a ulaşmasının ardından madende çalışmanın tamamen durdurulması adına elektrikler otomatik olarak kesilmesi ve bu seviyenin ardından tahliyeye başlanması gerektiği belirtilmektedir. Fakat daha önceki maden patlamalarından bildiğimiz şekliyle ülkemiz madenlerinde bu kuralın tam olarak uygulanmadığı sır olmayan bir gerçektir.
  • Patlama anında metan gazı seviyesine dair kamuoyunda çeşitli söylentilere rastlanmaktadır. Kuşkusuz, her toplumsal olayda olduğu gibi burada da soruşturmayı şeffaf yürütmeyen yetkililer bu karışıklığa sebep olmaktadır. Heyetimiz de patlama anındaki metan düzeyine dair bilgilere ulaşmıştır. Bilgi kirliliğine katkı sağlamamak adına bu ön değerlendirme raporunda yüzde belirtilmemiştir. Zira patlamanın ani gaz degajı gerekçesiyle gerçekleşmiş olma olasılığı üzerinde de durulmaktadır. Bu da anlık metan gazı ölçümlerinin değerlendirme yapmak adına yanıltıcı olabileceğini göstermektedir. Detaylı ve doğru bilgilerin şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılıp paylaşılmayacağına göre TTB bu konuya dair daha sonra açıklamalarını yapacaktır.
  • Patlama sonrasında tahlisiye ekipleri, maden işçileri, kurum sağlık çalışanları ve olay yerine gelen acil sağlık hizmetleri emekçilerinin yoğun bir çaba gösterdiği heyetimizce görülmüştür. Fakat bu tür acil durumlar için emekçilerin iyi niyetinin ötesinde önceden hazırlanmış, doğru prova edilmiş kurtarma planlarının uygulanması yöneticilerin sorumluluğundadır.
  • Yerelde görüşülen sağlık emekçilerinden alınan bilgilere göre can kayıpları ve ağır yaralılar grizu patlamalarında olageldiği üzere üç ayrı gruba ayrılmaktadır. Patlama sonrası açığa çıkan karbonmonoksit zehirlenmesi ile hayatını kaybeden işçiler madenden en erken çıkarılanlar olmuşlardır. Ardından yanık sonucu hayatını kaybedenler ve travma sonucu hayatını kaybeden işçilere ulaşılmıştır.
  • Yanık üniteleri ve hiperbarik oksijen tedavisine patlama sonrası önemli ölçüde ihtiyaç duyulduğu anlaşılmıştır. Bu üniteler önemli ölçüde teknik donanım ve deneyimli personel ve oturmuş kurumsal disiplin gerektirmektedir. Dolayısıyla her sağlık biriminde bulunmaları doğru değildir. Bununla beraber transport zincirlerinin güçlendirilmiş ve inisiyatif sahibi yerel sağlık birimleri ile güçlü bir bağlantı halinde organize edilmesi gerekmektedir.

 

Türk Tabipleri Birliği’nin sürece dair ilk planda öncelik verdiği konu soruşturma sürecinin şeffaf, kamuya açık bir şekilde yürütülmesi ve bağımsız kurumların denetimine açık hale getirilmesidir. Sendika konfederasyonlarının ve demokratik mesleki kitle örgütlerinin denetimi ve soruşturma sürecine dahil edilmesi öncelikli hedefimizdir.

Kamuoyunun Sayıştay raporlarıyla gördüğüne paralele olarak izlenimlerimiz de göstermiştir ki, önlenebilir ölümler göz göre göre gelmiştir. Bu yönüyle Amasra’da gerçekleşen patlama bir kaza olarak değerlendirilemez. Bu olay bizlerin gözünde tarihe “işçi cinayetleri” olarak geçmiştir.

2022 yılında çoktan tarihe gömülmüş olması gereken grizu patlamalarıyla insanlar hayata gözlerini yummuş, çalışmak için gittikleri iş yerlerinden tabutları çıkmıştır. Bu durumun vahametini ne kadar vurgulasak eksik kalır. Şiddet ve ölüm madenlerde, hastanelerde ve gittikçe hayatın her alanında etrafımızı sarmaya devam ediyor. Türk Tabipleri Birliği olarak hayatını kaybedenlerin yakınlarına tekrar başsağlığı diliyoruz.

Tekrarlıyoruz: İşçi sağlığı ve güvenliği bir sağlık sorunu olmanın ötesinde, bir sistem ve sınıf sorunudur. Türk Tabipleri Birliği başta madenler olmak üzere, işçi sağlığı ve güvenliğinin gerçek anlamda hayata geçirilmesi için mücadele etmeye devam edecektir.

Türk Tabipleri Birliği İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kolu

Türk Tabipleri Birliği Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Kolu

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi