Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, 20 Haziran Dünya Mülteci Günü dolayısıyla bir açıklama yaptı.

Açıklamanın tam metni aşağıdadır:

BASIN AÇIKLAMASI

20 Haziran 2018

MÜLTECİLİĞİ ORTAYA ÇIKARAN KOŞULLARA SON VERİLSİN;
SAVAŞA HAYIR, BÜTÜN DÜNYADA BARIŞ!

Bu yıl savaş, şiddet zulüm nedeniyle 43.1 milyon kişi ülke içinde yer değiştirirken, 25.4 milyon kişi ise başka ülkelere sığınarak mülteci konumunda yaşamaktadır. BM Genel Sekreteri “Sadece geçtiğimiz yıl her dört saniyede bir kişinin evini terk etmeye zorlandığını, mültecilerin yaklaşık yarısının 18 yaş altı bireylerden oluştuğunu, bu çocukların büyük bölümünün de tek başına kaçmak zorunda kaldığını” bildirmiştir. Mülteci konumuna düşenlerin yarısından fazlası sırasıyla Afganistan, Somali, Suriye, Irak, Sudan’dan gelmektedir.

Ne yazık ki yerinden edilenlerin %81 gibi büyük bölümü daha çok yoksul, gelişmekte olan ülkelere göç etmekte ve yoksul mahallelere yerleşmektedir. Kıt olan kaynaklar, daha çok kişi tarafından paylaşılmak zorunda olduğu için yaşanan sorunları daha çok artırmaktadır. Mülteci istemeyen ülkelerin sayıları ise her geçen yıl artmaktadır.

Ülkemizde 4 milyona yakın mülteci durumunda insan vardır. Ancak Türkiye’nin yasaları mevzuatının evrensel ilkelere uygun olmaması mülteciler açısından zorluklara neden olmaktadır. Suriye savaşı nedeniyle ülkemizde 3.5 milyona yakın Suriyeli insan yaşamaktadır.

Savaş, şiddet ve kitlesel sürgün, zorunlu yaşamsal tehlike durumu yaratmaktadır. Ölümden kaçan göçmenler tüm geçmişini bilinmeyen bir gelecek için terk etmek zorunda kalan kişilerdir. Geldikleri ülkelerde pek çok sorun gibi sağlık sorunları da yaşamaktadırlar. Savaş sonrası zorunlu göç ve kitlesel sürgüne uğrayanlarda yıllar sonra dahi yüksek oranlarda ruhsal hastalıklar görülmektedir. Bu yüksek oran sadece savaş travmasına değil, aynı zamanda göç sonrası sosyo-ekonomik etkenler ve ayrımcılığa da bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.

Savaşın nedeni ve savaşın yarattığı bir sonuç olarak ırkçılık ile ruh sağlığı, genel sağlık ve fiziksel sağlıkta bozulma arasında güçlü bir ilişki vardır. Irkçılık mültecilerin sorunlarının çözülmesini engelleyen, hayatlarını zorlaştıran en önemli etkendir. Bu nedenle şiddet, savaş, ırkçılık, ayrımcılık ve bunlarla ilintili olarak ortaya çıkan kitlesel sürgün ve zorunlu göçler, temel bir toplum sağlığı sorunu olarak ele alınmalıdır.

Ülkemizde mültecilere yönelik farklı sağlık uygulamaları vardır. Savaşın çıktığı 2012 yılından bugüne Suriyeli göçmenlere sunulan sağlık hizmetleri, “Geçici Koruma Yönetmeliği”nde belirtilen esaslara dayanılarak, AFAD tarafından yayımlanan 18 Aralık 2014 tarihli ve 2014/4 sayılı “Geçici Koruma Altındaki Yabancılara İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesi Genelgesi” ve Sağlık Bakanlığı tarafından 2875 sayı ile yayımlanan ve 4 Kasım 2015 tarihinde güncellenen “Geçici Koruma Altına Alınanlara Verilecek Sağlık Hizmetlerine Dair Esaslar Yönergesi” ile düzenlenmiştir. Suriyeliler, kayıtlı oldukları yerde geçerli olmak üzere 5510 sayılı “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu”na göre Genel Sağlık Sigortası  (GSS) kapsamına alınmışlardır. Yeni düzenlemeye göre Suriyeli göçmenlerin primleri Göç İdaresi tarafından ödenmektedir. Suriyelilere yönelik özel Göçmen Sağlık Birimleri kurulmuştur.  Olumlu adımlar olmasına karşın bu yapılanlar yetersizdir. Afganistanlı, Iraklı, İranlı ve diğer ülkelerden gelen mülteciler ise bu uygulama ve haklardan yararlanamamakta, ayrımcılığa uğramaktadır.

Tüm mülteciler Türkiye’de yaşayan herkes gibi sağlık hakkına sahip olmalı ve sağlık uygulamalarından yararlanmalıdır.

Sağlığı etkileyen beslenme, giyinme, barınma ve diğer yaşam ve çalışma koşulları iyileştirilmelidir.

Tüm ülkelerde savaşlar sona ermeli eşit hak ve özgürlüklere dayalı toplumsal yaşam oluşturulmalı, insanları yerlerinden edilmeye zorlayan nedenler ortadan kaldırılmalıdır.

İnsan topluluklarının tarihi, “ben” ve “öteki”nin birbirlerini yeniden keşfetme ve birlikte inşa etme süreçleridir. Bu tarihi; savaş, şiddet, ırkçılık ve ayrımcılıktan uzak, dayanışma içinde birlikte oluşturmak hepimizin sorumluluğudur. Ülkemizde ve dünyada hepimiz “öteki”ne yer açmaya hazır olmalı, ötekini bir tehdit değil bir zenginlik olarak kabul etmeli, sorunların çözümü için işbirliği ve dayanışma içinde olmalıyız.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ