1 Eylül Dünya Barış Günü’ndeyiz.

Dünyanın farklı coğrafyalarında 1 Eylül’den 21 Eylül’e barış adına bir gün seslerimiz yükselse de ne İkinci Paylaşım Savaşı’nın başlangıcına atıf yapılan bugün ne de Birleşmiş Milletlerin kabulü ile 21 Eylül’e sınırlanan bir barış talebi insanlığa yetecektir. Sağlıktan eğitime, sanattan adalete, dostluk ve komşuluğa insana iyi gelen ne varsa hepsi barıştan yana düşer.

Şehirlerin, yaşam alanlarımızın ve doğanın tüketilmesi, yoksulluk, hastalık ve sakatlıklar, göçler çatışma ve savaşlarda artar. Bu savaş halinin getirdiği yıkımları bu günlerde ne yazık ki Afganistan halkı yaşıyor. Taliban çocuklardan genç erkeklere insanları işkencelerle saflarına katmaya zorlarken, bir yandan da Afganistanlı kadınları esaret altına almaya çalışmaktadır. Tüm savaşlarda olduğu gibi savaşın en fazla zarar göreni kadınlar ve çocuklar oluyor. Sivil toplum, insan hakları savunucuları, kadın örgütleri, doğaldır ki bu duruma karşı sesini yükseltmekte, Afgan kadın ve çocuklarıyla dayanışma için çağrı yapmakta, yardım için kanallar aramaktadır ancak her dönem devam eden çatışma ve savaşlar bizlere savaşlar barıştan yana olanların barış talebini daha güçlü sahiplenmesi gerektiğini gösterdi.

Tüm dünyada barışa en çok ihtiyacımız olan bu günlerde, ülkemizde de sürdürülebilir demokratik hayat için barışçıl bir ortam dışında seçeneğimiz yoktur. Sivil silahlanma, paramiliter güçlerin beslenmesi, şiddet ortamının sürdürülmesi tüm insanlık için tehdittir. Unutmayalım ki; savaş ve çatışmanın kaybedeni her zaman halklardır.

Toplumsal sağlığımız için barış dışında bir seçeneğimiz yoktur. Savaşsız, sömürüsüz bir dünya bizlerin ellerinde, dayanışmayla kurulacaktır.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi