Mersin'in Gülnar ilçesine bağlı Büyükeceli Mahallesi'nde 7 Eylül 2022 tarihinde saat 07.00 sıralarında başlayan orman yangını, rüzgarın da etkisiyle büyüyerek Silifke’nin Hırmanlı Mahallesi'ne kadar yayıldı. Geçen yıl da komşu orman alanlarında birkaç noktada yangın çıkmıştı.
Yangın haberlerinin ardından, Türk Tabipleri Birliği ve Mersin Tabip Odası olarak yetkililer ve sağlık kurumlarındaki meslektaşlarımız ile görüştük. Sonrasında bölgeyi ziyaret ederek görüşmelerimizi sürdürdük.
Yetkili kurumlar orman yangınını kontrol çalışmalarına 29 helikopter, 11 uçak, 138 arazöz, 15 dozer ve 850 personel katıldığını belirttiler. Gece boyunca yer ekiplerinin yanı sıra gece görüş ve uçuş sistemli 3 helikopterle yangına müdahale edildi. Orman bölgesinin engebeli olması ve rüzgarın sık sık yön değiştirmesi nedeniyle yangınla mücadelede zorluklar yaşandı ve söndürme çalışmalarına aralıksız devam edildi. Mersin-Antalya D-400 kara yolu tedbir amacıyla bir süreliğine kapatıldı.
29 saatte söndürülen bu orman yangınında ilk belirlemelere göre 1.500 hektar alan zarar görmüştür. İki ilçede etkili olan yangın nedeniyle tedbir amaçlı 303 konut boşaltılmış, 790 kişi tahliye edilmiştir. Sağlık Bakanlığı açıklamasına göre, yangında biri ağır olmak üzere 25 kişi müdahale gerektirecek şekilde etkilenmiştir. Yaşanan bu yangında yaralananlara geçmiş olsun diyor ve acil şifalar diliyoruz.
Dünyada ve Ülkemizde Orman Yangınları
Orman yangınları, tüm canlıların sağlığını olumsuz etkileyen ciddi bir ekoloji ve halk sağlığı sorunudur. Orman yangınlarının sıcaklık, nem ve rüzgardan doğrudan etkilendiğini biliyoruz. Yaşamakta olduğumuz iklim krizinin sıcaklıkları ve kuraklığı artıracağı, yağışları dengesizleştireceği, rüzgarın yön ve şiddetinde önemli farklılıklara yol açacağı, buna bağlı olarak da gelecekte orman yangınları açısından olumsuz etkilerinin gözlemleneceği öngörülüyor. Aynı şekilde, orman yangınlarından kaynaklanan karbon emisyonları da tüm zamanların en yüksek seviyesindedir. Yağışların azalması ve hava sıcaklıklarındaki artışlar bitki örtüsünü kurutuyor, kuvvetli rüzgarların artmasıyla orman yangınları kontrol edilemez bir hâle geliyor. İklim değişikliği, bu yangınların ana itici gücü olarak görülüyor. Artan hava sıcaklıkları, daha fazla ağacın yanmasına sebep olan daha kurak koşulları oluşturmakta.
Orman yangınları, ülkemizde ve dünyada giderek artmaktadır. Dünyanın kuzey bölgeleri daha hızlı ısınıyor ve bu da daha uzun yangın sezonlarına yol açıyor. İklimsel değişiklikler ve yanlış orman politikaları, sorunu ağırlaştırmaktadır.
İklim krizi ve arazi kullanım değişikliği sonucu orman yangınlarının sayısı 2030’a kadar %14, 2050’ye kadar ise %30 artabilir. Ne yazık ki yetkililer sergiledikleri tutumla, ekolojik yapı dikkate alınarak gereken önlemlerin alınacağına, toplumun sağlık ve ekonomik yönden korunacağına ilişkin güven verememektedir.
Türkiye'de yılda ortalama iki bin yangın çıkıyor ve bu yangınlarının çıkış nedenlerinden %90'nında insan etkisi var. Şu halde, iklim değişikliğinin etkisi ile artan orman yangınları ekosistemin doğal bir parçası değildir ve bunları insan etkisi olarak değerlendirmek gerekir. %10-11 kadarı ise yıldırımlar veya ağaçların birbirine sürtmesi gibi doğal sebeplerden çıkmaktadır.
Neler Yapılmalı?
Hem Mersin ve hem Türkiye’deki orman yangınlarına bir bütün olarak bakmamız gerekiyor. Yaşadığımız yangınlar; doğaya kulak asmayıp, küresel ve yerel düzeyde verdiğimiz zararların neden olduğu iklim krizinin ve diğer doğa tahribatlarının kötü sonuçlarındandır. Doğa olaylarının insan eliyle afetlere dönüştürülmesinin önüne geçilmeli, ekoloji bilinci kurumlarda, okullarda yaygınlaştırılmalıdır.
İktidar “küresel ısınma” ve “iklim krizi”ne karşı ekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel somut, bilime dayalı önlemler almalıdır. Küresel ısınmaya karşı bilim insanları ile birlikte eylem planları hazırlanmalı, bu planlar hiçbir politik kaygı gözetmeden kararlılıkla uygulanmalıdır.
1954 yılında çıkarılan ve 2020 yılı sonuna değin tam 42 kez değiştirilen 6831 sayılı Orman Kanunu yeniden düzenlenmeli, ormanları enerji ve madencilik projeleri, turizm projeleri ve yapılaşmaya açan maddeler kaldırılmalı ve orman ekosisteminin korunması esas alınmalıdır. Orman ekosistemini insan etkileşimine açarak, ekosistemi bozan ve yangın olasılığını arttıran tüm faaliyet ve projeler bilimsel olarak incelenmeli ve uygun olmayan faaliyet ve projelere izin verilmemelidir.
Ormanlar, yeterli personel ve teknik donanıma sahip, birbirini görecek gözetleme kuleleri, dronelar ve helikopterlerle 7 gün, 24 saat izlenmeli ve erken uyarı sistemi oluşturulmalıdır.
Kritik bölgelere, özellikle ulaşımı olmayan yerlere acilen ve yeterli kapasitede yangın göletleri kurulmalı ve başka amaçlarla kullanılmalarına izin verilmemelidir.
Orman yangınlarını önleme ve söndürme çalışmaları için devletin kendi filosunda (kiralık olmayan) gerektiği kadar uçak, helikopter, yangın söndürme aracı, arazöz, diğer makine ve ekipman hazır bulundurulmalı ve yeterince nitelikli personel istihdam edilmelidir. Resmi ve özel kurumlar tarafından büyük, küçük yerleşim yerlerinin acil yangın önleme ve müdahale planları hazırlanmalıdır.
Orman yangınlarından sonra; vatandaşların rutin yaşamlarına hızla geri dönebilmesi için sosyal devlet anlayışı içinde daha çok kamusal destek sunulmalıdır.
Yanan yerlerin rehabilitasyonu konusunda “fidan dikme seferberliği” yerine, bilim insanlarının önerileri doğrultusunda bölgenin ekosistemine uygun doğal, bilimsel rehabilitasyon yöntemleri uygulanmalıdır. Yanan yerler asla enerji, maden, turizm, konut gibi projelere açılmamalıdır.
Yanan bölgelerde ve çevrelerinde avcılık yasaklanmalıdır.
İyileştirmeye dönük açıklamalar ve uygulamalar şeffaf olmalı, güven duygusu zedelememelidir.
Yangının Akkuyu Nükleer Santrali’ne 2,5-3 km. yakınına kadar ulaşması haklı olarak büyük bir paniğe neden olmuştur. Termik santrallerin ve nükleer santrallerin var olan zararlarının yanı sıra yangınlardan etkilenmesinin ne büyük tehlikeler doğurabileceği ortadadır. Nükleer enerji iklim krizine karşı çözüm değil, aksine tehdittir. Nükleer santraller; çözümlenememiş atık sorunu, aşırı maliyetli işletme süreçlerinin yanı sıra tüm yakıt çevrimi bütününde değerlendirildiğinde (uranyum madenciliği-yakıt üretimi-yakıt sevkiyatı-tesis inşaatı-atık süreci), nükleer enerji üretiminin güneş enerjisine göre 6, rüzgâr enerjisine göre de 3 kat daha yüksek karbon salımına yol açtığı bilimsel olarak ispatlanmıştır*. Akkuyu Nükleer Santrali kapatılmalı ve nükleer santrallerden acilen vazgeçilmelidir.
Yetkilileri bilime ve bilim insanlarına kulak vermeye bir kez daha çağırıyoruz. Önlemler alınırken dünyada ve ülkemizde var olan zengin bilgi birikiminden ve konunun uzmanlarından yararlanılması gerekliliği topluma ve tüm yaşayan canlılara karşı sorumluluktur. Yanan orman alanları, arazi ve inşaat rantına kurban edilmemeli ve hızla yeniden bilimsel ormanlaştırma çalışması başlatılmalıdır.
Mersin Tabip Odası
Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu
Türk Tabipleri Birliği Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Kolu
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
* Sovacool, B.Kç Valuing the greenhouse gas emissions from nuclear power: A critical survey, Energy Policy,Volume 36, Issue 8, 2008