Türk Tabipleri Birliği (TTB), Sağlık Bakanlığı 2023 Yılı Bütçe Teklifi üzerine değerlendirmesini, 11 Kasım 2022 tarihinde bir basın toplantısı ile açıkladı.

Toplantıda kısa bir söz alan TTB Merkez Konseyi II. Başkanı Dr. Ali İhsan Ökten; bugün bu açıklamada yer alması gereken Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın haksız, hukuksuz, adaletsiz ve antidemokratik tutukluluğunun bir an önce sonlandırılması çağrısı yaptı. Sağlık Bakanlığı bütçesinin azaltıldığını, tedavi edici hizmetlere %70 pay ayrılırken koruyucu sağlık hizmetleri payının %30 ile sınırlı tutulduğunu söyleyen Ökten, “Esasen bunun tam tersi olması gerekir. Bizim birinci basamağı kuvvetlendirecek, toplum sağlığını koruyacak bir sisteme ihtiyacımız var. Aksi halde aylar sonraya verilen randevu, ameliyat tarihi gibi sorunlar katlanarak sürecektir” dedi. Son olarak 13 şehir hastanesine %23 pay ayrılmasına tepki gösteren Ökten, bu sayının ilerleyen yıllarda 31’e yükselmesi halinde sağlık bütçesinin çok daha dengesiz hale geleceğini, diğer kamu hastanelerinde nasıl hizmet verileceğinin belirsizleşeceğini ifade etti.

TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Adalet Çıbık tarafından okunan açıklama şöyle:

Sağlık Bakanlığı 2023 Yılı Bütçe Teklifi Sağlığa Zararlıdır;

Toplum Sağlığı Düşünülerek Yeniden Yapılandırılmalıdır!

Türkiye’de genel bütçe, AKP’nin hükümet olmasıyla birlikte, bir yandan “sosyal devlet” hedefi daha da zayıflarken; diğer yandan şirketleri, sermaye sahiplerini vergi vermekten neredeyse azade eden uygulamalarla toplumsal eşitsizlikleri daha da artıran bir içerik kazandı. Bu tablo, elbette yeni değil. Ancak, AKP’nin 20 yıllık iktidarıyla geldiğimiz Kasım 2022 itibarıyla bütçe, yoksulu daha yoksul ve aç, zengini çok daha zengin yapan ekonomik ve sosyal politikaların hayata geçirilmesinin aracı yapıldı.

Öyle ki kurumlar vergisi adıyla şirketlerden, sermaye sahiplerinden alınan vergi 1999 yılında yüzde 46 iken aşama aşama azaltılıp, 2022 yılında yüzde 22’ye düşürüldü. Bu uygulamayla şirketler ve sermaye sahipleri tarafından ödenmesi gereken vergi oranı yüzde 52 azaltılmış oldu. Başka bir ifadeyle, şirketler ve sermaye sahipleri oran olarak bu yıl, 23 yıl önce ödemeleri gereken verginin yarısından daha azını ödemeleri gerekiyor. Buna karşın, örneğin, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı bütçeleri, topluma sunmakla yükümlü oldukları hizmeti asgari ücretli ailelere bile para almadan sunabilecekleri düzeye çıkartılmadı. Toplumun devlet tarafından sunulmakta olan sağlık hizmetlerine, eğitim-öğretime, tiyatroya vb. ulaşabilmesi ve yararlanabilmesi için cebinden önemli miktarlarda harcama yapması gerekiyor.

Yukarıda paylaşılanlar doğrudan hükümet tarafından hazırlanıp çıkartılan yasayla hayata geçirildi. AKP, 2023 yılında da devam etmesi için çaba harcıyor, tutum alıyor. Bilindiği gibi, Türkiye’de bütçe, esasında bir yasadır. Kamuoyu ve yetkililer tarafından “bütçe”, “genel bütçe” ya da örneğin “2022 yılı bütçesi” olarak adlandırılmakla birlikte, açık adı “… Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasası”dır. Ve geçerlilik süresi bir yıl ile sınırlıdır. Genel bütçe, benzer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de toplumsal kaynağın kimlerden ve ne kadar alınarak oluşturulacağı ile toplumsal kaynağın kimler için ve hangi alanlara harcanacağı-dağıtılacağı kararının somutlaşmış metnidir. Diğer bir ifadeyle, bütçe, bu kararın yasaya dönüştürüldüğü, toplumsal meşruiyetin yanı sıra, hukuksal meşruiyet de sağlayan bir belgedir. Onun için, TTB’nin 6023 sayılı kuruluş yasasından gelen sorumluluğu nedeniyle, her yıl özenle inceliyor ve değerlendirmelerimizi de kamuoyu ile paylaşıyoruz.

Bilindiği gibi, Haziran 2018 genel seçimleri sonrasında uygulamaya giren Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte, bütçeyi Cumhurbaşkanlığı hazırlıyor ve cumhurbaşkanı tarafından bir yasa teklifi olarak TBMM Başkanlığı’na iletiliyor. “2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi” de 17 Ekim 2022 tarihinde TBMM Başkanlığı’na sunuldu ve Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, maalesef basına-halka kapalı olarak görüşülmeye başlandı.

Toplam bütçe teklifi bir önceki yılın teklifine göre yüzde 150,3 artırılarak, 4 trilyon 469 milyar 570 milyon 19 bin TL gider ve 4 trilyon 248 milyar 666 milyon 270 bin TL gelir olarak sunuldu. Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan beşinci bütçe olmasına karşın, denk bütçe yapılamamış, daha teklif halindeyken gelirde yaklaşık yüzde 5’lik bir eksiklik yaratılmıştır. Bunun parasal karşılığı 220 milyar 903 milyon 749 bin TL’dir. Öyle ki Milli Savunma, Adalet, Dışişleri bakanlıkları başta olmak üzere birçok bakanlığın bütçesinden çok daha fazladır.

Cumhurbaşkanlığı, 2023 yılı bütçe gelirlerinin yüzde 86,5’inin vergi gelirlerinden sağlanmasını teklif etmektedir. Yanı sıra, vergi gelirlerinin de yalnızca yüzde 17,4’ünün kurumlar vergisi üzerinden toplanması hedeflenmiştir. Hedeflenen vergi gelirinin büyük bölümünün yine çalışanların maaş ve ücretlerinden, küçük esnafın ve köylünün kazancından kesilecek-alınacak vergilerle ve KDV, ÖTV gibi dolaylı vergiler üzerinden sağlanması hedeflenmektedir. Başka bir ifadeyle, cumhurbaşkanlığı, 2023 yılı bütçe gelirlerinin vergilerden karşılanması planlanan 3 trilyon 673 milyar 735 milyon 478 bin TL’lik bölümünün, yalnızca 638 milyar 975 milyon 349 bin TL’lik kısmının kurumlar vergisi kapsamında şirketlerden ve sermaye sahiplerinden alınmasını teklif etmektedir. Bu teklifin hayata geçirilmesi daha önceki yıllarda olduğu gibi eşitsizlikleri ve yoksulluğu artıracaktır. Adil değildir. Hakkaniyetsizdir. Yalnızca bu nedenle dahi kabul edilebilir değildir. Bütçe gelirleri öncelikle kârdan, ranttan, faizden alınacak vergilerle sağlanmalıdır. Gıda, ilaç, kitap, su, elektrik, doğalgaz, sağlık, eğitim başta olmak üzere, mal ve hizmet alımlarında KDV, ÖTV vb. dolaylı vergiler kaldırılmalıdır. Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınacak adil bir bütçe teklifi hazırlanmalıdır.

COVID-19 pandemisi pek çok ülkenin sağlık sistemini olumsuz etkiledi ve önceden var olan eşitsizlikleri artırdı. Türkiye’de de sağlık sisteminin insanların sağlığının korunması ve geliştirilmesini önceleyen değil, hastaların tedavisini önceleyen ve bunun üzerinden rant sağlamaya dönük bir sistem olduğunu görünür hale getirdi. Pandeminin ilk dönemlerinde ulaşılamayan sağlık hizmetleri nedeniyle, biriken gereksinimler, ilerleyen zamana rağmen karşılanamadı. Sistem tıkandı. Genel sağlık sigortası kapsamında olup prim borcu olmayanlar dahi gereksinim olduğunda hizmete ulaşamıyor. Haftalar, aylar sonrasına muayene, tetkik ve ameliyat randevularının verilmesi sıradanlaştı. Toplumun daha fazla mağdur edilmemesi hekimler ve sağlık emekçilerinin daha fazla şiddete uğramaması için sağlık sisteminin masaya yatırılması, neoliberal politikaların en kısa sürede sağlık sisteminden sökülüp atılması gerekiyor.

Yaşanmakta olan sorunların yarattığı gereksinimler, bütçe teklifini hazırlayanlar tarafından görülmemiş olacak ki genel bütçe içinde Sağlık Bakanlığı bütçesinin payı, 2022 yılı için yüzde 6,63 iken 2023 yılı için yüzde 6,56 olarak belirlenmiş. Bırakalım artırılmasını, maalesef payı azaltılmış. Bu yetmezmiş gibi bakanlığın azalan payının yanı sıra, bakanlığın bütçesi içinde “koruyucu sağlık programının” payı da bir önceki yıla göre azaltılmaktan kurtulamamış; yüzde 33,4’den yüzde 28,7’ye indirilmesi teklif ediliyor. Yetmiyor. Bakanlık bütçesindeki payı 2022 yılında yüzde 64,2 olan ve 2023 yılında yüzde 69,6 olması teklif edilen “tedavi edici sağlık programının” başında da büyük bir kara delik var: Şehir hastaneleri! Sağlık Bakanlığı 2023 Yılı Bütçe Teklifi; “tedavi edici sağlık programı” için ayrılan bütçenin yüzde 22,9’unun şehir hastanelerinin patronlarına kira bedeli ve hizmet alım bedeli olarak ödenmesini içeriyor.

Türkiye’de yaşayan milyonlarca mülteci ve göçmen “görmezden gelindiğinde” bile Sağlık Bakanlığı bütçesinden kişi başına yaklaşık 3.370 TL düşüyor. Buna karşın, bilindiği gibi, sağlık hizmetlerinde teknoloji kullanımı arttıkça gereksinim duyulan emek gücü de artıyor. Başka bir ifadeyle, sağlık hizmetleri günümüzde emek yoğun bir alan. Çalışan sayısı oldukça fazla. Bu nedenle, Sağlık Bakanlığı bütçesinden çalışanlara yapılacak ödemelerle sosyal güvenlik kurumlarına yatırılacak primleri çıkarttığımızda, kişi başına düşen payın 1.513 TL’ye gerilediğini görüyoruz. Söz konusu eksiltmelere, şehir hastanesi patronlarına yapılan ödemeleri de eklediğimizde, 2023 yılı için Sağlık Bakanlığı’nın doğrudan kişi başına yapabileceği harcamanın (kişi başına düşen payın) 1.008 TL’ye düştüğünü görüyoruz. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının arttığı bir dönemde Sağlık Bakanlığı ve SGK tarafından sağlık emekçilerinin mesleki riskleri dikkate alınarak hak görülmeyen grip aşısının, 250 TL’ye satıldığı bir Türkiye’de, Sağlık Bakanlığı bütçesini kişi başına düşen miktarı üzerinden değerlendirildiğimizde de kabul edilemez buluyoruz.

Sağlık Bakanlığı 2023 Yılı Bütçe Teklifi, programlar ve ekonomik sınıflandırma düzeyinde incelendiğinde, sağlık hizmeti sunumu kapsamında “Koruyucu Sağlık Programı” ve “Tedavi Edici Sağlık Programı” olmak üzere, iki ana programdan oluşmaktadır. Sağlık Bakanlığı, 2023 yılı bütçesinde başlangıç ödeneğinin yüzde 28,7’sinin (84 milyar 39 milyon 447 bin TL) koruyucu sağlık programına, yüzde 69,6’sının da (204 milyar 35 milyon 173 bin TL) tedavi edici sağlık programına ayrıldığı görülmektedir. Teklifte yer alan her iki ana program kapsamında, Sağlık Bakanlığı tarafından istihdam edilen çalışanların gideri ile sosyal güvenlik devlet primi gideri dışarıda tutulup hesaplama yapıldığında, Sağlık Bakanlığı 2023 yılı başlangıç ödeneğinde doğrudan koruyucu sağlık programı için ayrılan payın 51 milyar 898 milyon 721 bin TL’ye, doğrudan tedavi edici sağlık programı için de 79 milyar 809 milyon 554 bin TL’ye kadar azaldığı görülmektedir. Buna göre, Sağlık Bakanlığı tarafından 2023 yılı boyunca kişi başına koruyucu sağlık hizmetleri için 596 TL, tedavi hizmetleri için de 917 TL harcama yapılmasının planlandığı görülmektedir. Yıllık enflasyonun yüzde 180’leri bulduğu, hemen her şeyin fiyatının neredeyse ayda hatta haftada birkaç kez arttığı günümüzde, bir defa daha “Bu bütçe kabul edilemez!” diyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın 2023 yılı için bütçe teklifi 675 milyar TL’den, genel bütçe toplam giderinin yüzde 15’inden daha az olmamalıdır.

Seksenli yıllarla birlikte, neoliberal ekonomik ve sosyal politikalar kapsamında, hiçbir bilimsel bilgiye dayanmamasına karşın, “kamu verimsizdir, devletin üretimdeki payı küçültülmelidir” saptamalarına dayanan; kamuya ait işletmelerin özel sektöre satılması ve kamu hizmetlerinin piyasaya açılması ile uygulanan özelleştirmeler, 2000’li yıllarla birlikte hedefi doğrultusunda geliştirilip yeni yeni formlarda uygulanmaya başlandı. Bunlardan en önde gelenini “Kamu Özel Ortaklığı” uygulamaları oluşturuyor. Günümüzde, bütün yönleriyle kanıtlandığı gibi, bu uygulamaların ana hedefi, ülkelerin kamusal kaynaklarının döviz bazında ulusötesi sermaye sahipleriyle, bunların taşeronları olarak çalışan yerli sermaye gruplarına aktarılmasıdır. Söz konusu sözleşmeler, kamuya ait arsaların tahsisinden, inşaat için kredi verilmesine, gelmeyen hasta ve yolcu için ya da geçmeyen araç için şirketlere karşı döviz bazında borçlu olmayı kabul etmeye kadar bütünüyle toplumsal yarar karşıtı olan birçok uygulamayı içinde barındırmaktadır. AKP hükümetleri ile birlikte, benzer ekonomik kategorideki ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’nin de emekçi sınıflar, işçiler, köylüler, kendi hesabına çalışanlar vb. için kara deliklerinden önemli birisi de kamu özel ortaklığı kapsamında yürütülen hizmet sunumu, yatırım, bakım ve onarım vb. faaliyetler için şirketlerle yapılan sözleşmeler oluşturmaktadır. Bilindiği gibi ister şehir hastanesi ister köprü ister hava alanı, isterse otoyol vb. için olsun kamu özel ortaklığı kapsamında yapılan sözleşmelerin özü değişmemektedir.

Sağlık Bakanlığı bütçe teklifinde halen hizmet sunmakta olan şehir hastanelerine, 2023 yılı itibarıyla, tedavi edici sağlık programı kapsamında kira bedeli olarak 27 milyar 716 milyon TL, hizmet alımı için de 18 milyar 946 milyon TL olmak üzere, toplam 46 milyar 662 milyon TL ödenmesinin planlandığı görülmektedir. Söz konusu bedel, Sağlık Bakanlığı’nın tedavi edici sağlık programına ayrılan toplam bedelin yaklaşık yüzde 23’ünü, çalışan ücreti ile sosyal güvenlik kurumuna devlet pirimi giderinin çıkartılması sonrasında kalan tedavi edici sağlık programı toplam bedelinin ise yüzde 59’unu oluşturmaktadır. Böyle bir tercihi kabul etmiyoruz. Halkın sağlık hizmetleri için ayrılan parası bir avuç şirkete aktarılmamalıdır. Şehir hastaneleri için yapılmış olan sözleşmeler herhangi bir tazminat ödenmeden feshedilmeli, planlanan ödemeler durdurulmalı ve şehir hastaneleri daha fazla zaman kaybetmeden devlet hastanelerine dönüştürülmelidir.

Bunların yanı sıra, bilindiği gibi Türkiye’de emek gücünü satarak yaşamak zorunda olanların tümü gibi hekimler ve sağlık emekçileri de AKP hükümetleri döneminde daha da yoksullaşmış ve geçinemez hale gelmiştir. Bütçe teklifinde hekimlerin maaş ve emekli aylığına etki edecek 7200 ek göstergenin uygulanması ve özel hizmet tazminat oranlarının yükseltilmesiyle maaşlarda en az yüzde 200 oranında artış yapmaya olanak verecek düzenlemeler 2023 yılı bütçe teklifinde yer almalıdır. Hiçbir hekimin, sağlık emekçisinin aylık gelirinde performans ücretinin payı yüzde 10’u-15’i geçmemeli, gelirlerinin hemen tümünün emekliliğe de yansıtıldığı düzenlemeler hayata geçirilmelidir.

Sağlık Bakanlığı 2023 yılı bütçe teklifinde yer alan hedeflerin neredeyse hiçbiri kabul edilemez. Sağlık Bakanı, 24 Kasım 2022 tarihinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yapacağı; Sağlık Bakanlığı 2023 Yılı Bütçe Teklifi konuşmasından önce gerekli düzenlemeleri yapmalıdır. Bakanlığın bütçesinde yapılacak düzenlemeler; halkın sağlığının korunması ve geliştirilmesi önceliğiyle toplumun sağlık sorunlarının en kısa sürede ve kamusal olarak çözülmesi, hekimlerin ve sağlık emekçilerinin çalışma koşullarının ve özlük haklarının insan yaşamına yakışır, günümüzün koşullarına uygun hale getirilmesi ve şiddetin önlenmesi öncelikli hedefleriyle gerçekleştirilmelidir.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi