Türkiye, yaz aylarını yine çocuklarımız konusunda bedeli çok yüksek bir rehavet içinde geçiriyor. Öğrencilerin okula dönebilmesi için hiçbir hazırlık ve çalışma yapılmıyor. Geçtiğimiz bir buçuk sene içinde çocuklarımıza yaşatılan bilişsel, fiziksel ve duygusal kayıpların telafisi için bütçe ayrılmıyor, müfredat oluşturulmuyor, planlama yapılmıyor. Söz konusu çocuklar iken, böylesi bir ihmalin bahanesi olamaz.
Çağrımız başta hükümet, siyasi partiler, sendikalar, uzmanlık dernekleri, sivil toplum kuruluşları ve veliler olmak üzere çocuklarımızın sağlığı, hakları, iyiliği ile ilgili çalışan tüm kurum ve kişileredir. Kayıpları tespit ve raporlamanın zamanı geçmiş, ses yükseltmenin ve harekete geçmenin zamanı gelmiştir. Pandemi, uzun ve sonu belli olmayan bir süre boyunca eğitimi aksatmanın, ailelerin yaşamını sekteye uğratmanın ve en önemlisi çocuklarımızın geleceği ile oynamanın bahanesi olamaz. Pandemi, eğitimin önüne zorluklar koyuyorsa, o zorluklar aşılabilir ve aşılmalıdır. Okulların kapalı kalmasını savunmak, çocuklarımızın sağlığına değer verdiğimizin değil, eğitimlerine değer vermediğimizin göstergesidir. Bu bir kaynak sorunu değildir. Bu bir imkân sorunu değildir. Bu bir tercihtir.
Bu bir tercihtir çünkü okullar kapalıyken çocuklar AVM’lere gidebilmiştir. Bu bir tercihtir çünkü okullar kapalıyken çocuklar dershanelere gidebilmiş, evlerde tedbirsiz ortamlarda toplanıp özel ders almışlardır. Bu bir tercihtir çünkü güvenli olmadığı gerekçesiyle okula gönderilmeyen çocuklar düğünlere gönderilmiş, salgında bakım için en yüksek riski taşıyan yaşlılara bırakılmıştır. Bu bir tercihtir çünkü merdiven altı bakım kurumları hep açık kalmıştır. Bu bir tercihtir çünkü taşıyıcılığı düşük olduğu halde çocuklar okula gönderilmezken, taşıyıcılığı yüksek olan yetişkinler güvensiz işyerlerinden virüsü evlere, çocuklara taşımaya devam etmiştir. Bu bir tercihtir çünkü ilkokul öğrencilerinden daha fazla hastalık yayabildiği halde, sınavlara hazırlık nedeniyle önemli görülerek 8’inci ve 12’nci sınıflar açık tutulmuştur. Yani sınava girilmeyen yılların eğitim açısından önemsiz görüldüğü itiraf edilmiştir. Bu bir tercihtir çünkü çoğu özel olan bağımsız anaokulları açıkken, devlet okullarına bağlı olan anasınıfları salgın bahanesi ile kapalı tutulmuştur. Kısacası iktidar tercih yetkisini çocuklarımızın yüksek çıkarları aleyhine kullanmıştır.
İktidar bu konuda bir eğitim ya da bir sağlık politikası gütmemiş, uygulamalarıyla çocukların eğitimine hiç önem vermediğini itiraf etmiştir. Okulları kapatmanın kısa dönemli ekonomik etkilerinin diğer sektörlerden düşük olduğunu hesaplayan hükümet, sırf bu nedenle çocuklarımızın eğitim haklarını ihlal etmiştir. Eğitimin ve eğitimcinin değersizleşmesi yıllardır süregelen bir siyasetin sonucudur. Toplum olarak çocuklara vermekten imtina ettiğimiz koruma, bakım ve saygı ise ülkemizin ezeli ve kanayan yarasıdır. Sonuç olarak okulları güvenli şekilde açık tutmak değil, kapalı tutmak için bahane üretmek konusunda ideolojiler üstü bir siyasi uzlaşı sağlanmıştır. İktidarın eğitim politikasızlığına muhalefet de bir eleştiri ya da alternatif getirmemiştir. Okulların her fırsatta kapatılması konusundaki uzlaşıya katılan muhalefet, mümkün olduğunca açık tutulması konusunda görüş bildirmeyi siyasi risk olarak görmüş ve üstlenmemiştir. Bir başka deyişle ne iktidar ne de muhalefet partileri çocukların iyiliğini, uğruna siyasi risk alacak kadar değerli bulmuştur. Sonuçta idare ve diğer partiler çocukların siyasette görünmez kılınması konusunda görüş ve eylem birliği içinde görünmektedir.
Gün sorumluluk alma, elimizi taşın altına koyma günüdür. Türkiye dünyada okullarını en uzun süre kapalı tutan ülkelerden biri olmak gibi utanç verici bir payeye sahiptir. Bu çocuklarımıza değer vermediğimizin göstergesidir. Çocuklara değer vermek, onları hem korumanın, hem eğitmenin yollarını bulmayı gerektirir. Okulların sadece birkaç ay kapalı kaldığı ülkelerde yapılan zekâ ölçümlerinde dahi büyük kayıplar tespit edilmiş, çocukluk obezitesinde yüksek artış görülmüşken, ülkemizde yaşanan kayıpların boyutunu düşünmek bile korkutucudur. Haneler hem ev, hem okul olmanın stresi altında ezilmiş, ailede ağırlıklı olarak bakım ve eğitim yükünü üstlenen kadınlarımız yorulmuş ve tükenmiştir. Uzaktan eğitime katılabilen “şanslı” çocukların psikolojisi bütün gün ekran başında oturmaktan bozulmuş, dikkat dağınıklıkları artmış, sosyal yetileri azalmış, çocuklar okuldan soğumuş, sınavlara başkasını sokmak ve ödevini başkasına yaptırmak normalleşmiş, eğitimde ahlaki bir çöküntü yaşanmış, notlama yapılması ülke çapında engellenerek bu ağır erozyon ve sosyal kesimler arası oluşan öğrenim farkı görünmez kılınmaya çalışılmıştır. Uzaktan eğitime katılamayan çocukların ise eğitimle bağı kesilmiş, bir kısmı çalışmaya başlamış, bir kısmı evlendirilmiş, okulun koruyuculuğundan uzak kalan çocuklar arasında kazalar ve istismara maruz kalma riski artmış ve okullaşma oranlarındaki kazanımlarımız yitirilmiştir. Dezavantajlı çocuklar ile nispeten daha şanslı olanların arasındaki fark yıllar boyunca kapanamayacak şekilde açılmıştır.
Yapılanlar ortada bir eğitim veya sağlık politikası olmadığının en açık delilidir. Bu noktada görevimiz sorunları sayarak bahaneler üretmek değil, çocuklarımızın karşısına çözümlerle çıkmaktır. Hesap verilecek en üst merci öğrencilerdir. Son bir buçuk senede çocuklara ve gençlere karşı ödemesi imkânsız bir borç altına girdik. Bu borcun daha da artmaması için okulların bir an önce açılması ve açık tutulması gerekmektedir. İlk ve orta öğrenimde uzaktan eğitim, en iyi şartlar altında dahi, örgün eğitimin yerini tutamaz. Talebimiz aynıdır ve aynı kalacaktır: Salgında okullar son kapanan ve ilk açılan yerler olmalıdır. Çocuklarımızın geleceği -kâr getirmediği için, çocuklar oy vermediği için, çocuklar ses çıkaramadığı için- göz ardı ettiğimiz değil, çocukların geleceğine dair sorumluluklarımız dolayısıyla önceliğimiz olmalıdır.
Çocuklar salgında en az bulaştırıcı kesimdir. Çocuklar COVID-19’dan en az etkilenen yaş grubudur. Öğretmenlerimizin büyük bir çoğunluğu aşılanmıştır. “Eylül’de okullar nasıl olsa açılacak” diyerek hazırlık yapmamak, okulların açıldıktan kısa süre sonra tekrar kapanması ile sonuçlanacaktır. Okullar yine ilk kapanan, son açılan kurumlar olacaktır. Salgında yeni varyantlar ve yeni zirveler de göz önüne alınarak acilen bir eğitim eylem planı oluşturulmalıdır. Türk Tabipleri Birliği bir eylem planına yönelik ve Delta varyantı ile aşılama konusundaki son gelişmeleri de dikkate alarak okulların güvenli açılması konusundaki önerilerini güncellemiştir. Toplumun tüm kesimlerine sesleniyoruz. Salgın kadar, eğitim de bir halk sağlığı sorunudur. Bilimsel bulgular ışığında acilen gerçekçi ve güvenli eylem planı oluşturulmalı ve uygulanmalıdır. Çocuklarımıza duyduğumuz sevgiyi ve saygıyı, onları korumak için elimizden geleni yapacağımızı göstermenin başka bir yolu yoktur. Eğitime olan ihmalkâr tavrımız, çocuklarımızın bugününe ve yarınına ne kadar ilgisiz olduğumuzu göstermekten başka işe yaramıyor.
Okulları güvenli olarak açalım. Okulları geleceğimiz için açalım. Okulları çocuklarımız için açalım.
Türk Tabipleri Birliği Okul Sağlığı Çalışma Grubu