Sağlık Bakanlığı’nın sağlık sistemine yaklaşımının son örneğini tıpta uzmanlık kadrolarında yapılan değişikliklerde de görüyoruz. Sağlık Bakanlığı, hekimlerin meslek örgütü olan TTB’nin, uzmanlık derneklerinin, akademisyenlerin, tıpta uzmanlık öğrencilerinin görüşlerini almak, uzman hekim kadrosu ihtiyacını değerlendirmek, eğitimin içerik ve niteliğini gözetmek ve sistemin asıl sorunlarını çok boyutlu tartıştırmak ve çözüm üretmek yerine, kontenjan sayılarını sorumsuzca artırarak değişikliklere gitmektedir.
Son yıllarda tıpta uzmanlık öğrencilerinin daha da derinleşen sorunları ve yürütülen mücadele iktidar tarafından sessiz kalınamaz boyuta geldiğinde Sağlık Bakanı tarafından dillendirilen ve asistan reformu olarak adlandırılan süreç yalnızca nöbet ertesi izin hakkında başhekimliklere rica mektubu yazmak ile geçiştirilmiş, asistan hekimlerin nöbet ücretleri ve özlük hakları konusunda herhangi bir iyileştirme yapılmamıştır. Hekimlerin haklı mücadelesine karşılık Cumhurbaşkanı tarafından söylenen “Giderlerse gitsinler biz asistan hekimlerimizle devam ederiz” sözlerinin ardından, hiçbir planlama yapılmadan tıp fakültesi, eğitim ve araştırma hastanesi açan zihniyetin şimdi de uzmanlık eğitiminin niteliğini de yok sayan bir yaklaşımla asistanlığı batan sağlık sisteminin can simidi olarak gördüğünü ilan ettiği binlerce kadro ile itiraf etmiştir.
Öncelikle Sağlık Bakanlığı’na verilen 17.266 asistan kadrosu ilan edilmiştir. Açılan Sağlık Bakanlığı kadrolarının tercihini artırmak için ise 07.04.2022 tarihinde bir kanunla Sağlık Bakanlığı adına uzmanlık eğitimi yapanların ilave mecburi hizmeti kaldırılmış, ayrıca, istifa ettiği için yeniden devlet memurluğuna başlayamayan, yani Sağlık Bakanlığı adına açılan kadroları tercih edemeyecek olan hekimlerin Sağlık Bakanlığı adına üniversitelerde açılan uzmanlık kadrolarını tercih edebilmeleri önündeki engel kaldırılarak bunun bir kazanım olduğu müjdesi verilmiştir. Her ne kadar hekimler arasındaki eşitsizlikleri kısmen gideren bu düzenlemeyi olumlu bulsak da gerçek niyetin uzman hekim kadrolarını arttırarak ucuz iş gücü yaratmak olduğunu anlamak güç değildir.
TUS kadroları Ekim 2020’de 5.977, Eylül 2021’de 6.135, Şubat 2021’de 6.300 iken; Mart 2022’de 12.294 kadro açıklanmıştır. Bu artışın nedenleri Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanmamıştır. Eğitici ve eğitim verilen birimin kapasitesine göre açılması gereken kadrolarda, eğiticilerin görüşleri ve mevcut hali ile dahi birçoğu yetersiz olan eğitim koşullarının varlığı göz ardı edilmiştir. Bu durumun nitelikli uzman yetişmesindeki zorlukları daha da artıracağı ortadadır.
Dün (18.04.2022) açıklanan TUS kontenjanlarında kadroların büyük çoğunluğunun Sağlık Bakanlığı adına açıldığı, 12.294 kadro içerisinde yalnızca 239 kadronun YÖK’e bağlı açıldığı ve bunların vakıf üniversitelerine ait kadrolar olduğu görülmektedir. Ardı ardına yapılan bu değişikliklerin Sağlıkta Dönüşüm Programı süresince tüm olanakları ellerinden alınan, borçlandırılarak tüketilen ve akademik özerkliği yok edilen üniversite hastanelerinin bakanlığa devredilmesi niyetinin sinyallerini taşımaktadır.
Özerk akademinin, bilimin yok sayıldığı, tümüyle tasfiye edilmeye çalışıldığı, nitelik yerine niceliğin öncelendiği bir ortamda binlerce asistanın eğitiminin nasıl olacağı, eğitici kadronun yetip yetmediği, yeterli teorik ve pratik eğitim veya laboratuvar çalışmalarının olup olamayacağı gibi birçok sorun göz ardı edilmektedir.
Asistan hekimler yararına yapıldığı iddia edilen değişiklikler, tam da sorunun başladığı yerde asistan hekimlerin birer tıpta uzmanlık öğrencisi olduğu, eğitim almak için hastanelerde oldukları gerçeği ile bağdaşmayan ve onları yalnızca işgücü olarak gören anlayış ile yapılmaktadır. Amaç asistan hekimlerin nitelikli eğitim hakkını alabileceği şartları sağlamak olması gerekirken, hastanelerin iş yükünü kaldıracak hekim bulma arayışıdır.
Nitelikli bir tıpta uzmanlık eğitimi için anabilim dallarının veya eğitim kliniklerinin standartlara uygun olması, uzmanlık öğrencisine eğitim verebilecek eğitici sayı ve niteliğinin, teorik ve pratik eğitim ortamının yeterli olması gerekmektedir. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin öncelenmediği, üçüncü basamak hastanelere eğitim değil hizmet hastaneleri olarak yaklaşıldığı, üniversitelerin, bilimin yok sayıldığı sağlık politikalarıyla ne hekimlerin nitelikli eğitim hakkı ne de halkın sağlık hakkı sağlanamaz.
Uzun süredir tıp eğitimi kadrolarında yapılan kontrolsüz artışların devamı olarak tıpta uzmanlık öğrenci kadrolarının artışı, hekimliğe saldırı olduğu kadar toplumun sağlık hakkına da saldırıdır. Tıp ve tıpta uzmanlık eğitimi, nitelikten asla ödün verilemeyecek eğitim süreçleri iken, hekimliği ucuz iş gücüne dönüştürmeyi hedefleyen, sağlığı metalaştıran anlayışın hedefinde hekimlik mesleği ve halkın sağlığı vardır.
Türk Tabipleri Birliği Asistan ve Genç Uzman Hekimler Kolu
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi