Askeri hekim mezun veren Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin (GATA) 15 Temmuz 2016 sonrası başlayan süreçte kapatılması nedeniyle; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) oluşan sağlık çalışanı ihtiyacı, Sağlık Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı (MSB) arasında imzalanan 7 Şubat 2018 tarihli protokol ile Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanmaya başlanmış ve sınır ötesi askeri operasyonlarda da hekimler yalnızca valilik oluru ile görevlendirilmeye başlanmıştır. Ancak TSK’nin sınır dışı karakolları, tabur ve birliklerinde yaşanabilecek yaralanmalara karşı ilk müdahaleyi yapmak üzere görevlendirilen hekimler, herhangi bir savaş hekimliği eğitimi almamışlardır. Görevlendirmeler genellikle Şanlıurfa, Mardin, Gaziantep, Hatay gibi sınır illerindeki hekimlere yapılmaktadır. Bunun yanı sıra Muğla, Çanakkale gibi illerden de görevlendirmeler yapıldığı bilgisi tarafımıza ulaşmıştır.
Görevlendirmelerin Yapılış Şekli
Bu görevlendirilmelerin birçoğu mesleğe yeni başlamış saha deneyimi olmayan pratisyen hekimlere yapılmaktadır. Görevlendirme süreleri genellikle bir ay olmakla birlikte 45 gün veya iki ay gibi farklı sürelerde görevlendirmeler de yapılmaktadır. Birçok görevlendirmenin önceki gece hekime kısa mesaj veya WhatsApp mesajlarıyla tebliğ edildiği bilgisi tarafımıza ulaşmıştır; bu tarz görevlendirmeler usule aykırıdır. Görevlendirme yapılan yerler kağıt üzerinde sınır içindeki üs bölgeleri ya da merkezde bulunan tugaylarmış gibi gösterilmektedir. Hekimlere bu görevlendirmelerde verilen çok kısa süreli yetersiz eğitimler dahi illere göre farklılık göstermektedir. Kimi hekimlere askeri araç kullanımı tanıtımı, kimilerine silah kullanımına dair eğitimler verildiği bilgileri de tarafımıza iletilmektedir. Bu eğitimlerin sivil hekimlikle bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Hekimler yine idari ve kanuni hiçbir dayanağı olmayan bir şekilde sınıra yakın kamplara gönderildiklerini ve bu kamplarda gönderilecekleri yerlerin belirlenmesi için bekletilmekte olduklarını ifade etmektedir. Sınır dışı bölgeleri belirlendikten sonra hekimler zırhlı savaş araçları ile savaş alanına götürülmektedir. Araçların üzerinde herhangi bir evrensel tıp amblemi bulunmadığı da bizlere ulaşan bilgiler arasındadır.
Türkiye’nin taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi, işgal altındaki topraklarda ve askerî harekât mıntıkalarında sağlık personelini kendini tanıtır mesul makamın mührünü taşıyan fotoğraflı kimlik ve sol kolunda pazıbent taşıması gerektiğini belirtir. Yine aynı sözleşmede “Her ne sıfatla olursa olsun, bir sağlık ve emniyet mıntıkasında bulunan şahıslar, ne bu mıntıkanın içinde ne de dışında askerî harekâtla veya harp malzemesi istihsali ile doğrudan doğruya alâkadar hiçbir işle meşgul olmayacaktır” denilmekte ve “bu bölgelerde bulunabilecek münakale yolları ve nakil vasıtaları basit bir transit için olsa da, askerî personelin veya malzemenin sevkinde kullanılmayacaktır” şeklinde uyarılmaktadır. Ancak gerek hekimleri taşınması gerek kullanılan kıyafetlerin ve gerekse de bulunulan alanların sözleşmeye aykırı olduğu anlaşılmaktadır.
Görevlendirilen Bölgelerde Çalışma Koşulları
Gidilen sınır dışı yerlerin, askeri personelin görev aldığı; boşaltılmış köyler ya da düz bir arazide kurulmuş çadırlardan oluşan tabur ve birlikler olduğu görevlendirilen hekimler tarafından belirtilmektedir. Birliklerde sadece askeri personel bulunduğu ifade edilmektedir. Revir dahi bulunmayan alanlarda altyapının sağlık hizmeti verebilmek için uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Fiziki olarak hijyenden yoksun olan yerlerde zaman zaman su ve elektrik sorunlarının yaşandığı de belirtilmektedir. Hekimlerin çalışma yerlerinin ayrı olarak işaretlendiği, sağlık çalışanı olduklarını gösterir ayrı kıyafetlerinin olduğu sağlık birimlerine uygun alanlar bulunmak zorundadır. Dünya Tabipler Birliği’nin Silahlı Çatışma Dönemlerine İlişkin Kuralları’nda sağlık çalışanlarının giysileri “Mesleki görevlerini sürdürdükleri sürece, tıp ve yardımcı meslektekiler, beyaz zemin üzerine kırmızı yılan ve asa amblemiyle ayırt edilirler. Bu amblemin kullanılışı özel bir yönergeyle düzenlenmiştir” şeklinde belirtilmiştir.
Üstelik zaman zaman bölgede bulunan ve TSK personeli olmayan silahlı kişilere de sağlık hizmeti verilmesi istendiği tarafımıza iletilmiştir.
Görevlendirilme boyunca yurtiçine giriş çıkış, acil durumlar dışında yasaktır. Hekimler görevlendirme sırasında yılda iki kez ve belli merkezlerde yapılan Tıpta Uzmanlık Sınavı’na (TUS) katılmakta bile ciddi zorluklar yaşamıştır. İletişimin dahi problemli olduğu alanda hekimler amirlerine ulaşamadığı gibi, rütbeli askerlerin kendilerine amirleriymiş gibi davranabildiği iletilmektedir. Yaşanan sorunlarda amirin/muhatabın kim olduğu konusunda Sağlık Bakanlığı/il sağlık müdürlüklerinin sessiz kalması, hekimler/sağlık çalışanlarını mağdur etmektedir. Yine Dünya Tabipler Birliği’nin Silahlı Çatışma Dönemlerine İlişkin Kuralları’nda “Tıp mesleğinin ve yardımcı mesleklerin üyelerine, kendi mesleki etkinliklerini özgürce yürütebilmeleri için gereken güvence sağlanmalıdır. Sorumluluklarını yerine getirmeleri için zorunlu olan yardım verilmelidir. Yardımlaşmaları gerektiğinde özgür dolaşma hakkı tanınmalıdır. Mesleki yönden tam bağımsız bir ortamda bulunmaları sağlanmalıdır” denilerek çalışma koşulları açıkça belirtilmiştir.
TSK bünyesinde askeri hekimlikte kullanılan bazı tıbbi malzemeler üniversite eğitiminde hekimlerin görmediği ve ilk defa karşılaştığı malzemelerdir. Bu durum sağlık hizmeti alacak askeri personel için ayrıca hayati risk barındırmaktadır. Görevlendirme öncesi hazırlıksız bir şekilde kendini savaş alanında bulan hekimlerin yalnız başına yaşayacağı korku, tedirginliğe bağlı olarak her türlü ruhsal sorunun sorumlusu da yine öncelikli olarak usulsüz ve yeterli eğitimi olmayanları görevlendiren idari ve mülki amirlerdir. Yöneticilerin yaşanan bu sorunlarda adım atmamasının yeterli hazırlık ve eğitimin olmadığı durumlar oluşturacağı; hekimlerin/ sağlık çalışanlarının yaralanmasına hatta ölümüne neden olabilecek ek risklere neden olacağı unutulmamalıdır.
Askeri hekimlik eğitiminin kendine özgü olduğu mülga Gülhane Askeri Tıp Akademisi Yönetmeliği’nde de görülmektedir. Yönetmelik md 41/1’de intibak, “Askeri öğrencilerin askerliğe intibaklarının denendiği, en fazla dört hafta süreli temel askerlik eğitimin verildiği süreç” olarak tanımlanmıştır. Bir askeri öğrencinin sadece askerliğe uygun olup olmadığının belirlenmesi için dahi dört hafta deneme süreci öngörülmüştür.
Aynı yönetmeliğin devamında intibak eğitimi, “GATF ve Sağlık Astsubay Meslek Yüksekokulu öğrencilerine ve öğrenci adaylarına; okulu ve okulda tabi olacakları askeri mevzuatı tanıtmak, temel askeri örf ve adetleri öğretmek, temel askeri eğitimi yaptırmak, eğitim öğretiminin gerektirdiği niteliklere ulaşmalarını sağlamak üzere yaptırılan eğitim” olarak tanımlanmıştır. Askeri personel olacak hekimler için uzun süreli bir askerlik eğitiminin düzenlenmiş olduğu burada da görülmektedir. Bugün ise bir protokol ile bu eğitimlerin hiçbirini almadan yapılan ve gönüllülük esasına dayanmayan görevlendirmeler yaşam hakkı dahil birçok hak ihlallerine kapı aralamaktadır.
Görevlendirmelerin Hukuksal Yönü
Yapılan düzenlemeler sonucu Sağlık Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı arasında sağlık hizmeti temini için yapılan protokollerinde de asıl işlevin ortadan kalktığı görülmektedir. Dolayısıyla Askeri Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde kadrolu hekimler eliyle yürütülmesi zorunlu hizmetler için geçici görevlendirme yapılmasının ve devlet hizmeti yükümlülüğü atamalarında bu birimlere atama yapılmasının hukuka aykırılığı görülmektedir. Hekimlik mesleği ilkelerinin ve mevcut tıp eğitimi standartlarının bu tür bir uygulamaya izin vermediği bilinmelidir. Hukuksal mevzuat açısından bakıldığında, her ne kadar protokolün 6. maddesinin 2. fıkrasında “3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun Ek-3’üncü maddesi kapsamında Millî Savunma Bakanlığı tarafından talep edilen kadrolar Devlet hizmeti yükümlülüğü kuralarına dahil edilir” şeklinde bir düzenleme var ise de; 3359 sayılı kanunun Ek-3. maddesinin lafzına bakıldığında sadece “Sağlık Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığınca müştereken belirlenen yerlerde askerlik hizmetini yedek subay olarak yerine getirenler, devlet hizmeti yükümlülüğünü tamamlamış sayılır” denilerek bu düzenlemenin yalnızca yedek subaylığa ilişkin olduğu görülmektedir. Bu durumda kanuni dayanağı olmaksızın sadece protokol ile yapılan bu düzenlemeye istinaden devlet hizmet yükümlülüğü kadrolarına talep ile kadro dahil edilmesi hukuka aykırıdır.
Hekimlerin görevlendirmeleri esnasında kendilerinin eğitiminin ve askeri donamının olmaması nedeniyle hayati riskleri olduğu belirtilmiştir. Bu konuda Anayasa madde 17 “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” demektedir. Yine İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi madde 23/1“Herkesin çalışma, işini özgürce seçme, adil ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır” demektedir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda işverenin genel yükümlülüğü, “İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede; mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar” (md. 4-1) şeklinde belirtilmektedir.
Ulusal ve uluslararası düzenlemeler açısından da bakıldığında; askeri hekimlik konusunda eğitimi ve donanımı olmayan hekimlerin yurtdışında çatışma bölgelerinde görevlendirilmesi sonrasında istenmeyen bir can kaybı durumunda temel yaşam hakkının ihlal edileceği aşikardır.
Cenevre Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler gereğince sağlık çalışanları, ambulanslar ve sağlık birimleri her yerden açıkça görünecek işaretler taşıması (Kızılay gibi) gerektiği ve bu işaretleri taşıyan kişi, araç ve kurumların saldırıya uğramasının uluslararası hukukun ihlali anlamına geldiği belirtilmektedir. Dolayısıyla hâlâ bölgemizdeki sınır ilerinde devam eden görevlendirmelerde gerek nakiller sırasında gerekse de hizmet sunumu sırasında sağlık çalışanlarının güvenliğinin sağlanması için gerekli tüm önlemlerin alındığından emin olunmalıdır. Bu sorumluluk devlete aittir.
Her zaman insan sağlığı için en önde mücadele eden, hiçbir görevden kaçmadan sağlık hizmeti sunma çabasında olan hekim ve sağlık çalışanlarının; yetersiz eğitimle ve gerekli önlemlerin alınmadığı ortamlarda çalıştırılmaya zorlanmasının hem ulusal hem uluslararası hukuk kurallarına aykırı olacağı unutulmamalıdır. Bu bağlamda hekimlerin hukuki ve idari kurallara aykırı, canlarını tehlikeye atan görevlendirmeler yapılmamalı; böyle bir durumun hem hizmet sunan hem de hizmet alan için ek riskler getireceği göz ardı edilmemelidir.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
TTB'nin Millî Savunma Bakanlığı'na yazdığı yazı için tıklayın.
Millî Savunma Bakanlığı'nın TTB'ye yazdığı yanıt için tıklayın.