19-20 Nisanda GöREVDEYİZ

511/2011
07.04.2011

TABİP ODASI BAŞKANLIĞI’NA

Mesleğimize, kendimize, birlikte çalıştığımız arkadaşlarımıza, sağlık hizmeti sunduğumuz halkımıza, çocuklarımıza karşı her zamankinden daha fazla sorumlulukla davranmamız gereken günlerden geçiyoruz.

Çok uzun süredir itildiğimiz koşullara, hak etmediğimiz uygulamalara yönelik “biriktirdik”. Yanlışlarımız, eksiklerimiz oldu.  Birbirimizin değerini, birlikteliğimizin önemini “unuttuk”. Söylenecek çok şey var elbette ama 13 Mart’ta gerçekleştirdiğimiz mitingle düne ait olumsuz ne varsa bırakacak, olumlu olanları koruyup geliştirecek bir sürece “yeniden başladık”.

13 Mart’tan bu yana mitingte yer alan kuruluşlarla birlikte süreci ve bundan sonra yapılacakları birden fazla toplantıda değerlendirdik. 27 Mart’ta uzmanlık dernekleri ile toplandık ve 1 Nisan tarihinde dernek Başkan’larına bir yazı gönderdik (ek 1). Yine aynı tarihte TBMM’de yer alan üç partiden randevu talep ettik (ek 2).

6 Nisan’da 19-20 Nisan tarihinde yapacağımız etkinlikle ilgili basın toplantımızı yaptık (ek 3). CHP’den sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve BDP’den sayın Pervin Buldan ile görüşülmüş olup 8 Nisan’da MHP’den sayın Devlet Bahçeli ile görüşülecektir. Bu görüşmelerde 19-20 Nisan’da sağlık hizmeti sunul(a)mayacağı belirtilerek bilgi verilmekte, değerlendirmelerimiz/taleplerimiz aktarılmakta, hem fikir oldukları takdirde kamuoyuna açıklama yapmaları, desteklemeleri vb. beklentilerimiz dile getirilmektedir.

Bilindiği gibi TTB sağlık hakkının savunucusu bir hekim örgütüdür; sağlık hakkının hasta hakkı-hekim hakkı olarak birbirinin karşıtı gibi konumlandırılmaya çalışılan anlayışlarla değil bir bütün olarak kavranabileceğini düşünür.  Bu düşünce bugün ve geleceğe ilişkin kaygı duyan, belirsizlik içerisinde yaşayan, her anlamda ve özellikle de meslek uygulaması açısından güvencesiz koşullarda çalışan, mutsuz hekimler/sağlık çalışanları ile nitelikli bir sağlık hizmetinin verilemeyeceğini savunur. Ticarileştirilmiş bir sağlık hizmeti ortamında şiddete uğrayan, iş/gelir güvencesi olmayan hekimler sağlık hakkının kararlı ve arzu edilen bir savunucusu ol(a)mayacağı gibi daha ötesi patronların/tıbbi endüstrinin çıkarına “çalışan” bir konuma itilirler.

A)    Ayrıntılı değerlendirmesini daha sonra hep birlikte yapacağımız ve tarihimizde gurur duyarak şimdiden yer alan 13 Mart eylemi sonrası bir gelişme canımızı sıkmıştır. 19-20 Nisan hazırlıklarını yürütürken en başta yapılması gereken “iş”imiz budur.

“Kayseri Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Mustafa Demirel, 13 Mart tarihinde Ankara'da gerçekleştirilen "Çok Ses Tek Yürek" mitingine katıldığı gerekçesiyle, 5 Nisan 2011 tarihinde yürütmekte bulunduğu Göğüs Hastalıkları Hastanesi Başhekimliği görevinden alındı. Uygulamaya tepki gösteren bir açıklamayı Kayseri Valiliği'ne, Kayseri Milletvekillerine ve siyasi partilerin Kayseri İl Başkanlıkları'na gönderen Kayseri Tabip Odası, bugün de (6 Nisan 2011) konuya ilişkin bir basın toplantısı düzenledi.” (http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/13mart-2563.html)

Bu durum kabul edilemez. Merkez Konseyi 8 Nisan 2011 günü Sağlık Bakanı ile yapılacak görüşmede bu konuyu dile getirecektir. Ancak bütün tabip odalarımızın Kayseri Tabip Odası ve meslektaşımızla dayanışma duygularını, Valilik, Sağlık Müdürlüğü’ne yönelikte tepkilerini iletmeleri önemlidir.

Kayseri Tabip Odası Faksı                 :0 352 2212365

Kayseri Valiliği Faksı                        :0 352 2211703

Kayseri İl Sağlık Müdürlüğü Faksı    :0 352 2211151

B)

1) Tabip Odalarımız illerindeki bütün sağlık örgütlerini ziyaret etmeli ve/veya toplantıya çağırarak hep birlikte güçlü bir 19-20 Nisan için program çıkartmalıdır. Her sağlık kuruluşu (özellikle hastaneler) için “komite”ler oluşturulmalı (meslek örgütü, sendika vb. temsilciler yer alabileceği gibi kurumun önde gelen isimleri de sorumluluk üstlenebilir), ASM vb. az sayıda çalışanın olduğu yerlerde sorumlular belirlenmelidir.

Bu yapılarla ilişki kurularak bütün sürece dair bilgi akışı sağlanmalıdır.

19 Nisan öncesi idareler ekte (ek 4) yer alan yazı ile bilgilendirilmeli, hasta/hasta yakınlarına bilgi ve haber verilmeli, 19 Nisan günü istenmeyen bir baskı olmaması konusunda gerekli görüşme söz konusu komitelerce idarelere eylemin haklılığı, meşruiyeti konusunda bir kez daha bilgi verilerek sürecin tereddütsüz bir kararlılıkla gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Unutmamalıdır ki bu eylem hiçbir hastaya zarar verecek bir özelliğe sahip değildir.

2) Olabilen en geniş ölçekte siyasi parti, sendika, dernek vb. örgütlü yapılar ziyaret edilerek/bilgilendirilerek 19-20 Nisan için üyelerine haber vermeleri, sağlık kuruluşlarına gelmemeleri, destek amaçlı ziyaretleri beklediğimizi, her ilde o il tarafından açıklanacak etkinliklere katılımları hatırlatılmalı, 19 Nisan öncesi destek açıklamalarını istediğimizi söylemeliyiz.

3) Özellikle eczaneler aracılığıyla yaygın bir haberdar etme ve bilgilendirme çalışması için eczacı odaları ile işbirliği önemsenmelidir. Ayrıca yerel her türlü yakın temas, var olan olumlu ilişkiler geliştirilerek “herkese sağlık, güvenli gelecek” anlayışı ile katkı-katılım ve destekleri istenmelidir.

4) Yerel medya (radyo, gazete, TV), elektronik ortam bütün zenginliğiyle değerlendirilmelidir.

5) Merkez Konseyi’nden gönderilecek kokart, afiş, el ilanları hafta başında odalarımızda olacak şekilde hazırlıklar sürdürülmektedir. Ancak odalarımızın ana hattı belirli olan bu süreçte kendilerince hazırlanıp dağıtılacak her türlü materyal hazırlığı propaganda çalışmalarını zenginleştirip güçlendirecektir. Üretilen materyallerin merkez Konseyi’ne iletilmesi yararlanmamız ve paylaşım açısından çok önemlidir.

6) Ülkenin bir genel seçim sürecinde olması nedeniyle çok sayıda hekim aday adayı olmuştur. Bu meslektaşlarımız her etkinliğimizin -odalarımızın bilgisiyle- doğrudan katılımcısı, yürütücüsü, destekçisi olmalıdır. Kendileri ile görüşülerek 19’u öncesi ve 19 Nisan’daki beklentilerimiz belirtilmelidir.

7)19-20 Nisan tarihlerinde “dokuz günlük bayram tatillerinde” yürütülen düzeyde hizmetler sürdürülecek olup hazırlıkların buna göre gözden geçirilmesi yararlı olacaktır.

Bütünüyle haklı ve meşru olan 19-20 Nisan etkinliğimizin arzu ettiğimiz katılım ve başarıyla sürdürülebilmesi hepimize bağlıdır. 19-20 Nisan’ın başarılı olmasının ise tek bir önkoşulu vardır: Bu işe yüreğimizi koymak ve çalışmak. Kamu-özel bütün sağlık kuruluşları, aile sağlığı merkezinden tıp fakülteleri ve muayenehanelere kadar her yerde çalışan meslektaşlarımızı kapsayan bu etkinlikte hedefe ulaşacağımızdan kuşkumuz yoktur.

Hepimize kolay gelsin.

Saygılarımızla,

Prof. Dr. Feride Aksu Tanık
TTB Merkez Konseyi
Genel Sekreteri

 

Ekler:

(1)   Uzmanlık dernekleri Başkanlarına gönderilen yazı (1 Nisan 2011)

(2)   TBMM’deki siyasi partilere gönderilen yazı (1 Nisan 2011)

(3)   19-20 Nisan Basın açıklaması ve yapılacaklara dair bilgilendirme metni

(4)   Hastane Başhekimleri’ne bir üst yazı ile tarafınızdan gönderilecek yazı

(5)   19-20 Nisan’la ilgili hukuki bilgilendirme metni

 

EK:1

Sayın Başkan,

27 Mart 2011 tarihinde yaptığımız uzmanlık dernekleri Başkan/temsilcileri toplantısının Divanı tarafından kaleme alınan bilgi notu ektedir.  Bu vesileyle toplantı gündemi olan “değerlendirme ve önümüzdeki sürece dair” görüşlerimi kısaca paylaşmak istiyorum.

TTB sağlık hakkının savunucusu bir hekim örgütüdür; sağlık hakkının hasta hakkı-hekim hakkı olarak birbirinin karşıtı gibi konumlandırılmaya çalışılan anlayışlarla değil bir bütün olarak kavranabileceğini düşünür.  Bu düşünce bugün ve geleceğe ilişkin kaygı duyan, belirsizlik içerisinde yaşayan, her anlamda ve özellikle de meslek uygulaması açısından güvencesiz koşullarda çalışan, mutsuz hekimler/sağlık çalışanları ile nitelikli bir sağlık hizmetinin verilemeyeceğini savunur. Ticarileştirilmiş bir sağlık hizmeti ortamında şiddete uğrayan, iş/gelir güvencesi olmayan hekimler sağlık hakkının kararlı ve arzu edilen bir savunucusu ol(a)mayacağı gibi daha ötesi patronların/tıbbi endüstrinin çıkarına “çalışan” bir konuma itilirler.

 

1)      Türkiye sağlık ortamının sağlıkta dönüşüm adı altında kamu-özel bir bütün olarak geldiği nokta ve götürülmek istendiği yer açıktır: hekimler dahil bütün çalışanlar için taşeron/sözleşmeli güvencesiz çalışma, (bugün) özelde çalışan hekime ödenmeyen (yarın) aile hekimine ödenmeyecek maaşlar,  “tam gün” adı altında giderek daha düşük ücretler ve daha uzun süreli, “esnek” çalışma, her anlamda şiddet ve hekimlik değil mesleki bağımsızlığı yitirilmiş “SGK hekimliği”. Vatandaşın (biz dahil) artan cepten harcamaları, katkı-katılım payları, niteliği düşen sağlık hizmeti, eğitim vb. tablonun tamamlayıcısı olumsuzluklardır. Bu politikalar mevcut hükümetteki parti olan AKP ve bu politikaları benimseyen partilerce sürdürüldüğü takdirde 12 haziran seçimleri sonrası sağlık hakkı’nın her anlamda tükendiği bir dönem olacaktır.

2)       TTB Merkez Konseyi 13 Mart “Çok Ses Tek Yürek” Ankara buluşmasına kadar yapılanları ve 13 Mart’a ilişkin olumluluk ve olumsuzlukları/eksikleri büyük ölçüde bilmektedir, farkındadır. Eleştirel bir yaklaşımla kendini, yapılanları ve süreci değerlendirmektedir.

3)      Kuşkusuz bu süreçte uzmanlık derneklerinin her açıdan ayrı bir yeri olmuştur.  TTB Merkez Konseyi sürece bütünsel bakmanın yanı sıra klinisyen, temel bilimci, birinci basamak ağırlıklı çalışan uzmanlık derneklerini, hatta her birinin ayrı ayrı çabalarını görmekte, yaşanılan ve yapılanlardaki katkılarını takdir etmektedir. Farklı özeliklerimiz, farklı sorunlarımız/çalışma koşullarımıza karşın ortaklaşma çabalarını ve sorunun ortak zeminini koruyarak gücümüzü çoğaltma enerjisini önemsemekte, bu duyguyu benimsemektedir. Doğrusu çözüm de bu anlayıştan geçmektedir, hekimleri/sağlıkçıları birbirine “düşüren” politikaların panzehiri budur ve 13 Mart bu nedenle önemlidir.

4)      5 Nisan 2011 tarihinde TTB Merkez Konseyi olarak Sağlık Bakanı ile görüşülecektir. Yukarıda aktarılan görüşlerimiz ışığında Sayın Bakanın 13 Mart Miting taleplerine ilişkin değerlendirmeleri ve neler yapmayı planladıkları öğrenilecektir.

5)      TTB MK 13 Mart’ı öncesinde doğru değerlendirmiş ve “başlangıç” olarak adlandırmıştır. Bundan sonrası için –dün olduğu gibi- Derneğiniz yönetim kurulu başta olmak üzere herkese “iş” düşmektedir ve asıl “iş” şimdi başlamıştır: üyelerinizin sorunlarla ilgili farkındalığını sağlamak, köşe yazarları/medya nezdinde girişimlerde bulunmak, sağlık durumu uygun olan her hastaya poliklinik/servis vb. yerlerde sorunlarla ilgili kısa bilgi vermek,  bu anlamda TTB’nin yürüttüğü çalışmaları desteklemek/katılmak önemlidir. Farklı konumdaki üyelerinizin (öğretim üyesi/şef, muayenehane hekimi, özelde çalışan, siyasi partilerden aday adayı olan vd.) mesleki tecrübe ve konumlarını gözeterek bir adım öne çıkmaları ve sorumluluk almaları beklenmekte, dernek yönetim kurullarının bu anlamda yüreklendirici olması gerekmektedir.

6)      Önümüzdeki günlerde HIZLA yürütülecek süreç sağlık hakkının korunması ve geliştirilmesi açısından bütünüyle meşru, haklı ve zorunludur. TTB Merkez Konseyi ilgili örgütlerle ortak toplantılarını yapmakta olup kısa süre içerisinde herkese açık/ortak bir çağrı yapacaktır. Bu çağrı herhangi bilinen bir kalıba sığmayan bir ortak duygunun ürünü olduğu ölçüde karşılık bulacaktır; çağrıyı kimileri grev, kimileri görev, kimileri iş bırakma, kimileri ise bayram tatili olarak adlandırabilir. Adı her ne olursa olsun kimseye zarar verme kastı içermeyen ama hükümeti ciddi olarak düşünmeye zorlayan bir sorumlulukla yürütülecektir. Bu çağrı bütün hekimleri (muayenehane hekimi, eğitim araştırma hastanesi hekimi, öğretim üyesi, aile hekimi, özelde çalışan hekim vd.) kapsayacak olup her hekimin bugünden başlayarak yapacakları vardır. Yapılacaklar bir “emir” meselesi ve “emir-komuta” silsilesi değil bir “gönül/yürek” meselesi ve “gönülden gönüle/yürekten yüreğe” geçen, ellerimizi bütün sağlık çalışanları olarak sımsıkı tutacağımız bir sağlık hakkı savunma hattı ile başarıya ulaşacaktır: Çok Ses Tek Yürek başladığımız süreç  birleşen yüreklerle büyüyerek sürdürülecektir.

Bu süreçte Derneklerin bütün üyelerini haberdar eden, bilgilendiren, katan, sorumluluk duyuran/hissettiren, yüreklendiren bir çabayla yer almaları ve olumsuz örnekler yerine olumlu örnekleri öne çıkartmaları çok önemlidir.

Son olarak, hekimlerle en yakın ilişki kuran yapılar olarak Derneklerin TTB Merkez Konsey’den toplantı vb. beklentileri olduğu takdirde olanaklarımız içerisinde yerine getirmeye çalışacağımızı belirtmek isterim. Her türlü öneri ve katkıya açık olduğumuzu, Nisan ayının ikinci yarısı itibariyle hazırlıkların bitirilerek bütün hekimler/sağlık çalışanları olarak “Hazır” olunmasını beklediğimizi hatırlatır, saygılar sunarım.

Hepimize kolay gelsin.

Saygılarımızla,

Dr. Eriş Bilaloğlu
TTB Merkez Konseyi
Başkanı

 

EK:2

PARTİ BAŞKANLARINA GİDEN YAZI

498/2011
01.04.2011

Sayın

Sağlık ve eğitim toplumun bütününü ilgilendiren iki ana başlıktır.

Sağlık alanında çalışan sağlık emekçilerinin örgütlü olduğu meslek birliği/sendika/dernekler olarak sağlık alanında izlenen politikaların en yakın “tanığıyız”.

Biz sağlık emekçilerinin daha uzun süre, daha düşük ücretle, güvencesiz, taşeron çalıştırılmak istendiğini, çalıştırıldığını; vatandaşların nasıl “müşteri” haline dönüştürüldüğünü, az da olsa var olan “sosyal devlet”in nasıl çökertilerek piyasaya terk edildiğini biliyoruz, yaşıyoruz.

“Sağlık haktır” diyoruz. Piyasaya düşürülmüş bir sağlık hizmetinin “oyuncusu” değil, topluma adanmış bir mesleğin onurlu üyeleri/onurlu sağlık emekçileri olarak gelecek kaygısı olmadan çalışmak istiyoruz.

Bu amaçla 13 Mart 2011 tarihinde, Ankara’da “Sağlıkta Özelleştirmeye Karşı ÇOKSESTEKYÜREK” mitingi düzenledik.

Seçimlere giden Türkiye’de sağlık alanında sağlık emekçileri ve halkın taleplerinin dile getirilmesini önemsiyoruz. Ne yazık ki 13 Mart tarihinde yaptığımız “Sağlıkta Özelleştirmeye Karşı ÇOKSESTEKYÜREK” Mitingi iktidar ve onun sağlık alanındaki politikalarının yapıcısı olan Sağlık Bakanlığı tarafından “görülmedi, duyulmadı, anlaşılmadı.” Bu nedenle Nisan ayının ikinci yarısında herkes tarafından duyulacak, “Sağlık haktır; herkese sağlık, güvenli gelecek” diyen herkes tarafından “desteklenecek / içinde yer alınacak” Hükümet ve bu politikaları uygulayanların da “canını sıkacak” bir süreci yürüteceğiz.

Bu konudaki yapacaklarımız hakkında bilgi vermek, değerlendirmelerinizi öğrenmek amacıyla randevu isteğimizi bildirir, saygılar sunarım.

Dr. Eriş Bilaloğlu
TTB Merkez Konseyi
Başkanı

 

EK:3

06.04.2011

BASIN AÇIKLAMASI
Çok Ses Tek Yürek
Tek Ses Çok Yürek
Bu bilek bükülmeyecek!

Bildiğiniz gibi 13 Mart’ta bir başlangıç olarak miting yaptık. Bu, bir arada yaptığımız bir çığlık/uyarı, moral günü, bir buluşma oldu.

Biliyorduk; duyurmaya yetmezdi, yetmedi.

Daha önce de söylemiştik ama 13 Mart mitingi bir kez daha göstermiştir ki sağlıkçılar ve sosyal hizmet çalışanları, hekimiyle hemşiresiyle, diş hekimi eczacısı teknisyeni ve sağlık kuruluşlarındaki taşeron çalışanı ile..iyi değil. Ne yazık ki mevcut sistemde ister istemez hastalarımıza zarar veren bir ortamdayız. Oysa sağlık hizmetinin bir önkoşuludur: Önce Zarar Verme. Herkesin ama herkesin iktidarıyla muhalefetiyle iyice düşünmesi gerekiyor, bizlerin de “dinlenmesi”, sesini yükseltmesi ve ne yapacağını düşünmesi.

İşte o nedenle sağlık çalışanlarına çağrımızdır, halkımıza duyurumuzdur: 19-20 Nisan’da çalışmayacağız. Hastalarımıza -üzülerek söylüyoruz ki- bakmayacağız/sağlık hizmeti sun(a)mayacağız. Açık söylemek gerekirse uzun bir süredir giderek artan oranda, gerçek anlamda sağlık hizmeti sunmak yerine sadece ve sadece hastalarımıza “bakmaya” zorlanan koşullardayız.

Gerekçemiz ne?

Giderek kötüleşen çalışma koşulları, güvencesiz çalışma biçimlerine zorlanmamız, yapılan yasa, yönetmelik vb. düzenlemelerle yaratılan belirsizlik ortamı, yöneticilerin çalışanlara yönelik hürmetsiz ve halka hedef gösteren söylemi, kapıda bekleyen/durumu daha da kötüleştirecek yasa tasarıları, sağlık ortamının ticarileştirilmesi, piyasalaştırılması.

(Acil) Talepler ne?

Türkiye’de yaşayan herkesle ortak: insanca yaşamak istiyoruz; piyasaya düşürülmüş bir sağlık hizmetinin “oyuncusu”, düşük ücretle/güvencesiz/uzun süre çalıştırılan bir “elemanı” değil, topluma adanmış mesleklerin onurlu üyeleri olarak görevimizi gelecek kaygısı olmadan yapmak istiyoruz.

Sağlığın bir hak olduğu kabulüyle herkese sağlık, güvenli gelecek istiyoruz.

Öncelik sırası olmaksızın; iş güvencesi, gelir güvencesi, can güvencesi, mesleki bağımsızlık, her türlü katkı-katılım payının kaldırılmasını istiyoruz.

Bu talepleri kim istiyor/destekliyor?

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Türk Medikal Radyoteknoloji Derneği (TMRT-DER), Devrimci Sağlık İş Sendikası (DEV SAĞLIK İŞ), Sağlık Hizmetleri Sınıfı Çalışanları Derneği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanlarının Sözü (SÖZ-SEN), Sağlık Teknisyen ve Teknikerleri Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (SHUD), Tıbbi Laboratuvar Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği, Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (TÜM RAD-DER), Türk Dişhekimleri Birliği (TDB), Türk Eczacıları Birliği (TEB), Türk Hemşireler Derneği (THD), Türk Tabipleri Birliği (TTB).

Beklentimiz ne?

Bu kurumların üyeleri başta olmak üzere bütün sağlık kurumlarında çalışan, emekli olan, eğitim alanlar, çocuklarını bin bir emekle, fedakarlıkla nasıl yetiştirdiklerini bilen anne-babalar, halkımız, hastalarımız, siyasi parti, sendika, dernekler ve kuşkusuz genel seçimlerde aday adayı/aday olan bütün sağlıkçıların katılımını, desteğini bekliyoruz. 19-20 Nisan’da kamu-özel bütün sağlık kuruluşlarına gelmeyerek, illerde duyurulan yerlerde yapılacak etkinliklere katılarak sağlık hakkına, herkese sağlık güvenli gelecek talebine, kendileri için iş güvencesi, gelir güvencesine sahip çıkmalarını arzu ediyoruz.

Nasıl olacak?

Bu eylem gerçek anlamda sorunları görmeyen, duymayan, algılamayanlara etkili bir uyarı olsun istiyoruz. Temel hedefimiz/kastımız hastalarımız olmadığına ve asla olamayacağına göre sağlık hizmeti vermeyeceğimiz bugünlerde olabilen en yaygın/katılımlı/görünür/duyulur etkinlikler yapmayı hedefliyoruz. Onun için her ilde kurumlarımızca açıklanacak saat ve yerlerde buluşulacak ve ortak etkinlikler düzenlenecek. Kimi yerde ilin en işlek caddesi, kiminde sağlık müdürlüğü önü, kiminde bir sağlık kurumu bahçesi. Sağlık haktır diyenlerin,“müşteriye saygı” değil “insana değer verilsin” diyenlerin bir araya gelerek, yüreklerini ortaya koyarak seslenmesi olsun istiyoruz.

Kuşkusuz acil hizmetler için gerekli düzenlemeler sürdürülecek. Nasıl ki kimi zaman 9 gün süren bayram tatillerinde nöbet hizmeti sürüyor, işte öyle bir “tatil/bayram” olacak. Sağlıkçılar “dinlenecek”, yapılan etkinliklerle yine duyulmaz görülmezse “gereğini yapmak” üzere sözleşecek, güçlenecek.

Bugünden başlayarak hastalarımıza her sağlık çalışanınca birebir duyuru yapılacak, gerekçeler açıklanacak. Çağrıcı kurumlar basın, siyasi parti, sendika, meslek örgütü, dernek vd. örgütlü yapıları ziyaret ederek bilgi verecek.

Etkinlik yasal mı?

Bununla ilgili hukuki görüş ektedir. Ama en önemlisi Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Perşembe akşam karar verip ertesi gün (1 Nisan) başlayan ve dün gece (5 Nisan) sonlanan grevin öğrettiği: Büyük çoğunluğun katılımıyla, sağlık çalışanlarının birlikte,  birbirlerine güvenerek, ellerini sımsıkı tutarak, “birimize bile soruşturma açılırsa!” diyen dayanışma.

Kısacası, biz bu işe yüreğimizi koyacağız. Basılmamış kitabın toplatıldığı bir ülkeye katkı sunacağımız kuşkusuz. Sizce binlerce yüreği toplatabilirler mi?

Ne yapacaklar?

Önümüzdeki günlerde bu etkinliği baltalamak için bizi birbirimize düşürmeye çalışabilirler; kurumlarımıza/örgütlerimize yönelik çeşitli “haberlere”, engellemelere uğrayabiliriz. Bütün bunları aşan bir dayanışma ve birliktelik, sağduyu ile süreci başarıyla sürdüreceğimize eminiz.

Hepimize kolay gelsin.

Çağrıcılar adına TTB MK Başkanı

Dr. Eriş BİLALOĞLU

 

Türk Tabipleri Birliği (TTB)

Türk Dişhekimleri Birliği (TDB)

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES)

Türk Medikal Radyoteknoloji Derneği (TMRT-DER)

Devrimci Sağlık İş Sendikası (DEV SAĞLIK İŞ)

Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (TÜM RAD-DER)

Sağlık Hizmetleri Sınıfı Çalışanları Derneği

Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanlarının Sözü (SÖZ-SEN)

Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (SHUD),

Tıbbi Laboratuar Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği

 

EK:4

512/2011
07.04.2011

Sayın Başhekim,

Mesleğimize, kendimize, birlikte çalıştığımız meslektaşlarımıza, ekip arkadaşlarımıza, sağlık hizmeti sunduğumuz halkımıza, çocuklarımıza karşı her zamankinden daha fazla sorumlulukla davranmamız gereken günlerden geçiyoruz.

Çok uzun süredir itildiğimiz koşullara, hak etmediğimiz uygulamalara yönelik “biriktirdik”. Yanlışlarımız, eksiklerimiz oldu.  Birbirimizin değerini, birlikteliğimizin önemini “unuttuk”.

Söylenecek çok şey var elbette ama 13 Mart’ta Ankara’da gerçekleştirdiğimiz mitingle düne ait olumsuz ne varsa bırakacak, olumlu olanları koruyup geliştirecek bir sürece “yeniden başladık”.

Bilindiği gibi TTB sağlık hakkının savunucusu bir hekim örgütüdür; sağlık hakkının hasta hakkı-hekim hakkı olarak birbirinin karşıtı gibi konumlandırılmaya çalışılan anlayışlarla değil bir bütün olarak kavranabileceğini düşünür.  Bu düşünce bugün ve geleceğe ilişkin kaygı duyan, belirsizlik içerisinde yaşayan, her anlamda ve özellikle de meslek uygulaması açısından güvencesiz koşullarda çalışan, mutsuz hekimler/sağlık çalışanları ile nitelikli bir sağlık hizmetinin verilemeyeceğini savunur. Ticarileştirilmiş bir sağlık hizmeti ortamında şiddete uğrayan, iş/gelir güvencesi olmayan hekimler sağlık hakkının kararlı ve arzu edilen bir savunucusu ol(a)mayacağı gibi daha ötesi patronların/tıbbi endüstrinin çıkarına “çalışan” bir konuma itilirler.

Özetlemeye çalıştığımız bu gerekçelerle 19-20 Nisan tarihlerinde sağlık hizmeti sunulmayacaktır. Kısacası hekim sorumluluğu, sağlık hizmet sunumunu olumsuz etkileyen bu gidişe “itiraz etme”yi gerektirmektedir. 19-20 Nisan gerekli cevabı almayı beklediğimiz bir itiraz, “şimdilik”.

19-20 Nisan tarihlerinde “dokuz günlük bayram tatillerinde” yürütülen düzeyde hizmetler sürdürülecek olup hazırlıkların buna göre gözden geçirilmesi yararlı olacaktır.

Bütünüyle haklı ve meşru olan etkinliğimizin arzu ettiğimiz katılım ve başarıyla sürdürülebilmesi hepimize bağlıdır. Sizlerin bulunduğunuz konumların bir hekim ve/veya yönetici olarak 19-20 Nisan’ın beklenen hedeflerine ulaşmasıyla çatışmadığı düşüncemizi paylaşmak isterim.

Bu çok önemli konuda desteğinizi esirgemeyeceğiniz inancıyla saygılar sunarız.

Dr. Eriş Bilaloğlu
TTB Merkez Konseyi
Başkanı

 

513/2011
07.04.2011

Sayın Dekan,

Mesleğimize, kendimize, birlikte çalıştığımız meslektaşlarımıza, ekip arkadaşlarımıza, sağlık hizmeti sunduğumuz halkımıza, çocuklarımıza karşı her zamankinden daha fazla sorumlulukla davranmamız gereken günlerden geçiyoruz.

Çok uzun süredir itildiğimiz koşullara, hak etmediğimiz uygulamalara yönelik “biriktirdik”. Yanlışlarımız, eksiklerimiz oldu.  Birbirimizin değerini, birlikteliğimizin önemini “unuttuk”.

Söylenecek çok şey var elbette ama 13 Mart’ta Ankara’da gerçekleştirdiğimiz mitingle düne ait olumsuz ne varsa bırakacak, olumlu olanları koruyup geliştirecek bir sürece “yeniden başladık”.

Bilindiği gibi TTB sağlık hakkının savunucusu bir hekim örgütüdür; sağlık hakkının hasta hakkı-hekim hakkı olarak birbirinin karşıtı gibi konumlandırılmaya çalışılan anlayışlarla değil bir bütün olarak kavranabileceğini düşünür.  Bu düşünce bugün ve geleceğe ilişkin kaygı duyan, belirsizlik içerisinde yaşayan, her anlamda ve özellikle de meslek uygulaması açısından güvencesiz koşullarda çalışan, mutsuz hekimler/sağlık çalışanları ile nitelikli bir sağlık hizmetinin verilemeyeceğini savunur. Ticarileştirilmiş bir sağlık hizmeti ortamında şiddete uğrayan, iş/gelir güvencesi olmayan hekimler sağlık hakkının kararlı ve arzu edilen bir savunucusu ol(a)mayacağı gibi daha ötesi patronların/tıbbi endüstrinin çıkarına “çalışan” bir konuma itilirler.

Özetlemeye çalıştığımız bu gerekçelerle 19-20 Nisan tarihlerinde sağlık hizmeti sunulmayacaktır. Kısacası hekim sorumluluğu, sağlık hizmet sunumunu olumsuz etkileyen bu gidişe “itiraz etme”yi gerektirmektedir. 19-20 Nisan gerekli cevabı almayı beklediğimiz bir itiraz, “şimdilik”.

19-20 Nisan tarihlerinde “dokuz günlük bayram tatillerinde” yürütülen düzeyde hizmetler sürdürülecek olup hazırlıkların buna göre gözden geçirilmesi yararlı olacaktır.

Bütünüyle haklı ve meşru olan etkinliğimizin arzu ettiğimiz katılım ve başarıyla sürdürülebilmesi hepimize bağlıdır. Sizlerin bulunduğunuz konumların bir hekim ve/veya yönetici olarak 19-20 Nisan’ın beklenen hedeflerine ulaşmasıyla çatışmadığı düşüncemizi paylaşmak isterim.

Bu çok önemli konuda desteğinizi esirgemeyeceğiniz inancıyla saygılar sunarız.

Dr. Eriş Bilaloğlu
TTB Merkez Konseyi
Başkanı

 

514/2011
07.04.2011

Sayın Rektör,

Mesleğimize, kendimize, birlikte çalıştığımız meslektaşlarımıza, ekip arkadaşlarımıza, sağlık hizmeti sunduğumuz halkımıza, çocuklarımıza karşı her zamankinden daha fazla sorumlulukla davranmamız gereken günlerden geçiyoruz.

Çok uzun süredir itildiğimiz koşullara, hak etmediğimiz uygulamalara yönelik “biriktirdik”. Yanlışlarımız, eksiklerimiz oldu.  Birbirimizin değerini, birlikteliğimizin önemini “unuttuk”.

Söylenecek çok şey var elbette ama 13 Mart’ta Ankara’da gerçekleştirdiğimiz mitingle düne ait olumsuz ne varsa bırakacak, olumlu olanları koruyup geliştirecek bir sürece “yeniden başladık”.

Bilindiği gibi TTB sağlık hakkının savunucusu bir hekim örgütüdür; sağlık hakkının hasta hakkı-hekim hakkı olarak birbirinin karşıtı gibi konumlandırılmaya çalışılan anlayışlarla değil bir bütün olarak kavranabileceğini düşünür.  Bu düşünce bugün ve geleceğe ilişkin kaygı duyan, belirsizlik içerisinde yaşayan, her anlamda ve özellikle de meslek uygulaması açısından güvencesiz koşullarda çalışan, mutsuz hekimler/sağlık çalışanları ile nitelikli bir sağlık hizmetinin verilemeyeceğini savunur. Ticarileştirilmiş bir sağlık hizmeti ortamında şiddete uğrayan, iş/gelir güvencesi olmayan hekimler sağlık hakkının kararlı ve arzu edilen bir savunucusu ol(a)mayacağı gibi daha ötesi patronların/tıbbi endüstrinin çıkarına “çalışan” bir konuma itilirler.

Özetlemeye çalıştığımız bu gerekçelerle 19-20 Nisan tarihlerinde sağlık hizmeti sunulmayacaktır. Kısacası hekim sorumluluğu, sağlık hizmet sunumunu olumsuz etkileyen bu gidişe “itiraz etme”yi gerektirmektedir. 19-20 Nisan gerekli cevabı almayı beklediğimiz bir itiraz, “şimdilik”.

19-20 Nisan tarihlerinde “dokuz günlük bayram tatillerinde” yürütülen düzeyde hizmetler sürdürülecek olup hazırlıkların buna göre gözden geçirilmesi yararlı olacaktır.

Bütünüyle haklı ve meşru olan etkinliğimizin arzu ettiğimiz katılım ve başarıyla sürdürülebilmesi hepimize bağlıdır. Sizlerin bulunduğunuz konumların bir hekim ve/veya yönetici olarak 19-20 Nisan’ın beklenen hedeflerine ulaşmasıyla çatışmadığı düşüncemizi paylaşmak isterim.

Bu çok önemli konuda desteğinizi esirgemeyeceğiniz inancıyla saygılar sunarız.

Dr. Eriş Bilaloğlu
TTB Merkez Konseyi
Başkanı

 

515/2011
07.04.2011

Sayın Meslektaşımız,

Mesleğimize, kendimize, birlikte çalıştığımız meslektaşlarımıza, ekip arkadaşlarımıza, sağlık hizmeti sunduğumuz halkımıza, çocuklarımıza karşı her zamankinden daha fazla sorumlulukla davranmamız gereken günlerden geçiyoruz.

Çok uzun süredir itildiğimiz koşullara, hak etmediğimiz uygulamalara yönelik “biriktirdik”. Yanlışlarımız, eksiklerimiz oldu.  Birbirimizin değerini, birlikteliğimizin önemini “unuttuk”.

Söylenecek çok şey var elbette ama 13 Mart’ta Ankara’da gerçekleştirdiğimiz mitingle düne ait olumsuz ne varsa bırakacak, olumlu olanları koruyup geliştirecek bir sürece “yeniden başladık”.

Bilindiği gibi TTB sağlık hakkının savunucusu bir hekim örgütüdür; sağlık hakkının hasta hakkı-hekim hakkı olarak birbirinin karşıtı gibi konumlandırılmaya çalışılan anlayışlarla değil bir bütün olarak kavranabileceğini düşünür.  Bu düşünce bugün ve geleceğe ilişkin kaygı duyan, belirsizlik içerisinde yaşayan, her anlamda ve özellikle de meslek uygulaması açısından güvencesiz koşullarda çalışan, mutsuz hekimler/sağlık çalışanları ile nitelikli bir sağlık hizmetinin verilemeyeceğini savunur. Ticarileştirilmiş bir sağlık hizmeti ortamında şiddete uğrayan, iş/gelir güvencesi olmayan hekimler sağlık hakkının kararlı ve arzu edilen bir savunucusu ol(a)mayacağı gibi daha ötesi patronların/tıbbi endüstrinin çıkarına “çalışan” bir konuma itilirler.

Özetlemeye çalıştığımız bu gerekçelerle 19-20 Nisan tarihlerinde sağlık hizmeti sunulmayacaktır. Kısacası hekim sorumluluğu, sağlık hizmet sunumunu olumsuz etkileyen bu gidişe “itiraz etme”yi gerektirmektedir. 19-20 Nisan gerekli cevabı almayı beklediğimiz bir itiraz, “şimdilik”.

19-20 Nisan tarihlerinde “dokuz günlük bayram tatillerinde” yürütülen düzeyde hizmetler sürdürülecek olup hazırlıkların buna göre gözden geçirilmesi yararlı olacaktır.

Bütünüyle haklı ve meşru olan etkinliğimizin arzu ettiğimiz katılım ve başarıyla sürdürülebilmesi hepimize bağlıdır. Sizlerin bulunduğunuz konumların bir hekim ve/veya yönetici olarak 19-20 Nisan’ın beklenen hedeflerine ulaşmasıyla çatışmadığı düşüncemizi paylaşmak isterim.

Bu çok önemli konuda desteğinizi esirgemeyeceğiniz inancıyla saygılar sunarız.

Dr. Eriş Bilaloğlu
TTB Merkez Konseyi
Başkanı

 

EK:5

HUKUKİ BİLGİ NOTU

Burada değerlendireceğimiz iş bırakma, örgütlü bir gücün ortak kararı doğrultusunda, çalışanın belli bir zaman için görevini yerine getirmemesi şeklinde tanımlanabilir. İş bırakma, özellikle, başkaca mücadele araçları oldukça sınırlandırılmış olan kamu çalışanları tarafından seslerini duyurabilmek ve taleplerini toplumla paylaşabilmek, yanı sıra emeklerinin değerini hissettirmek için kullanılan bir eylem biçimi olarak son zamanlarda yaşamda yer tutmaktadır.

Eski Türk Ceza Kanununda iş bırakma eylemi, herhangi bir zarara yol açıp açmadığından bağımsız olarak suç olarak tanımlanmış ve hapis ve para cezasının yanı sıra memuriyetten geçici veya kalıcı olarak men edilme yaptırımına bağlanmıştır. Ayrıca, iş bırakma eyleminin meslek kuruluşu kararıyla gerçekleştirilmesi durumunda ilgili meslek kuruluşu yöneticilerinin de hapis cezasıyla cezalandırılması ve ömür boyu memuriyetten men cezasını gerektirmekte idi[1].

İş bırakma eylemi 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında da suç olarak tanımlanmış olmakla birlikte, kamu görevlilerinin mesleki ve sosyal hakları ile ilgili olarak, hizmeti aksatmayacak biçimde, geçici ve kısa süreli iş bırakmaları veya yavaşlatmaları halinde hiç ceza verilmeyebileceği de belirtilmiştir[2].

Yasal düzenlemelerdeki gelişime baktığımızda, iş bırakma eyleminin meşruiyetinin zaman içinde tanınmış/kabul edilmek zorunda kalınmış olduğunun söylenmesi mümkündür.

Yasal düzenlemelerin yargısal uygulamalarına baktığımızda; eski Türk Ceza Yasası döneminde yapılan iş bırakma eylemleri üzerine açılan kimi davaları ve idari davalarda genel olarak yasa metinlerinin demokratik gelişime uygun biçimde yorumlanıp ceza verilmediği veya verilen disiplin cezalarının iptal edildiği bilinmektedir[3].

Yakın dönemde de iş bırakma eylemine katıldığı için disiplin cezasıyla cezalandırılan bir öğretmenin açtığı davada, “… üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan, üretimden gelen güçlerini kullanma çağrısına uyarak 25.11.2009 tarihinde görevine gelmeyen davacının sendikal eylem kapsamında göreve gelmemesinin mazeret olarak kabul edilmesi gerektiği…” gerekçesiyle 30 Eylül 2010 tarihinde iptal kararı verilmiştir[4]. Benzeri biçimde Isparta’da görevli bir öğretmen hakkında verilen aylıktan kesme niteliğindeki disiplin cezası da memurun üyesi olduğu sendikanın kararlarına uyarak iş bırakmasının, mesleki, ekonomik ve sosyal durumunun iyileştirilmesi ve sesini duyurmasının, mazeretsiz işe gelmemek olmadığına işaret edilerek, cezanın iptal edilmesi ve maaştan kesilen cezanın yasal faiziyle öğretmene ödenmesine karar verilmiştir.

Bütün bu bilgiler çerçevesinde, sağlık çalışanlarının sağlık hizmetinin özelliğini gözeten bir çerçeve içinde mesleki ve sosyal hakları ile ilgili olarak iş bırakmaları ya da işi yavaşlatmaları halinde, Türk Ceza Yasasının 260. maddesinin ikinci fıkrasındaki ceza verilmeyebileceğine ilişkin hüküm çerçevesinde değerlendirileceği düşünülmektedir. Aksi değerlendirmede karşılaşılabilecek ceza ise üç ay hapis cezasıdır, ki bu ceza kişinin durumuna bağlı olarak ertelenebilecek ya da para cezasına çevrilerek uygulanacaktır.

 


[1] MADDE 236 - (Değişik: 2370 - 7.1.1981) Memurlardan veya işçi niteliğini taşımayan kamu hizmeti görevlilerinden üç veya daha fazla kimse aldıkları karar gereğince kanun hükümlerine aykırı olarak, memuriyetlerini terk eder veya vazifelerine gelip de görevlerini geçici de olsa kısmen veya tamamen yapmazlar yahut yavaşlatırlarsa her biri hakkında dört aydan bir yıla kadar hapis ve ikibin liradan onbin liraya kadar ağır para cezasiyle birlikte muvakkaten veya müebbeten memuriyetten mahrumiyet cezası da hükmolunur.

Başkaları tarafından alınan karara veya yayınlanan bildirilere uyarak yukarıdaki fıkrada yazılı fiilleri işleyen memurlara ve işçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerine de aynı ceza hükmolunur.

Bu maddedeki eylemler dernek veya meslek kuruluşları yöneticilerinin bu yönde aldıkları karar veya yayınladıkları bildiriler üzerine vuku bulmuşsa, bu kararı alan veya bildiriyi yayınlayanlara bir yıldan üç yıla kadar hapis ve üçbin liradan onbin liraya kadar ağır para cezası verilir. Fail memur ise müebbeten memuriyetten mahrumiyet cezasına da hükmolunur.

[2] Kamu görevinin terki veya yapılmaması

MADDE 260 - (1) Hukuka aykırı olarak ve toplu biçimde, görevlerini terk eden, görevlerine gelmeyen, görevlerini geçici de olsa kısmen veya tamamen yapmayan veya yavaşlatan kamu görevlilerinin her biri hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Kamu görevlisi sayısının üçten fazla olmaması halinde cezaya hükmolunmaz.

(2) Kamu görevlilerinin mesleki ve sosyal hakları ile ilgili olarak, hizmeti aksatmayacak biçimde, geçici ve kısa süreli iş bırakmaları veya yavaşlatmaları halinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza da verilmeyebilir.

[3] 2003 sağlık çalışanlarının iş bırakmasında beraat kararı verilmiştir. Öğretmenlerin iş bırakmasında verilen disiplin cezaları iptal edilmiştir, vb.

[4] İstanbul 8. İdare Mahkemesi 2010/882 E. 2010/1508 K. sayılı karar.