Sağlığa Kanun Hükmünde Kararname Darbesi

khk_bt

TTB Merkez Konseyi, 2 Kasım 2011 gece yarısı mükerrer Resmi Gazete"de yayımlanan Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK ile ilgili olarak, bugün (4 Kasım 2011) bir basın toplantısı düzenledi.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, TTB İkinci Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Feride Aksu Tanık, TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Zülfikar Cebe ve TTB Hukuk Bürosu"ndan Avukat Ziynet Özçelik"in katıldığı basın toplantısında, söz konusu KHK ayrıntılarıyla değerlendirildi. 

Basın açıklamasını TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Feride Aksu Tanık"ın okuduğu toplantıda, TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu KHK"nin bir rezaletin, felaketin ve iflasın belgesi olduğunu, kamu mantığıyla, halkın yararına sürdürülmesi gereken bir hizmetin tümüyle ortadan kaldırılışının bir belgesi olduğunu söyledi. 

KHK ile TTB Yasası’ndaki “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” sözcüklerinin çıkartıldığını belirten Bilaloğlu, “Yani tabiplik kamu yararına uygulanıp geliştirilmesi gereken bir meslek değil midir?” diye sordu. AKP’nin toplamda kamu yararına bir tabiplik anlayışını, böyle bir felsefeyi istemediğini belirten Bilaloğlu, tüm KHK’nin de bu anlayış üzerine inşa edildiğine dikkat çekti.

Milletvekilleri kendilerini gözden geçirsin

“Meclisi de by-pass eden, oradaki milletvekillerinin hiçbirinin görüşlerinin alınmadığı bu KHK’ye sahip çıkan bir milletvekili ya da siyasi parti varsa kendini, mevcudiyetini gözden geçirsin” diye konuşan Bilaloğlu, hükümetin milletvekillerine rağmen, onları hiçbir şekilde ciddiye almayan bir tarzda bu kadar köklü, kapsamlı bir değişikliği yapma cüretini gösterdiklerini söyledi.

Bilaloğlu, “Bizim açımızdan durum çok net. Biz tabipliği, dün olduğu gibi, eksiklerimiz varsa düzelterek, daha fazla sahip çıkarak, elbette kamu, bu ülkede yaşayan herkesin, halkın sağlığı için, tek tek ve her birinin yararına yapmak zorundayız. Hekimliği bu çerçevede yürüteceğiz, böyle gerçekleştireceğiz. En temel nokta bizim açımızdan budur” diye konuştu.

Serbest bölgeler kurulması

Serbest bölgeler kurulmasına ilişkin düzenlemeye de değinen Bilaloğlu, “Bakanlığın ülkenin sağlık alanında bölgesel bir cazibe merkezi haline getirilmesi, yabancı sermaye ve yüksek tıbbi teknoloji girişinin hızlandırılması amacıyla” ifadelerine yer verdiğine işaret ederek; “Sağlık alanına yabancı sermaye girişindeki hızı biliyor musunuz arkadaşlar? Burada bir hız eksikliği mi vardır? Tıbbi teknoloji giriş hızında bir eksiklik mi vardır?” sorusunu yöneltti. Türkiye’nin ilaç alanında dünyada 13. büyük pazar olduğunu, 2020 itibarıyla 10. büyük pazar olmasının hedeflendiğini anlatan Bilaloğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yetmemektedir bu. Çünkü olabilen en olağanüstü hızla, Türkiye’yi, bir biçimde sağlık alanını ve Türkiye’de yaşayan insanların hayatını birilerine sunmak durumundalar. O nedenle henüz kapsamını net bilmediğimiz bir ikinci maddesi var bu başlığın: ‘Serbest bölgelerde verilecek sağlık hizmetlerine ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.’ Sizce sağlık hizmetlerinin usul ve esası bölgeden bölgeye değişebilir mi? Ne değişecek sağlık hizmeti açısından? Anlaşıldığı kadarıyla değişecek usul ve esas; kar meselesi, değişecek usul ve esas; girişim koşullarının keyfiyeti… Evet, deprem gibi olağanüstü koşullarda sağlık hizmetleri doğası gereği farklı biçimlere bürünebilir. Ama yoksa, sunulacak sağlık hizmetinin usul ve esasları dediğiniz ne olabilir? Sağlık hizmeti değil, karın, oraya yatırım yapanların yatırımlarını en kısa sürede nasıl kara dönüştüreceklerinin ve orada çalışanların hangi koşullarda çalıştırılacağının usul ve esaslarından muhtemelen bahsediyorlar. Şu anda Türkiye’nin toplam 74 milyonluk pazarının ötesinde hiçbir kural tanımayan usul ve esaslardan muhtemelen bahsediyorlar.”

Gönüllü sağlık hizmeti ve sağlık gözlemciliği

Gönüllü sağlık hizmeti ve sağlık gözlemciliği maddesine de değinen Bilaloğlu, burada hem sağlık hizmetini kurumlarda ücretsiz olarak sunma konusunu tanımlayan “kimi gerçek ve tüzel kişilerce sosyal dayanışma ve yardımlaşma amacıyla sağlık hizmeti verilebilir” biçiminde bir ifadenin yer aldığını; hem de sağlık gönüllüsü kişilerin hasta karşılama, bilgilendirme, refakat, kişisel bakım, sosyal ihtiyaçların karşılanması gibi destek hizmeti verebileceklerinin belirtildiğini aktardı. Eriş Bilaloğlu, “Yani kimi derya ışıldağı dernekler çıkacak muhtemelen. Bunlar insanlara nasıl hizmet verileceğini, büyük bir gönüllülükle yapacaklar ve bunlara da izin verilecek. Çünkü kamu özelliği kaldırılınca, bir takım yardımseverler, yardımsever kuruluşlar o çok ulvi gerekçelerle muhtemelen, devletin kamudan çekildiği noktada, başka amaçlarla sürece ve ortama dahil olacaklar. Sağlık hizmetinin vazgeçilmezliği ve hemen ihtiyaç doğduğu anda karşılanmazlığı göz önüne alındığı anda insanlar bunlara muhtaç olacaklar” diye konuştu.

Konunun çok boyutlu olduğunu belirten Bilaloğlu, şöyle devam etti:

“O nedenle felaket, rezalet ve iflas belgesi demek bizce çok yerinde hatta az bile. Mecliste bulunan tüm siyasi partiler, bizce bugünden tezi yok bayram seyran demesinler, okusunlar bugüne kadar okumadılarsa ve tutumlarını açıklasınlar. Destekliyorlarsa destekliyoruz desinler: Evet, biz milletvekiliyiz, biz mecliste siyasi partiyiz ama bize rağmen ellerine sağlık, çok da güzel bir şey yapmışlar desinler. Bu müjdeyi de halkla paylaşsınlar. Eğer desteklemiyorlarsa, buradaki felaket, rezalet iflas laflarımızın doğruluğuna yürekten inanıyorlarsa, o içtenlikte, o kuvvette her birinden milletvekillerinden, her bir siyasi partiden ve elbette meclisle sınırlı olmayan bir düzeyde herkesten sorumluluk almasını beklemek bizim hakkımız.”

Bilaloğlu, TTB olarak bu kararnameyi, bu anlayışı, hekimliğin temel ruhunu emip ortada müşteri peşinde koşan tezgahtarlar haline getiren bu çerçeveyi temel felsefesiyle reddettiklerini kaydetti. Önümüzdeki günlerde gerek meslek birlikleri, gerek sendikalar ve sağlık alanındaki tüm örgütlü yapılarla hızlı ve yakın bir temasa geçeceklerini de bildiren Bilaloğlu, “TTB, hekimler kendilerine, mesleklerine, geleceklerine ve bu ülkede yaşayan insanların sağlığına sahip çıkan bir tutumu ısrarla ve bitmek tükenmek bilmez bir enerjiyle yerine getirecekler” diyerek sözlerini tamamladı.

Yabancı hekim

TTB İkinci Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan da, Sağlık Bakanlığı’nın hukuka bakışının daha önce pek çok olayda görüldüğünü söyledi. Sadece 2010 yılında TTB Hukuk Bürosu’nun yaptığı itirazlarla Danıştay’dan açık hukuka aykırılık nedeniyle 62 olayda red kararı çıktığını kaydeden Aktan, “Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı’nın hukuka nasıl baktığını hepimiz gayet iyi biliyoruz onun için bu kararnameye bir de o gözle görmekte fayda var” dedi.

İthal hekim konusunun da bu kararnamede yer aldığını belirten Aktan, çalışacak kişinin yabancı ve hekim olmasının yeterli görüldüğünü, bunun dışında başka hiçbir kavrama yer verilmediğini aktardı. Aktan, Türkçe bilmesi, belli bilgiye sahip olması gibi koşulların aranmadığını, buna göre gelecek hekimlerin yine bu kararnamede sınıflandırılmış hastanelerde belki D sınıfında, E sınıfında gerçekten muhtaç olan, parası olmayan insanları tedavi edeceklerini belirtti. Bunun yanında kararnamenin iyi nitelikli hekimlerin de çalışmasının önünü açacağını ifade eden Özdemir Aktan, ama bu hekimlerin de serbest bölgelerde görev yapacaklarını, buralara gidenlerin ise ceplerinden çok büyük miktarlarda paralar vermek zorunda kalacaklarını söyledi. Aktan, “Türkiye’nin sağlık pazarı yabancı sermayenin iştahını kabartıyor, maalesef bu ithal hekim her iki tarafından da canımızı yakacak gibi gözüküyor” diye konuştu.

04.11.2011

BASIN AÇIKLAMASI

Sağlığa Kanun Hükmünde Kararname Darbesi

Yirminci yüzyılın başlarında iktidarda olan İttihat ve Terakki Partisi, Meclis-i Mebusan’ı by-pass ederek ülkeyi Kanun-i Muvakkat’larla yönetmişti.

Yirmi birinci yüzyılın başlarında iktidar olan Adalet ve Terakki Partisi de aynı yolu izliyor; Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iradesini hiçe sayarak kullanıyor.

Hükümet’in bu Kanunsuz, Hukuksuz, Keyfi uygulamasından en çok darbe alan da sağlık oluyor.

Önce, Şeker Bayramı arifesinde çıkardığı 650 sayılı Adalet Bakanlığı’nın Teşkilatlanmasına Dair KHK ile yargı kararlarını hiçe sayarak “sözde Tam Gün” uygulamasını başlattı.

663 sayılı Sağlık Bakanlığı Ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında KHK da Kurban Bayramı’nın arifesinde, 2 Kasım 2011 gece yarısı 28103 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı.

TBMM"nin çalışma takviminin başlamasının üzerinden bir ay geçmişken, Kanun Hükmünde Kararname çıkartma yetki yasasının süresinin dolmasına bir gün kalmışken… Hükümet, yangından mal kaçırır gibi yayınladığı KHK ile sağlık alanını düzenleme kıvraklığını(!) gösterdi.

İkili, son derece merkeziyetçi, bürokratik, hantal bir yapı oluşturulmuştur. 

Bakanlık Teşkilatı; Merkez ve Taşra teşkilatı ile bağlı kuruluşlardan oluşmaktadır. Bakanlık Merkez Teşkilatı; Bakan, müsteşar, Sağlık Politikaları Kurulu -  (Bakan tarafından seçilen 11 üye + müsteşar + müsteşar yardımcıları) müsteşar yardımcısı ve 12 adet genel müdürlük ve dört tane bağlı kuruluştan oluşmaktadır. Ancak Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün görev ve yetkileri hem bağlı kuruluşların hem bütün diğer birimlerin görev ve yetkilerini mükerrer olarak içermektedir.

Evrensel kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesine aykırı çağdışı, arkaik bir yapılanmayla topluma, meslek mensuplarına adeta engizisyonun geri geldiği müjdelenmektedir!

Merkeziyetçilikte Bakanlık teşkilatıyla yetinilmemiş, Sağlık Meslekleri Kurulu adı altında yine çoğunluğu bürokratlardan oluşturulan bir kurula meslek örgütlerinin bugüne dek sürdürdükleri görev ve yetkileri verilmiştir. Bu kurul sağlık mesleği mensuplarının yüksek öğretimle ilgili eğitim içeriklerini, uyacakları mesleki ilkeleri, mesleki yeterliliklerini ölçecek, ayrıca meslek mensuplarına ömür boyu meslekten mene kadar varan cezalar verebilecektir. Bu kurula hem yargıç, hem sayıları otuzu aşan sağlık mesleklerinin her birinde uzman(!), ayrıca da her bir mesleğin toplum yararına sunulması için mesleki ilkeleri en iyi bilen deontolog yetkileri vehmedilmiştir.

Sadrazamlık geri geldi

KHK ile tüm illerde Kamu Hastane Birlikleri kurulacak. Bu birlikleri Genel Sekreter yönetecek. Genel Sekreter hastanelerde çalışan herkesin nerede görev yapacağına, görev yerinin değişip değişmeyeceğine ve daha pek çok şeye tek başına karar verecek. KHK, Anayasaya göre kamu görevlilerine sağlanması gereken “insancıl çalışma koşullarında hizmet üretmek için gerekli bütün yasal güvenceleri” ortadan kaldırmaktadır.

Güvencesiz çalışma ve bütçe dışı ücretlendirme getirilmiştir 

Kamu Hastane Birliklerinde bütün yöneticiler sözleşmeli olarak hastaneleri “kar” etmek amacıyla çalıştırmak için atanmaktadır.

KHK ile ücretleri döner sermayeden ödenmek üzere binlerce çalışan kadrosu tahsis edilmiştir.

Hastane Şirketleri

Kamu Hastane Birlikleri ve devlet hastanelerine getirilen, hiçbir kamu kurumunda mevcut olmayan, bırakın mevcut olmayı tahayyül edilmesi bile mümkün olmayan bu “ucube” organizasyon şemasının anlamı açıktır.

“Devlet hastaneleri”;

Piyasa koşullarına uyum zorunluluğu olan, piyasa kurallarına tabi birer “Hastane $irketi”ne dönüştürülmektedir.

Eğitimde taammüden cinayet

Hekim yetiştiren hekimlerin bütün hakları ellerinden alınmaktadır. Eğitim Araştırma Hastanelerinde eğitim ve hizmet verilen klinikleri yöneten klinik şefi ve şef yardımcılarının unvanları kaldırılmaktadır.  Bu hizmetleri yürütecek kişiyi kendisi dört yıllık fakülte mezunu, alanın uzmanı ve eğitici olmayan hastane yöneticisi seçecektir. İyi hekim yetiştirmek için hangi gerekliliklerin olduğunu bilmeyen, hastaneyi kar ettirmek için sözleşmeyle bu göreve getirilen kişilerin halka hizmet verecek kişilerin eğitimlerini düşünmeyecekleri ortadadır.

Tıp fakülteleri hastanelerini “işbirliği” adı altında el konulmakta, öğretim üyesi kadrosu verilmeyerek, özgür bilim ve eğitime kast edilmektedir.

Sınırsız Sorumsuz Sağlık Bakanlığı!

Tıbbi zararlarda uzlaşma adı altında vatandaşa sağlık personelini hedef gösteriyor, sağlık hizmetinin kusursuz ve sorunsuz işlemesinde birinci derecede sorumlu olan Bakanlık kendini “sorumsuz-sorunsuz” kılıyor.

Para Sahiplerine Sağlık Serbest Bölgeleri

Yoksullara Acil Servisler

Sağlık kuruluşlarını sağlık hizmeti vermeye ehil uzmanların değil en çok para kimdeyse onun açabileceği düzenleniyor. Ama ve lakin para sahiplerinin açtıkları sağlık kuruluşlarından elde ettikleri kardan vergi vermesinler diye “sağlık serbest bölgeleri” kurulması düzenleniyor. Buna ek olarak da buralarda ya da başka sağlık kuruluşlarında TC vatandaşı olmayan hekim ve hemşirelerin çalışabileceği düzenleniyor.

Sonsuz özgürlük: ilaç reklamları serbest

İlaca ödediğimiz para yetmiyor, halkımız daha çok ilaç alsın diye ilaç reklamlarına serbestlik.

Bakanlık hekimlerin kamu ve birey yararına çalışmasını istemiyor!

6023 sayılı Kanun’un 1. maddesinde geçen tabipliğin “kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” ibaresi çıkarılmıştır.

Hekimlik mesleğinin kamu ve kişi yararına olan insancıl niteliğini kavrayamayanlara sesleniyoruz:

İnsana ve insan sağlığına adanmış bir mesleğin mensupları olarak;

Mesleğimizi,

Meslek onurumuzu,

Herkese eşit, ücretsiz, nitelikli sağlık hizmeti taleplerimizi savunmaya, devam edeceğiz.

Bütün hekimleri, bütün sağlık çalışanlarını, bütün sendika ve meslek örgütlerini, toplum sağlığını savunan bütün siyasi parti ve toplumsal hareketleri ve sağlık hakkına sahip çıkan bütün halkımızı;

AKP Hükümeti’nin özelleştirme politikalarına ve başta devlet hastaneleri olmak üzere kamu sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesine karşı birlikte/birleşik mücadeleye davet ediyoruz.

Saygılarımızla.

 

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ