Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme”nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edildiği tarih olan 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü dolayısıyla yazılı açıklama yaptı.

Türkiye’nin söz konusu sözleşmeyi 1988 yılında kabul etmesine karşın işkence ve diğer zalimane uygulamaların halen sürdüğüne dikkat çekilen açıklamada, devletin işkenceyi önlemek için alması gereken önlemler ve taşıdığı sorumluluklara dikkat çekildi. Açıklamada, işkence başvurularının etkin şekilde soruşturulması ve işkencenin görüldüğü yerlerde denetimlerin uygun biçimde yapması gerektiği kaydedildi.

Açıklama şöyle:

İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek

“İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme” Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 26 Haziran 1987 tarihinde yeterli sayıda ülke tarafından imzalandıktan sonra kabul edilmiştir.   Konunun taşıdığı önem nedeniyle, sözleşmeye duyarlılığı arttırmak için BM Genel Kurulu, 1997 yılında 26 Haziran’ı İşkence Görenlerle Dayanışma Günü olarak ilan etmiştir. Türkiye “İşkenceye Karşı Sözleşme”yi 1988 yılında kabul etmiş, Anayasa ve Ceza Kanunu’nda işkenceyi yasaklamıştır.  Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi (m.5), BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (m.7), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (m.3), BM İşkenceye Karşı Sözleşme, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü (m.7) ve iç hukukta da Anayasa (m.17), TCK (m.94) işkenceyi açıkça yasaklamaktadır.

“İşkence yasağı” sadece yapmamayı içermez, devletlere aynı zamanda işkenceyi önlemek için gerekli tüm önlemleri alma, gözden geçirme; gözaltı-tutukluluk-hükümlülük birimlerini denetleme, uygulanmamasını kesin olarak sağlama; olası işkence iddialarının etkin biçimde tıbbi ve hukuki araştırmasını yapma; işkence yapanların ya da işkence yapılmasına yardımcı olanların kovuşturulması ve cezalandırılması yükümlülüklerini de içerir. Devlet bunları yapmaya her durumda zorunludur.

Ülkemizde işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ya da onur kırıcı muamele ya da cezalar sözleşme imzalandıktan sonra da varlığını sürdürmektedir. Yalnızca gözaltı merkezlerinde değil cezaevlerinde çıplak arama, kelepçeli muayene ve tedavi, var olan hakları talep etmenin ya da hakları korumak için yapılan protestoların disiplin cezalarına dönüşmesi olarak ortaya çıkmaktadır. Anayasal haklar olan gösteri ve yürüyüş yasağının şiddet kullanılarak engellenmesi en çok görülen işkence uygulamasıdır. Bu tabloya son zamanlarda zorla kaçırılarak bilinmeyen merkezlerde işkence uygulanması iddiaları eklenmiştir.

İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre 2018 yılında 356’sı gözaltında kaba dayak ve diğer yöntemlerle, 246’sı gözaltı yerleri dışında ve 2598’i güvenlik güçlerince müdahale edilen toplantı ve gösterilerde olmak üzere toplam 2719 kişi işkence ve diğer kötü muamele ile karşılaşmıştır. Cezaevlerinden yapılan şikâyet başvurularında ise 1149 kişi işkence ve kötü muameleye uğradığını belirtmiş, 160 kişi ise ajanlık dayatması nedeni ile işkence ve kötü muameleye uğradığını bildirmiştir.

İşkence ve zalimane uygulamaların devam etmesinin en önemli nedeni işkence ile mücadelenin önemli boyutlarından olan etkin soruşturma ve cezalandırmanın yapılmaması sonucunda işkence uygulayanların cezasız kalmasıdır. İHD’nin Adalet Bakanlığı’nın verilerine dayanarak yaptığı değerlendirmeye göre; 2017 yılında TCK 94. maddedeki işkence suçundan 84 kişiye dava açılırken, kamu görevlisine direnme suçunu oluşturan TCK 265. maddeden vatandaşlara 26 bin 016 dava açılmıştır. Bu veriler karşıt dava açılması yönteminin kendisinin, ihlale maruz kalanların işkenceciler aleyhine şikâyette bulunması açısından caydırma/yıldırma yöntemi olarak ne denli sistematik olarak kullanıldığını göstermektedir.

İşkence ile mücadelenin diğer boyutu işkencenin hekim tarafından doğru biçimde raporlanmasıdır. Bu nedenle adli muayenelerin ve periyodik muayenelerin sorgu merkezlerinde değil sağlık kuruluşlarında yapılması, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için El Kılavuzu’na (İstanbul Protokolü) uygun yapılması önemlidir. Bu nedenle eğitimleri eksik olan kolluk, adalet mensubu ve hekimlerin tekrar İstanbul Protokolü eğitimi almaları için gerekli düzenlemeler gecikmeksizin yapılmalıdır.

Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve Kamu Denetçiliği Kurumu, kendisine yapılan başvuruları etkili biçimde soruşturmalı ve işkencenin görüldüğü yerlerde denetimlerini uygun biçimde yapmalıdır.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ