Tıp Haftası’nın son günü olan 19 Mart 2017 günü bir araya gelen yüzlerce hekim ve sağlık çalışanı bir yürüyüş gerçekleştirdi. 12.00’da Tünel Meydanı’nda toplanan sağlık çalışanları “14 Mart’ta 4 Talebimiz Var: İş Güvencesi, Hastaya Yeterli Süre, Şiddetsiz Bir Sağlık Ortamı, İnsanca Çalışma Koşulları ve İnsanca Ücret” ile “Demokratik, Laik Bir Ülkede Barış ve Huzur İçinde Hekimlik Yapmak İstiyoruz” pankartları arkasında buluştular. Ellerinde “Sağlıkta Şiddete HAYIR”, “Güvencesiz Çalıştırılmaya HAYIR”, “Niteliksiz Tıp Eğitimine HAYIR”, “Ücret Gaspına HAYIR”, “Angaryalara HAYIR”, “Taşeron Düzenine HAYIR” dövizleri taşıyan kitle renkli ve coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdi.

Yürüyüş boyunca “Herkese Eşit, Parasız Sağlık”, “Sağlıkta Ticaret Ölüm Demektir”, “İnsanca Ücret, İnsanca Yaşam” sloganları atıldı. Taksim Meydanı’na dek sürmesi planlanan yürüyüş, polisin barikat oluşturması ve Valilik talimatıyla korteji engellemesi sebebiyle Galatasaray Lisesi önüne dek yapılabildi.

İTO Sağlık Politikaları Komisyonu Üyesi Dr. Osman Öztürk burada yaptığı konuşmada “Tıp Haftasının bitiminde onlarca yıldır yaptığımız bu geleneksel yürüyüş keyfi şekilde engelleniyor. Başka ülkelerde toplantı, miting yapma haklarının gaspedildiğinden dem vuranlar, mağduriyet yaşadıklarını söyleyenler bizlerin en demokratik hakkını engellemekte beis görmüyorlar. Bu keyfi engellemeyi kınıyoruz” dedi.

Ardından ilk konuşmayı TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel yaptı. Dr. Tükel şunları söyledi: “Bundan 190 yıl önce, 1827 yılında, Türkiye’de modern tıp eğitimi başladı ve bu başlangıçla birlikte 14 Mart’lar bayram olarak kutlanır hale geldi.  Ancak ne yazık ki,  aradan geçen 190 yılla birlikte giderek gerileyen, çağdaş tıp eğitimi ilkelerinden kopartılan, sağlık sisteminin giderek bozulduğu bir dönemi yaşar hale geldik. Son 14 yıldır uygulanan sağlık politikaları sebebiyle piyasacı bir sağlık ortamı hakim kılındı. Bu piyasacı sağlık ortamı hem hekimleri ve sağlık çalışanlarını hem de vatandaşları mutsuz etti, sağlık hizmetini niteliksizleştirdi. TTB Merkez Konseyi olarak, bu yılın Ocak ayında, tabip odaları ile birlikte 4 talebimizi belirledik. Şubat ayı başından itibaren 19 ilde tabip odalarını ziyaret ederek hekimlerle buluştuk ve taleplerimizi aktardık. Bu buluşmalarda gördük ki tüm hekimler bu taleplerin arkasında, sorunlarımızın çözümünü ve taleplerin gerçekleşmesini istiyor”.

Dr. Raşit Tükel konuşmasının devamında, belirledikleri ve hekim kamuoyunun sahip çıktığı 4 talebi, haksız hukuksuz kamu görevinden ihraç edilen hekimlerin, sağlık çalışanlarının görevlerine iade edilmesi; hastalara yeterli süre ayrılması; insanca çalışma koşullarının sağlanması ve hekim-emekli hekim ücretlerinin iyileştirilmesi; sağlıkta şiddeti sonlandıracak adımların atılması olarak bir kez daha duyurdu. Dr. Tükel, hekimlerin 4 talebini, 14 Mart tıp haftası içinde bu konuda hazırladıkları broşürlerle birlikte Sağlık Bakanlığı’na ilettiklerini, 15 Mart 2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan basın açıklamasıyla milletvekilleri ve kamuoyuyla paylaştıklarını aktardı. Dr. Tükel, konuşmasında son olarak, demokratikleşmenin sağlıklı bir toplum hayatı için vazgeçilmez olduğunu, TTB olarak barışçıl, demokratik, huzur içinde bir ortamda hekimlik yapabilmek için mücadele yürüttüklerini belirtti. Nitelikli sağlık hizmeti için yürürlükte olan sağlık politikalarından vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayan ve ancak demokratik bir toplumda nitelikli sağlık hizmeti verilebileceğini hatırlatan Dr. Tükel, referandumda sağlık politikalarına karşı “Hayır” diyeceklerini ifade etti.

Ardından İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez bir konuşma yaptı ve “1827’de bu memlekette çağdaş anlamda tıp eğitimi başladı. Cumhuriyetin ilk yıllarında tıpta ilerleme yaşanırken, sosyal tıp, önleyici tıp öncelenirken malarya, sıtma gibi salgın hastalıklar altedildi.  Birçok başarılı adım atıldı. Ancak bugüne baktığımızda, özellikle son 14 yıldır gündeme getirilen değişiklikler sonrasında sözde sağlıkta devrim, dönüşüm iddiasıyla tıp alanı geriletildi, çağdaş normlardan kopartıldı, ticarileştirildi. Bugünkü sağlık ortamında ne hastaya nitelikli hizmet verilebiliyor ne de hekimlerden icabettiği şekilde istifade edilebiliyor.  Ancak biz biliyoruz ki birgün gelecek; Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın başlatıldığı tarih Türkiye’nin kara günlerinden biri olarak anılacak. Erzincan Depremi gibi, Marmara Depremi gibi, Soma Faciası gibi anılacak. Biz o gün gelene dek bu politikaların yanlışlığını tekrar tekrar ifade etmeye devam edeceğiz” dedi.

DİSK Genel Sekreteri ve Devrimci Sağlık-İş Genel Başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlu ise yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Öncelikle tüm meslektaşlarımın ve sağlık çalışanlarının, ama en çok da yıllardır bir ekip çalışması olarak sağlık hizmetinin içerisinde yeralan, sağlık hizmetlerini birlikte yürüttüğümüz ama sağlıkçı bile sayılmayan, taşeron sağlık işçisi arkadaşlarımın 14 Mart Tıp Haftası’nı kutluyorum. Bu yıl 14 Mart Tıp Haftası’nı ne yazık ki meclis başta olmak üzere tüm demokratik mekanizmaların askıya alındığı, ülkemizin giderek daha baskıcı ve otoriter bir rejime, bir tek adam rejimine adım adım sürüklenmeye çalışıldığı bir süreçte kutluyoruz. Ve böylesi bir süreçte biz biliyoruz ki, bu yerkürenin binlerce yıllık tarihinden biliyoruz ki ülkelerin rejimleri ne kadar baskıcı ve otoriter olursa, ülkelerin rejimleri ne kadar demokrasiden uzaklaşırsa eşitsizlikler o kadar artar. Ve eşitsizliklerin arttığı yerde insana dair hiçbir haktan söz edilemez. O nedenle demokrasi olmadan sağlık hakkı olmaz, demokrasi olmadan emeğin hakları olmaz ve sağlık hakkının, emeğin haklarının olmadığı yerde de demokrasi olmaz. O yüzden biz bugün; 2017’nin dünyasında ve Türkiyesi’nde, 2017’nin 14 Mart’ında Tıp Haftası’nda haksız ve hukuksuz ihraçlara hayır diyoruz. Her türlü baskıya ve angaryaya hayır diyoruz. Güvencesiz, esnek çalıştırmaya hayır diyoruz. İnsanın ihaleyle çalıştırıldığı bir sistem olan ve bütünlük, süreklilik, istikrarın esas olduğu sağlık hizmetinde zinhar olamayacak olan taşeron düzenine hayır diyoruz. O nedenle bugün 14 Mart Tıp Haftası’nda demokrasiyi ayaklar altına alan, anayasayı ayaklar altına alan, her türlü eşitsizliği büyüten ve tüm haklarımızı ortadan kaldıran bu sisteme, bu rejime hayır diyoruz. Ve bu ülkenin gerçek sahipleri olarak bu ülkenin tüm güzelliklerini ve değerlerini üreten, işçiler, emekçiler, kadınlar gençler ve en yaşamsal hizmeti üreten sağlık emekçileri olarak ülkemize sahip çıkıyoruz, memleketimize, geleceğimize sahip çıkıyoruz.”

Yapılan konuşmaların ardından basın açıklamasını İTO Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Melahat Cengiz kamuoyuyla paylaştı. Yapılan açıklamada; 14 Mart’a giderken, Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve İstanbul Tabip Odası olarak, “14 Mart’ta 4 Talebimiz Var” başlığı altında, haksız ve hukuksuz ihraç edilen hekimlerin işlerine iadesini, hastaya yeterli süre ayrılmasına yönelik çalışma koşullarını, çalışırken ve emeklilikte insanca ücreti, sağlıkta şiddetin sona ermesini talep ettik. 20 Şubat 2017 tarihinden başlayarak gerçekleştirdiğimiz bir dizi etkinlikle hekimlerle paylaştığımız, son olarak 15 Mart 2017 günü TBMM çatısı altında duyurduğumuz taleplerimizi, bugün kamuoyuyla bir kez daha paylaşmak üzere buradayız” denildi.

Taksim Atatürk Anıtı’na bırakılmak üzere hazırlanan “TTB-İstanbul Tabip Odası” imzalı çelenk ise polis barikatı sebebiyle Galatasaray Lisesi önüne konuldu. Yine lise önüne, hayatını kaybetmiş olan hekimlerin anısına kırmızı karanf