Ağrı'da 21 Temmuz 2015 tarihinde Suruç Katliamı'nı protesto etmek amacıyla düzenlenen basın açıklamasına katıldıkları gerekçesiyle ve memuriyetten çıkarılma talebiyle haklarında disiplin soruşturması başlatılan, aralarında Ağrı Tabip Odası Başkanı Dr. Ulaş Yılmaz'ın da olduğu 8 sağlık emekçisi ile sağlık emek ve meslek örgütlerince 13 Mart 2015'te sağlığın metalaştırılmasına ve sağlık emekçilerinin güvencesizleştirimesine karşı gerçekleştirilen iş bırakma eylemine katılan Üsküdar Devlet Hastanesi’nde görevli 3 sağlık emekçisi, 14 Ocak 2016 günü Ankara'da Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Yüksek Disiplin Kurulu'nda ifade verdi. 

Türk Tabipleri Birliği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası ve Türk Psikiyatri Derneği (TPD) temsilcileri, savunması istenen sağlık emekçilerine destek vermek amacıyla Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu önünde bir basın açıklaması yaptı. CHP milletvekilleri Ali Şeker, Nurettin Demir, HDP milletvekilleri Behçet Yıldırım, Abdullah Zeydan ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Genel Sekreteri Dr. Metin Bakkalcı'nın da destek verdiği açıklamaya TTB, Ankara Tabip Odası, SES ve TPD yöneticileri ile çok sayıda hekim ve sağlık çalışanı katıldı.   

Ortak açıklamayı SES Eş Genel Başkanı Gönül Erden okudu. Açıklamada, Anayasa'nın 34. maddesine göre herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu vurgulanarak, "Arkadaşlarımızın memuriyetten men istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilmeleri, akıl, mantık, vicdan ve yasalarla bağdaşmayan siyasi ve baskıcı bir tutumdur. Hiç kimsenin haklarını kullandığı için sağlık emekçilerini, arkadaşlarımızı cezalandırma hakkı bulunmamaktadır" denildi. 

Açıklamanın ardından TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan, CHP Milletvekili Ali Şeker ve HDP Milletvekili Behçet Yıldırım da birer konuşma yaparak, hiç kimsenin sağlık ve yaşam hakkını savunmak için yapılan bu eylemler nedeniyle cezalandırılamayacağını belirterek, soruşturmaların bir an önce geri çekilmesini istediler.

 

14.01.2016

BASIN AÇIKLAMASI 

Değerli Basın Emekçileri,

Bugün burada yine bir utanç eylemi nedeniyle karşınızdayız. Eylem bizim değil, siyasilerin. Ancak utancı Türkiye’deki bütün sağduyulu, vicdan sahibi insanlar gibi bize de düşüyor.

Bugün, anayasamızın ve yasalarımızın güvencesi altındaki temel hak ve özgürlüklerini kullanan arkadaşlarımız “bu hakları kullandıkları için” memuriyetten atılmak istenmektedirler. 

Bugün burada, 34 gencin yaşamını yitirdiği Suruç Katliamını protesto etmek için Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederayonu KESK’in kararı doğrultusunda Ağrı’da basın açıklamasına katılan 8 sağlık emekçisi ile 13 Mart 2015 tarihinde sağlık alanındaki emek ve meslek örgütleri olarak sağlığın metalaştırılmasına ve sağlık emekçilerinin güvencesizleştirilmesine karşı almış olduğumuz iş bırakma eylemine katılan Üsküdar Devlet Hastanesi’nde görevli üç sağlık emekçisi arkadaşımız ile dayanışma için bir aradayız.

Bugün burada yüksek disiplin kurulunda ifade verecek olan Ağrı Tabip Odası Başkanı, aynı zamanda Türkiye Psikiyatri Derneği ve SES üyesi olan Dr. Ulaş Yılmaz, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ağrı Şube Başkanı Gülistan İçer, Yönetim Kurulu üyeleri Emin Bayram ve Recep Altındağ ile şube üyeleri Berivan Alptekin ve Mehmet Sait Doğan, katillerin hala ceza almadığı, etkili bir soruşturmanın yürütülmediği bir katliamın bir daha yaşanmaması adına protesto gösterisi düzenlemişlerdi.

Bugün burada yüksek disiplin kurulunda ifade verecek olan İstanbul Üsküdar Devlet Hastanesi’nde görev yapan SES üyelerinden Songül Kalkan, Gülboy Akyüz ve Pınar Kara, yoksulların sağlık ortamından dışlandığı, sağlık emekçilerinin güvencesizleştirildiği, uzun çalışma saatlerinin ve angaryanın dayatıldığı, kadınların haklarının ve sağlık hizmetine erişiminin giderek engellendiği, kamusallığından arındırılmış ve AKP Hükümeti tarafından adım adım ticarileştirilen sağlık alanında yaratılan yıkımın sonuçlarına dikkat çekmek için iş bırakmışlardı.

Bugün burada yüksek disiplin kurulunda ifade verecek olan sağlık emekçileri,  yaşam hakkını, barışı, eşitliği ve herkes için insan onuruna yakışır çalışma ve yaşam koşullarını istedikleri ve bunların herkesin hakkı olduğuna inandıkları için mücadele ediyorlardı.

Bugün burada yüksek disiplin kurulunda ifade verecek olan sağlık emekçileri,  hem anayasa hem de Türkiye’nin taraf olduğu, altına imza attığı uluslararası sözleşmeler doğrultusunda hak arama mücadelesi yürütmüşlerdir.  

Daha 1927'de, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO, grev hakkını ve grev hakkının diğer sendikal haklarla doğrudan ilişkili olduğunu açıkça kabul etmiş ve Türkiye’de bu sözleşmeye taraf olmuştur. Protesto hakkı ise ifade özgürlüğünün, toplantı ve gösteri hakkının ayrılmaz bir parçasıdır ve bu hakların kullanımının en doğal aracıdır.  

Anayasanın 34. maddesine göre herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Barışçıl bir gösteri sırasında veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmalar, Anayasa Mahkemesi kararlarında da toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilmektedir.

Arkadaşlarımızın memuriyetten men istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilmeleri, akıl, mantık, vicdan ve yasalarla bağdaşmayan siyasi ve baskıcı bir tutumdur. Hiç kimsenin haklarını kullandığı için sağlık emekçilerini, arkadaşlarımızı cezalandırma hakkı bulunmamaktadır.

Türkiye’de hükümet, gelecek tasavvuru olmayan, günü kurtarmaya odaklı ve savaş koşullarını kendi kitlesini konsolide etmek için kullandığı bir siyasal yönetme biçimini hakim kılmaya çalışmaktadır. Buradan hatırlatalım, bir yönetme biçimi ancak adaleti, eşitliği ve hakları baz aldığı ölçüde meşrudur.

Sağlık emekçilerinin yoğun baskı ve şiddetle karşılaştığı bir süreçte sorumlu olduğu personelin çalışma koşullarını, can güvenliğinden yoksun oluşunu dert edinmeyen siyasi iktidar, temel haklarımız olan grev ve protesto hakkımıza saldırmaktadır. Katliamların failleri cezasız kalırken katliamları protesto edenler cezalandırılmak istenmektedir. Kimse bizden bu keyfi ve hukuksuz uygulamalara boyun eğmemizi beklemesin. Hiç kimsenin hiçbir makamın yasalarla tanınmış hakları yok sayma yetkisi bulunmamaktadır.

Kurduğu her cümlede sağlık çalışanlarını hedef haline getiren ve yaşamdan çok ölümü barıştan çok savaş dilini kullanan Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’na bir kez daha sesleniyoruz:

Sağlık emekçilerine açılan soruşturmalar derhal iptal edilsin. Bizler Anayasa güvencesi altında bulunan her türlü eylem ve faaliyetlerimize yönelik bu hukuksuz ve keyfi girişimlere karşı güçlü, örgütlü ve ortak bir tepki vermeye devam edeceğiz.

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası

Türk Tabipleri Birliği

Türkiye Psikiyatri Derneği