ADLİ TRAVMATOLOJİ
Dr. Ercüment AKSOY, Dr. Atınç ÇOLTU, Dr. Beyhan EGE, Dr. Gürsel
GÜNAYDIN,
Dr. Mehmet Akif İNANICI, Dr. Hüseyin KARALİ, Dr. Mustafa KARAGÖZ,
Dr. Cemil ÖTKER, Dr. Ali YEMİŞÇİGİL
ADLİ OLGUNUN TANIMLANMASI
Yurttaşlık
görevlerinden biri de karşılaşılan yasadışı olayları ihbar etme zorunluğudur.
Bu zorunluluk sağlık görevlileri için yasal olarak da belirtilmiştir.
TCK
nun 530. maddesinde "Hekim, cerrah,
ebe yahut diğer sağlık memurları, kişiler aleyhine işlenmiş bir suçla
karşılaştıklarında mesleklerinin gerektirdiği yardımı yaptıktan sonra durumu
adliyeye veya güvenlik güçlerine bildirmezlerse bu bildirimin yardımcı
oldukları kişinin takibata uğramasına yol açacağı haller hariç olmak üzere
beşbindörtyüz liraya kadar hafif nakit para cezasına mahkum olurlar."
demektedir. (Para cezaları KHK’ler ile her sene arttırılmaktadır). Burada
hekimin üzerine düşen en önemli görev kişiye gerekli tıbbi yardımı yaparken
olgunun adli bir olgu olup olmadığını da tespit etmek ve adli olgu olduğu
kararına vardıktan sonra hiç zaman geçirmeden emniyet güçlerine haber
vermektir. Aynı kanun maddesinde gözden kaçırılmaması gereken diğer bir nokta
ise eğer emniyet güçlerine haber
verdiğimizde eyleme maruz kalmış kişi hakkında takibat yapılacak ise, yani
şahıs aynı zamanda suçlu ise haber verme zorunluluğumuz ortadan kalkmaktadır.
Bu nokta suçlu olanların da hekime müracaatlarını sağlama açısından önemlidir.
Başka bir deyişle kişi suçlu da olsa sağlık hizmetlerinden faydalanmasını
engellemek kişilik hakkına yapılan bir saldırıdır ve anayasamıza göre suç
teşkil etmektedir.
ACİL
SERVİSE VEYA SAĞLIK OCAĞINA MÜRACAAT EDEN OLGULARDAN :
1- HER TÜRLÜ ATEŞLİ SİLAH VE PATLAYICI MADDE İLE
OLAN YARALANMALAR,
2-
HER TÜRLÜ KESİCİ, KESİCİ-BATICI
(KESİCİ-DELİCİ) , BATICI (DELİCİ), KESİCİ-EZİCİ VE EZİCİ ALET YARALANMALARI,
3-
TRAFİK KAZALARI, DÜŞMELER, DARP OLGULARI
VE İŞ KAZALARI,
4-
İNTOKSİKASYONLAR (İLAÇ, İNSEKTİSİT,
BOĞUCU GAZLAR),
5-
YANIKLAR (ALEV, KIZGIN CİSİM,
YAKICI-AŞINDIRICI MADDE),
6-
ELEKTRİK VE YILDIRIM ÇARPMALARI,
7-
SİNDİRİM KANALINA ORAL VEYA ANAL YOLDAN
YABANCI MADDE GİRMESİ,
8-
MEKANİK ASFİKSİ OLGULARI
A- TIKAMA, TIKANMA,
B- ASI, ELLE VEYA İPLE BOĞULMA,
C- KARIN - GÖĞÜS TAZYİKİ,
D- DİRİ GÖMÜLME,
E- SUDA BOĞULMA
9-
HER TÜRLÜ İNTİHAR GİRİŞİMLERİ,
10- İŞKENCE İDDİALARI,
11- TÜM CİNAYET, İNTİHAR, KAZA ORİJİNLİ
OLDUĞUNDAN KUŞKULANILAN ÖLÜMLER (ŞÜPHELİ ÖLÜMLER)... Adli olgu olarak
değerlendirilmelidir. Ancak kişilerin kendi kendilerine vermiş oldukları
birtakım küçük zararlarda- küçük ev kazaları gibi- olayın adli bir olgu olup
olmadığının tespiti hekimin insiyatifine bağlıdır.
O
halde yukarıda belirtilen olgulardan biri ile karşılaşıldığında bize düşen
görev: Başvuran, eyleme maruz kalmış kişinin önce adli olgu olarak
değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine karar verdikten sonra kişinin aynı
zamanda suçlu olup olmadığını da araştırmak, eğer suçlu değil ise yani
yaptığımız ihbar sonucu bir takibata maruz kalmayacak ise zaman kaybetmeden
emniyet güçlerine haber vermektir.
Adli
bir olguda hekim hem hastasının, hem de sebep olanların haklarını korumak
durumundadır. Aksi bir durumda kendisi hukuki sorumluluk altına girebilir.
YARALAR
Vücutta
dış etki ile oluşan,doku yapı ve bütünlüğünü bozan her türlü lezyon yara olarak
tanımlanır.
YARALARIN SINIFLANDIRILMASI
A) Mekanik etki ile oluşanlar:
1. Kesici
alet yaraları
2. Kesici-delici(kesici-batıcı)
alet yaraları
3. Delici(batıcı)
alet yaraları
4. Kesici-ezici
alet yaraları
5.
Ezici alet yaraları (Künt cisim yaraları-künt travmatik yaralar)
6. Ateşli
silah yaraları
B) Fiziksel nitelikte olanlar:
1. Yanık
yaraları
2. Donma
yaraları
3. Elektrik
akımı yaraları
4. Işınların
oluşturduğu yaralar
C) Kimyasal madde yaraları:
1. Asit
yaraları
2. Baz
yaraları
3. Diğer
kimyasal yaralar
D) Biyolojik kökenli yaralar:
1. Böcek,
örümcek, yılan, akrep vb. sokmaları
2. Vahşi
hayvan ısırıkları
YARANIN TANIMLANMASI :
Her
yarada bulunan yara karakterlerini bilmek ve saptanan yaranın bu bilgiler
ışığında ayrıntılı tanımını yapmak gerekir.
a) Yara
lokalizasyonu: Yaranın bulunduğu bölge hekim olmayanlar
tarafından da anlaşılabilecek şekilde tanımlanmalı, sabit ve bilinen anatomik
noktalara cm. cinsinden uzaklığı belirtilmelidir.
b) Yara
boyutları: Yaranın cilt üzerindeki uzunluğu, genişliği (iki dudak arasında
kalan mesafe), kapladığı alan metrik sisteme göre belirtilmelidir.
c) Yara
dudakları: Cildin açılmış yerinde yara içine bakan cilt kısımlarıdır.
Yaranın sınırlarının düzgün olup olmadığı, dudaklarında çentik bulunup
bulunmadığı belirtilmelidir.
d) Yara
yönü: Yara belirli bir yönde seyrediyor ise belirtilmelidir.
e) Yara
açıları: Yaranın her iki ucundaki sonlanma noktasının dar ya da geniş
açı olup olmadığı belirtilmelidir.
f) Yara
kuyruğu: Yara açılarından bir veya ikisinde yara uçlarından sağlam cilt
üzerine uzanan sıyrıklardır. Kesici ya da kesici-delici alet yaralarında,
yaranın başlangıcında ve sonlanmasında kuyruk bulunup bulunmadığı, bulunuyorsa
uzunluğu belirtilmelidir.
g) Yara
derinliği ve trajesi: Yaranın cilt altında hangi dokuları
ilgilendirdiği, dokularda izlediği yol, vücut boşluklarına ulaşıp ulaşmadığı
belirtilmelidir. Yara derinliği ve traje stile ile araştırılmamalıdır (Vücut
boşluklarının açılmasına neden olmamak için).
h) Yara
oluş zamanı: Yaranın ne zaman oluştuğunun
belirlenebilmesine olanak sağlayan renk değişiklikleri, aktif kanama,
kabuklanma, iltihaplanma, nedbeleşme gibi doku reaksiyonu bulguları
belirtilmelidir. Ölü muayenesinde yaraların ölümden önce (antemortem) olduğunu
gösteren bu tür bulguların bulunup bulunmadığı belirtilmelidir.
i) Yaraların
birbirleri ile ilişkisi: Birden fazla yara bulunuyor ise, bunların
farklı kişiler tarafından, farklı zamanlarda, ya da farklı amaçlarla yapılıp
yapılmadığı önemli bir adli sorundur ve genellikle muayeneden oldukça sonra
gündeme gelir. Yaraların vücut üzerindeki dağılımı ve birbirleri ile
lokalizasyon, zaman ve oluş şekli ile alet yönünden uyumlu olup olmadıkları
araştırılmalı, uyumsuzluklar varsa belirtilmelidir.
j) Yaranın
ağırlık derecesi: Yaranın yaşamı tehdit edip etmediği, ölüme
etkisinin olup olmadığı belirtilmelidir. Birden fazla yara varsa her bir yara
için bu durum belirtilmelidir.
KESİCİ
ALETLER VE BUNLARIN CİLTTE MEYDANA GETİRDİĞİ YARALAR:
Keskin
olan yüzünün cilde sürülmesi ya da sürtülmesi ile dokuyu kesen aletlere kesici
aletler ve bunların meydana getirdiği yaralara kesici alet yaraları denir.
Aletler
daha çok günlük yaşamda kullanılan ve jilet, ustura, cam parçası, teneke,
testere, ekmek bıçağı gibi ucu olmayan ya da ucu keskin olmayan aletlerdir. Bu
aletler isabet ettikleri yerlerde cilt, ciltaltı dokusu, adele, damar ve
sinirleri keserler. Aletin cinsine ve uygulama kuvvetine göre kulak, parmak,
penis, burun ucunu keserek vücuttan ayırabilirler. Kıkırdakları keserek
eklemleri açarlar. Kemiği kesemez ancak periostta çizik ve çentikler meydana
getirirler. Belirli koşullarda kafa ve göğüs boşluğuna girmezler.
Orijin:İlk akla gelen
kazadır. Traş olurken, ekmek keserken, sebze doğrarken, kalem açarken, tahta
yontarken bu tür kazalar oluşabilir. Ancak cinayet ve intihar orijinli de
olabilirler.
"Orijin
= Oluşum şekli = Nedeni"
Yara Karakterleri:
Genellikle çizgi şeklindedir. Çok kanar. Yaranın boyu derinliğinden fazladır.
Bu yaralar da genellikle yara kuyruğu bulunabilir. Kuyruk başlangıçta daha
küçük, bitişte daha uzundur. Yaranın en derin yeri hemen hemen orta kısmıdır (Resim 19).
Kesici aletlerle oluşan yaralar:
a) Boğazlama: Şahısların
boyun bölgelerinin kesilmesi sonucu oluşan yaralara denir. Orijin olarak
intihar, cinayet ve kaza düşünülebilir.
Orijin
intiharsa genellikle kişi günlük hayatta kullandığı dominant eli ile aleti
tutar, genelde aynanın karşısında aleti bir kaç kez boynuna sürter, bu sırada
canı acıdığı için elini kaldırır, böyle bir kaç darbeden sonra son darbeyi tek
ve derin olarak yapar. Kesi sağ elle yapılıyorsa sol kulak arkasından
başlayarak soldan sağa ve yukarıdan aşağıya doğru ilerler. Yaranın üzerinde
yapılan ilk darbeler ile yüzeyel kesikler oluşur. Bunlara tereddüt çizgileri
denir. Kişi bu eylemi genellikle ayakta yaptığı için kan şahsın göğsüne doğru
akar. Cinayet vakalarında şahıs genellikle yatırılarak boynu kesildiği için kan
daha çok şahsın ensesine doğru akar. Kaza orijini nadiren görülür.
Boğazlamada
ölüm nedenleri:
i-
Bu bölgedeki büyük arter ve venlerin kesilmesi sonucu oluşan dış kanama
ii-
Trakea kesilmişse açığa çıkan kanın trakeayı doldurması nedeniyle asfiksi
iii-Açılan
ven ağızlarından hava girmesi ile hava embolisi
olarak
sıralanabilir.
b) Damar açma: El
veya ayak bileği damarlarının kesilmesi sonucu ortaya çıkan yaralara denir.
c) Enseleme: Ensenin kesilmesine
denir. Nadir görülen bir yara türüdür. Akıl hastalarında boyun ve ensenin
birlikte kesildiği görülebilir.
KESİCİ-DELİCİ
(KESİCİ-BATICI) ALETLER VE BU ALETLERİN VÜCUTTA MEYDANA GETİRDİĞİ YARALAR
Sivri
uçları ile delen, keskin yüzleri ile kesen aletlere kesici-delici aletler
denir. Bıçak, sustalı çakı, kama, kasatura, kılıç, makas gibi aletler örnek
olarak gösterilebilir. Aletin elle tutulan kısmına kabza, işi gören madeni
kısmına ise aletin namlusu denir. Bazı aletlerde namlu ile kabza arasında ele
destek vazifesi gören mahmuz vardır.
Orijin olarak intihar,
cinayet ve kaza olabilir.
Kesici
aletler vücut boşluklarına rahatlıkla girebilirler. Temporal kemiğin skuamöz
parçasından, orbita tavanından ve bebeklerde fontanellerden kafatası boşluğuna
dahi girebilirler.
Yaranın genel özellikleri:
1-
Yaranın ciltteki boyu ciltaltındaki derinliğinden azdır.
2-
Yara dudakları düzgündür.
3-
Aletin çıkış yönünde tek kuyruk bulunabilir.
4-Yaranın
ciltteki boyu aletin namlusunun genişliğinden daha uzun olabilir.
5-
Genellikle yaranın derinliği aletin namlu uzunluğuna eşittir. Ancak yara karna
isabet ederse derinliği namlu boyundan fazla olabilir (akordiyon yaralanma).
Yaranın
kendine has özellikleri aletin namlusunun özelliğine göre değişir.
Namlusunun
bir yüzü keskin diğer yüzü keskin olmayan (kör) bir aletle su damlası (düğme
iliği, mum alevi) şeklinde bir yara oluşurken (bir açısı dar, bir açısı geniş (Resim 20)), namlusunun her iki yüzü keskin olan veya
namlusunun ucunda her iki yüzü de keskin olan kesici delici aletler iğ (mekik)
şeklinde (her iki açısı da dar) yara oluşturur.
Cinayet
orijinli olan yaralanmalarda yara vücudun her yerinde olabilir ancak en çok
karın, göğüs ve bazen de kasıkta yaralanmaya rastlanır (Resim
21).
İntihar
orijinli yaralanmalar daha çok boğazda, göğüs ve karında, bazen bilekte
olabilir.
Kaza
orijini nadirdir.
KESİCİ-EZİCİ
ALETLER VE BUNLARLA MEYDANA GELEN YARALANMALAR
Ağırlıkları
ve keskin yüzleri ile iş gören aletlere kesici-ezici aletler denir.
Örnek:
Balta, keser, satır,kılıç vb.
Alet
isabet ettiği bölgede yumuşak dokuları keser, alttaki kemik dokusunu parçalar,
koparır.
Yaranın özellikleri: Kesici
alet yarasına benzer. Fakat yara dudaklarında ufak eziklerin oluşu,
etraflarında ekimozların bulunuşu (Resim 22),
alttaki kemik dokusunun harabiyeti (Resim 23),
aletin kesici-ezici bir alet olduğunu düşündürür.
Yara
yandan bakıldığında üçgen şeklindedir. En derin yeri tepesidir. Yara
dudaklarının düzgünlüğü aletin yüzünün keskinliğine bağlıdır.
Örneğin
keskin bir balta sadece deriyi keserse, bu yara kesici alet yarasına benzer.
Ancak alttaki kemik dokusu zedelendiyse kesici aletin bunu yapamayacağı
düşünülür ve yaranın kesici-ezici bir aletle meydana geldiği söylenir. Bu
yaralar çok tehlikelidir. Çok kanar. Kafaya uygulandıysa kafatası kırılmış ve
beyin yaralanmış olabilir. Yaranın genişliği ve tehlikesi aletin keskinliğine,
vuruş kuvvetine ve isabet ettiği bölgeye göre değişir.
Orijin
olarak ilk akla gelen cinayettir. İntiharlar seyrek görülür, akıl hastalarında
görülebilir. Kaza ise odun, çıra keserken balta, keser gibi aletlerin şahsın
eline, koluna, bacağına isabet edip yara açmasıyla oluşabilir.
DELİCİ
(BATICI) ALETLER VE DELİCİ ALET YARALARI
Sivri
uçları ile cildi ve adele liflerini ayırarak doku içine giren ve iş gören
aletlerdir.
Örnek:
İğne, tığ, şiş, tornavida, çivi vb.
Yaranın
boyu derinliğinden azdır. Yaranın şekli kullanılan alete göre değişiklik
gösterir.
Özellikle
yenidoğanlarda delici aletin kalbe, fontanellerden beyne batırılması yoluyla
cinayetler işlenebilir.
EZİCİ
ALETLER VE EZİCİ ALET ( RADDİ ) YARALARI - KÜNT TRAVMATİK YARALAR
Ağırlıkları
ile iş gören künt cisimlere ezici aletler, meydana getirdikleri yaralara ise
ezici alet yaraları denir.
Örnek:Taş,
sopa, tekme, yumruk vb.
Yaralanma
ya hareket halindeki cismin şahsa çarpması (aktif) ya da hareket halindeki
şahsın cisme çarpması sonucu meydana gelebilir (pasif). Pasif yaralanma
yüksekten düşme, ayağın takılması ile düşme, ağaca, elektrik direğine çarpma
sonucu oluşabilir.
Orijin
cinayet, intihar veya kaza olabilir.
Yara Özellikleri:
1-
Doku ezilmiş, patlamış ve kopmuştur.
2-Yara
dudakları düzensiz, tırtıklı ve girintili çıkıntılıdır.
3-Yaranın
çevresinde dar veya geniş bir sıyrıkla beraber ekimoz vardır.
4-Yara
dudakları ayrılarak bakıldığı zaman içinde kopmadan kalmış damar ve sinir
liflerinden oluşan köprüler görülür.
Cildin
direkt kemik dokusuyla temasta olduğu ve gergin bulunduğu bölgelere, örneğin
kafa, diz, dirsekler, el ve ayak sırtı, bacak ön yüzü, kürek kemiğinin üstü
gibi yerlere ezici alet darbesi isabet ederse iki sert cisim arasında kalan
cilt patlar ve yara kesici alet yarasına benzer. Böyle yaralarda yaranın iyi
bir muayenesi ile çevresinde bulunan ekimoz ve büyüteç ile incelemede yara
dudaklarının düzensiz görünümü kesici alet yaralarından ayırmamıza yardımcı
olur. Yaranın tehlikesi kullanılan aletin cinsine, vuruş kuvvetine ve isabet
ettiği bölgeye göre değişir.
Ezici Alet Yaraları:
a) Sıyrık (Abrazyon):
En hafif ezici alet yarasıdır. Travma sonucu cildin en üst tabakası (epidermis)
sıyrılır ve dermis açıkta kalır. Canlıda sıyrılan bu bölgenin üstü dermis
damarlarından çıkan serum ve hücrelerle dolarak kabuk oluşur, kabuğun altı
nemli ve iltihaplı yaradır. Ölüde kabuk oluşmaz ve ölümden çok kısa bir zaman
önce ya da ölüm sırasında meydana getirilen yaralarda yara esmer kırmızı renkte
kuru bir hal alır, buna parşömenleşme denir (Resim 24).
Adli tıptaki önemi:
-Travmanın
isabet ettiği noktayı gösterir.
-Travmanın
şiddet ve genişliğini gösterir. Travma şiddetliyse sıyrık yanında ekimoz, ezik
ve kopmalar da oluşur.
-Travmanın
ne ile yapıldığını gösterebilir. Tırnak ile çizgi, yarımay şeklinde, hayvan
pençesi ile birbirine paralel muayyen mesafeli toplu sıyrıklar halinde,
ısırmada oval ya da daire şeklinde bir ekimoz alanı ile ortasında diş adedine
göre sıyrık bulunur.
-Travmanın
zamanını gösterir. Kabuklu ve iltihaplı sıyrık darbenin bir kaç gün önce
yapıldığını, parşömenleşme ise ölüm anında ya da çok kısa bir zaman önce
yapıldığını gösterir.
-Travmanın
ne amaçla yapıldığını gösterebilir.
b)Ekimoz (Çürük, Bere, Ezik, Kontüzyon): Ezici
cismin vücuda çarpması ile cildi parçalamadan altındaki dokuları ezip
parçalamasıdır. Travma ile cilt altındaki kapillerlerin yırtılarak kanın doku
arasına yayılıp pıhtılaşması ile oluşur (Resim 25).
Ekimozun
büyüklüğü, küçüklüğü, devam müddeti, derinliği tatbik edilen travmanın
şiddetine, aletle vurulan bölgeye, yırtılan damar adedine, kanın pıhtılaşma
kabiliyetine ve cinsiyete göre değişir. Yağlı bölgelerin ezilmesi sonucu ciltaltı
yağları mobilize olarak yırtılan damarlardan girerek yağ embolisi meydana
gelebilir.
Şiddetli
darbelerde ekimozlar büyük olur. Doku gevşek ise kan çabuk yayılır ve ekimoz
genişler (göz kapakları ve erkeklerde skrotum). Altında kemik doku varsa ekimoz
geniş olur.
Pıhtılaşma mekanizmasının bozuk olduğu
hastalıklarda (Ör: hemofili) hafif travmalarla bile geniş ekimozlar oluşabilir.
Ekimozların Sınıflandırılması:
1-Görülüşüne göre:
a) Yüzeyel
b) Derin: Travmadan birkaç gün sonra
görünür hale gelebilir.
2-Vücuttaki yerine göre:
a) Sabit: Travmanın uygulandığı bölgede.
b)Göçmen: Dokunun durumu ve yerçekimine
göre travmanın uygulandığı yerden başka bir yere göçebilen.
3-Rengine göre:
a) Kırmızı Yeni.
b) Mavi, Mor (menekşe) 3-6 günlük
c) Fıstıki yeşil 7-12 günlük
d) Limon sarısı 12-18 günlük
Eskimoz
renk değişimi kişinin ve eskimoz lokalizasyonunun özelliklerine göre farlıklık
gösterdiğinden kesin zamanlama yapmaktan kaçınılmalıdır.
4- Şekline göre
a) Şekilsiz
b) Şekilli: Uygulanan aletin şekline uygun
olarak
Ör: -Keser
sırtı ile kare şeklinde,
-Parmakla oval veya yuvarlak,
-Tokatla çınar yaprağı
şeklinde,
-Sopa, demir, jop ile ray
şeklinde ekimozlar gelişir ancak uzun süre şeklni koruyamaz, yayılır ve şekilsizleşir.
Adli Tıptaki Önemi:
-Travmanın
isabet ettiği yeri gösterir
-Travmanın
canlı iken yapıldığını gösterir (Travma sonrası kısa sürede ölüm meydana
meydana geldiğinde oluşmayabileceği, bazen de postmortem erken dönemde minimal
düzeyde ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır)
-Aletin
şekli hakkında bilgi verebilir
-Travmanın
ne amaçla yapıldığını gösterebilir
-Travmanın
uygulandığı zamanı tahmin etmemize yardımcı olur
c) Hematom: Travma ile yırtılan
damarlardan çıkan kanın dokuyu şişirerek içinde toplanması sonucu oluşur.
d) Laserasyon (Yırtık):
Ezici cismin uygulanma kuvvetine bağlı olarak doku bütünlüğünün bozulmasıdır.
Genellikle düzensiz kenarlardır (Resim 26-27).
ATEŞLİ SİLAH YARALANMALARI
Mermi
çekirdeğinin vücutta harabiyet oluşturması için sahip olduğu kinetik enerjinin
bir kısmının veya tamamının ısı, ses ve mekanik enerji olarak doku tarafından
absorbe edilmesi gerekir. Mermi yumuşak dokudan hızla geçtiğinde kinetik
enerjisinin önemli bir kısmını dokuya aktaramadığından, direkt etkiyle oluşan delik
dışında doku nisbeten intakt kalabilir. Hele bu yaralanma kasta olup da
damarlarda da yaralanma olmazsa hiçbir ciddi etki görülmez. Ancak beyin, kalp
veya akciğer gibi hayati önemi bulunan yumuşak dokularda sadece oluşan bu delik
bile öldürücü vasıftadır. Enerjisinin tamamını dokulara aktarabilmesi için bazı
mermiler vücut içinde yavaşlayan, duran veya parçalanan özellikte imal
edilmektedir.
Ateşli
silahlarla vücutta meydana gelen yaranın türü merminin hızına bağlıdır. Tabanca
ve havalı tüfek gibi maksimum ses hızında mermi atabilen silahlarla meydana
gelen yaralanmalarda; merminin dokuda meydana getirdiği laserasyon, damar ve
diğer yapıların rüptürüyle oluşan sekonder harabiyet ve kemik, kıkırdak, tendon
ve sert doku parçalarının sürüklenmesiyle oluşan primer ve tersiyer lezyonlar
görülür. Mermiden açığa çıkan fragmanların etkisiyle de sekonder yaralanmalar
oluşabilir. Düşük hızlı olan bu mermilerin etkisiyle dokularda laserasyon ve
kontüzyon oluşur. Lokal kan damarlarının leze olduğu hallerde yaygın kanamalar
izlenir. Sesten hızlı, yüksek kinetik enerjili mermiler ise (harp silahları
mermileri) çapları ile orantısız bir şekilde oldukça ciddi yaralanmalar
oluştururlar. Bu mermiler düşük hızlı mermilerin yukarıda belirtilen
etkilerinin yanında, oluşturdukları şok dalgası ve kavitasyon etkileriyle de
dokularda harabiyet yaparlar. Bu etkileriyle geçtiği yerlerden uzak
mesafelerdeki damarlarda ve organlarda da harabiyet oluştururlar. Ayrıca
merminin geçtiği dokularda meydana gelen yaralanma mermi çapından daha geniş
olur. Kavitasyon etkisi özellikle beyin ve karaciğer gibi solid organlarda
akciğer gibi spongioz organlara oranla daha çok görülür. Yüksek kinetik
enerjili mermilerle meydana gelen doku yaralanmalarında esas sorumlu mekanizma,
merminin geçtiği alanlardaki dokuların birkaç milisaniye süreyle ileri ve
yanlara doğru kaviteleşmesi ve sonra tekrar kollabe olmasıdır.
Ateşli
silah yaralanmalarında ölüm genellikle hızla gelişir. Ancak bazen geç ölümler
de görülebilir. Bu geç ölümlerde doku infarktları, kas ve organların lokal
nekrozu ve enfeksiyon gibi sekonder nedenler araştırılmalıdır. Yüksek enerjili
mermilerin özellikle direkt travmadan uzak yerlerde damar harabiyeti, gerilme
ve trombozis yaparak infarkt gibi iskemik lezonlara neden olabileceği unutulmamalıdır.
Ateşli
silah mermi çekirdeği vücuda isabet ettiğinde ciltte bir giriş deliği
oluşturarak vücuda girer. Vücut içinde traje ismi verilen bir yol izledikten
sonra ya vücut içinde kalır ya da ciltte bir çıkış deliği oluşturarak vücudu
terk eder. Bitişik atış mesafesinden kafaya isabet eden yüksek enerjili harp
silahları mermileri kafatasında infilak gibi bir patlamaya neden olurlar. Bu
tür yaralanmalarda giriş ve çıkış deliği ayırımı pek mümkün değildir. Gerek
giriş deliğinin, gerek trajenin, gerekse çıkış deliğinin dikkatli incelemeleri
ile olayla ilgili önemli bilgiler edinmek mümkündür. Örneğin; kafatasındaki
giriş deliklerinin etrafında genellikle ışınsal tarzda etrafa yayılan lineer
fraktürler görülür. Kafaya birden fazla merminin isabet ettiği vakalarda bu
kırıklardan yararlanarak hangi merminin daha önce kafatasına girdiğini tespit
etmek mümkündür. Sonra giren merminin oluşturduğu radiyal kırık hatları bir
önceki merminin oluşturduğu kırık hatlarında veya delikte sonlanır.
Ateşli
silah yaralanmaları ister kaza, ister intihar, isterse cinayet orijinli olsun
adli olgulardır. Ölümle sonuçlanan ateşli silah yaralanmalarında asla ölü
muayenesi ile yetinmemek, mutlaka
OTOPSİ yapmak gerekir.
GİRİŞ DELİĞİ :
Ateşli silah mermi çekirdeği vücuda isabet ettiğinde büyük bir sıklıkla tek bir
giriş deliği oluşturur. Ancak bazı bölgelerden, örneğin koldan giriş-çıkış
yapıp vücuda ikinci bir giriş de yapabilir. Olay yerinde tek bir mermi
kovanının bulunduğu, ancak vücutta iki adet giriş deliği bulunan vakalarda özellikle
şahsın yaralanma anındaki pozisyonu da önem kazanır. Duvarın önünde duran bir
kişide mermi önden girip arkadan çıktıktan sonra duvardan sekerek sırta ikinci
bir giriş yapabilir. Eğilmiş, oturmuş veya büzüşmüş durumda bulunan bir kişide
veya yukarıda belirtilen bölgelere olan isabetlerde bir ateşli silah mermi
çekirdeğinin vücutta iki giriş deliği oluşturabileceği hatırlanmalıdır. Bazen
mermi çekirdekleri vücuda girmeden sadece teğet bir temas ile ciltte lineer
sıyrıklar veya laserasyonlar oluşturabilir.
Vücuda
dik açı ile isabet eden mermi çekirdekleri yuvarlak şekilli giriş deliği
oluşturur. Ancak hemen altında kemik doku bulunan saçlı deri gibi bölgelerdeki
bitişik atışlarda, oluşan giriş deliği yırtık şeklinde yıldızvari görünümdedir
(Resim 28). Altında kemik doku bulunan alanlardan
ciltaltına giren gazlar yumuşak dokuları etrafa itip genişleyeceği bir ortam
olmadığından kemiğe çarparak geri döner. Bu etkiyle ciltaltında kubbe gibi bir
oluşum meydana gelir ve giriş deliği cildi, dışa doğru yırtılarak yıldızvari
bir görünüm alır.
Vücuda
oblik olarak dar açıyla isabet eden mermi çekirdeğinin oluşturduğu giriş deliği
ise oval şekilli olur. Merminin vücuda giriş açısı daraldıkça giriş deliğinin
boyu da uzar. Bazen mermi havada yol alırken sağa sola sallanabilir, yalpa
yapabilir veya takla atarak ilerleyebilir. İşte bu tür anstabil bir hareket
halindeki mermi yan veya dip tarafıyla vücuda girebilir. Böyle hallerde giriş
deliği de düzensiz olur. Bu tür giriş deliklerinin başka bir aletle meydana
gelmiş laserasyonlardan ayırt edilmesinde güçlükler de olabilir. Uzak atış
mesafelerinden yapılan atışlarda mermi cilde isabet ettiğinde cilt gerilir.
Mermi geçtikten sonra ise cilt elastik olarak eski halini alma meylindedir. Bu
nedenle giriş deliğinin çapı da genellikle mermi kalibresinden daha küçük olur.
Çok uzak mesafelerden yapılan atışlarda mermi vücuda ulaştığında kinetik
enerjisi çok azaldığından, özellikle vücudun esnek olan cilt bölgelerine isabet
ettiğinde giriş deliği, delici veya kesici bir alet yarasını andırır tarzda
çizgi şeklinde oluşabilir.
Ateşli
silahın namlusundan mermi dışında alev, sıcak gazlar ve duman ile yanmış ve
yanmamış barut artıkları da çıkar. Mermi vücuda girerken ısı ve sürtünmenin
etkisiyle ciltte bir sıyrık oluşturur. Bu sıyrık bölgesi koyu kahverengi-esmer
bir renk alır. İşte bu lezyona kontüzyon halkası veya vurma izi halkası
denir (Resim 29). Kontüzyon halkası giriş
deliğinin hemen etrafındadır. Pıhtılaşmış kan lekelerini kontüzyon halkasıyla
karıştırmamak gerekir. Kontüzyon halkası silmekle kaybolmaz.
Kontüzyon
halkası ile giriş deliği arasında milimetre ile ifade edilebilecek kadar dar
bir alanda, mermi üzerindeki yağ, pas ve kirin bulaşmasıyla bir zon daha
oluşur. Bu alana da silinti şeridi halkası ismi verilir. Silinti şeridinin
giriş deliği etrafındaki şekli de aynı vurma halkasında olduğu gibi atış
istikametine bağlı olarak oluşur.
Namlunun
cilde sıkıca bastırıldığı bitişik atışlarda ciltaltına giren gazların dokularda
yaptığı genişleme ile cilt, namlu ağzına doğru itilir. Böylece giriş deliğinin
etrafında namlu ağzının şekline uyar tarzda bir iz oluşabilir. Buna stampa
izi denilir.
Giriş
deliğinin etrafındaki ve altındaki miyoglobin ve hemoglobinler tarafından
karbonmonoksidin absorbe edilmesiyle, giriş deliği etrafında hiperemik bir
areola görülebilir. Giriş deliği ile temas halindeki kan damarlarının
harabiyeti neticesinde nadir de olsa giriş deliği etrafında ekimoz oluşabilir.
Eğer varsa ekimoz genellikle asimetriktir.
Namlunun
cilde sıkıca bastırıldığı bitişik atışlarda namludan çıkan sıcak gazlar, barut
artıkları ve duman ciltaltına girer. Bu nedenle genellikle ciltte yanma,
islenme ve tatuaj görülmez. Ancak namlunun cilde sıkı bastırılmadığı durumlarda
ve namlu ile cilt arasında birkaç santimetre bulunan bitişiğe yakın atışlarda,
namlunun geri tepmesi sırasında bu is ve gazların bir kısmı ciltten etrafa
yayılıp hemen giriş deliği etrafında az miktarda da olsa yanık ve islenme
yapabilirler.
Cilde
bitişik olarak yapılan atışlarda ciltaltına giren sıcak gazların yumuşak dokuyu
etrafa itmesiyle ciltaltında bir boşluk oluşur. Bu boşluğa "Maden Boşluğu" ismi
verilir. Maden boşluğunda yanmış ve yanmamış barut artıkları bulunur. Ayrıca
alevin meydana getirdiği yanık ve duman isinin boyamasıyla ciltaltındaki doku
ve kaslar siyah, lime lime görünümdedir.
Birkaç
santimetreye kadar olan mesafelerden yapılan atışlarda genellikle kıllarda
kavrulma şeklinde yanık görülür. Eğer kıllarda böyle bir yanık olmazsa;
keratinin alev etkisiyle eriyip tekrardan küçük bir damlacık şeklinde
katılaşması sonucu kıllarda bir araya toplanma görülebilir.
Yakın
mesafeden yapılan atışlarda, akkor halindeki yanmış barut taneciklerin yaptığı
küçük yanıklar ile yanmamış barut artıkları giriş deliğinin etrafında ciltte
dövme gibi bir iz oluştururlar. Buna tatuaj denir (Resim 30). Yakın atışlarda mermi veya namluya ait çelik
ve kurşun gibi metal fragmanlar da cilde saplanabilir. Tatuaj barutun cinsine
göre değişik renklerde ve parlak görünümde olabilir. Siyah barut kullanılan
mermilerde tatuaj çıplak gözle rahatlıkla görülebilirken, dumansız barutun
kullanıldığı mermi tatuajlarını görebilmek için büyüteç gerekebilir. Barut
artıklarının namludan çıktıktan sonra ulaşabileceği mesafe namlu boyuna,
merminin kalibresine ve barut yüküne bağlı olarak değişir. Genel olarak kalibre
arttıkça barutun ulaşabileceği mesafe de artar.
Giriş
deliği etrafındaki duman isi ıslak bezle silinebilir ancak tatuaj ve metal
parçacıkları silinmekle kaybolmaz. Barut artıklarının kriminolojik incelenmesi
çok önemlidir. İnceleme yara yıkanmadan yapılmalıdır. Eğer kriminolog yoksa
otopsiyi yapan hekim bu bölgeden ıslak bir bezle sürüntü almalı daha da iyisi
giriş deliği etrafındaki cildi keserek hiçbir fiksatöre koymadan incelemeye
göndermelidir.
TRAJE : Merminin
vücutta seyrettiği yoldur. Sadece yumuşak doku harabiyetinin oluştuğu
yaralanmalarda giriş ve çıkış deliklerini birleştiren bir hat şeklindedir.
Ancak vücut içinde kemik gibi sert yapılara çarparak yön değiştiren mermilerin
trajesi düzensiz olur. Bitişik atış ve yakın atışın alt sınırındaki
mesafelerden yapılan atışlarda trajenin başlangıç kısmında karbonmonoksit
bulunur. Karbonmonoksit bulunan dokuya çinko klorür damlatıldığında kırmızı bir
renk oluşur.
Trajede
organ ve dokulardaki lezyoların etrafında ekimoz vardır. Bu ekimoz yaralanmanın
canlı iken meydana geldiğini gösterir. Ölüde oluşturulan ateşli silah
yaralanmalarında traje etrafında ekimoz oluşmaz.
ÇIKIŞ DELİĞİ :
Vücuda isabet eden mermi çekirdekleri ya vücutta kalırlar ya da bir çıkış
deliği oluşturarak vücudu terk ederler. Yüksek hızlı mermi çekirdekleri kemik
bir yapıya çarpmadıkları sürece genellikle vücuttan çıkarlar. Kinetik
enerjisinin tamamını çarptığı dokulara aktarması için vücuda çarptığında
parçalanma özelliğinde imal edilmiş olan mermiler vücut içinde kalabilirler.
Vücut içinde kalan mermi çekirdeklerinin lokalizasyonları radyografilerle, daha
da iyisi skopi ile tespit edilmelidir.
Mermi
çekirdekleri vücuda girdikten sonra bir süre ciltaltında seyredip esas giriş
deliğinden daha uzak bir yerden derin dokulara girebilir. Ağız, burun ve kulak
delikleri ile aksiller çukurlar gibi ilk bakışta gözden kaçabilecek bölgeler
giriş ve çıkış delikleri yönünden özellikle incelenmelidir.
Çıkış
deliğinin etrafında kontüzyon halkası, alev yanığı, duman isi ve tatuaj yoktur.
Çıkış
deliği klasik olarak yara dudakları dışa doğru olan bir yırtık şeklindedir.
Cildin arkasında bir destek dokusu bulunmadığından çıkış deliğinin yara
dudakları dışa doğru olur. Bitişik atışlarda çıkış deliği genellikle giriş
deliğinden daha küçük, yakın ve uzak mesafelerden yapılan atışlarda ise çıkış
deliği giriş deliğine göre daha geniştir.
Merminin
çarpması sonucu kemikte oluşan fragmanlar ciltte sekonder çıkış delikleri
oluşturarak vücudu terk edebilirler. Bu delikler yanlışlıkla laserasyon veya
kesici-delici bir alet yarası olarak değerlendirilmemelidir.
YARALANMANIN ORİJİNİ:
Ateşli silah yaralanmaları kaza, cinayet veya intihar orijinli olabilirler. Bu
saptama olay yeri incelemesi ve yara özelliklerinin birlikte değerlendirilmesi
ile yapılır.
Bitişik
atışlarda deri parçaları, saç, kan ve yağ dokusu parçaları muhtemelen bir vakum
etkisiyle silahın namlusunun içine girebilir. Ayrıca sıçrayan bu kan ve doku
parçaları silahı ateşleyen kişinin elinde de görülebilir. Atışı yapan kişinin
elinde saptanabilecek bir diğer bulgu da barut artıklarıdır. Bu yüzden intihar
düşünülen bitişik atışlarda mağdurun özellikle dominant eli bu özellikler
yönünden incelenmelidir.
ATIŞ YÖNÜNÜN
(İSTİKAMETİNİN) TAYİNİ: Giriş deliğinin, giriş
deliği etrafındaki kontüzyon halkasının ve eğer varsa tatuajın şekilleri
değerlendirilerek merminin vücuda isabet ediş yönünü belirlemek mümkün olmakla
birlikte bu verilerle atışın yönünü belirlemek sakıncalıdır.
Atış
istikametini belirlemede kullanılabilecek bir diğer kriter de giriş ve çıkış
deliklerini birleştiren hat, yani trajedir. Ancak bu özellik değerlendirilirken
iki önemli husus hatırlanmalıdır. Birincisi; vücutta kemik veya sert dokulara
çarpan mermi çekirdeği istikametini değiştirmiş olabilir. İkinci önemli nokta
da şahsın yaralanma anındaki pozisyonudur. Sırtındaki çıkış deliğine göre daha
yukarı hizada ve vücudunun ön tarafında bir giriş deliği bulunan şahsın,
yukarıdan aşağı istikamette vurulduğundan başka öne doğru eğilmiş pozisyonda yaralanmış
olabileceği de değerlendirilmelidir. Bitişik atışlarda istikamet ancak traje
ile tayin edilebilir.
Giriş
ve çıkışı kafatasında olan ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmalarında,
harici muayene ile giriş ve çıkış deliklerinin ayırımı dolayısı ile atış
istikametinin tayini tecrübeli adli tıp uzmanları için bile pek kolay değildir.
Kesin ayırım ancak otopsi yaparak kafa kemiklerinin incelenmesi ile mümkündür.
Kafatasına isabet eden mermi çekirdekleri kafatası kemiklerinin dış tabulasında
kenarları düzenli bir delik oluşturarak kafa içine girerler. İç tabulada oluşan
kırık ise dış tabuladakine göre daha geniş ve içe doğrudur. Böylece giriş
deliği, geniş tarafı içte olan bir koni şeklinde oluşur. Kafatasındaki çıkış
deliğinde ise iç tabulada küçük ve düzgün bir delik, dış tabulada da dışa doğru
ve içtekine göre daha geniş bir kırık oluşur. Böylece çıkış deliğinin görünümü
geniş tarafı dışta olan bir koni şeklinde olur.
ATIŞ MESAFESİ TAYİNİ :
Ateşli silah atış mesafeleri bitişik, yakın ve uzak olmak üzere başlıca üç
kategoride incelenir. Cilt ile namlu ağzı arasındaki mesafenin 0-3 cm. olduğu
atışlar genel olarak bitişik atış olarak adlandırılır. Ancak namlu ağzının
cilde tamamen dayalı olduğu atışları bitişik, cilt ile namlu ağzı arasında az
da olsa 3 cm.'ye kadar bir mesafenin bulunduğu atışları bitişiğe yakın atış
olarak sınıflamak daha doğrudur. Zira; bitişik atışlarda ciltaltında
"Maden Boşluğu”nda görülen bulgular, bitişiğe yakın atışlarda hem
ciltaltında hem de ciltte oluşabilmektedir. Yakın atış kısa namlulu silahlar
için 3-(30-45) cm'den, uzun namlulu silahlar için ise 3-(75-100) cm. mesafeden
yapılan atışlardır. Yakın atışın üst sınırından daha uzak, bir başka ifadeyle
ciltte herhangi bir atış artığı bırakmayacak mesafeden yapılan atışlara da uzak
atış denir.
Ateşli
silah yaralanmalarında tespit edilmesi gereken önemli kriterlerden biri olan
atış mesafesi, yara özelliklerine veya yaralanma giysili bölgede ise
giysilerdeki değişimlere göre yapılan bir saptamadır. Yakın atışın alt
sınırındaki mesafelerden yapılan atışlarda giriş deliği etrafında tatuaj ile
birlikte yukarıda yakın atış için belirtilen diğer cilt özellikleri de bulunur.
Yakın atışın üst sınırındaki mesafelerden yapılan atışlarda ise sadece tatuaj
görülür. Barut artıkları ise kısa namlulu silah atışlarında 30-45 cm. ye kadar
ulaşabilir. Bunlar yaklaşık mesafelerdir ve uzun namlulu silahlarda bu
mesafeler kısa namlulu silah atışlarının yaklaşık iki katıdır. Barut
artıklarının ulaşacağı mesafe namlu uzunluğuna bağlıdır. Kısa namlulu silahlar
için genel bir kural olarak bu mesafe namlu uzunluğunun iki katı olarak kabul
edilir. Atış mesafelerine göre tespit edilecek bulgular şu şekildedir:
Cilde
silahı sıkıca bastırarak yapılan bitişik atışlarda giriş deliğinin etrafında
kontüzyon halkasından başka sıklıkla stampa izi de görülür. Lezyon etrafında
hiperemi ve ekimoz izlenebilir. Ciltte duman isi, alev yanığı ve tatuaj yoktur.
Bazı vakalarda çok hafif olarak ciltte de görülebilen duman isi, alev yanığı ve
tatuaj esasen ciltaltında izlenir (Maden Boşluğu). Dokularda karbonmonoksit
bulunur.
15
cm. den daha az mesafeden yapılan yakın atışlarda giriş deliğinin etrafında
kontüzyon halkası ile beraber duman isi (kullanılan mermiye bağlı olarak),
ciltte alev yanığı, kıllarda yanma ve tatuaj görülür. Dokularda az miktarlarda
karbonmonoksit bulunabilir.
15-30
cm. mesafeden yapılan yakın atışlarda giriş deliğinin etrafında kontüzyon
halkasından başka tatuaj (silahın namlu uzunluğuna bağlı olarak) görülür.
Ciltte duman isine de rastlanabilir. Ancak ciltte alev yanığı ve dokuda
karbonmonoksit yoktur.
40-60
cm. nin üzerindeki uzak mesafelerden yapılan atışlarda ise giriş deliği
etrafında kontüzyon halkasından başka duman isi, alev yanığı, kıllarda yanma,
tatuaj ve dokularda karbonmonoksit varlığı gibi bulguların hiçbirisi yoktur.
Uzak atışlar için mesafenin alt sınırından başka herhangi bir mesafe tahmini
yapmak mümkün değildir.
İntihar
orijinli bitişik atış olduğu düşünülen vakalarda mağdurun dominant elinin ve
atışın yapıldığı silahın namlusunun yukarıda izah edilen özellikler açısından
incelenmesi de önemlidir.
Yakın
atış mesafesinde beklenen cilt bulgularının elbiseli bölgelere denk gelen giriş
deliklerinde bulunamayacağı, bu bulguların elbiselerin kriminolojik tetkikiyle
saptanabileceği unutulmamalıdır. Unutulmamalıdır ki gerçek mesafe tayini
yapılmasının çok önemli olduğu vakalarda benzer silah ve donanım ile yapılacak
deneme atışlarıyla mukayeseler neticesinde mesafe tayini yapmak gerekir. Aksi
takdirde öngörülecek mesafe tahminden öteye gitmeyecektir.
Ateşli
silah yaralanmalarının irdelenmesi bir ekip işidir. Sadece otopsi değil
kriminologların yapacağı incelemeler de çok değerlidir. Vücut içinde kalan
mermi çekirdeklerinin balistik inceleme yapılmak üzere mutlaka çıkartılması ve
savcılığa teslimi gerekir. Ayrıca şahsın elbiselerinin, el sırtındaki ve giriş
deliği etrafındaki cildin ve silahın namlusunun kriminolojik tetkikleri
istenmelidir.
AV TÜFEĞİ YARALANMALARI
Av
tüfeği fişeği namludan çıktıktan sonra içindeki saçmalar etrafa doğru yayılır. Bu
yayılma atış mesafesine ve namlunun uç tarafındaki daralmaya bağlıdır. Av
tüfeklerinin namlu uçları saçmaların yayılmasını en aza indirmek için gittikçe
daralan özellikte imal edilirler.
GİRİŞ DELİĞİ :
Giriş deliğinin şekli diğer ateşli silah yaralanmalarındaki gibi atış
istikametine bağlı olarak yuvarlak veya ovaldir. Bitişik atışlarda boyutları
aşağı yukarı namlu çapında olan tek bir giriş deliği bulunur. 15 cm.’ye dek
olan atışlardaki cilt ve yara bulguları aynen diğer ateşli silah yaralarındaki
gibidir. Av tüfeği ile yapılan atışlarda duman isinin ciltte yayıldığı alan
barut artıklarınınkinden daha geniştir. Duman isi 50 cm.’ye kadar olan
mesafedeki atışlarda bulunabilir. Ayrıca yara içinde fişeğe ait plastik
parçalar ve mukavva gibi sıkı parçaları bulunur.
Yaklaşık
bir metreye kadar olan atışlarda genellikle geniş ve tek bir merkezi giriş
deliği bulunur. Bu deliğin kenarları düzensiz ve tırtıklı görünümdedir (Resim 31). Bir metrenin üzerindeki mesafelerden yapılan
atışlarda ana giriş deliğinin etrafında ikincil giriş delikleri oluşmaya
başlar. Saçma tanelerinin etkisiyle oluşan bu küçük girişlerin sayısı 2 m.
üzerindeki atışlarda gittikçe fazlalaşır. 3-5 m.’den sonra merkezi giriş deliği
kaybolur ve yerini saçma tanelerinin girişlerine bırakır (Resim
32).
Av
tüfeği fişeğinin metal olmayan (sıkı) parçalarıyla oluşan yaralanmalar
ekimozdan fatal lezyonlara dek değişik şiddette olabilir. Sıkı parçaları
bitişik ve yakın atışta vücutta genellikle bulunur. Bu parçaların vücuda girişi
1-2 m.’ye dek olan atışlarda merkezi giriş deliğinden olur. Bunun üzerindeki
mesafelerden yapılan atışlarda ise sıkı parçalarının vücuda girişi, merkezi
giriş deliğinin altında ikinci bir delikten olabilir. Sıkı parçaları 5 m.’den
sonra vücuda ulaşamaz. Otopsi sırasında vücuttan çıkartılan sıkı parçaları
kriminolojik tetkikler için savcılığa teslim edilmelidir.
TRAJE :
Bitişik ve yakın atışlarda fişeklerin vücuda girişleri toplu iken girişten
sonra saçmalar vücut içinde dağılırlar. Traje de dağınık olur. Saçma
tanelerinin vücut içinde çarparak parçaladığı solid dokular nedeniyle sekonder
yaralanmalar görülebilir. Vücut içindeki saçma tanelerinin radyografi veya
skopi ile tespiti trajenin, dolayısıyla da atış istikametinin belirlenmesinde
kullanılabilir.
ÇIKIŞ DELİĞİ :
Saçma tanelerinin enerjileri düşüktür. Bu nedenle özellikle batın ve torakstaki
av tüfeği yaralanmalarında çıkış deliği görülmeyebilir. Atış mesafesi uzadıkça
bu ihtimal daha da artar. Ancak son yıllarda yüksek kinetik enerjili fişekler
atabilen av tüfekleri imal edilmektedir. Bu tür tüfeklerle bitişik ve yakın
mesafelerden oluşan yaralanmalarda ise çıkış delikleri genellikle oluşur. Traje
içinde oluşan kemik fragmanlarına bağlı olarak sekonder çıkış delikleri de
görülebilir. Çıkış deliği olmayan yaralanmalarda cilt altında palpasyonla saçma
taneleri aranmalıdır.
ATIŞ İSTİKAMETİNİN TAYİNİ
: Aynı diğer ateşli silah yaralanmalarındaki gibi giriş deliği
özelliklerinden ve yukarıda belirtildiği gibi trajeden yararlanarak vücuda
isabet ettiği yönün değerlendirmesi yapılır.
ATIŞ MESAFESİ TAYİNİ :
Namlunun cilde sıkıca bastırıldığı bitişik atışlarda yaklaşık namlu çapında tek
bir giriş deliği oluşur. Giriş deliğinin kenarları düzgün ve siyahlaşmıştır.
Çoğunlukla stampa izi bulunur. Duman isi ciltte genellikle yoktur. Deride ekimoz,
dokularda karbonmonoksite bağlı pembeleşme ve yara içinde sıkı parçaları
bulunur.
0-3
cm. mesafeden yapılan bitişiğe yakın atışlarda, kenarları düz veya kısmen
tırtıklı tek bir giriş deliği vardır. Saçma tanelerine ait ikincil giriş
delikleri bulunmaz. Ciltte duman isi, alev yanığı, tatuaj; kıllarda yanık,
dokularda karbonmonoksite bağlı pembe renk ve yara içinde sıkı parçaları
vardır.
30
cm.’ye dek mesafeden yapılan yakın atışlarda kenarları tırtıklı ve düzensiz
görünümde tek bir giriş deliği oluşur. Saçma tanelerine ait ikincil giriş
delikleri bulunmaz. Ciltte tatuaj ve duman isi, kıllarda yanma ve yara içinde
sıkı parçaları görülür. Ciltte alev yanığı da görülebilir. Dokularda
karbonmonoksit yoktur veya çok az miktardadır.
1-5
m. mesafeden yapılan atışlarda kenarları tırtıklı ve düzensiz bir ana giriş
deliği ve bunun etrafında saçma tanelerine ait ikincil giriş delikleri oluşur.
Ciltte alev yanığı ve duman isi yoktur. Dokularda karbonmonoksit bulunmaz. Bir
metre mesafeden ciltte az miktarda tatuaj oluşur. Atış mesafesi 3-5 m.’ye
yaklaştıkça artık yara içinde sıkı parçaları da kaybolmaya başlar.
3-5
m.’nin üzerindeki mesafelerden yapılan atışlarda ise sadece saçma tanelerine
ait diffüz ve multipl giriş delikleri bulunur. Merkezi bir giriş deliği genellikle
yoktur. Ciltte hiçbir bulgu oluşmaz. Yara içinde sıkı parçaları da görülmez.
Vücuda
dik açıyla isabet eden atışlarda kaba bir kural olarak; saçmaların vücutta
dağıldığı alanın santimetre cinsinden çapının 1/3’ü, metre cinsinden atış
mesafesini verir. Ancak atış mesafesi ile ilgili olarak belirtilen bütün bu
bulgular ve tahminler genel ifadelerdir. Silaha ve donanıma göre değişiklikler
gösterir. Av tüfeği yaralanmalarında da esas olan; aynı veya benzer silah ve
fişeklerle yapılacak deneme atışlarıyla mukayeseler neticesinde mesafe tayini
yapmaktır.
YARA İYİLEŞMESİ VE YARA YAŞININ SAPTANMASI
Bir
pratisyen hekimin, yaradaki çıplak gözle görülen görünümlere dayanarak yaranın
oluşması ile muayene edilme zamanı arasında geçen süreyi tahmin etmesi
gerekebilir. İlk olarak yaraya karşı vasküler ve hücresel bir reaksiyon olan
enflamasyon gelişir. Yabancı mikroorganizma ve maddelerin yokedilmesine yönelik
olan bu aşamada eritrosit, trombosit özellikle de lökositler aktif rol alırlar.
Enflamasyonun sonlarına doğru fibroblastların gelmesiyle başlayan bağ dokusu
sentezi yeterli miktarda kollajen yapımıyla sonlanır. Daha sonra da kollajen
liflerin organize yapıya dönüştüğü ve yıllarca sürebilen nedbe olgunlaşması ve
yeniden yapılanma meydana gelir. Bu gelişmelerin şiddeti değişiklik
gösterdiğinden bu yolla yaranın yaşının kesin olarak belirlenmesi mümkün
değildir. Ancak çalışmalardan elde edilen ortak sonuçlar göz önüne alındığında:
12
saatlik bir süre geçtikten sonra yaranın kenarları kırmızı ve şiştir. 24 saat
kadar sonra küçük bir yara kabuk bağlayabilir. Eğer yara enfekte olursa
yaklaşık 36 saatlik bir süreden sonra irin görülebilir. 24 saat sonra başlayan
epitelizasyon küçük ve temiz bir yarada 4-5 günde tamamlanır. Yaranın çıplak
gözle tespit edilebilen iyileşme sürecindeki değişiklikleri, büyük oranda
ortamda enfeksiyon bulunup bulunmamasıyla ilgilidir. Ortamda enfeksiyon yoksa
(Aseptik-primer yara iyileşmesi) yara yaşını tahmin etmek olasıdır. Enfeksiyon
oluştuysa (Septik-sekonder yara iyileşmesi; yara tabandan granülasyon dokusu
oluşumuyla iyileşir) iyileşme gecikir ve yaranın yaşını herhangi bir doğruluk
derecesinde saptamak olanaksızlaşır.
Makroskopik
bulgular yeterli olmuyorsa; yaranın yaşının saptanması için histolojik,
histokimyasal ve biyokimyasal incelemelerle sonuca ulaşılabilir. Histolojik
incelemede doku reaksiyonları değerlendirilerek (Örnek: 24-72 saat içinde yeni
kapiller oluşumunun görülmesi, yaklaşık 48 saatte lökosit infiltrasyonunun pik
yapması) yara yaşı değerlendirilebilmektedir. Ancak bir yarada oluşan doku
reaksiyonunun derecesi uygulanan travmanın şiddetine, dokunun vaskülaritesine,
enfeksiyon veya dokuda yabancı maddelerin varlığına, kişinin sağlık durumuna
göre değişiklik gösterir. Bu faktörler göz önüne alındığında yaranın meydana
geliş zamanını çok kesin sınırlar koyarak tahmin etmenin olanakdışı olduğu
kabul edilmelidir. Ancak yaradaki mikroskopik reaktif değişiklikler deneysel
olarak saptanan değişikliklerle kıyaslanarak yaklaşık yara yaşı tahmin
edilebilir.
Yara
yaşını tahmin etmek için elimizde bulunan alternatifler şunlardır:
Makroskopik inceleme
İleri
incelemeler:
a-Biyokimyasal (Yaralanmadan birkaç dakika
sonra oluşan değişiklikleri bile saptamak mümkün olabilmektedir- Fiksatifsiz
tüpe materyel alınır.)
b-Histokimyasal (Bir saat geçtikten sonra
ortaya çıkan değişiklikleri tanımlamak mümkündür-Frozen yöntemi
kullanılır-Fiksatifsiz materyel alınır.)
c-Histolojik (İki hafta süre ile yara yaşının saptanmasına yardımcı olur ancak
ilk sekiz saat yeterince bilgi vermeyebilir-Fiksatif olarak %10 formaldehit
kullanılmalıdır.)
Pratisyen
hekim yarayı önce makroskopik özellikleri dikkate alarak incelemelidir. Eğer
yara yaşını bu yolla tahmin etmek olası değilse histolojik inceleme için
materyel alma yoluna gitmelidir.
Tüm
bu incelemeler için yara, kenarları boyunca eksize edilmeli ve kontrol için
yaralanmamış komşu bölgeden de benzer şekilde materyel alınmalıdır.
Antemortem-Postmortem Yara Ayırımı
Ölümden
önce ve sonra meydana gelen yaralar arasında ayırım yapılması adli tıbbın en önemli
sorunlarından birisidir.
Canlı
organizmada, yaranın meydana gelmesiyle birlikte “vital reaksiyonlar” olarak adlandırılan doku reaksiyonları
görülmeye başlar. Bu reaksiyonlar vasküler, hemostatik ve hücresel olmak üzere
3 ana grupta toplanırlar. Vital reaksiyonlar postmortem yaralanmalarda
negatiftir.
Cesedin
su içindeki hareketleri sırasında veya cesedin taşınması esnasında ya da başka
bir nedenle postmortem olarak ekimozlar ve artifisyel sıyrıklar meydana gelmiş
olabilir. Özellikle karınca gibi hayvanların postmortem olarak meydana
getirdikleri ısırık izleri sıyrık yarasını andırır.
Diğer
zararlar otopsiyi takiben olabilir. Postmortem interval uzadıkça deri çok daha
frajil hale gelir. Otopsi sonrası cesedin rekonstriksiyonu ve özellikle sıcak
su ile yıkama gibi morgda normal olarak yapılan işlemler bile ciltte bazı
zararlara yolaçabilir.
Boyuna
basınç uygulanmasıyla meydana gelen ölüm hadisesinde olduğu gibi konjesyonla
karekterize ölümlerde venöz sistem ölüm esnasında dolabilir ve çok sayıda
artifisyel kanamalar oluşabilir. Bu bakımdan boyun bölgesi önemlidir. Özefagus
ve servikal omurlar arasında biriken kan, elle boğmadaki ekimozları taklit
edebilir. Bu durumda yanılgıyı önlemek için beynin ilk başta çıkarılması
önerilmektedir.
Çıplak
gözle incelendiği zaman yara kenarları a) kızarık ve şiş ise, b)
kanamalı ise, c) kabuklanma var ise, d) iltihap mevcut ise, e) epitelizasyon
var ise, f) yaranın etrafında ekimoz var ise o yaranın antemortem orijinli
olduğunu söylemek mümkündür.
Antemortem
ve postmortem yaralardan kanama: Yaradan fazla miktarda kanama olması
genellikle bu yaranın ölümden önce meydana geldiğini gösterir. Kanamanın
yokluğu, hatta nispeten büyük bir damar yaralanmış olsa bile, kesinlikle
postmortem orijinli olduğunu göstermez. Bu durum, ölüme sebep olan major
faktörün “şok” olması durumunda antemortem yaralarda da görülür. Dış kanama
postmortem yaralardan da meydana gelebilir, fakat bu gibi bir kanama büyük
damar veya vücudun sarkan bir bölümü yaralanmadıkça az miktarlardadır.
Antemortem yara özellikle vücudun sarkan bir bölümünde ise ölümden sonra bile
kanadığı müşahede edilebilir.Canlıdaki kanama genel olarak pıhtı oluşumu ve
damarların kontraksiyonu ile tutuluncaya kadar devam edecektir. Fakat bunlar
oluşamadan ölüm meydana gelebilir. Kanama miktarı 3-4 dakika gibi kısa bir
sürede hatırı sayılır miktarlarda olabilir. Bu yaralanan damarın büyüklüğüne
bağlıdır.
Antemortem
ve postmortem ekimozun ayırımı: Antemortem ekimozları anımsatan küçük
ekimozların ölümden sonraki birkaç saat içerisinde vücuda yeterli derecede
kuvvet uygulanması durumunda meydana getirilebileceği genellikle kabul
edilmektedir. Eğer ölümden sonra uygulanan kuvvet yeterince büyükse etkilenen
bölgedeki kapillerler rüptüre olabilir ve kanın doku boşluklarına ekstravaze
olabilmesiyle antemortem ekimozların yapısına benzer şekilde ekimozlar oluşur.
Eğer travmadan sonra ölüm hızla gelişmişse antemortem ekimozların postmortem
olanlardan ayırımı mümkün olmayabilir. Fakat, eğer ölüm gecikirse bu ekimozlar
mikroskopik incelemede ayırt edilebilir.
Mikroskopik muayene:
Şüpheli
olgularda, mikroskopik muayenede doku reaksiyonunun mevcudiyeti ile antemortem
bir yarayla postmortem bir yaranın ayırımı yapılmalıdır. Yara iyileşmesinde
görülen safhaların mikroskopik olarak tespit edilmesi yaranın antemortem
orijinli olduğunu gösterir.
Somatik
ölümden sonra travmaya cevap olarak dokularda lökositlerin marjinasyon ve
sınırlı bir emigrasyonu oluşmasına rağmen, doku hücrelerinde hücresel
eksüdasyon ve reaktif değişiklikler sadece antemortem yaralarda görülür.
Doku
reaksiyonunun olmaması, yaranın kesinlikle postmortem orijinli olduğu anlamına
gelmez. Doku reaksiyonunun gelişmesi için ölümden önceki zaman yeterli
olmayabilir veya küçük bir yaranın olduğu olguda reaksiyon sona ermiş olabilir.
Minimal bir kontüzyon gibi küçük yaralarda hücresel zararın derecesi kayda
değer bir lökositik eksüdasyonu açığa çıkarmak için yetersiz olabilir, ya da
dolaşım yetmezliğiyle birlikte olan ciddi yaralanmalarda normal reaksiyona
engel olunabilir. Yaralanmaya karşı lokal reaksiyonun şiddeti (yoğunluğu)
yaralanmanın ciddiyeti, yaralanan dokunun damar yapısı ve yabancı cisim ya da
enfeksiyonun varlığı veya yokluğu gibi bazı faktörlere bağlıdır. Doku
reaksiyonunun seyri bu yüzden çok çeşitli olabilir.
Doku
reaksiyonunun bulunup bulunmadığı, histolojik, histokimyasal (pozitif ve
negatif vital reaksiyon bölgelerinin gösterilmesi), biyokimyasal (histamin,
serotonin tayini) yöntemlerle saptanabilir.
Ölümden
sonraki 4-5. güne kadar vital reaksiyonların tanınabileceğini bilmek ve şüpheli
bölgeden inceleme için materyel almak pratik olarak anlamlıdır.
BÖLGESEL
YARALANMALAR
KAFA
YARALANMALARI
Kafa yaralanmaları, adli tıp pratiğinde en
sık görülen ve en önemli bölgesel yaralanma tipidir ve bu lezyonların doğru bir
şekilde yorumlanmasının büyük önemi bulunmaktadır. Kafa yaralanmalarında
görülen ani ölüm mekanizmaları beyin dokusunun aşırı harabiyeti, kafa içi
basıncında ani artış ve elektrik çarpması gibi ani uyaranlardır. Geç ölüm
mekanizmaları ise, kanama gibi nedenlerle kafa içi basıncının yavaş olarak
artması, kan dolaşımının trombüs gibi nedenlerle engellenmesi ve
enfeksiyonlardır.
Kafa travmasından hemen sonra çeşitli deri
lezyonları, kafatası kırıkları, kafa içi dokuların kütlesel hareketleri,
dokularda kontüzyon ve laserasyon ve sinir liflerinin yırtılması
oluşabilmektedir. Bu nedenden dolayı primer lezyonlar olarak da
tanımlanmaktadır.
Bu tip travmalar sonucunda sekonder
lezyonlar olarak da adlandırılan deride, arterlerde, venlerde, köprü venlerinde
ve derin yerleşimli damarlarda kanama, kafa içi basıncın artması sonucunda
herniasyonlar, enfarktüs veya kompresyon (özellikle orta beyinde ve
ventriküllerde olmaktadır), beyin ödemi, enfeksiyonlar (örneğin menenjit ve
abse), ventriküllerin tıkanması sonucunda hidrosefali ve sekonder kanamalar
gibi komplikasyonlar görülebilmektedir.
KAFA
DERİSİ YARALANMALARI
Genellikle saçlar ile örtülü olan kafa
derisi altında kanlanması bol yüzeyel fasya tabakası ve en altta ise yoğun bağ
dokusundan oluşan aponevrotik galea bulunmaktadır.
Kafa derisi yaralanmalarında adli tıp
açısından dikkat edilecek olan noktalar şu şekilde özetlenebilmektedir. Kafa
derisi yaralanmalarında, saçların ve başlıkların koruyucu etkisi nedeniyle genelde tahmin edilenden daha az yaralanma
olmaktadır.
Kafa derisinin zengin damar yapısından
dolayı bu bölgede oluşan yaralanmalar genellikle çok kanamalıdır. Kafa
derisinden kafa içine olan venöz bağlantılardan enfeksiyon yayılımı
olabilmektedir. Bunun sonucunda da menenjit ve beyin absesi gelişebilmektedir.
Künt travma ile oluşan bir kafa derisi laserasyonu, saçlı derinin sert kafatası
ile uygulanan kuvvet arasında kalması sonucunda düzgün bir şekilde yaralanması
nedeniyle kesici alet yarası görünümünde olabilmektedir. Saçlı deri
kanamalarında ekimozun yer değiştirmesi nedeniyle göz çevresinde ekimoz
görülebilmektedir. Bu lezyonun bulunması göze direkt bir travmanın geldiğini
göstermemektedir. Yeni doğanda normal doğum sırasında oluşabilen bir doğum
tümseği (caput succedaneum) veya sefal hematom, düşme veya kasıtlı yapılan bir
travmadan ayırt edilmelidir. Yaranın dış muayenesi yapıldıktan sonra kıllar ve
kan pıhtıları temizlenerek tekrar muayene edilmelidir. Her zaman bir kafa
derisi yaralanması ile beraber kafatasında penetran bir yaralanma olabileceği
hatırlanarak dikkatlice muayene edilmelidir.
KAFATASI
YARALANMALARI
Dış yüzeyinde periost tabakası bulunan
kafatası kemikleri iç ve dış laminalardan oluşmaktadır. Kafatası kemiklerinin
kalınlığı anatomik bölgeye göre ve kişiden kişiye değişmektedir. Bu nedenden
dolayı çok hafif travmalar ile kırıklar oluşurken, çok şiddetli travmalar ile
kırıkların oluştuğu olgulara da rastlanılmaktadır.
Kırıklar
Kafatasında direkt ya da indirekt (örneğin
yüksekten ayak üstüne düşme sonucu, foramen magnum çevresinde halka şeklinde
oluşan kırık) travma sonucu kırıklar oluşabilmektedir.
Kafatası kırıklarında adli tıp açısından
önemli noktalar şunlardır; Kırığa neden olan kuvvetin kesin ve tam olarak
saptanması mümkün değildir. Genellikle kırık hattının incelenmesi ile kuvvetin
tipinin ve yönünün söylenmesi mümkün değildir. Ölüm sadece kafatası kırığı ile
değil, beyin doku harabiyeti, kanama ve enfeksiyon gibi sekonder lezyonlar ile
oluşmaktadır. Otopsi işlemi sırasında dura mater tamamen çıkarılmadan kafatası
muayenesi tamamlanmış sayılmamaktadır. Duramater tamamen kafatasından
ayrıldıktan sonra kafatası tabanı da incelenmelidir. Çünkü dura mater bu
bölgedeki kırıkları gizleyebilmektedir. Çocuklarda kemiklerin esnek olması
nedeniyle nadiren kırıklara rastlanılmaktadır. Yeni doğan bir bebeğin kafatası
kırığı ve sefal hematomu şüphe ile karşılanmalı, olay kriminal açıdan
incelenmelidir. İyatrojenik kafa defektleri (trepanasyon delikleri, ventriküler
ponksiyon) dikkatlice incelenmelidir.
Penetran yaralanmalar kafatası
kemiklerinde genellikle krater tarzında kırıklara neden olmaktadır. Bu
kırıkların dar olan bölümü giriş, geniş olan bölümü ise çıkıştır. Yaygın
deformite ve kırıkların şekli çoğunlukla kafatası kemiklerinin dayanıklılığına
bağlıdır. Bazı kişilerde kafatası aşırı derecede ince, bazılarında ise
özellikle frontal bölgede aşırı derecede kalındır. Parieto-temporal bölge,
frontal ve oksipital kemiklerin yan bölümleri genellikle ince bölgelerdir.
Kafatası kaidesinde oluşan kırık hatları ise çoğunlukla sella tursika'dan
geçmektedir.
KAFA
İÇİ YARALANMALARI
Kafa içi yaralanmaları pratik olarak
kanamalar, herniasyonlar ve diğerleri olarak üçe bölünebilir.
Kanamalar
Beyni ve omuriliği çevreleyen zarlar
meninksler olarak adlandırılmaktadır. Bunlar dura mater ve leptomeninkslerdir.
Dura mater kafatasının iç yüzeyini kaplamaktadır. Dura materin altında ise
leptomeninksler (araknoid ve pia mater) bulunmaktadır. Dura mater kafatasına
sıkıca yapışıktır. Leptomeninksler dura mater ile sıkı komşuluk içindedir,
böylece aralarında sadece potansiyel bir boşluk bulunmaktadır. Epidural bölge
içinde aynısı geçerlidir. Araknoid ve pia mater arasında beyin omurilik sıvısı
bulunmaktadır.
Kafa içinde oluşan kanamalar
ekstraserebral ve intraserebral olarak ikiye ayrılır. Ekstraserebral
kanamaların ise epidural, subdural ve subaraknoid olmak üzere üç alt grubu
bulunmaktadır.
Epidural kanamalar: Ekstra dural kanamalar
olarak da bilinen bu kanamalar kafatası kemiklerinin iç yüzeyi ile dura mater
arasındadır.
Kanama çoğunlukla parieto-temporal bölgede
tek taraflı olarak bulunmaktadır. Epidural kanama genellikle arteria menengica
medianın rüptürü ile oluşmaktadır. Erişkinlerde bu arter başlangıçta
kafatasındaki bir sulkus içindedir. Belirli bir noktada arter yön değiştirerek
dura mater içinde devam eder. Genellikle kafatası kırıkları ve rüptürler bu
noktada bulunmaktadır. Çocuklarda bu arter sulkus içinde olmadığından hareket
sahası daha geniştir. Bu nedenden dolayı epidural kanamalara çocuklarda daha az
sıklıkta rastlanılmaktadır. Arterin rüptüre olması sonucunda yüksek kan
basıncının etkisi ile dura mater kemikten ayrılır ve epidural boşlukta bir kaç
yüz mililitreye kadar ulaşabilen kan toplanır. Klinik bulguların başlaması için
35 mililitre kan toplanması gerektiğini belirtenler yanında, bazı yazarlar bu
hacimin 100 mililitre olması gerektiğini söylemektedir.
Bu tip kanamalar genellikle temporal
bölgeye gelen travmalarla oluşmaktadır. Motorlu araç kazalarında, saldırılarda,
düşmelerde ve koagülasyon bozukluğu bulunan bebek doğumlarında
rastlanılmaktadır.
Epidural kanamaların bulunması hemen her
zaman bir travmanın olduğunu göstermektedir. Epidural kanamalar çoğunlukla bir
kafatası kırığı ile birliktedir. Fakat yaklaşık olguların %15'inde kırık
bulunamamaktadır.
Subdural kanamalar: Subdural kanama
araknoid ile duramater zarları arasındadır. En sık raslanılan nedeni köprü
venlerin rüptürü ile subdural boşluğa kanama olmasıdır. Subdural kanamanın daha
az rastlanılan nedenleri arasında kortikal venlerin ve sinüslerin
laserasyonları, epidural ile subaraknoid kanamalar gelmektedir. Kanamanın bir
hemanjiyomdan da kaynaklanabileceği belirtilmiştir.
Bir subdural kanamaya neden olan travma
genellikle çok şiddetli değildir. Pıhtılaşma bozuklukları bulunan kişilerde
daha kolaylıkla oluşmaktadır. Motorlu araç kazalarında, düşmelerde ve sportif
faaliyetlerde de (boks gibi) görülmektedir.
Kanama akut, subakut veya kronik olabilir.
Kanama genellikle temporo-parietal bölgededir. Fakat herhangi bir bölgede de
oluşabilmektedir. % 50 olguda kafatası kırıkları ile birlikte bulunmaktadır.
Erken dönemde kanayan kan sıvı iken zaman içinde dura matere yapışır ve
kırmızı-kahve bir renkte oluşur. Yaklaşık 3 hafta içinde de kanama etrafında
fibrovasküler bir membran oluşur.
Subaraknoid kanamalar: Bu tip kanamalar
hemen hemen subdural kanamalardan daha sıktır ve etyolojisi karışıktır.
Korteksteki her hangi bir yaralanma az da olsa bir subaraknoid kanamaya neden
olabilecektir. Böylece subdural ve ekstradural kanamaya neden olan bir penetran
veya künt travma sonucu oluşan beyin dokusu yaralanması aynı zamanda bir
travmatik subaraknoid kanamaya da neden olmaktadır.
Subaraknoid kanama, araknoid ve pia mater
zarları arasındadır. En sık rastlanılan neden konjenital Berry anevrizması
rüptürüdür. Anevrizma konjenital, sifilitik, aterosklerotik veya mikotiktir.
Kanama genellikle beyinin lateral ve verteks bölgelerinde lokalizedir.
Subaraknoid kanamalar, alkollü kişilerin kafa travmalarından sonra da
görülmektedir. Alkolün etkisi ile dilate olan damarların daha kolaylıkla
rüptüre olduğu ileri sürülmüştür. Hemanjiyom veya arteriyo-venöz fistül gibi
edinsel veya konjenital patolojiler sonucunda da subaraknoid kanamalar
görülmektedir.
Berry anevrizması bulunan kişilerde bir
fizik aktivite sırasında anevrizma spontan olarak rüptüre olabilir. Bu bir
konjenital anomalidir. Bunun yanında kafa travması sonucunda da kanamalar
görülmektedir.
Subaraknoid kanamalarda şu noktalara
dikkat edilmelidir. Travmatik veya patolojik kökenli kanamaların ayırıcı tanısı
yapılmalıdır. Kokuşma koşullarında hipostaz bölgelerindeki eritrositlerin
hemolizi subaraknoid kanama ile karışabilmektedir.
İntraserebral kanamalar: Beyin dokusu
içine olan kanamalar intraserebral kanamalar olarak adlandırılır. Ventriküller
ile ilişkili, yüzeyel veya derin, küçük veya geniş gibi çok çeşitli
morfolojilerde olabilmektedirler. Hematomun rezolüsyonu belirli evrelerden
geçmektedir: Bunlar liguifikasyon, eritrositlerin hemolizi, hemosiderin oluşumu
ve en sonunda fibrozisdir. Bu tip kanamalar ateroskleroz, hipertansiyon veya
tümör gibi hastalıkların seyri sırasında veya kafa travmasını takiben ortaya
çıkabilmektedir.
İntraserebral kanamalarda şu noktalara
dikkat edilmelidir. Bu tip kanamanın bir travma sonucu mu yoksa bir hastalık
sonucunda mı oluştuğunun ayırıcı tanısı yapılmalıdır. Kanama çevresindeki beyin
dokusu histolojik olarak dikkatlice incelenerek muhtemel bir hastalık nedeni
ortaya konulmalıdır.
Pontin kanamaları: Pontin kanamaları pons
içine lokalizedir. Az miktarda veya yaygın olabilir. Kafaiçi basınç artışına
bağlı sekonder hemorajiler ile hipertansiyon gibi bir hastalık sonucunda olan
primer kanamaların ayırıcı tanısı yapılmalıdır. Sadece makroskobik inceleme ile
kanama nedeninin gösterilmesi mümkün değildir.
Artmış kafa içi basıncı ponsa baskı yapar
ve kan damarlarının rüptürüne ve kanamaya neden olabilir.
Beyin
dokusunun ve leptomeninkslerin kanama dışındaki yaralanmaları
Konküzyon:
Bu terim nöropatolojik bir tanım değildir. Bu nedenden dolayı sadece klinik
uygulamada kullanılmalıdır. Konküzyon, şuur kaybı yapan farklı şiddetlerdeki
yaralanmalardan sonra görülmektedir. Genellikle otopside hiç bir makroskobik
bulgu bulunmamaktadır.
Diffüz
aksonal yaralanma: Diffüz aksonal yaralanma kısmen veya tamamen iyileşebilen
fakat aynı zamanda ölüme de neden olabilen mikroskobik bir lezyondur. Otopside
genel kafa travması bulguları dışında özel makroskobik bulgu bulunmamaktadır.
Tanı, diğer olasılıkların elimine
edilmesine ve mikroskobik incelemeye dayanmaktadır.
Kontüzyon:
Kontüzyonlar genellikle kortekste lokalize olan küçük intraserebral
kanamalardır. Kontüzyonlar beyinin en sık rastlanılan yaralanma tipidir.
Çeşitli kontüzyon tipleri bulunmaktadır. Bunların arasında hematom, nekroz ve
laserasyonla birlikte olan kontüzyonlar sayılabilir. Kontüzyonlar genellikle
travmanın hemen altında yerleşmişlerdir. Fakat darbenin aksi tarafında da
yerleşmiş olabilirler (contre-coup yaralanma). Bir kontüzyon bir kaç hafta
içinde iyileşir ve kahverengi renkte bir bölge olarak kalır.
Korteks yerleşimli kontüzyonların sadece
kendisi ölüme neden olmamaktadır. Ölüm, ancak laserasyonların neden olduğu
kanama veya ödem gibi komplikasyonlar sonucunda oluşmaktadır.
Adli tıp açısından önemi; kontüzyonlar bir
travma sonucu oluşmaktadırlar. Kontüzyonların kortikal enfarktlardan ve
nekrozlardan ayırıcı tanısının yapılması gerekmektedir. Darbe noktası tespit
edilirken coup ve contre-coup yaralar birlikte değerlendirilmelidir. İyileşme
odağı geç dönemde epileptik ataklara neden olabilecektir.
Laserasyon:
Bir travma sonucunda oluşan laserasyonlar hemen her zaman çevre dokudaki
laserasyonlarla birliktedir. Bu nedenden dolayı
"kontüzyon/laserasyon" terimi de kullanılmaktadır. Laserasyonlar
aynen kontüzyonların etkilerini göstermektedirler.
Coup
ve Contre coup yaralanmalar: "Coup" fransızca bir terimdir ve
"aynı tarafta" anlamındadır. "Contre coup" ise karşı taraf
anlamına gelmektedir. Kafanın hareketsiz, sabit durduğu ve birşeyin çarpması
sonucu olan travmalar kırığa ve bu kırığın altında da kanama ve laserasyona
neden olabilir. Bu tip yaralanmalar "coup" yaralanmalardır. Hareketli
bir pozisyonda olan kafaya bir travma uygulandığında, hem travmanın isabet
ettiği bölgede, hemde karşı tarafta "contre coup" yaralanmalar
oluşabilir.
Serebral
ödem: Serebral ödem kafa travmalarının en önemli komplikasyonudur. Serebral
parenkimde anormal sıvı birikimi olarak tanımlanabilir. Bu sıvı birikimi beyin
hacminde artışa neden olarak sekonder değişikliklere yol açmaktadır.
En sık rastlanılan serebral ödem nedenleri
arasında travma, enfeksiyon, damar tıkanıklıkları ve hipoksi sayılabilir. Bu
olguların otopsisinde ödemin nedeni, ödemin komplikasyonları ve gyrusların
yaygın olarak düzleşmesi saptanabilmektedir.
Menenjit:
Kafa travmalarından, özellikle kafa derisi yaralanmalarından, orta kulak ve
frontal bölge kırıklarından sonra menenjit görülebilmektedir. Hiç kafatası
kırığı bulunmayan olgularda da menenjit oluşabildiği bildirilmiştir.
Bu olguların otopsisinde travmatik ve
non-travmatik orijinli menenjitlerin ayırıcı tanısı önemlidir. Tüm olgularda
mikrobiyolojik inceleme için örnek alınmalı, enfeksiyon kaynağı olabilecek
sinüzit, otitis media veya mastoidit açısından gerekli incelemeler yapılmalıdır.
Beyin
absesi: Beyin abseleri genellikle penetran yaralanmalardan sonra ortaya
çıkmaktadır. Otopside travmatik ve patolojik abselerin ayırıcı tanısı
önemlidir. Her olguda mikrobiyolojik inceleme için örnek alınmasına
çalışılmalıdır. Sinüsit, otitis media ve mastoidit gibi enfeksiyon kaynakları
aranmalıdır. Bronşektazi komplikasyonu olarak beyin absesi gelişebildiğinden
akciğerlerin bu açıdan dikkatlice incelenmesi yerinde olacaktır.
Kolumna
vertebralis ve medulla spinalis: Medulla spinalis beyin sapının devamı
şeklindedir. Beyini saran zarlar aynı zamanda omuriliği de sarmaktadır. Bu
bölgelerde kanamalar ve enfeksiyonlar gibi yaralanmalar bulunmaktadır.
GÖĞÜS
YARALANMALARI
Travmaya bağlı oluşan ölümlerin önemli bir
kısmını da göğüs yaralanmaları oluşturmaktadır. Göğüs yaralanmaları iki grup
altında incelenmektedir; 1. Açık (penetre) göğüs yaralanmaları, 2. Kapalı
(nonpenetre / künt) göğüs yaralanmaları.
Açık (penetre) göğüs yaralanmaları, ateşli
silahlarla yaralanma sonucu oluşabilir, fakat daha yaygın olarak bıçak, şiş ve
keskin sopalar gibi kesici-delici ve delici aletler ile oluşmaktadır. Göğüsün
kesici-delici ve delici alet yaralanmaları akciğer, kalp, büyük damar, trakea
ve özofagusu yaralayabilir. Bu organlar tek tek veya çeşitli kombinasyonlarda
yaralanabilirler. Cinayet amaçlı kesici-delici alet yaralanmaları, genellikle
bıçak ile göğüsün herhangi bir bölgesinde olabilmektedir. Bu yaralar sıklıkla
göğüsün ön, sol yan kısmında bulunurlar ve yaraların trajesi, yukarıdan
aşağıya, önden arkaya doğrudur. Göğüsün alt kısmını yaralayan kesici-delici ve
delici alet yaraları diyafragmayı da delerek, batın organlarını
yaralayabilirler. Kesici-delici ve delici alet yaraları, iki kosta arasındaki
interkostal kası veya kostal kıkırdağı veya kaburgayı geçerek, göğüs boşluğuna
girebilirler. Kesici-delici alet yarasının derinliği, onu oluşan bıçağın total
namlu uzunluğundan daha büyük olabilir, bunun nedeni penetrasyon sırasında,
alet mahmuzunun dokuları esnetmesi veya sap kısmının da penetre olmasıdır.
Ölümcül bıçaklanma olgularının olay yeri
inceleme ve adli ölü muayenesi sırasında çok az bir dış kanama saptanmışsa,
adli makamların kişinin bu nedenden öldüğüne inanması zordur. İnterkostal
kaslar arasından göğüse oblik giren bıçak kalp ya da büyük damarları
yaralayarak ölümcül kardiyak tamponada veya hemotoraksa yol açabilirler, bıçak
ucunu geri çektikten sonra dokuların kapak gibi üst üste gelmesi tamamen dış
yarayı kapayabilir. Bu şekilde çoğu göğüs içi kanama hiç dış kanama olmaksızın
öldürücü olbilir.
Künt (non-penetre) göğüs yaralanmaları,
uygulanan travma sonucu deri ve subkutan dokular sağlam ve yaralanmış iken,
plevra ve perikardın yaralanmamaları, dolayısıyla bu her iki boşluğun dış hava
ile direkt temasının olmaması olarak tanımlanmaktadır. Yaralanmaya neden olan
travma göğüs duvarı üzerine direkt etkili olabilir veya bu travma da batından
yansıyan basınç kuvveti rol oynayabilir. Batından göğüse nakledilen basınç, bir
batın travmasının sekonder etkisidir, ayrıca yüksekten düşmelerde olduğu gibi,
basınç vücudun herhangi bir yerine uygulanan kuvvetten de doğabilir. Künt
travmadan etkilenen dokuda oluşan lezyonların derecesi, yaralanmaya neden olan
objenin kütlesine ve hızına bağlıdır. Göğüs duvarı, çarpma sırasındaki enerjiyi
dağıtan koruyucu bir yapı içermektedir, bu nedenle, sternum ve kaburga
kırıklarının oluştuğu künt göğüs travmalarında, göğüs içi hasarın daha az
oluştuğu bildirilmektedir. Künt travmanın direkt olarak göğüse uygulanması
akciğer, kalp, büyük damar ve özofagus yaralanmaları ile sonuçlanabilir. Künt
göğüs travmalarının etyolojisinde trafik kazaları ilk sıradadır. Trafik
kazalarının ardından yüksekten düşmeler, ev-spor kazaları ve saldırılar
gelmektedir.
Çocuklardaki göğüs yaralanmaları sıklıkla
künt travma sonucu olmaktadır. Trafik kazalarındaki ani hız kesme sonucu oluşan
travmalar ve yüksekten düşmeler, çocuklardaki göğüs yaralanmalarının
etyolojisinde ilk sıraları almaktadır. Sık görülen diğer nedenler ise ev-spor
kazaları ve çocuk istismarı olgularıdır.
Künt travmalarda, deri sıyrıkları ve deri
altı dokunun ekimozları yaygın olarak görülebilmektedir. Künt göğüs duvarı
yaralanmalarında kaburga kırıkları yaygındır. Yenidoğanlarda, özellikle çocuk
istismarı olgularında kaburga kırıkları yaygındır ve şüpheli olgularda
istismarı teşhis edici bir belirtidir.
Göğüs duvarı veya akciğer yüzeyine
uygulanan, plevra ve damarlarda yaralanmaya yol açan bir travma hemotoraksa
neden olur. İnterkostal veya daha sıklıkla meme arterleri plevral boşluğa
kanayabilir, fakat bol miktarda kanama arkadaki ya da mediastinumdaki büyük
damarlardan kaynaklanabillir.
Göğüse herhangi bir şiddette kuvvet
uygulandığında akciğer veya derin dokuları kontüze olabilir. Bu kontüzyonlar
akciğerin tüm bölümlerinde oluşmasına rağmen, kontüzyonlar onları oluşturan
mekanizmalara bağlı olarak akciğerlerin belirli bölgelerinde oluştuğu
gösterilmiştir. Künt travmalar sonucu akciğer laserasyonları oluşabilir ve
akciğerin bir lobu ya da lobun bir kısmı ayrılabilir.
Kalbin künt yaralanmaları trafik kazaları,
yüksekten düşmeler, ezici tarzda yaralanmalar ve şiddetli kuvvet uygulanması
sonucu gelişebilir. Kalbin künt ya da özellikle açık yaralanmalarını takiben
perikardiyal boşluk içine kalp yüzeyi, boşlukları veya büyük damar köklerinden
kanama oluşabilir. Kan perikardiyal boşluk dışına çıkarsa, ölüm kan kaybından
oluşabilir. Bir diğer ölüm mekanizması kalp tamponadıdır, kardiyak tamponadda
ölüm için yetrli kan miktarı 400-500 ml’dir.
BATIN
YARALANMALARI
Batın yaralanmalarını da iki grup altında
inceleyebiliriz; 1. Açık (penetre) batın yaralanmaları, 2. Künt
(non-penetre/kapalı) batın yaralanmaları.
Açık (penetre) batın yaralanmalarının
genellikle bıçak gibi kesici-delici aletlerle oluştuğu ayrıca ateşli silahlarla
da oluştuğu görülmektedir. Penetre batın travmaları içi dolu veya boş batın
organlarını yaralayabilir. Genel kural olarak, batına yönelik tek bir travma
ile birden fazla organın yaralanması şeklinde görülmektedir. Göğüs alt
bölgesinin penetre yaralanmalarında travmatik etkenin çoğunlukla diafragmayı
geçerek karaciğer, dalak, mide veya bağırsakları yaraladığı gözlenmektedir.
Karaciğerin penetre yaralanmaları
yaygındır ve karaciğer yaralanmasına bağlı ölümler genellikle kanama ve şok
sonucu oluşmaktadır. Dalak karaciğere göre daha az sıklıkta penetran travmaya
maruz kalmaktadır. Penetre dalak yaralanmalarına bağlı kanama, karaciğer
yaralanmaları sonucu oluşan kanamaya göre daha fazladır.
Pankreasın penetre yaralanmaları nadirdir.
Batının penetre yaralanmalarında, bağırsaklar mideye oranla daha fazla yaralanmaktadır.
Kaburga hattı altında kısmen korunan mide, batından gelen penetre travmalarla
daha az oranda yaralanır, buna karşılık göğüs bölgesindeki bıçaklanma sonucu
yara trajesinin diafragmayı geçip aşağı yönelmesi sonucu oluşan mide
yaralanmaları daha fazla görülmektedir. İnce bağırsaklar kalın bağırsaklara
göre daha fazla yaralanırlar.
Penetre travma sonucu oluşan bağırsak
yaralanması, ince bağırsakların yer değiştirme kabiliyeti ve batın duvarı ile
içi boş organların aşırı kompresyona dayanıklılığı nedeniyle dıştaki yaradan
daha uzak bölgede oluşabilir. Bu da yaranın derinliği ile kullanılan
kesici-delici veya delici aletlerin namlu boyu arasında farklılık oluşmasına
neden olur. Belin sol tarafından bıçaklanan bir olguda, yara ileo-cekal bileşime
yakın ileum üstünde bulunmuştur. Bıçağın namlu uzunluğu 90 mm. bunun yanında
dış yara ile bağırsak yarası arasındaki uzunluk yaklaşık otopside 165 mm.
olarak ölçülmüştür. Bağırsakların penetre yaralanmalarında ölüm primer şok,
sekonder şok, kanama ve peritonit sonucu görülmektedir.
Böbreğin penetre yaralanmaları genellikle
ateşli silahlar veya kesici delici aletler ile oluşmaktadır. Böbreğin kesici
delici ve delici aletle yaralanmaları genellikle bel bölgesinin bıçaklanmaları
sonucu oluşmakta ve böbrek ile birlikte kolon gibi diğer iç organların da
yaralandığı görülmektedir. Böbrekler, vücudun arkasından gelen travmalar
dışında, seyrek olarak bıçaklanma sonucu yaralanırlar. Böbreğin kesici delici
ve delici alet yaralanmaları sık olarak aşırı retroperitoneal kanamayla
birliktedir. Renal arter veya büyük intrarenal damarların direkt yaralanmaları
veya renal arter spazmının gelişmesi böbreğin enfarksiyonu ile sonuçlanabilir.
Sepsis ve çevre dokular içine idrar ekstravasasyonu böbreğin penetre
yaralanmalarında sık olarak oluşabilir.
Künt (non-penetre/kapalı) batın
yaralanmalarında, batın yüzeyi ile peritoneal boşluk arasında herhangi bir
bağlantı yoktur. Künt batın yaralanmaları; kaza sonucu düşmelere, trafik
kazalarına, batının tekmelenme ve yumruklanma gibi batına yönelik künt
travmalar sonucu oluşmaktadır.
Batına direkt olarak künt travma
uygulanması solid veya içi boş batın organlarının kontüzyonu veya laserasyonu
ile sonuçlanabilir. Bu tip yaralanmalar, batın derisinin sıyrıkları,
kontüzyonları ve laserasyonları ile birlikte olabilir. Fakat, iç organların
ölümcül travmatik lezyonları herhangi bir dış yaralanma bulgusu olmadan da
oluşabilir. Batın iç organ yaralanmalarının bulgu ve semptomları klinik olarak
yaralanmadan sonra birkaç saat belirti vermeyebilir. Örneğin ağrı, sadece
peritonit gibi komplikasyonların gelişmesi ile ortaya çıkabilir.
Batın duvarının yaralanmaları; deri
sıyrıkları, subkutan dokuların ekimozları ve batın kaslarının hematom veya
laserasyonları olarak kendini gösterir. Bu yaralanmalar batına travma
uygulandığının göstergesidir.
Sıkıştırma tarzındaki
(kompresyon-compression) travmaları, çekme tarzındaki (traksiyon-traction)
travmaları, patlayıcı tarzda (disruption-bursting) travmalar sonucu mide ve bağırsaklar
yaralanabilir.
Karaciğerin non-penetre yaralanmalarının
çoğu sıkıştırma tarzındaki travmalar sonucudur ve bu tip yaralanmalar
kontüzyonlar ve laserasyonlar şeklindedirler.
Dalak yaralanmaları sıkıştırma ve çekme
travmaları nedeni ile oluşabilir. Sıkıştırma kuvveti dalağın laserasyonlarına,
çekme kuvvetleri ise organın pedikülünden kopmasına neden olabilir.
Pankreas yaralanmaları (organın batın
duvarına doğru ezici tarzda travmaya maruz kaldığı) sıkıştırma tarzındaki
travmalar ile oluşabilir. Pankreas yaralanmaları genellikle diğer organ
yaralanmaları ile birliktedir.
Abdominal yaralanmaların temel
komplikasyonları şok, iç kanama, peritonit ve paralitik ileustur.
Böbreğin nonpenetre yaralanmaları
nadirdir, çünkü böbrekler vücudun iyi korunan bölgesinde yerleşmişlerdir. Bu
tip yaralanmalar, genellikle bele yönelik, böbreğin arka ve dış yanlarına
direkt olarak uygulanan künt travmalar sonucu oluşur. Trafik kazalarında
(başlıca yayalarda) böbrek yaralanabilir, tekme de diğer bir yaralanma
nedenidir (yere yatmış bir kişiye kaburga alt kenarı ile kalça arasındaki
bölgeye tekmenin atılması sonucu).
Şiddetli travmalar sonucu pelvis kemiğinde
çeşitli kırıklar ve dislokasyonlar görülür. Mesane
dışındaki pelvik organların tümü çok şiddetli travmalardan genellikle
korunabilir. Mesane dolu ise, batın alt bölgesine şiddetli bir vuruş veya tekme
sonucu rüptüre olabilir. Boş mesane künt travmadan seyrek olarak yaralanabilir.
EKSTREMİTE
YARALANMALARI
Bir ekstremite yaralanmasının 1. Lokal ve
2. Sistemik etkileri ve komplikasyonları olabilmektedir.
EKSTREMİTE
YARALANMALARININ LOKAL ETKİLERİ
Bir ekstremite travması, o bölgedeki
dokulardan birinin yaralanması ile sonuçlanabilir. Ciddi laserasyon yaraları
deri yüzeyinden kemiğe kadar giderek, deri altı dokusu, kaslar, damarlar ve
sinirleri içerebilmektedir.
Deri, deri altı dokusu ve kasların
yaralanmaları: Sanayide ve trafik kazalarındaki ekstremite yaralanmalarında
deride abrazyonlar, deri altında ekimozlar ve kasları etkileyen laserasyonlar
sıklıkla görülmektedir. Bu şekildeki bir yaralanmanın otopsisinde tüm açık
yaralar dikkatlice her açıdan incelenmeli, yüzeyel (abrazyon, ekimoz) lezyonlar
diseke edilerek yaralanmanın derinliği ve şiddeti tespit edilmelidir.
Arter
yaralanmaları: Büyük bir arter örneğin brakiyal veya femoral arter direk bir
travma ile yaralanabilir. Bu şekildeki bir direk travma damar duvarında
kotüzyona, duvarın kısmen ya da tamamen rüptürüne neden olabilmektedir.
Travmatik
segmenter arter spazmı: Travmayı takip eden lokalize arter spazmına
"travmatik segmenter arter spazmı" deyiminin kullanılması
önerilmektedir. Travmatik segmenter arter spazmı ekstremite kırıklarının yaygın
bir komplikasyonudur. Kırık kemik uçlarının arterde kontüsyon ve laserasyon
yapması sonucu görülmektedir. Arteriospazma neden olan ezik tarzı yaralanmalarda
deride mutlak bir lezyon olması şart değildir. Travmadan hemen sonra spazm
olabilir ve bu spazm bir anlamda kanamanın engellenmesine yardımcı olmaktadır.
Segmenter bir arteriospazm genellikle en az 24 saat kadar devam eder, fakat 3-4
güne kadar da uzayabilmektedir. Etkilenen ekstremite soluk ve soğuktur. Nabız
alınamaz. Spazmın dokular üzerindeki etkisi spazmın şiddetine ve kollateral dolaşımın etkinliğine bağlı olarak
değişmektedir.
Arteryel kontüzyon, tromboz ve emboli:
Arterlerde kontüzyon genellikle intima tabakasındadır. Bu kontüzyonlar
genellikle intimada yırtıklar ve trombüs oluşumu ile birliktedir. Trombüs
oluşumu ile tüm kan akımının kesilmesine rağmen, ekstremitenin proksimali
kollateral dolaşım yolu ile beslenebilmektedir. Bunun yanında bazı olgularda,
trombusun distale doğru yayılımı veya distal venaların emboli ile tıkanması
sonucu ekstremitenin beslenmesi ciddi olarak bozulabilir. Ana damarda veya
kolateralde vazospazm olması bunların etkisini arttırabilmektedir.
Arteriovenöz
fistüller: Delici alet veya mermi çekirdeğinin yaptığı bir penetran
yaralanmada aynı anda hem arter hem de ven yaralanmış olabilir. Böyle bir
yaralanma sonucunda arter ve ven arasında kan akımının gerçekleşmesine
arteriovenöz fistül denir. Böyle bir fistül oluşumu sonucunda arteryel kan
venöz kana geçer. Bu kan geçişinin etkileri fistülün genişliğine ve
lokalizasyonuna bağlı olarak değişebilmektedir.
Arter
yaralanmalarının sekeli: Anlatılan herhangi bir lezyon (travmatik segmenter
arteriospazm, arterial trombus ve emboli, "yalancı" anevrizmalar ve
arterio-venöz fistüller” travmatik anevrizmalar) ektremitelerin kan dolaşımını
bozabilmektedir.
Bir ekstremitedeki dokuların vasküler
ihtiyacı birbirinden farklıdır. Motor ve duyu sinirleri iskemiye en duyarlı
dokulardır. Kas dokusu, deri ve kemikten daha duyarlıdır. Eğer iskemi 6-8 saat
devam ederse kas dokusunda nekroz olabilir. Bunu yanında deri iskemiye 24 saat
kadar dayanabilmektedir. Kas dokusunun rejenerasyonu sınırlıdır. Bu nedenden
dolayı nekroze olmuş kas dokusunun yerini fibröz dokular alır.
Özetlenirse: Ekstremitedeki dokuların
akıbeti, dolaşımın yeniden sağlanma hızına ve bu süredeki beslenmesine
bağlıdır. Eğer dolaşım 6 saat içinde yeniden başlarsa, iyileşme tamdır. Eğer
tıkanıklık 6 saatten çok sürerse ve kollateral dolaşım yetersiz ise kaslarda
nekroz gelişmektedir. Bunun sonucunda da Volkmann'ın iskemik kontraktürü
gelişmektedir. Eğer dolaşım tamamen kesilmişse tüm dokular ölür ve gangren
gelişir.
Volkmann'ın
iskemik kontraktürü: Nekroz gelişen kaslardaki fibrozis kasların boylarının
kısalmasına neden olur ve bunun sonucunda kontraktürler ve deformiteler
gelişir. Olguların büyük çoğunluğunda brakiyal arterin tıkanmasına bağlı
ellerde kontraktür gelişmesi şeklinde olmasına rağmen, bu fibrosis üst ve alt
ekstremitede herhangi bir damarda ve kas grubunda olabilmektedir.
Ven
Yaralanmaları: Venlerin yaralanması genellikle ekstremitelerin ciddi
yaralanmaları ile birliktedir. Bunun yanında hafif travmalarda da venler
yaralanabilmektedir. Bir venin travmaya uğraması, ven duvarının kontüzyonuna
veya intimasının yırtılmasına neden olabilir. İntimanın hasarlanması, yara
yerinde trombüs oluşumuna neden olabilir. Bu trombüs ayrılabilir ve pulmoner
emboliye neden olabilmektedir.
Açık bir yaradaki büyük venlerin laserasyonu
pulmoner hava embolisine neden olabilir. Yağ dokusunun travmatize olduğu
dokularda ise yağ embolisi olabilir.
Periferik
sinir yaralanmaları: Periferik venler bir kaç şekilde yaralanabilir. Tam ya
da kısmi kesiler olabilir. Bazı özel kemik kırıkları sinir laserasyonlarına
neden olabilir. Örneğin musculospiral sinir (humerus 1/3 orta bölümdeki sulcus
içindedir) humerus kırıklarında lasere olabilir. Sinirlerin kontüzyonu veya
"konküzyonu" ekstremitelerin kompresyonu veya ezilmesi sonucu olabilmektedir.
Periferik sinirler aynı zamanda traksiyon ile de yaralanabilmektedir. Örneğin
dirseğin kırıklı çıkıklarında ulnar sinir zedelenebilmektedir.
Duyu ve motor sinirler iskemiye çok
duyarlı olduğundan bir arter yaralanması sonucu gelişen iskemi sonucunda,
sinirlerin direk olarak yaralanmamasına rağmen paralizi ve anestezi
gelişebilmektedir.
Kırıklar:
Ekstremite kırıklarına oldukça sık ratlanmaktadır. Kuvvetin direk uygulandığı
kırıklarda, kemik darbenin uygulandığı noktadan kırılabilmektedir. Örneğin bir
araç lastiğinin bacağın üstünden geçmesinde tibianın kırılması gibi. Direk
kırıklar hemen daima kemik üstündeki dokularda da az veya çok yaralanmalar ile
birliktedir. Bu kırıklar genellikle açık ve parçalı kırıklardır. ( İki veya
daha fazla sayıdaki kırık hattı kemiği 3 veya daha fazla parçaya ayırmaktadır).
İndirek kırıklarda ise kemik darbe noktasından uzak bir yerde kırılmaktadır.
Buna örnek olarak ellerin ekstansiyonda düşmelerde radius başının veya humerus
alt ucunun kırılması gösterilebilir. İndirek kuvvetler ile olan kırıklar
genellikle basit kırıklardır (hava ile teması olamayan kapalı kırıklar, kırık
hattı transvers, oblik veya spiral olabilir). İndirek kuvvet ile olan bir
kırık, kırık uçlarının deri ve deri altı dokuları yaralaması sonucunda açık
kırık durumuna gelebilir. İndirek kuvvetler ile olan kırıklar direk kırıklardan
daha nadir olarak parçalıdır. Kas kasılması ile olan kırıklarda kasın ani
kasılması kemiklerin kırılmasına neden olabilmektedir. Patella ve olecranon
kırıkları buna örnektir. Kas kasılması sonucunda olan kırıklar genellikle basit
kırıklardır.
Otopside deride renk değişikliği, anormal
hareket veya krepitasyon varlığında bir kırıktan şüphe edilebilir. Kişi
travmadan çok kısa süre sonra ölür ise derideki renk değişikliği ve şişme
tarzındaki değişiklikler olmayabilir. Rigor mortis varlığında ise anormal
hareket ve krepitasyon bulunamayabilir. Şüpheli bir kırık bölgesi hemen her
zaman diseke edilmeli ve diğer dokulardaki muhtemel yaralanmalar tespit
edilmelidir.
Bir kemik kırığının önemli bir
komplikasyonu da enfeksiyondur. Basit veya kapalı bir kırığın kan kaynaklı bir
bakteri ile enfekte olması oldukça nadirdir. Kırıklarda enfeksiyona neden olan
bakteriler genellikle açık yaralardan gelmektedir. Bu bakteriler ya deriden ya da
çevreden gelmektedirler. Kırık bölgesinde enfeksiyon, önemli bir kaynamada
gecikme nedenidir. Kırık bölgesindeki ciddi bir enfeksiyon, osteomiyelit ve
piyemi veya septisemi sonucu ölüme neden olabilmektedir.
EKSTREMİTE
YARALANMALARININ SİSTEMİK ETKİLERİ VE KOMPLİKASYONLARI
Kanama
ve şok: Batın, göğüs ve kafatası travması bulunmayan hastalarda iki grup
tarif edilmektedir: Şiddetli kanaması olanlardaki reaksiyonlar ve hiç kanaması
olmayan hastalardaki reaksiyonlar.
Birinci grup çok düşük kan basıncı (70mmHg
altı), palpe edilemeyen nabız, çok hızlı kalp atımı, venöz konstriksiyon ve
soluk ekstremiteler ile karakterizedir.
Bunlara ek olarak aşırı yorgunluk, dispne, terleme, bulantı ve kusma
bulunabilir. Bu tablo genellikle derin ve geniş yaralanmalar ve aşırı kan
kayıpları sonucunda olmaktadır.
İkinci grupta da düşük kan basıncı, palpe
edilemeyen nabız, solukluk ve soğuk ekstremiteler bulunmaktadır. Bunun yanında
ise nabız sayısında yavaşlama, derin soluk alma, terleme, bulantı ve kusma
bulguları bulunmaktadır. Yorgunluk ve dispne bulunmamaktadır. Bu klinik tablo
minor travmalardan ve çok az kan kayıplarından sonra görülmektedir. Bu
bulguların tümüne sıklıkla vazozagal sendrom denilir. Bu tablo sadece emosyonel
ve duysal uyaranlar ile provake edilebilmektedir.
Minor travmalı olgularda ölüm oranı çok
düşük iken, geniş yaraları bulunan olguların yarıdan fazlasının öldüğü
bildirilmiştir. Ölen olguların yarısı ilk 24 saatte kanama nedeniyle olmuştur.
24 saatte sonra görülen ölümler genellikle enfeksiyon, yağ embolisi veya böbrek
yetmezliği gibi komplikasyonlar neticesinde olmuştur.
Şok ve kanamanın özel patolojik bulgusu
bulunmadığından, ölüm nedeni klinik bulgulara dayanarak tespit edilmelidir.
Otopside ise ekstremitedeki yara incelenerek bir damar kesisi veya sinir
yaralanması olup olmadığı bulunmalıdır. Otopside ayrıca tedavide dikkati
çekmemiş bir viseral organ yaralanması bulunabilir ve yağ embolisi ve tubuler
nekroz tanısı için histopatolojik örnek alınabilir.
Yağ embolisi ve yağ embolisi sendromu: Yağ
embololisinin en sık ve en tehlikeli nedeni kemiğe travmadır. Yağ embolisi
ortopedik cerrahi girişimlerden, pelvik yağ dokusunun travmatize olduğu
doğumlardan sonra da görülmektedir. Yağ embolisi ayrıca yaygın deri
yanıklarında, kemik ve yağ dokusu enfeksiyonlarında, zehirlenmelerde, alkolik
yağlı karaciğerde ve diabetes mellitus ve dekompresyon hastalığında
görülebilmektedir.
Yağ embolisi klinikte homeostasis
bozuklukları ve akut solunum yetmezliği şeklinde gözükmektedir. Uzun kemik
kırıklarının %0.5-2'sinde, pelvik
yaralanmalarla birlikte olan multipl kırıklarda ise % 5-10 oranında
görülmektedir. Bu klinik sendrom en iyi olarak arteryal kan gazlarının
izlenmesi ile değerlendirilmektedir.
Yağ embolisi sendromunda temel hedef organ
akciğerler ve merkezi sinir sistemidir. Yağ makroglobülleri küçük damar akımını
bozar ve pulmoner damar endotelinin hasarı ventilasyon/perfüzyon bozukluğuna,
vasküler konjesyona, intertisyel kanamaya, alveolar duvar hasarına ve hava
yollarının kollapsına yol açar. Klinik tablo ise hayatı tehdit eden pulmoner
gaz değişiminin bozulmasıdır.
Pulmoner
emboli: Pulmoner emboli, ekstremite yaralanmalarının ciddi bir
komplikasyonudur ve venlerdeki trombüstan kaynaklanmaktadır. Pulmoner emboliye
neden olan trombüs, direk olarak yaralanmış venlerden veya yaralanmamış
venlerden kaynağını alabilir.
Pulmoner embolinin etkileri, embolinin
büyüklüğü ile orantılıdır. Ana pulmoner arterlerden birinde tıkanıklık olursa
akciğerde infarkt gelişebilir. Eğer küçük çaplı arterler tıkanırsa, pulmoner
arterin kollateralleri veya bronşial arterden beslenme olabildiğinden infarkt
gelişmeyebilir. Ana arterin tamamen tıkanması sağ ve sol dalların tıkanması ani
ölüme neden olabilir. Bu gibi ölümler çok ani, bir kaç dakika içinde olabilir.
Derhal ölüm parasempatik kardiak inhibisyon ile, bir kaç dakikada olan ölümler
ise pulmoner dolaşımın kesilmesi ile olmaktadır.
Bir ekstremite yaralanmasından sonra olan
ölümcül pulmoner emboli tanısı, trombusun bir parçasının veya yerinin
ekstremite venlerinde gösterilmesi ile konulabilir. Pulmoner emboli post-mortem
pıhtıdan şu özellikle rile ayrılır: Emboli silindir şeklindedir, paralel hatlar
vardır, genellikle dallanmıştır ve sıklıkla kıvrılmıştır ve içinde bulunduğu
damar şekli ile ilişkisiz yapısı bulunmaktadır. Pulmoner emboli sonucu ölümler
çoğunlukla 10. günde olmaktadır, fakat 3 hafta gibi gecikmiş ölümler de
olabilmektedir.
Akut
tubüler nekroz: Akut tubüler nekroz terimi tubulusların
dejenerasyonu ve nekrozu ile karakterize patolojik lezyonu tarif için söylenmektedir.
En çarpıcı klinik bulgunun oligirü veya anüri olduğunu belirtilmektedir. Sebebe
göre 2 grup bulunmaktadır. 1-geniş bir bölümde patogenez belli değildir. Bunlar
muhtemelen anoksik veya iskemik yapıdadır. 2- Daha az sayıda olgu ise eksojen
zehirlere örneğin civa kloride bağlıdır. Bu iki grup anoksik nekroz ve toksik
nekroz olarak isimlendirilebilmektedir.
Anoksik nekroz grubunda şok, yanıklar,
travma, crush sendromu, interstisyel obstrüksiyon, dehidratasyon, uyumsuz kan
transfüzyonu, karasu humması vardır. Toksik nekroza örnek olarak ise civa
klorür, karbon tetraklorür verilebilir ve proksimal tubuluslerde daha
belirgindir.
Adli Tıp açısından önemli bir durum,
travmatik tubuler nekroz olarak bilinen durumdur. Bu durum kas nekrozu olan
ekstremite yaralanmalarında görülebilir.
Bir kas nekrozu bulunan akut tubuler
nekroz olgusunda, travma direk kompresyon ile olmuş ise harici muayenede hiç
bulgu olmayabilir. Klinik tablo, oligüri ve anüri ile seyreden şok olabilir.
Yaralanmadan 1 hafta sonra ölüm görülebilir. Otopside ezilmiş kaslar
görülebilir. Böbreğin çıplak gözle incelenmesi spesifik değildir, fakat
histolojik inceleme distal tubulusların ve distal henle kulpunda fokal
dejenerasyon ve nekroz görülecektir. Nekroze olmuş tubuluslarin çevresindeki interstisyel
dokuda hücresel infiltrasyon bulunmaktadır. Distal tubuler yapılarda ve
toplayıcı kanallarda hemoglobin silindirleri görülebilir. Glomerülde ve
proksimal tubuluslarda patolojik değişiklik bulunmamaktadır.
T.C.K. 456. MADDESİ VE ADLİ RAPOR DÜZENLENMESİ
Pratisyenliği
de kapsamak üzere tıbbın hangi dalında olursa olsun hekimlerin önemli
sorunlarından biri adli vakalara ait raporların düzenlenmesidir.
'Suç
ve Ceza' hukukunda cezanın;
-Caydırıcı,
-Suçun
ağırlığı ile uyumlu
-Herkese
eşit uygulanabilir olması gibi ana kavramlar vardır.
Suç
sayılan davranışlar ile bunları işlemesi halinde verilecek ceza, cezayı azaltan
ve ağırlaştıran unsurlar yasalarda belirtilmiştir.
TCK
456. maddesi; adam öldürme kastı olmaksızın şahıslara karşı işlenen müessir
fiillerin kişinin vücudunda meydana getirdiği arızaları değerlendiren hükümleri
içermektedir.
Kanun
maddesinde sözü edilen ' Müessir fiil-Etkili eylem' ' vücuda ağrı, acı veren,
kişinin sağlığını bozan, akıl fonksiyonlarında bozukluğa neden olan travmalar'
anlamındadır.
Müessir
fiil yaralar bahsinde anlatılan aletlerle işlendiği ve vücutta bir takım
lezyonlar meydana getirdiği zaman fiille sonuç arasında nedensellik (illiyet)
bağını kurmak mümkün olabilmektedir.
TCK
müessir fiili;
-Kasten
Müessir Fiil
-Taksirle
Müessir Fiil olarak ayırmıştır.
O
halde müessir fiiller ya kasten işlenir veya kişinin eyleminden doğacak sonucu
tahmin edebileceği halde önlemini almamış olması ile (taksirle) meydana gelir.
TCK
459. maddesinde sözü edilen taksirle oluşan müessir fiiller, kusur dışındaki
unsurlar açısından TCK 456.daki kasten müessir fiillerden farklılık
göstermemektedir. Diğer bir deyişle bu fiil sonucunda oluşan lezyonun
değerlendirilerek raporlandırılması da TCK 456. maddesine uygun olarak
yapılmaktadır.
Kanun
müessir fiili basit ve ağır diye de ayırmıştır. TCK 456. maddenin 1. ve 4.
fıkralarında basit ve hafif müessir fiillere, 2. ve 3. fıkralarında ağır
müessir fiillere yer verilmiştir.
'Cismen
eza' deyimiyle bedende hissedilen ( az veya çok) fizik acı kastedilmektedir.
Mağdurun
acı duymaması da önemli değildir (ör: kadının isteği dışında saçını, erkeğin
sakalını kesmek gibi, bunlar vücudun bütünlüğüne yönelik bir saldırı olduğundan
müessir fiil sayılmaktadır).
Sağlığını
Bozma: Kişinin sağlık durumunun kötüye gitmesine ve sağlık durumunda
düzensizliğe sebep olmaktır. Sağlık durumunun geçici olarak bozulması bile bu
kavramda yer alır.
Akıl
melekelerinde (akıl fonksiyonlarında) karışıklık-bozukluk deyimiyle kişinin
normal olan ruhsal durumunda müessir fiilin meydana getirebileceği sapmalar
kastedilmektedir
Özet
olarak bedene yönelik onu etkileyen tüm şiddet hareketleri müessir fiil olarak
kabul edilmektedir. Bedeni sarsma da müessir fiil sayılmakta olup Yargıtay bir
kimseyi itmeyi müessir fiil kabul etmiştir.
Müessir
fiilin meydana getirdiği lezyonlar sekel bırakmadan tamamen iyileşebilmektedir.
Ancak komplikasyonlara ve sekellere neden olacak ağırlıktaki lezyonlar için
ilgili oldukları bilim dallarından konsültasyon istenmesi ve daha sonra
mümkünse adli tıp uzmanınca değerlendirilmesi en doğru olanıdır.
Söz
konusu travmalar kişinin günlük aktivitelerini (mutad iştigal=iş-güç)
etkileyerek onları engeller (Mutad iştigalden kalma=İş-güçten kalma).
Mutad
iştigal kişinin bedensel olarak günlük yaşamında yaptığı faaliyetler olup,
mesleki olarak yaptığı iş değildir.
Müessir
fiil ihmal niteliğinde de olabilir (Ör:bir çocuğu uzun süre nemli ve soğuk
yerde bırakarak hastalanmasına neden olmak).
Manevi
cebir (zor kullanma) uygulanması da müessir fiil kabul edilmektedir.
Sağlıktan amaç beden veya akıl sağlığıdır.
Akli melekeler sözü ruhsal fonksiyonları da kapsar ancak bu fonksiyonlarda
oluşan bozukluğun o dalın uzmanı bilirkişi hekime tespit ettirilmesi gerekir.
Fiil işlendiği zaman hasta olan mağdurun hastalığının ağırlaşmasına yol açmak
da müessir fiildir.
Bulaşıcı
hastalığını başkasına geçirmek kastıyla hareket eden failin suçu da müessir
fiildir.
Eylem
hukuka aykırı olmadığı zaman müessir fiilden bahsedilmez (Ör: meşru müdafa,
haklı bir sebebe dayalı cerrahi girişim gibi).
Basit
müessir fiillerde suçun mağduru insandır, maddi unsuru ise bir kimsenin 10
günden fazla ama 20 günden az süreyle mutad iştigaline engel olacak şekilde '
cismen eza verilmesi, sağlığının bozulmasına veya zihinsel fonksiyonlarında
karışıklığa sebep olunmasıdır'. "Mutad
iştigalden kalma süresi 10-19 gün"
Ağır
veya pek ağır müessir fiiller 2. ve 3. fıkrada belirtilmektedir.
Ağır
Müessir Fiilin Şekilleri;
-Kişinin
hayati tehlikeye maruz kalmasına neden olmak
-Havastan
birinin devamlı zaafına neden olmak (pratikte kullanılmamaktadır)
-Azadan
birinin devamlı zaafına neden olmak
-20
gün veya daha fazla süre ile mutad iştigale engel oluşturmak
-Söz
söylemede devamlı güçlüğe neden olmak
-Gebe
bir kadın aleyhine işlenip kadının erken doğumuna sebep olmak
-Çehrede
sabit eser oluşturmak
Azadan Birinin Devamlı Zaafı ( Uzuv Zaafı ):
Vücutta belirli bir görev alan, bu görevi yapan vücut kısmıdır. İç organlar ve
el ile ayaklar dahildir. Uzuv kelimesi sadece anatomik yapıyı değil fonksiyonları
da kapsamaktadır yani vücudun işleyişinde de önemli olması gerekir.
Müessir
fiil devamlı olarak o uzvun anatomik bütünlüğü veya fonksiyonlarında yarıya
yakın bir kayıp meydana getirmişse uzuv zaafı sayılmaktadır. Bunun yanı sıra o
uzvun bütünlüğü veya fonksiyonundaki azalma tüm beden çalışma gücünde %10' dan
fazla fakat %30' u aşmayacak bir oranda bir azalma meydana getirmişse uzuv
zaafı kabul edilmektedir.
Söz Söylemede Devamlı Güçlük:
Ağız içinde, dilde, ses tellerinde, merkezi sinir sisteminde müessir fiile
bağlı olarak meydana gelen lezyonun konuşmanın hızını, kelimelerin telaffuzunu
etkilemesiyle kişide dizartrik bir konuşma, kekemelik, pepelik oluşmasıdır.
Çehrede Sabit Eser:
Saçlı deri hududundan başlayarak kulak sayvanının ön yüzünü içine alan ve
çenenin alt kenarı ile sınırlanan kısmı çehre olarak tanımlıyoruz. Bu konuda
Yargıtay zaman içinde değişik görüşler uygulamışsa da, yeni kararlarda sabit
eserin yüzün doğal görünüşüne etkisi esas alınmaktadır. Diğer bir deyişle sabit
eserin yüzün doğal görünüşünü bozan bir iz olması gerektiği benimsenmiştir.
Kişinin Hayati Tehlikeye Maruz Kalması:
Travma anında veya travmadan hemen sonra kişinin hayatının mutlak surette
tehlikede oluşu, ölüme yaklaşması veya ölüm olasılığının varlığıdır. Hayati tehlike
kendiliğinden, tıbbi veya cerrahi tedaviyle ortadan kalkabilir. Meydana gelen
tehlikenin devam süresi önemli değildir. Kişinin hayatını tehlikeye maruz
kılacak nitelikteki travmada hemen kovuşturma yapılır. Ancak hayati tehlikenin
varlığından söz edebilmek için hekimin klinik bulgulara ve her türlü tanı
yöntemine başvurması gerekir. Bazen meydana gelen zararın niteliğini ve hayati
tehlikeye neden olup olmadığını muayene ile saptamak mümkün olamamaktadır.
Ancak kişinin gözlem altında tutulduğu süre içinde çeşitli tanı yöntemleriyle
hayati tehlikenin varlığı ortaya konabilmektedir.
Pratik
uygulamada hayati tehlike kriterlerini şu şekilde maddeler halinde sıralamak
mümkündür:
1-
KAFATASI KEMİKLERİNDE ÇATLAK, KIRIK, ÇÖKME KIRIĞI
2-
EKSTRA VEYA İNTRASEREBRAL VEYA SEREBELLAR KANAMALAR, KONTÜZYONLAR
3-
AĞIZ, BURUN VEYA KULAKTAN KANLI LİKÖR GELMESİ, HEMOTİMPANİUM
4-
NÖROLOJİK BULGU VEREN SEREBRAL LEZYONLAR
5-
VERTEBRA KIRIKLARINDA KORD LEZYONUNUN ORTAYA ÇIKMASI
6-
3. SERVİKAL VERTEBRA VE ÜZERİNDEKİ SEVİYEDE OLUŞAN VERTEBRA FRAKTÜRLERİ (LEZYON
SADECE KEMİĞİ İLGİLENDİRSE BİLE)
7-
VÜCUT BOŞLUKLARINI İLGİLENDİREN YARALAR (KAFATASI, GÖĞÜS, KARIN BOŞLUĞU)
8-
İÇ ORGAN YARALANMALARI
9-
BÜYÜK DAMAR VE SİNİR KESİSİ (M.SPİNALİS)
10-GLANS
VE PENİS AMPUTASYONU
11-TOPLAM
VÜCUT YÜZEYİNİN % 20 DEN FAZLASININ 2. VEYA % 10 DAN FAZLASININ 3. DERECEDEN
YANMIŞ OLMASI
12-ZEHİRLENMELERDE
ALINAN ETKİLİ MADDENİN SOLUNUM, DOLAŞIM VEYA SİNİR SİSTEMİNDEN BİRİNİ
MÜDAHALEYİ GEREKTİRECEK DERECEDE ETKİLEMİŞ OLMASI
Verilecek
raporda hayati tehlike gerekçesi mutlak surette belirtilmelidir.Bu
belirtilerden bir veya birkaçının şahısta bulunduğundan kesin olarak emin
olmadan HAYATİ TEHLİKE terimini kullanmayınız. Şüpheli durumlarda şahsın belli
bir süre gözlem altında tutulması veya daha ileri tetkikin yapılabileceği
merkezlere gönderilmesi ve adli raporun bu birimlerce verilmesinin uygun
olduğunun belirtilmesi yerinde olur.
Hayati
tehlike bulunmayan bir travma sebebiyle tıbbi ya da cerrahi tedavi uygulanan kişinin
tedavisi sırasında tedavi edenlerin acemiliği, ihmali yahut beklenmeyen bir hal
sonucu hayati tehlike meydana gelmişse, müessir fiili yapana 'hayati
tehlikeden' dolayı ceza verilemez. Hekim çoğu kez hukuki endişe ile verdiği ilk
raporda gerekçe belirtmeden hayati tehlikeden bahsetmekte, tedaviden sonra
hayati tehlikenin kalktığını söylemekte veya bu konuya hiç değinmemektedir. Bu
sıkça yapılan büyük bir hatadır. Kavramda anlatılmak istenen kişinin ölüm
tehlikesi ile çok kısa bir süre bile olsa karşılaşmış olmasıdır. Tehlikenin
ortadan kalkması prosedürü etkilemez.
Gebe Bir Kadına Karşı İşlenip de Vaktinden
Önce Çocuk Doğmasına Sebep Olma: Burada canlı çocuğun
erken doğması söz konusudur. Faile kanunun bu fıkrasına göre ceza verilebilmesi
için eyleme maruz kalan kadının gebe olduğunu bilmesi gerekir.
Çok Ağır Müessir Fiiller TCK 456/3
-Kat'i veya Muhtemel Surette İyileşmesi Kabil
Olmayacak Derecede Akıl veya Beden Hastalıklarından Birine Sebep Olma:
Fıkranın uygulanabilmesi için fiilin neden olduğu akıl veya beden hastalığı
kesin olmalı, iyileşme olasılığı bulunmamalıdır (sekel niteliğinde olmalı).
Tıptaki hızlı gelişmeler göz önünde bulundurulursa konunun uzmanının bu
konudaki görüşünü almak gerekecektir.
-Havastan Birinin Kaybına Neden Olmak: 5
duyudan birinin görevini yapamaz hale gelmesi, fonksiyonunun yarıdan fazla
kaybolması veya umumi beden çalışma gücünde % 30' dan fazla bir azalmaya neden
olduysa havastan birinin kaybı niteliğinde kabul edilmektedir. Ancak Yargıtay
Ceza Genel Kurulu; bir duyuda meydana gelen arızanın beden çalışma gücünün %
25' inin azalmasına neden olması halinde havastan birinin kaybı kabul
etmektedir.
-El veya Ayaklardan Birinin Kaybına Neden
Olmak:
-Söz Söyleme Kudretinin Kaybına Neden Olmak:
Müessir fiil sonucu mağdurun konuşma, söz söyleme kabiliyetini tamamen ve
devamlı olarak kaybetmesidir. Oluşan afazi, afoni buna örnek olarak
verilebilir.
-Çocuk Yapma Kabiliyetinin Kaybına Neden Olmak:
-Uzuv Tatili:
O uzvun görevini yapamaz hale gelmesidir. Bir gözün kör olması, penis
ampütasyonu, bir akciğerin çıkarılması, bir böbreğin çıkarılması, dalağın
çıkarılması gibi ( organ fonksiyonlarının yarısı veya daha fazlasının kaybı ya
da tüm beden gücünde %30' dan fazla bir kayıp).
-Çehrenin Daimi Değişikliğine Neden Olmak:
Çehrede fazlaca bir değişikliğin meydana gelmiş olması gerekir. Burun kökünün
çökmesi, burnun kesilmesi, yüzde geniş yara ve yanık nedbeleri gibi.
-Gebe Bir Kadının Çocuğu Düşürmesine Sebep
Olma: Burada failin müessir fiil kastıyla hareket etmiş olması,
kadının gebeliğini bilmesi gerekir.
Organların fonksiyonlarında azalma
(zaaf-tatil), konuşma bozukluğu, erken doğum, çocuk düşürme, çocuk yapma
yeteneğinin kaybı, çehrede sabit eser veya daimi değişiklik ya da iyileşme
olasılığı olmayan bir hastalık söz konusuysa konunun uzmanı olan hekimlerin
raporu düzenlemesi istenmelidir.
Hafif Müessir Fiil (TCK 456. Madde 4. Fıkra)
Hafif
müessir fiilde, mağdurda hiçbir hastalığı veya mutad iştigalden kalmayı
gerektirmemiş veya bir hastalık hali yahut mutad iştigalden kalma söz konusuysa
bunların 10 günden fazla uzamamış olması gereklidir.
Kovuşturma
yapılması zarar gören şahsın (mağdurun) şikayetine bağlıdır.
Hafif
müessir fiilin 457. maddede yazılı vasıtalarla işlenmesi halinde kovuşturma
yapılması şikayete bağlı olmayıp doğrudan doğruya kamu adına yapılır.
Müessir
fiilin 457. maddede yazılı vasıtalarla yani gizli veya aşikar bir silah veya
aşındırıcı ecza ile işlenmesi halinde cezanın üçte birden yarıya kadar
arttırılması söz konusudur.
TCK
189. maddesi ağırlaştırıcı sebep olan silahı tanımlamıştır, Bunlar;
-Ateşli
silahlar ve
-Patlayıcı
maddelerdir.
Görevimizi
yürüttüğümüz sırada karşılaştığımız tüm adli olguları gerekli tıbbi yardımı
yaptıktan sonra adli makamlara veya emniyet görevlilerine haber verme
zorunluluğu yanında, olgu ile ilgili adli rapor düzenleyerek emniyet
görevlilerine teslim etmek görevimizdir. Bu rapor eylemi yapan kişinin
yargılanmasında ana unsurdur ve rapor içeriğine göre adli makamlar dava
açacaklardır.
Olguyu
ilk gören ve müdahale eden hekim adli tıp uzmanı olmamasına rağmen yasalara
göre adli hekimlik görevini de yürütüyor olması nedeni ile adli bir rapor
düzenlemek ve bu raporuda kurallarına uygun olarak yazmak zorundadır. Bir adli
raporu kurallarına uygun olarak yazabilmek için dikkat edilecek noktalar şunlardır.
Adli
Raporlarda Yazılması Gereken Önemli Hususlar:
-Raporun
yazılacağı makam belirtilmeli ( Cumhuriyet Savcılığı, Ağır Ceza Mahkemesi,
Jandarma Komutanlığı, Polis Karakolu vb.)
-Temiz
bir kağıda olarak daktilo ile, yoksa okunaklı bir yazı ile hatasız olarak
yazılmalı. İmza yerinde raporu veren hekimin adı, soyadı, görevi yazılarak,
varsa resmi mühürle mühürlenmeli.
-Adli
muayene ve kayıtlar için ayrı bir kayıt defteri tutulmalı.
-Muayeneye
gönderilen kişinin kimlik kontrolü yapılmalı
-Müessir
fiile uğranılan gün ve saat belirtilmeli.
-Yaralının
muayene edildiği gün ve saat belirtilmeli.
-Fizik
muayene bulguları
-Müessir
fiil sonucu oluşan lezyonların yerleri, büyüklükleri, özellikleri, varsa
yaraların iyileştiğini gösteren bulgular, yaranın içinde bulunan yabancı
cisimler
-Müessir
fiil sonucu meydana gelen yaralanmanın şahsın hayatını tehlikeye maruz
kıldığını gösteren bulgular belirtilmeli
-Tespit
edilen lezyonlar ve bulgulara göre kişinin mutad iştigalden kalma süresi
yazılmalı
Bu
süreler travmanın ağırlığı göz önüne alınarak verilecek, değişik fıkraları
ilgilendiren günler olarak, yani 10-15 gün, 15-20 gün şeklinde
belirtilmeyecektir. Mutad iştigalden kalma süresi 7 (yedi) gün, 15 (onbeş) gün
şeklinde yazılmalıdır. Tıbbi terimleri kullanmaktan mümkün oldukça
kaçınılmalıdır.
Mutad
iştigalden kalma süresi saptanamıyorsa ancak kişinin hayati tehlikeye maruz
kaldığı belirlenmişse geçici rapor düzenlenebilir ve kesin raporun yazılması
daha sonraya bırakılabilir.
GEÇİCİ RAPORLARDA MUTLAKA BELİRTİLMESİ GEREKEN
BİLGİLER
1- HASTAHANE PROTOKOL NUMARASI,
2- ŞAHSIN ADI, SOYADI, BABA ADI, DOĞUM
TARİHİ,
3- OLAYIN NE OLDUĞU, TARİHİ VE SAATİ,
4- MUAYENE TARİHİ VE SAATİ,
5- ŞAHSIN GENEL DURUMU, ŞUURU, KOOPERASYONU,
ORİENTASYONU,
6- LEZYONLARIN YERLERİ, ÖZELLİKLERİ VE
TARİFİ,
7- VARSA GRAFİ VE LABORATUVAR SONUÇLARI,
8- ZEHİRLENME OLAYLARINDA KULLANILAN VEYA
KULLANILDIĞINDAN ŞÜPHE EDİLEN MADDENİN ADI VE VARSA FORMÜLÜ,
9- HAYATİ TEHLİKE MEYDANA GETİRİP
GETİRMEDİĞİ,
10-
TEKRAR KONTROLÜN GEREKİP GEREKMEDİĞİ,
11-
MUAYENEYİ YAPAN VE RAPORU YAZAN HEKİMİN KAŞESİ, İMZASI,
12-
RAPORU TESLİM ALAN GÖREVLİNİN ADI VE İMZASI.
Eğer
hayati tehlikeden söz etmiyorsak yazdığımız rapor adli rapor niteliğinde
değildir. Adli rapor "geçici" ise hayati tehlikeye maruz kalıp kalmadığı,
"kesin-kati" ise, hem hayati tehlikeye maruz kalıp kalmadığı hem de
mutad iştigalden kalma süresi mutlaka belirtilmelidir. Gerekiyorsa TCK 456.
maddesinde belirtilen diğer konular da açıklığa kavuşturulmalı, ya da bu
nedenle bir uzmanın görüşüne başvurmak gerektiği veya daha sonraki bir tarihte
kişinin tekrar muayenesinin gerektiği raporda belirtilmelidir.
El
altında bulunmasının yararlı olacağı düşünülerek vücutta oluşabilecek çeşitli
lezyonlarla ilgili mutad iştigalden (iş-güç) kalma süreleri ve lezyonun kişinin
hayatını tehlikeye maruz bırakıp bırakmadığına ilişkin bir liste aşağıda
verilmiştir.
LEZYON MUTAD
İŞTİGALDEN HAYATİ TEHLİKE
KALMA
(GÜN)
1-DERİ YÜZEYİ
a) Sıyrık 1-7 -
b) Ekimoz ve hematom
ı ) Lokal 1-7 -
ıı ) Geniş 15 -
c) Ciltaltı seyirli mermi 15 -
d) Ciltaltında saçma taneleri 15 -
e) Kesici alet yarası
ı ) Basit kesici alet yarası 7 -
ıı ) Kasla birlikte deri
lezyonu 15 -
f) Yanık
ı ) 1. derece yanık 7 -
ıı ) 2. derece yanık
-Lokal 7 -
-Geniş 15 +
ııı) 3. derece yanık
-Lokal 10 -
-Geniş 25 +
ıv) Kömürleşme
-Lokal 15 -
-Geniş 45 +
2- KAS GRUPLARININ YARALARI
a) Liflere paralel yara 10 cm'ye kadar 7-10 -
b) Liflere dikey yara 5 cm'den fazla 15 -
c) Tendon
ı ) Basit kopma 15 -
ıı) Bileşik kopma 25 -
3- BAŞ BÖLGESİ
a) Kranial kemiklerde kırık, çatlak 25 +
b) Travmatik beyin semptomları 45 +
c) Burun kemiği;
ı ) Uç bölge çatlak ve kırığı 10 -
ıı) Gövde çatlak ve kırığı 15 -
d) Kulak
ı ) Kepçe ve meme kesiği 10 -
ıı) Kepçe total kopuk 15 -
ııı) Travmatik kulak zarı
delinmesi 15 -
e) Maksilla, mandibula, zigomatik kemik;
ı ) Ayrıksız çatlak 10 -
ıı) Kırık 25 -
f) Dişler
ı ) 1-3 adet ön veya yan
kesici
kaybı 10 -
ıı) 2-3 adet azı dişi kaybı 15 -
4- TORAKS BÖLGESİ
a) Klavikula
ı ) Kırık, çıkık 15 -
ıı) Kırık+Akciğer lezyonu 25 +
b) Sternum
ı ) Çatlak 10 -
ıı) Kırık 15 -
ııı) Kırık+organ lezyonu 45 +
c) Kosta
ı ) 1-2 adet kırık 15 -
ıı) 3 veya daha fazla kırık 25 -
ııı) Kırık+organ lezyonu 25 +
d) Cilt altı amfizemi 25 +
e) Pnömotoraks 25 +
f) Hemotoraks 25-45 +
g) Hemoperikardium 45 +
h) Skapula
ı ) Basit kırık 15 -
ıı) Ayrıklı kırık 25 -
5- ABDOMİNAL BÖLGE
a) Organların bütünlüğünün bozulması 25 +
b) Exp. laparotomi + organ lezyonu yok 15 -
6- PELVİS KEMİKLERİ
a) İlium, iskion veya pubis kemiği
ı ) Basit kırık 15 -
ıı) Ayrıklı kırık 25 -
7- OMURGA KEMİKLERİ
a) Spina ve korpusta
ı ) Basit kırık 15 -
ıı) Çökme kırığı 25 -
ııı) Kırık + M. spinalis
lezyonu 45 +
8- EKSTREMİTELER
a) Omuz çıkığı 15 -
b) Humerus
ı ) Basit kırık 25 -
ıı) Ayrıklı kırık 45 -
c) Olecranon 25 -
d) Radius ve ulnanın
ı ) Basit kırık 15 -
ıı) Ayrıklı kırık 25 -
ııı) Müşterek kırık 25-45 -
e) El bilek kemikleri
ı ) Çıkık 10 -
ıı) Basit kırık 15 -
ııı) Açık parçalı kırık 45 -
f) Metakarp kemikleri
ı ) Çıkık 10 -
ıı) Basit kırık 15 -
ııı) Açık parçalı kırık 45 -
g) Falanks kemikleri
ı ) Kırık, çıkık 10 -
h) Femur
ı ) Gövde çatlağı 25 -
ıı) Baş veya gövde kırığı 90 -
ı) Patella kopma kırığı 15 -
j) Tibia
ı ) Basit kırık 10 -
ıı) Kırık 25 -
ııı) Açık parçalı kırık 45 -
k) Tibia + fibula
ı ) Kapalı kırık 45 -
ıı) Açık kırık 60 -
l) Ayak bilek kemikleri ve metatarslar
ı ) Basit kırık 15 -
ıı) Ayrıklı kırık 25 -
m) Ayak parmak kemikleri
ı ) Kırık, çıkık 10 -
Doğal
olarak bu listede yer almayan lezyonları bulunan olgular için de adli rapor düzenlemek
zorunda kalabiliriz. Ancak bu liste yine de yol gösterici olacaktır.