GÜZEL İZMİR SAĞLIK OCAKLARINI VERMEYECEK

İzmir'de sular ısınıyor. Çünkü, İZMİR SAĞLIK PLATFORMU'nun İZMİR HALKI ile birlikte, bir yıkım projesi olan, sağlığı hak olmaktan çıkarıp özelleştirme yolu ile ticaretin konusu yapan, Dünya Bankası, IMF dayatması Sağlıkta Dönüşüm Programı'na karşı yürüttüğü mücadeleye rağmen, İzmir'in 243 SAĞLIK OCAĞI'nın kapatılarak birinci basamaktaki özelleştirmenin adı olan Aile Hekimliği uygulamasının ilimizde pilot olarak başlatılma çalışmaları devam ettiriliyor. Halbuki İzmirliler mart ayından itibaren aile hekimliği kandırmacasına karşı mücadelelerini sertleştirmekte ve yaygınlaştırmaktadır.

İzmir'de sular ısınıyor. Çünkü, İZMİR SAĞLIK PLATFORMU'nun İZMİR HALKI ile birlikte, bir yıkım projesi olan, sağlığı hak olmaktan çıkarıp özelleştirme yolu ile ticaretin konusu yapan, Dünya Bankası, IMF dayatması Sağlıkta Dönüşüm Programı'na karşı yürüttüğü mücadeleye rağmen, İzmir'in 243 SAĞLIK OCAĞI'nın kapatılarak birinci basamaktaki özelleştirmenin adı olan Aile Hekimliği uygulamasının ilimizde pilot olarak başlatılma çalışmaları devam ettiriliyor. Halbuki İzmirliler mart ayından itibaren aile hekimliği kandırmacasına karşı mücadelelerini sertleştirmekte ve yaygınlaştırmaktadır.

İzmir'linin bu kararlı karşı duruşu tesadüf değildir, bu ildeki birinci basamak sağlık hizmetleri, yıllardır ihmal edilmişliğine karşın ülkemizdeki en iyilerdendir. Bu yüzden İzmir'li "sağlık ocağı" adındaki sıcaklıkla eşdeğer olarak bu kurumları benimsemiş ve mahallesindeki, sokağındaki, evinin bitişiğindeki yuvası gibi bilmiştir. Bu benimseyişle, her yıl yaklaşık 9 milyon İzmirli bu sağlık ocaklarından poliklinik hizmeti almakta, bunların yaklaşık 2 milyonuna çeşitli laboratuvar tahlili yapılmakta, 75 binine küçük cerrahi girişimde bulunulmaktadır. Milyonlarca doz aşı yapılılarak, bebeklerimiz, çocuklarımızın bulaşıcı hastalıklara yakalanması, hatta ölmesi önlenmektedir. Çocuk felci sağlık ocaklarımızın yürüttüğü kampanyalar sonucu ülkemizden yok edilmiş, kızamığın da kökü kazınmak üzeredir. Ayrıca yüzbinlerce kadınımıza aile planlaması hizmeti, gebe, lohusa, bebek ve çocuklarımıza evde koruyucu sağlık hizmeti verilmektedir. Yani sağlık ocaklarımız her zaman İzmirlinin yaşamının içinde olmuş, onların aile fotograflarında pratisyen hekim, hemşire, ebe, sağlık memuru, çevre sağlığı teknisyeni, laborant, tıbbi sekreter, ayniyat memuru, temizlik elemanı, şoför, vd'lerinden oluşan kocaman ekipleri ile yer almıştır.

Ancak, bugün bu sağlık ocaklarımızı kapatacaklarını, ekiplerini dağıtarak, sadece bir hekim ve aile sağlığı elemanı adını verdikleri hemşire, ebe ya da sağlık memuru ile bürolarından çıkamadıkları için evlerimizin yolunu bile bilmeyecek olanları "aile fotografınızda yer açın, artık orada aile hekiminiz de olacak" diyerek, hepimizi aptal yerine koymak, aldatmak istemektedirler. Ama İzmir'li tarihinin hiç bir döneminde yanlış tercihte bulunmamıştır. Bu nedenle 1 mart 2007 tarihinde önceden belirlediği Bornova Atatürk Sağlık Ocağı, Çiğli Aydınlıkevler Sağlık Ocağı, Konak Çimentepe Sağlık Ocağı, Konak Yüzbaşı Şerafettin Sağlık Ocağı ve Konak Barış Sağlık Ocaklarının önüne giderek "SAĞLIK HAKKIMA VE SAĞLIK OCAĞIMA SAHİP ÇIKIYORUM"diyerek basın açıklamasında bulundular. Bu eylemlerinde biz İzmir Sağlık Platformu, sağlık emekçileri ve TTB 2. başkanımız Dr.Sinan ADIYAMAN onlara destek olduk.

2 Mart 2007 tarihinde Ege TV'de Pratisyen Hekimlik Derneği İzmir Şubesi adına şube başkanı Dr.Hasan DEĞİRMENCİ, İzmir Tabip Odası adına oda başkanı Dr.Suat KAPTANER ve SES İzmir Şubesi adına sendika başkanı Fahri DEMİRCİ'nin katıldıkları Aile Hekimliği ve Sağlık Sorunları konulu Mercek programımda Aile Hekimliği hakkındaki gerçekler ve torba yasa halkımızla paylaşıldı.

Daha sonra 3-6 Mart 2007 tarihleri arasında Konak Bahribaba Parkı içinde "Güzel İzmir Sağlık Ocağı" adı ile İzmirli'lere Aile Hekimliği hakkında gerçekleri anlattığımız, sağlık ocaklarının sağlık sistemimizdeki yerini vurguladığımız çadırımızı kurduk. Burada halkımız kendi insiyatifi ile bir imza kampanyası başlattı, 5 mart akşamı meşaleler ile toplanarak "Sağlık Ocakları İzmir'i aydınlatıyor" mesajını "Ocaklar sönmesin, bebekler ölmesin!" sloganları ile verdiler. 6 Mart 2007 saat 12.30'da ise İzmir halkı, onların temsilcisi Demokratik Kitle Örgütleri, AKP dışındaki hemen tüm siyasi partiler, Sendikalarımız, sağlık emekçileri ve onların meslek odaları, sendikaları ve dernekleri yani 50 civarında örgüt çadırımızda buluşarak, İzmir'de Sağlık Ocaklarının Kapatılamayacağına dair basına açıklamalarda bulunduk.

11 Mart 2007 tarihinde Ankara Sıhhiye Meydanı'ndaki Beyaz Miting'e kalabalık bir heyet halinde katıldık. 14 Mart 2007 Tıp Bayramında organizasyonu yürüten İzmir Sağlık Müdürlüğünün gerginliği daha Cumhuriyet meydanındaki törenlerde kendini hissettirdi. Törende gelenek olan çelenkleri kurum ve kuruluşların temsilcileri ile anıta konması yerine tören çncesi anıta yerleştirildi ve bayram kutlama konuşması organizasyon sorumlusu kurumun yetkilisi yani Sağlık Müdürü tarafından yapılmayınca, Ege Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Ülkü BAYINDIR kendi insiyatifini kullanarak bir konuşma yaptı ve İzmirdeki ve ülkemizdeki sağlık alanındaki belirsizlik ve yeterince tartışılamayan/tartıştırılmayan sağlık sistemi arayışlarına vurgu yaptı. Daha sonra AKM'de gerçekleştirilen resmi açılış törenlerinde salonun büyük çoğunluğu tarafından sağlık müdürünün konuşması alkışlarla protesto edildi ve akabinde salon terkedildi. Aynı gün saat 11.00'da 28 sağlık ocağı önünde İzmir halkı tarafından Sağlık Haktır. Sağlık Ocakları Halkındır kitlesel basın açıklamaları yapıldı. Fikir vermesi amacıyla bunlardan Balçova Korutürk Sağlık Ocağı önünde yaklaşık 750 kişi toplanmış ve Balçova Semt Evleri'nden bir Balçovalı basın açıklamasını yapmıştır. Bu toplantıya semt evleri dığında Balçova Belediyesi, CHP ilçe teşkilatı, ADD Balçova Şubesi, Emekli Astsubaylar Derneği Balçova Şubesi, Eğitder, Eğitimsen gibi örgütler destek olmuş, eyleme afiş ve dövizlerle gelmişlerdir. Bunlardan bazıları "Sağlık haktır, satılamaz. Sağlık haktır, sağlık ocakları halkındır. Sağlık haktır, sağlık ocağıma dokunma. Sağlıkta paket dönemi, ihtiyacın kadar değil, primin kadar sağlık hizmeti. SSK ve Bağ-Kur prim borcu olana sağlık hizmeti kalkıyor... Aile hekimliği kandırmacasına hayır! IMF ve Dünya Bankası dayatıyor; Cumhuriyet kazanımlarımızdan, sağlık ocakları ve sağlık hakkı tasfiye ediliyor" dur. Daha sonra İzmir Gündoğdu Meydanında toplanan 1.500 halk ve sağlık çalışanı sağlık müdürlüğü önüne yürümüş ve sağlık platformu tarafından basın açıklaması yapıldı. Daha sonra 19 Mart 2007'de başlayan aile hekimliği başvuru dilekçesi vermede çok az dilekçe toplanması nedeniyle Eskişehir sağlık müdürlüğü AKM'de yapılan ve katılımın zorunlu olduğu ikna toplantısında işler umulduğu gibi gitmemiş ve salonun ezici çoğunluğu soruları tepkileri ile konuğu sıkıştırmış ve zaten sorulara da cevap üretilememiştir. Bu sırada hemen hergün müdürlük ekipler oluşturarak sahayı gezmeye başlamış ve Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Yönetmelik taslağını resmi gazetede daha yayınlanmadan tehdit amaçlı gezdirmiş, hatta bazı grup başkanlıklarında sağlık çalışanlarına tebellüğ bile ettirilmiştir. Bu gezilerde pilot illerde alınan maaşlara dair bordro fotokopileri rüşvet olarak gösterilmiş, rüşvetin sökmediği durumlarda sürgün tehdidinde bulunulmuş, hatta hiçbir yasal mevzuatta olmamasına rağmen dilekçe vermeyenin 5 yıl süreyle istese de bu sistemde yer alamayacağı kulaktan kulağa yayılarak panik havası yaratılmaya çalışılmıştır. 26 Mart 2007 tarihinde son bulacağı açıklanan başvuru süresi yeterli birinci basamak başvurusu olmadığından 29 Mart 2007 tarihine uzatılmıştır ve ikna turlarına Sağlık Bakanlığı Müsteşarı, bakanlık danışmanları ve Dünya Bankası maaşlı (7.000 USD) proje koordinatörleri sağlık ocaklarını dolaşmaya başlamışlardır. Bu ocaklarda özellikle dilekçe vermeyen hekimlerle tekli yada 2-3'lü gruplar şeklinde ikna konuşmaları yapılmıştır. İkna edilemeyenlere de tehdit metodları uygulanmıştır. Bunlardan biri Balçova Korutürk Sağlık Ocağında söylenen istemezseniz biz Şırnaktan Batman'dan buraya hekim yığmasını biliriz. Daha sonra siz aile hekimi olmaya kalktığınızda da sizi Şırnağa gönderesini biliriz tehdididir. Ancak bu tehditler işe yaramamış ve hekim arkadaşlarımız bu konuşmaları daha fazla dinleyemeyeceklerini ve hastalarının kendilerini beklediğini ifade ederek odaları terketmişlerdr. Hatta Karşıyaka'da dilekçe vermeyen hekimleri topladıkları salonda sunumu dinlemeyen, soru dahi sormayan arkadaşlara isteyen salondan çıkabilir denmesi üzerine tüm salon sözleşmişcesine aynı anda boşaltılmıştır. Yani İzmir'de promosyonlar, tehditler İzmir'li sağlık emekçilerinin büyük çoğunluğunun kamucu, toplum yararına tutumuna çarparak etkisiz hale gelşimtir.

31 Mart 2007 günü seçmelere, İMF ve Dünya bankasının zorlaması Sağlık Bakanlığı ve İl Sağlık Müdürlüğünün yoğun çabalarına rağmen, açıklanan 1087 pozisyona 1024 başvuru olmuş ve İzmir ilinde çalışan 2022 Pratisyen Hekimin 1061'i yani(metropolde 1405 hekimin 561'i hayır demiştir)%52'si iş güvencesiz çalışmaya "HAYIR" demiştir. Özellikle, metropol ilçelerdeki 1405 hekimde 561 dilekçe vermeyerek tavrını çok net ortaya koymuştur. İlçelerde, siyasi ve idari baskının daha yoğun olması nedeniyle oran buralarda daha düşmüş ama yine de müdürlüğün beklentisinin çok üzerinde gerçekleşmiştir. Aile hekimi uzmanlarına müdürlükte yapılan toplantıda, "PDC'lerde birinci basamak dışında bir yeriniz yok, daha sonra madur olmamak için dilekçelerinizi verin" denmesine rağmen dilekçe vermeyenlerin oranı %26 olmuştur. İzmir ilindeki pratisyen, uzman, öğretim üyesi, asistan tüm hekimlere yapılan "SÖZLEŞMELİ ÇALIŞMA" davetine İzmirli hekimlerin %73 "BİZİ ALDATAMAZSINIZ" demiştir. (Birinci basamak sağlık hizmetinin asıl yürütücüsü olan ve kurumları kapatılmak istenen birinci basamakta çalışan Pratisyen Hekimlerin 500'den fazlasının, tüm bunlara rağmen dilekçe vermemesi, dilekçe veren 119 kişinin ise içeriden sözleşme imzalamadan çıkması önemli bir karşı duruştur ve kamudan ve toplum yararından yana bu duruşu takdir ediyoruz.) Bu arada daha dikkat çekici gelişme bu işin başındaki sağlık müdür yardımcılarının hemen tamamının dilekçe vermelerine rağmen, müdürlükteki görevlerini bahane edilerek yerleştirmeden feragat etmeleridir. Hatta bazılarının eşleri de yerletirmeler sırasında erteleme talebinde bulunarak, aile hekimi olmamışlardır. Çözüm olarak gösterdikleri sisteme önce kendileri inanmayan kişilerin İzmir'de yaptıklarına bakınca bu baskıların, nereden ve nasıl bir güçle yaptırıldığını düşünmeden edemiyoruz.

Yerleştirmelerin sonucunda, İzmir'de 905 hekim yerleşmiş yani 184 aile hekimliği pozisyonu boş kalmıştır. Diğer bir ifade ile şu anda 637 bin civarında İzmir'linin aile hekimi yoktur. Üstelik buraları uzak ilçeler ve metropolün varoşlarıdır ve asıl birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerine ihtiyacın en fazla olduğu yerlerdir. Örneğin, Kınık ilçemizde tek bir aile hekimi yoktur, Kirazda, Kemalpaşa'da, torbalı'da, Ödemiş'te eksikler çok büyük orandadır. Konak merkez ilçemizde varoşlardaki pozisyonların hemen tamamı boştur. Buraları tehditlere devam ederek ek yerleştirmeler ile doldurulmaya çalışılacak, yada geçici görevlendirmeler ile hizmet ağır aksak verilecektir. Hani bu sistem sağlık sorunlarını çözecek, her aile fotografına bir aile doktorunu sokacaktı? Ya buralarda zaten sağlık sorunu yoktu (halbuki sağlıktaki eşitsizliklerin en fazla olduğu yerler burasıdır), ya da buradakilerin aile fotograflarına doktor girmesine ihtiyaç yoktur. Bu sistemin iflası demektir ve bu gerekçe için bile aile hekimliği ısrarından vazgeçilmesi gereklidir. Bakın aile hekimi uzmanları yani bu sistemin insan gücü olarak en üst noktasını temsil eden (aile doktorlarına akademik imkanları sağlayarak aile hekimi uzmanı olma imkanlarını sağlayacağız diyenlerin ifadesi ile) kişiler liste avantajı ile en önce seçim yapmanın avantajını kullanarak İzmir'deki en merkezi, sağlık güvencesinin en geniş kapsamlı olduğu, aile merkezi olarak değiştirilen sağlık ocağı binasının en güzel olduğu yerleri seçmişlerdir. Hiçbiri varoşlarda, sağlık ve diğer alanlardaki eşitsizliklerin yoğun olduğu, sosyal güvencesiz halkın yaşadığı, kalorifersiz, damı akan, penceresinden rüzgarda soğuk giren, boyası kabarmış, tuvaleti taştan sağlık ocaklarını seçmemiştir. O halde bu bir sistem midir? Yoksa bir sağlıkta özelleştirme harekatı, sağlıkta yıkım projesi midir karar verilmelidir...

Tabi ki baskılar devam edecek, ek yerleştireler ile bazı kadrolar da dolduruabilecektir, ama bizlerin kararlılığı devam edecektir. O da bu yıkım projesinin durdurulmasıdır. 224 sayılı yasanın ve sağlık ocaklarındaki ekipler eliyle, kamudan finanse edilen, eşit, ulaşılabilir, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmetinin tekrar bizler tarafından kurulacağı aydınlık günlere kadar, tarihe tanıklık ediyor ve bu baskıları yürütenleri not ediyoruz.

Dostlukla.