Kadınlar, Kız Çocukları ve Cinsiyet Çeşitliliğine Sahip Kişiler İklim Krizinden Daha Olumsuz Etkileniyor

Küresel düzeyde yaşanan iklim krizi insan uygarlığını altıncı büyük yok oluşa doğru sürüklüyor. Ancak bu yıkımdan herkes aynı oranda etkilenmiyor. Yoksulluk ve cinsiyet eşitsizliği, iklim krizinin neden olduğu hasarları ağırlaştırıyor. Buna rağmen ekolojik kriz tartışmalarında cinsiyet perspektifi yeterince ele alınmıyor. Oysa iklim değişikliği, kadınlar, kız çocukları ve cinsiyet çeşitliliğine sahip bireyler üzerinde orantısız ve ciddi etkiler yaratıyor.

Bilimsel araştırmalar kadınlar ve kız çocuklarının, erkek egemen toplumsal yapı nedeniyle, iklim değişikliğinin neden olduğu sağlık sorunları ve sosyal etkiler açısından kırılgan grup olduklarına işaret ediyor. Kadınlar, kız çocukları ve cinsiyet çeşitliliğine sahip bireyler temel sağlık hizmetlerine erişim, hava kirliliği ve afetler konusunda dezavantaj yaşıyorlar:

Temel sağlık hizmetlerine erişim konusunda;

  • Sel ya da kuraklık gibi iklim krizinin neden olduğu aşırı olaylar sırası ve sonrasında kadınlar genellikle özellikle üreme ve anne sağlığı ile ilgili sağlık hizmetlerine erişimde ek zorluklarla karşılaşıyorlar. Doğum öncesi ve sonrası bakım ihtiyacında, güvenli doğum ortamının sağlanmasında, çocuk sağlığı hizmetlerinin sürdürülmesinde, gebelikten koruyucu yöntemlere erişimde, adet döngüsü nedeniyle gerekli hijyen ürünlere ulaşımda ve menopoz semptomlarını gideren tedavilerin tedarikinde yaşanan aksamalar kadınların kırılganlığını artırıyor.
  • Kadınlar, aşırı iklim olayları meydana gelmeden önce yapılan erken uyarı bildirimlerinde, hava durumu uyarılarında ya da güvenlik protokolleriyle ilgili yapılan bilgilendirmelerde sıklıkla engellerle karşılaşmaktalar. Bu durum kadınların var olan kırılganlıklarının artmasına yol açmaktadır.
  • Kişisel güvenlik veya toplu taşım araçlarına ulaşmak konusunda yaşanan endişeler nedeniyle kadınların aşırı sıcakla ilgili hava olayları sırasında sağlık kurumlarına veya soğutma merkezlerine gitmesini zorlaştırmaktadır. Bu tür merkezlerin kadınların yaşam yerlerinden uzakta veya güvenli olmayan bölgelerde olması kırılganlıklarını daha da arttırmaktadır.
  • Gebe kadınlar da dahil olmak üzere kadın grupları klinik çalışmalardan dışlanmaları nedeniyle kimi ilaçlara erişimleri zorlaşmakta ve kırılganlıkları derinleşmektedir.

 

Hava kirliliği ve hava kalitesi konusunda;

  • Kadınlar ve çocuklar, yemek pişirmek ve yakmak için odun toplamaktan kaynaklanan kirletici yakıtlar nedeniyle iç ortam hava kirleticilerine daha fazla maruz kalmakta ve bu durum onların daha çok solunum sorunları yaşamalarına yol açmaktadır.
  • Gebelik sırasında hava kirliliğine maruz kalmak erken doğum, düşük doğum ağırlığı veya bozulmuş psikomotor gelişim gibi istenmeyen sağlık sonuçlarına neden olmaktadır.
  • Başta azot oksitler olmak üzere yüksek hava kirletici konsantrasyonları menopoz sonrası bireylerde kemik hasarı veya kaybına yol açmaktadır.

 

Afet kaynaklı yaralanma ve ölüm oranı konusunda;

  • Doğal afetler kadınların yaşam beklentisini erkeklerden daha fazla düşürmektedir. Özellikle düşük sosyoekonomik statüye sahip kadınlar ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamadığı toplumlarda yaşayan kadınlar böylesi olağan dışı durumlardan daha olumsuz etkilenmektedirler.
  • Geleneksel kıyafet giymeleri ve/veya yüzme ve/veya ağaçlara tırmanmayı bilme olasılıklarının daha düşük olması nedeniyle kadınlar sel gibi olağan dışı koşullarda ölüm açısından erkeklere kıyasla daha yüksek risk altındadırlar.

 

Tüm bu gerçeklere rağmen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında cinsiyet eşitliği ve eşitsizliğin yarattığı kırılganlık konularını gündeme getirme çabalarında gözlenen ilerleme oldukça yavaş ve ağırdır. Ne yazık ki UNFCCC, iklim değişikliğinin cinsiyete dayalı sağlık etkilerini, cinsiyete dayalı şiddeti ve üreme sağlığı gibi kritik konuları yeterince ele almamaktadır. Son olarak 11-22 Kasım 2024 tarihlerinde Azerbaycan’da gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nda da yaşandığı gibi iklim krizinden daha ağır etkilenmelerine rağmen kadınlar ve cinsiyet çeşitliliğine sahip kişilerin iklim toplantılarındaki temsiliyeti çok azdır. Benzer temsil sorunu toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşamamış ülkemiz için de geçerlidir.

Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nın tamamlanması vesilesiyle iklim değişikliğiyle mücadelede cinsiyet eşitliği ve kapsayıcı temsiliyetin önemine dikkat çekmek istiyoruz. Bu bağlamda iklim politikalarında cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve cinsiyet temelli sağlık etkilerinin ele alınması için acil adımlar atılması gerektiğini vurguluyoruz. İklim değişikliğine karşı mücadelede kadınların, kız çocuklarının ve cinsiyet çeşitliliğine sahip bireylerin aktif ve eşit temsil edilmesi, daha adil ve eşitlikçi bir dünya için kritik bir öneme sahiptir. Başta ülkemiz olmak üzere tüm dünyayı iklim değişikliğiyle mücadelede cinsiyet eşitliğini merkeze koyarak, daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir gelecek için daha fazla çalışmaya davet ediyoruz.

Türk Toraks Derneği (Kadın ve Akciğer Sağlığı Görev Özel Komitesi)                     

TTB UDEK Yürütme Kurulu