Siyanürlü Altın Madenciliği ile İlgili Görüş

Giriş

Altın, metalik madenler grubuna girer ve simgesi Au’dur. Dünyada üretilen altının aşağı yukarı tümü kuvarslı ya da şistli damarlardan ve altınlı kumlardan çıkarılır. Altın elde etmede birçok yöntem kullanılabildiği gibi düşük tenörlü yatakların işlenmesinde yaygın olarak siyanür kullanılır.

Siyanürlü Madencilik Nedir?

Siyanürlü madencilik faaliyetleri 4 ana aşamadan oluşur: Arama, sıyırma ve patlatma, öğütme ve siyanürleme, atıkların depolanması. Madenciliğin tüm bu aşamaları doğa ve insan sağlığı için farklı tehditler içerir

Arama çalışmaları madencilikte önce cevherin içerisinde bulunan değerli metal miktarı (tenör) belirlenir. Tenör belirlemenin adı ‘altın arama’ olarak geçer. Genelde siyanürlü altın madenciliğinde tenör 1 tonda 1 gramın bile altındadır. Arama işlemi için yüzlerce noktada sondajlar açılır. Bu noktalara ulaşım olmaması durumunda, sondaj noktasında araçların çalışması için orman alanlarında binlerce ağaç kesilir, mera ve tarım alanları zarar görür. Kamuoyunda yaygınlıkla bilinenin aksine altın arama faaliyetleri/ sondaj çalışması sırasında siyanür kullanılmaz. Bu aşamada yaygın olarak doğal bir kil türü olan bentonit kullanılır. Bentonitin doğal olması nedeniyle doğaya zararı olmadığı düşünülse de, bentonit sulara karıştığında suyun fiziksel ve kimyasal yapısını değiştirir, suyun yoğun şekilde bentonitlenmesi balıkların solunumuna engel olduğundan toplu balık ölümleri yaşanır.

Arama işleminin ardından alınan sonuçlar maden şirketi için anlamlı ise raporlama ve izin süreçlerine başlar ve maden faaliyetlerinin çevreyi nasıl etkileyeceğini öngörmeye çalışan bir “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)” raporu hazırlar. Projeden etkilenecek yerleşim yeri sakinleri ile toplantılar düzenlenir ve rapor bilgileri yöre halkı ile paylaşılır. İtiraz süreçleri ve mahkemeler bu rapor üzerinden şekillenir. Rapor ile birlikte maden alanının bulunduğu ormanlar, tarım arazileri, meralar ve su kaynakları için izinler düzenlenir. Türkiye’de 2012-2018 yılları arasında maden arama ve işletme için tahsis edilen orman alanı miktarı 65 bin 884 hektardır.

Sıyırma ve patlatmalar

Bir madenin varlığı belirlendikten sonra, madenin çıkarılacağı alanda ilk yapılan işlem sıyırmadır. Maden alanındaki üst toprak katmanı üzerindeki ağaçlar, çalılar kesilir, içinde canlıların da yaşadığı verimli toprak sıyrılır. Sıyırma işlemi tamamlandıktan sonra cevherin bulunduğu katmana kadar patlatmalar yapılır. Bu patlatma çalışmaları ana kayaların çatlak sisteminde değişime ve yer altı suyunun beslenmesinde azalmaya, madenin yakın çevresindeki arazilerde toprak kaymalarına, yerleşim yerlerindeki binalarda çatlaklara, yoğun miktarda toz ve gürültüye neden olur.  Yine içinde çok sayıda kanserojen madde barındıran bu tozların akciğerlere yerleşmesi ile madende çalışanlar ve maden alanı yakınında yaşayanlar akciğer kanseri, amfizem, silikos, verem gibi hastalıklara yakalanırlar. Bitkiler kurur, toz kaplı çiçeklerde döllenme gerçekleşmediği için arıcılık faaliyetleri son bulur. Sim halindeki altının olduğu kayaçlara (cevhere) geldikten sonra da kazma işlemine devam edilir. Cevherli toprak taşınırken, içinde altın olmayan kayaç ve toprak (pasa) da ayrı bir yerde depolanır. Bu işlem madenin olduğu bölgenin coğrafyasını tamamen değiştirir. Devasa çukurlar ve dev pasa dağları oluşur. Atık kaya ve toprağın çevre açısından yarattığı en büyük tehlike asit maden drenajıdır. Asit maden drenajı içinde demir, sülfür gibi mineralleri bulunduran kayaların havadaki oksijen ve nem/su ile temasından oluşur. Bu temasta yüzeyden asitli su akışları meydana gelir. Bu sular tatlı suların ve toprağın kirlenmesine neden olur. Toprak kalitesini düşürür, tarımsal üretimi aksatır ve su ve topraktaki birçok canlının ölümüne neden olur.

Öğütme ve Siyanürleme

Kaya ve toprak (cevher) içinden mikroskobik büyüklükteki altının elde edilebilmesi için kaya ve toprak öğütülerek çok küçük taneciklere dönüştürülür ve bantlarla siyanürleneceği alana (liç) taşınır. Burada altın siyanürlü su ile yıkanarak cevher içinden ayrılır. Altının siyanürle yıkanması işlemine siyanür liçi adı verilir. Siyanür liçi tank liçi (kapalı ortamda siyanürleme) ve yığın liçi (açık ortamda siyanürleme) olarak adlandırılan iki farklı teknikle uygulanır. Liçlemede hangi tekniğin seçildiği ekonomik ve teknik süreçlere bağlıdır. Madencilik için tank liçi, yığın liçinden daha maliyetli bir tekniktir ve liçlemede genellikle yığın liçi tercih edilir. Yığın liçi yönteminde açık ortamda, geniş alanlara yayılan öğütülmüş cevher yağmurlama sistemiyle siyanürle yıkanır. Bu işlem yaklaşık 6-8 hafta sürer. Büyük miktarda su tüketimine sebep olan bu uygulama sırasında kullanılan siyanür cevher içindeki altını ayırır. Bir yerde altın madeni işletmek orada sadece su varsa mümkündür. İklim değişikliğine bağlı kuraklıkların etkin olduğu ülkemizde maden çalışmaları su için kirletici olmanın dışında yüzey ve yer altı sularının azalmasında da etkili olur. Siyanür karbon ve nitrojen içeren kimyasal bir grubun adıdır. Siyanür bileşiklerinin büyük bölümü güçlü ve çabuk etki gösteren zehirlerdir. Siyanür soluma, toprağa temas ve su ve besinlerin tüketilmesi yollarıyla vücuda alınır. Sodyum siyanür toprak içindeki altını topraktan ayırırken aynı zamanda toprakta bulunan zararsız bileşikler halindeki arsenik, antimon, kadmiyum, kurşun, civa, molibden gibi element/ağır metalleri de serbestleştirip zararlı forma dönüştürür. Altın madeni etrafında bulunan yüzey sularından, topraktan, suda yaşayan bitki ve böceklerden, kara bitkilerinden, kuşlardan alınan örneklerde arsenik düzeyinin yüksek olduğu saptanmıştır. Şebeke sularındaki civa düzeyinin artışının atık havuzlarıyla ilişkili olduğu, atık depo alanlarında gerçekleşen sızıntı ve taşmalar sonucunda suya ve toprağa kadmiyum karıştığı bilimsel çalışmalarla belirlenmiştir. Soluma, su ve gıdanın tüketilmesi yoluyla vücuda alınan siyanür ve diğer ağır metaller nedeniyle tüm canlılarda akut ve kronik zehirlenme, kansızlık, kalp yetmezliği, kanser (cilt, prostat, karaciğer, mesane, böbrek, akciğer ve solunum yolları vb.), böbrek yetmezliği, akıl hastalıkları, anormal doğumlar görülür.

 

 

 

Atıkların depolanması

Cevher siyanürlendikten ve içindeki altın ayrıldıktan sonra geriye kalan siyanürlü toprak/balçık su ile yıkanır ve atık içindeki siyanür oranı azaltılmaya çalışılır. Bu işlemin ardından atıklar atık maden barajı veya atık havuzunda depolanır. Bu atık içinde altın olmayan fakat içinde hala siyanür, birçok ağır metal ve kimyasalı barındıran bir yapıdadır. Ağır metal ve kimyasal yüklü atıklar tıpkı siyanürleme alanlarında olduğu gibi depo alanlarındaki jeomembran sızıntıları, taşkınlar ve baraj çökmesi kazalarıyla da tatlı suya ve toprağa karışır. Birleşmiş Milletler Çevre Programına (UNEP) göre dünyada son 30 yılda 70’ten fazla ciddi atık maden barajı kazası yaşanmıştır. Bu kazalarda binden fazla insan hayatını kaybederken, bir o kadarı yaralanmış, onlarca insan kaybolmuştur, milyonlarca insan temiz içme suyuna, sağlıklı gıdaya ulaşamamıştır.

Kazalar ve AB ülkelerinin yaklaşımı

Atık maden kazaları içinde 2000 yılında Romanya-Baia Mare Aurul Altın Madeni’nde yaşanan kazanın önemli bir yeri vardır. Bu kazada madenin atıklarının depolandığı atık maden barajının çökmesi ile Orta ve Doğu Avrupa’nın en büyük tatlı su felaketi yaşandı. Baraj seddesinin yıkılması ile Lupus nehrine dökülen siyanür ve ağır metal içeren atık Romanya, Macaristan, Sırbistan ve Bulgaristan sınırlarından geçerek Karadeniz’e kadar yayıldı. Kaza sonrasında sudaki siyanür değeri sınır değerlerin 100 katına ulaşırken, yüzlerce ton deniz canlısı öldü, 2 milyondan fazla insanın içme suyu zehirlendi. Bu kaza sonrasında siyanürlü madencilik Avrupa’nın birçok ülkesinde ve Avrupa Birliği Parlamentosu’nda tartışmaya açılmıştır. Bu tartışmaların yasal olarak karşılık bulduğu ilk ülke Çek Cumhuriyeti oldu. Aynı yıl Çek Cumhuriyeti’nde, 2002 yılında Almanya’da, 2009 yılında ise Macaristan’da siyanürlü madencilik yasaklandı. Yasaklamalar ile ekonomik olarak elverişli olmayan düşük tenörlü (bir cevherin içindeki değerli maden miktarı) rezerv alanlarındaki maden faaliyetlerinin de önüne geçilmiş oldu. Avrupa ülkelerindeki gelişmeler Avrupa Birliği (AB)’ni de etkiledi. AB Parlamentosu 2010 yılında AB Komisyonuna siyanürlü altın madenciliğinin AB topraklarında yasaklanmasını önerdi. Yasaklama önerisi şu gerekçelere dayandırıldı:

• Siyanür, canlı çeşitliliği, tatlı su varlığı ve insan sağlığını tehdit eden yüksek derecede toksik bir kimyasaldır.

• Maden atıklarında canlı sağlığı için belirlenen güvenli limit değerlerin çok üstünde siyanür bulunur ve maden atıklarını yönetmek zordur.

• Siyanürlü maden işletmeleri 8-16 yıl gibi kısa sürelerde kısıtlı istihdam yaratırken, olası bir kaza sorumlu işletmeler tarafından karşılanmayacak kadar büyük, sınır ötesi yıkımlara neden olur.

• Geçtiğimiz 25 yıl boyunca dünya genelinde 30’dan fazla atık maden barajı kazası yaşanmıştır (uzun süreli kaza kayıtları atık barajı kazalarının görülme sıklığındaki artışa dikkat çekerek gelişen teknolojinin baraj kazalarının önüne geçmediğini gösteriyor).

• İklim değişikliği kaza riskini artırmaktadır.

Sonuç

  • Orman alanlarında madencilik faaliyetlerine ancak zaruri hallerde izin veren mevzuat düzenlemeleri yapılmalıdır.
  •  Madencilik faaliyetleri gerçekleştirilebilecek alanlar arazi kullanım planları doğrultusunda belirlenmelidir.
  • Madencilik projelerine yönelik ÇED süreçleri tüm projeleri kapsayan zamansal, mekansal ve etkileşimsel bir kümülatif etki değerlendirmesini içerecek şekilde yürütülmelidir. Ayrıca bu madenler için sağlık etki değerlendirmesi (SED) çalışması mutlaka yapılmalıdır.
  •  Biyolojik çeşitlilik, tatlı su varlığı ve insan sağlığını tehdit edecek derecede toksik bir kimyasal olan ‘siyanürlü liçleme’ kesinlikle yasaklanmalıdır.
  • Sosyal, ekonomik ve çevresel açılardan sürdürülebilir bir madencilik sektörü kamu, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin yapıcı işbirliği ile mümkündür. Tüm tarafların doğrudan katılımlarını sağlamayan ve planlandıkları yörede kabul görmeyen maden arama ve çıkarma faaliyetlerine izin verilmemelidir.

Kaynaklar

  1. Bakar C, Yavuz C.I. Türk Tabipleri Birliği Kaz Dağları ve Çanakkale Yöresi Madencilik Girişimleri Raporu. Birinci Baskı, Mart 2013, Ankara; Türk Tabipleri Birliği Yayınları.
  2. İzmir, Bergama, Eşme, Sivrihisar Elele Hareketi içinde yer alan çeşitli meslek odaları tarafından hazırlanan bilimsel raporlar ile Bergama Ve Eşme Altın Madenleri için hazırlanan raporlar.
  3. Türkiye ve Dünya’da Altın. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü; 2016; Ankara.
  4. 3213 sayılı Maden Yasası. http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.3213.pdf
  5. Herrara H., Berger U., Ehrenstein O., Diaz İ. Estimating the Causal Impact of Proximity to Gold and Copper Mines on Respiratory Diseases in Chilean Children: An Application of Targeted Maximum Likelihood Estimation. Int. J. Environ. Res. Public Health 2018, 15, 39; doi:10.3390/ijerph15010039.
  6. Wurl J., Lamadrid M., Rodrigez M., Vargas BA. Arsenic Concentration in the Surface Water of a Former Mining Area: The La Junta Creek, Baja California Sur, Mexico. Int. J. Environ. Res. Public Health 2018, 15, 437; doi:10.3390/ijerph15030437
  7. Marugo Negrete JL., Ruiz Guzman JA., Ruiz Fernandez AC. Biomagnification of Mercury in Fish from Two Gold Mining-Impacted Tropical Marshes in Northern Colombia. Arch. Environ Contam Toxicol., 2018 Jan;74(1):121-130. doi: 10.1007/s00244-017-0459-9. Epub 2017 Oct 17.
  8. Abraham J., Dowling K., Florentine S. Assessment of potentially toxic metal contamination in the soils of a legacy mine site in Central Victoria, Australia. Chemosfere 2018; 192; 122-132.
  9. Santos Frances F., Martinez Grana A., Alonso Rojo P., Garcia Sanchez A. Geochemical Background and Baseline Values Determination and Spatial Distribution of Heavy Metal Pollution in Soils of the Andes Mountain Range (Cajamarca-Huancavelica, Peru). Int. J. Environ. Res. Public Health 2017, 14, 859
  10. Nkosi V., Wichmann J., Voyi K. Indoor and outdoor PM10 levels at schools located near mine dumps in Gauteng and North West Provinces, South Africa. BMC Public Health; 2017 Jan 6;17(1):42. doi: 10.1186/s12889-016-3950-8.
  11. Neamtiu IA., Al-Abed SR., Mc Keman JL., Barciu JL. Metal contamination in environmental media in residential areas around Romanian mining sites. Rev Environ Health; 2017 Mar 1;32(1-2):215-220. doi: 10.1515/reveh-2016-0033.
  12. Bempah CK., Ewusi A. Heavy metals contamination and human health risk assessment around Obuasi gold mine in Ghana. Environ Monit Assess. 2016 May;188(5):261. doi: 10.1007/s10661-016-5241-3. Epub 2016 Apr 1.
  13. Chakraborti D., Rahman MM., Murril M., Das R., Environmental arsenic contamination and its health effects in a historic gold mining area of the Mangalur greenstone belt of Northeastern Karnataka, India. J Hazard Mater; 2013 Nov 15;262:1048-55. doi: 10.1016/j.jhazmat.2012.10.002. Epub 2012 Oct 11.
  14. Thorslund J., Jarsjö J., Chalov SR., Belozerova EV. Gold mining impact on riverine heavy metal transport in a sparsely monitored region: the upper Lake Baikal Basin case. J Environ Monit; 2012 Oct 26;14(10):2780-92. Epub 2012 Sep 13.
  15. Torrence K., Keenan H., Munk L., Hagedom M. Arsenic speciation and mobility in surface water at Lucky Shot Gold Mine, Alaska. Environ Geochem Health; 2012 Dec;34(6):711-23. doi: 10.1007/s10653-012-9490-y. Epub 2012 Sep 22.
  16. Rose-O’Reilly S., Letmieir M., Rodier G., Sibert U. Mercury in breast milk - a health hazard for infants in gold mining areas? Int J Hyg Environ Health; 2008 Oct;211(5-6):615-23. doi: 10.1016/j.ijheh.2007.09.015. Epub 2008 Feb 8.
  17. Shelong L., Baoshan Z., Jianming J., Xioling Y. Natural cyanide degradation and impact on Ili River drainage areas from a Goldmine in Xinjiang autonomous region, China. Environ Geochem Health; 2005 Feb;27(1):11-8.
  18. Michnea A., Gherlas I. Impact of metals on the environment due to technical accident at Aurul Baia Mare, Romania. Int. J. Occup Med. Environ Health; 2001;14(3):255-9.