Pandeminin İkinci Yılını Geride Bıraktığımız Bu Günlerde Haklarımız İçin Büyük G(ö)REV’e Hazırlanıyoruz
2020 Mart ayı, ülkede ilk COVID-19 vakaları açıklanmaya başladığında hastanelerde bilinmezlik ve tedirginlik had safhadaydı. Kimsenin ne yapacağını, nasıl çalışacağını bilmediği, maskelerin teker teker imza karşılığında sayıyla verildiği, herkesin kendisine birden fiyatı katlanmış koruyucu ekipmanlar aldığı bu dönemler bir şekilde geçti ancak o süreçte maalesef bir sürü arkadaşımız hastalandı ve hayatını kaybetti. Vaka sayıları günden güne artıyordu, vakaların yönetilmesi şarttı ve tabi herkesin aklına yılların refleksiyle asistan hekimleri görevlendirmek geldi. Mesleğinin henüz başında olmak, o branşı öğrenmeye yeni başlamış olmak, daha deneyimsiz olmak, daha genç olmak vb. faktörler bu bilinmezliğe itilmek için geçerli sebep oluverdi. Rotasyonlar iptal edildi, asistanlık süresi uzatıldı, görevlendirme süreleri yeni genelgelerle uzatıldıkça uzatıldı. Halihazırda zaten layığı ile alamadığımız uzmanlık eğitimi pandemi ile birlikte iyice göz ardı edilmiş oldu. Ve bu süreç adaletsiz ek ödemelerle perçinlendi.
Bizler her fırsatta daha adil bir iş bölümü ve ücretlendirmeyi talep ettik, eğitim hakkı ihlalimiz için TUK ile görüşmelerde bulunduk. Kısmen olumlu geri dönüşler aldık ancak bunların uygulanması konusunda sorunlar giderilemedi. Vaka sayıları arttı, azaldı, normalleştik, kapandık, açıldık derken dalgalı seyreden bu süreç sınırlı süredeki uzmanlık eğitimimizin de düzensiz ve verimsiz geçmesine sebep oldu. Tabi iyi yönetilemeyen pandeminin bedelini hastalarımız ve bizler ödedik, yorulduk, izin alamadık, istifa edemedik. Pandemi öne sürülerek zorla çalıştırıldık. Şiddete uğradık, her gün başka bir yerden başka bir şiddet haberi aldık. Hastalarımızın gözünde değersizleştirildik ve bu da şiddetin artmasına sebep oldu. Ama nedense bu şiddete karşı asla kendimizi güvende hissedemedik. Münferit olaylarmış gibi anılmaya devam etti; ne önlem alındı, ne etkili cezalar verildi. Sağlık Bakanı ise dışarıdan biriymişçesine şiddet olaylarının ardından tweet atmakla yetindi.
Ülke ekonomisi her gün daha da kötüye giderken ev kiramızı, faturalarımızı ödemekte zorlanır olduk. Bu kadar uzun mesai saatine karşılık yoksulluk sınırının altındaki ücretlerimizle geçinememeye başladık. Muayene süreleri kısaldıkça kısaldı, performans getirisi bahanesiyle polikliniklerde günde 80-90 hasta bakmaya zorlandık. Hastayı bırakın danışmayı muayene edecek zaman bile bize çok görüldü. Zorluklar çalışma şartlarıyla sınırlı değildi elbet, mobbing can yakıcılığı ile devam ediyordu. Maruz kalan arkadaşlarımızın ruh sağlığı tehlikeye girdi. Tüm bunların sonucunda hekimlerin yurt dışına göçü hızlandı, yeni mezun hekimler artık kendi ülkesinde çalışmak istemez oldu. Bu gerçek ise yönetenlerce görmezden gelinmeye devam ediyor.
Uzun çalışma sürelerimizi yıllardır her fırsatta dile getiriyorduk ancak maalesef yine bir kayıp sonrası görünür olduk. Nöbetten çıkıp eve giderken kaza yapan ve ölen Rümeysa arkadaşımızın ardından 36 saat değil 24 saatlik nöbetten çıkmıştı açıklaması yapmaktan bile çekinmediler. Nöbet ertesi izin konusu hastanelerde konuşulur oldu, Sağlık Bakanı rica ve temennilerle yetinmeyi tercih etti. Birçok klinikte asistan hekimler mücadele ederek nöbet ertesi çalışmama hakkını kazandılar. Ama çoğu klinikte bu gerçekleşemedi. Ücret, iş yükü, eğitim aksaması eksiği vb. bahanelerle imzalar atmaya, oylamalar yapmaya zorlandık. İnsani sürelerde çalışmak gibi çok temel bir talep bile oylamalara bırakıldı.
Sorunlarımız için, emeğimiz için İstanbul’dan Ankara’ya yürüdük, Ankara’da Beyaz Forum’u gerçekleştirdik. Meclis’te hekimler için bir maaş düzenlemesi konuşuldu ancak yarım yamalak özensiz bu düzenleme, daha sonra görüşülmek üzere geri çekildi ve hâlâ görüşülmedi. Pandeminin başında pencerelerden alkışlatıp sıra hakkını vermeye gelince oyalama yoluna gittiler. Bu süreçte de sağlık ortamında ötekileştirme ve iş barışının bozulmasına sebep oldular.
Uzun bir aradan sonra 15 Aralık ve 8 Şubat tarihlerinde emeğimiz için g(ö)revdeydik. Fakat gerek hastane yönetimleri gerek hocaları ve uzmanları tarafından asistan hekimlerin g(ö)rev hakkını kullanması engellendi, asistan hekimler tehditlerle bastırılmaya yeltenildi. Katılmak isteyen arkadaşlarımızın yerine başka asistan hekimler görevlendirilmeye çalışıldı. Tüm bunlara rağmen üçüncü basamak hastanelerde g(ö)reve en yoğun katılımı gösteren kitle yine asistan hekimlerdi. Bu durum bakanlığı tedirgin etmiş olacak ki g(ö)reve katılım sağlayanlara yaptırım uygulanması için hastanelere yazılar gönderilmeye başlandı ama biz biliyoruz ki bu tehditler bizi yıldırmaktan çok uzaktadır.
Bizler mevcut sağlık politikalarının gün geçtikçe daha da kötü şartlar yaratacağını biliyoruz. Bu nedenle mücadelemiz de güçlenerek devam edecek.
Görmezden gelerek emeği, maskeleri çıkartarak pandemiyi yok sayanlara inat, dayanışma ile bir kez daha “Emek Bizim Söz Bizim” diyor 14-15 Mart’ta BÜYÜK GÖREV’e hazırlanıyoruz.
Asistan ve Genç Uzman Hekimler Kolu